Edebiyatta Anlatıcı Sorunsalı
Yazar-Anlatıcı İlişkisi
Anlatma temeline bağlı kurgusal anlatılarda olay-olaylar ilk
akla geldiği gibi yazar tarafından sunulmaz. Yazarın tasarladığı sanal bir kişi
tarafından anlatılır ve metnin oluşumunda belirleyici bir rol oynar. Bundan
dolayı da her yazar ifade etmek istediği fikre, anlatacağı olaya ve yapıtına
vermek istediği biçime uygun anlatıcı(lar) yaratmak mecburiyetindedir.
Bir anlatının olabilmesi için bir anlatıcının ve bir de
kapalı okuyucunun bulunması gerekir.Bunlar bir metinde kendi yerlerine geçen
temsilciler tarafından ifade edilir. Bir hikayeyi yazan, metni üreten onun
yazarıdır. Yazılan eseri belli bir anda ve belli bir yerde okuyan ise
okuyucudur ve bunlar gerçek kişilerdir. Fakat ‘’anlatıcı’’ ve ‘’örtük
okuyucu’’ bir anlatının gerçekleştirilmesi için zihinde tasarlanmış sanal ara-
kişilerdir.
Gerçek Yazar ve Örtük Yazar Arasındaki Farklar
Bazı anlatılarda anlatıcı ve yazar birbirine oldukça benzer
ve okuyucu bunu rahatlıkla fark etmeyebilir. Bir anlatının somut olarak var
olan yazarı, anlatının anlatıcısıyla hiçbir bakımdan karıştırılmamalıdır.
Anlatıcının kişiliği, kendisine kişilik kazandıran yazarın kimliğinden
farklıdır. Örnek vermemiz gerekirse bir romanın yazarı kadın, anlatıcısı erkek
olabilir. Bunun tam tersi de.
Örtük yazar, genellikle ‘’yazarın ikinci ben’’i olarak
tanımlanabilir ve bütün olarak eseri kapsayan bir bilinçlilik durumu olarak
düşünülür. Örtük yazar okuyucu tarafından tekrardan yaratılır. Gerçek yazar
nesnel yaşamın sınırları içerisinde kalmak zorundayken, örtük yazar kendi
varlığını da kurmacanın içinde oluşturarak daha geniş bir vizyona sahip
olabilir. Yani gerçek yazardan daha akılı, daha duyarlı ve daha yetkin
birisi olarak var olabilir.
Anlatıcının İşlevleri
Herhangi bir anlatıdaki anlatıcı sadece olayları aktaran
değil, belirli işlevleri yerine getiren bir varlıktır. Gerard Genette
anlatıcının işlevlerini ‘mesafe’ kavramını esas alarak, beş alt başlıkta
sıralamıştır. Bunlar, Öyküleme, Yönlendirme, Bildirişim, Doğrulama ve İdeolojik
işlevdir.
Öyküleme işlevi
Bu, temel bir işlevdir. Her anlatıda bu rol, anlatıcı
tarafından yerine getirilir.
Yönlendirme işlevi
Anlatıcı, metniyle ilgili yorum yapmak için öyküyü yarıda
kestiği zaman yönlendirme işlevini kullanmış olur.
Bildirişim işlevi
Anlatıcı, okuyucuya hitap ederek onunla ilişki kurmaya
çalışır.
Doğrulama işlevi
Anlatıcı, öykünün doğru olduğunu, olayların ve bilgi
kaynaklarının güvenilir olduğunu onaylar.
İdeolojik işlevi
Anlatıcı, bilgi vermek ya da bilgece yorumlar yapmak için
öykünün doğrudan içine girerek açıklamalar yapar.
Edebiyatta Anlatıcı Tipolojisi (Anlatıcının Konumu)
Anlatıcı, kurmaca metinlerin konuşanıdır. Sesini duyduğumuz
ilk kişidir. Sesini duyduğumuz bu ilk kişi roman kahramanlarından biri de
olabilir. Ayrıca bu kişinin, kesinlikle insan olması da gerekmez. Kişilik
kazandırılmış herhangi bir varlık da aynı rolü üstlenebilir. Bu durum
anlatıcının önem ve işlevine gölge düşürmez. Bu manada, bir romancının önünde
duran ve çözülmesi gereken ilk sorun , öyküyü sunacak figürün(anlatıcının)
hangi ‘’şahıs zamiriyle’’ temsil edileceğidir. Öykünün verimli bir biçimde
sunulması, büyük ölçüde, bu sorunun çözülmesine bağlı olacaktır. Çünkü anlatıya
canlılık katan diğer unsurlar, anlatıcının işleviyle karşılaştırıldığında,
neredeyse birer detaya dönüşmektedir.
Edebi metinlerde ama özellikle de roman sanatı bağlamında üç
anlatıcı tipinden ve bunların alt ayrımından bahsedilebilir.
A. Birinci Kişi Anlatıcı (benöyküsel anlatıcı)
Öykü, olayı bizzat yaşamış bir kişi tarafından anlatılır.
Edebi metinlerde başvurulan en eski ve en yalın anlatıcı türüdür.
Anlatıcı, etrafındaki kişileri, bu kişilerin duygu ve fikir evrenlerini kendi
gözüyle görür ve kendi gözüyle tanıtır. Okur`un birinci kişinin ağzından
sunulan kurmaca evrenin içine doğrudan girmesinden dolayı bu tekniğin çekici
bir yanı vardır. Çünkü ‘gösterme’nin egemen olduğu bu konumda, roman kahramanı
anlatıcıyla özdeşleştiği için gerçeklik duygusu artmaktadır. Benöyküsel
anlatıcı iki konumda bulunabilir.
Kahraman birinci kişi anlatıcı:
Öykü kahramanı olayları doğrudan kendisi anlatır. Bir başka
ifadeyle okuyucu, olayı ve/veya oluşumları yaşayan kişiden dinler. Bu da,
öyküye canlılık ve inandırıcılık kazandırarak okuru içine alır.
Gözlemci birinci kişi anlatıcı:
Bu anlatıcı da olayları ‘ben’ diye anlatır, ama öykünün ana
kişisi değildir, yalnızca bir gözlemcidir; ne öyküyü ne de öykü kahramanlarını
etkiler. Kimi zaman ikinci dereceden bir kahraman olarak öyküde yer alabilir.
Gözlemci anlatıcının bakış açısı, -belgesel roman türünde olduğu gibi- olayları
ve olaylar içinde yer alan kişileri bir kamera tarafsızlığıyla izler, onların
geçmişleri, ruh durumları, zihinlerinden geçirdikleri vb. bilgileri vermeksizin
yalnızca yaptıklarını gözler. Okuyucuda nesnellik izlenimi yaratılmak
istenildiğinde kullanılır.
B. İkinci Kişi Anlatıcı (senöyküsel anlatıcı)
Anlatıcının bir ikinci kişiyi muhatap aldığı anlatım
biçimidir. Senöyküsel anlatıcı, fazla yaygın ve esas bir anlatıcı şekli
olmayıp, çok az kullanılan marjinal bir anlatıcı örneğidir. Bunun nedeni
ise romancı için anlatım kurgusunda sınırlayıcı bir nitelik taşımasıdır.
Başarılı örnekleri çok azdır; uygulamada daha çok diğer anlatım biçimleri
içinde bölümler olarak kullanılı
C.Üçüncü Kişi Anlatıcı
Esnek yapısının getirdiği imkânlar nedeniyle en yaygın
kullanımı olan anlatıcı tipidir. Anlatıcının tutumuna bağlı olarak üç alt
ayırıma uğrar:
Tanrısal Üçüncü Kişi Anlatıcı:
Anlatıcının her şeyi bilen bir yaklaşımı vardır. Öykü
kişilerinin fikirlerini, ruhsal hallerini, geçmişlerini ve geleceklerini
bilir, her zaman ve her yerdedir. Kısacası her şeyin bütün detayını, görünen ve
görünmeyen yönlerini bilebilme gücüne sahiptir. Ayrıca da alabildiğince özgür
olup anlattıkları üzerinde yorumlar da yapabilir.
Gözlemci Üçüncü Kişi Anlatıcı:
Tanrısal anlatıcının bu sınırsız bilgisi okuyucunun öykünün
gerçekliğine olan inancını sarsar; çünkü anlatıcı olayı yaratmış olduğunu okuyucuya
hissettirmektedir. Bu sakıncayı yok etmek için, anlatıcının olay ve kişilerin
gerisine çekildiği bir anlatım modeline gidilir. Burada anlatıcı kendini daha
az belirgin hale getirerek, gördüğünü duyduğunu nesnel ve yansız bir biçimde
anlatmaya çalışır. Kişilerin fikirleriyle ilgili bilgilere ve öznellerine yer
vermez. Kişilerle beraber her yere gider, onları yakından izler; fakat
gördüklerini kaydeder ve yansıtır. Kişilerin davranışları üzerinde
yorumlamalara gitmez; iç dünyalarına eğilmez. kelimenin gerçek manasıyla nesnel
bir tutum içindedir.
Kahraman Üçüncü Kişi Anlatıcı:
Anlatıcı sanki anlattığı kahramanın kimliğine bürünmüş
gibidir. Kahramanın düşündüğü ve hissettiği şeyi anlatır. Okur, her şeyi o
kahramanın gözüyle görür, onun fikir ve heyecanlarını paylaşır. Fakat onun
bilebildiği kadarını bilir. Genette’e göre anlatıcı üstüne tam bir çözümleme
yapabilmek için öncelikle, ‘anlatı düzeyi’ ile ‘anlatıcının düzeyi’
karşılaştırmalı, sonra da anlatının içeriğiyle anlatıcı arasındaki ilişki
irdelenmelidir. İlkin anlatıcı ve anlatı düzeyi arasındaki ilişkiye bakalım:
Burada, belirleyici olan, anlatıcının anlatının içinde mi yoksa dışında mı
olduğudur. Öyleyse anlatıcıları önce, ‘metin içi’ ve ‘metin dışı’ anlatıcı
olarak iki temel yapı içine indirgeyebiliriz.