Dokuzuncu Hariciye Koğuşu – Özet,
Tahlil, İnceleme
Dokuzuncu
Hariciye Koğuşu romanı
1929 yılında tefrika edilmiştir. 1968 ve 1986 yıllarında filme alınan roman
filme alınmıştır. Romanın ayrıca Kissling
tarafından Almancaya tercüme edilmiştir.
Tema
# Romanda küçüklüğünden beri bacağından rahatsız olan fakir bir
delikanlının kendisinden dört yaş büyük bir kıza âşık olması konu edilmiştir.
# Beraberliğe
dönüşmeyen bu aşkın getirdiği sıkıntı ve heyecanlardan en önemlisi de roman
kahramanının umursamazlığından dolayı hastalık ilerlemiştir. Neticede roman
kahramanı ameliyat olmuş ve sağlığına kavuşmuştur.
Olay Örgüsü
# On beş yaşında
bir çocuk olan roman kahramanı annesi ile kenar mahallelerin birinde mütevazı
bir evde oturmaktadır. Kahramanın çocukluğundan beri dizinden çektiği
rahatsızlık onu hastanelerden tiksindirmiştir. Birkaç kere ameliyat olmasına
rağmen dizindeki ağrılar dinmemiştir. Bunun üzerine muayene için tekrar
hastaneye gider. Muayene sonunda hastalığın ilerlediği, doktorların heyecansız
hayat, iyi beslenme tavsiyesinde bulunduğu kendisine bildirilir. Bu tavsiyeye uymadığı
taktirde bacağının kesilme ihtimaliyle karşı karşıya kalacağı kendisine
bildirilir.
# Bunu izleyen
günlerde kahraman, uzaktan akrabaları Paşa’nın köşküne gider. Paşa ilk olarak
kendisine sağlık durumunun nasıl olduğunu sorar kahraman da kaçamak cevaplar
vererek olayı geçiştirir. Daha sonra odaya çocukluğundan beri sevdiği hatta
âşık olduğu Nüzhet gelir, yazardan getirmesini istediği kitapları alır. Kızı
gidince Paşa, kahramana hastalığının tedavisi için bir de Doktor Ragıp Bey’ e
görünmesini tavsiye eder.
# Paşa’nın
uzaktan akrabası olan kahraman küçük yaşlardan beri onunla konuşur, ona kitap
okur. O akşam yine bir roman okumaktadır fakat paşa uyuyunca Nüzhet’le birlikte
bahçeye gider ve muhabbet ederler. Kahraman on beş yaşında ve aralarında dört
yaş olmasına rağmen Nüzhet’i sevmektedir. Ancak onun da aynı duyguları
hissetiğinden emin olmaz. Bahçede konuşurken Doktor Ragıp’ın Nüzhet’ i
istediğini duyunca önce üzülür ama Nüzhet oralı olmayınca, duyduğu şüpheye
rağmen keyfi yerine gelir. Daha sonra Nüzhet annesinin isteği üzerine uyumaya
gider ve kahraman da kendine olan tüm güvenini kaybeder.
# Hastalığı onu
normal yaşından çok daha olgun davranmaya sevk etmiştir. Doktorun ikazlarına
rağmen baston kullanmayan kahraman, o gece yatakta yorgun ve acı içinde
kıvranmaktadır. Kahraman odasında uyumaya hazırlanırken Nüzhet onun odasına
uğrar ve uyuyamadığını bahane ederek kahramanı bahçeye çıkarır ve koyu bir
muhabbete başlarlar. Ertesi gün erkenden doktora gideceğinden Nüzhet onun
uyumasını ister. Fakat o, Nüzhet’e karşı olan sevgisini daha fazla saklayamaz,
onu kendisine çekip bir kere öper ve Nüzhet şaşkınlık içerisinde koşarak eve
gider.
# Sabah olunca
kahraman Kadıköy’e gider ve paşanın istediği kitapları alır ve sonra da
annesine bir ay içerisinde gelemeyeceğini yazar. Oradan da doktora gider fakat
operatörün dersi olduğundan görüşemezler. Operatörle akşama görüşebilir, ondan
baston kullanması, iyi yemesi ve dinlenmesi konusunda uyarı alır. İşi bitip
köşke dönen kahraman, içeriye girdiğinde kendisinden gizli bir şey
konuşulduğunu anlar ve üzüntü içerisinde bahçeye oturmaya çıkar. Daha sonra
Nüzhet gelir ve onu içeri girdiğinde annesinin dolabın arkasında çıplak
olduğunu söyleyerek onu rahatlatır. Fakat akşam Nurefşan ona gerçekleri yani
Nüzhet ile Doktor Ragıp’ın durumlarını konuştuklarını söyler. Kahraman hayal
kırıklığına uğrar ve Nüzhet’in odasına konuşmaya girer. Nüzhet yine onu ikna
eder. Daha sonra ikisi de uyurlar.
# Ertesi günü
Nüzhet’le bahçede geçiren kahraman, Nüzhet’le cinsel yakınlaşmalara girer. O
akşam Doktor Ragıp yemeğe gelir ve yazar hiç oralı olmaz. Konukları gidince
Paşa hasta çocuğa doktor hakkında görüşlerini sorar, o da Ragıp’ı, Nüzhet’e
yakıştıramadığını söyler bunu duyan yengesi de içinden hasta çocuğa karşı kin
tutmaya başlar.
# Bir gün
kahraman yengesinin Nüzhet’i mikroplara karşı uyardığını ve eşyalarımızı
ayırdım dediğini duyar ve bunun üzerine evi terketme kararı alır. Ancak
annesinin de o gün Paşalara geleceğini duyması kararını değiştirmesine neden
olur.
# Hızla geçen
günlerden sonra nihayet evine dönen kahramanın ağrıları gün geçtikçe
arttığından annesi onu fakülteye götürür. Operatör ona durumun ciddiyetini
hatırlatır ve yerinden bile kıpırdamamasını ister. Evi birden kalabalıklaşan
kahramanın yakınları onu teselli etmeye çalışır. Tekrar fakülteye gittiğinde
operatör bacağın kesilmesi gerektiğini söyler fakat buna razı olmayan yazar
birden bayılıverir. Bundan etkilenen operatör kasaplardan farkı olmaları
gerektiğini söyleyip yazara, üç aylık bir sürede bacağını kurtarmak için
hastanede kalması gerektiğini söyler. Yazar bunu kabul etmek zorunda kalır ve
Dokuzuncu Hariciye Koğuşuna yatırılır. Burası ona hapishane gibi gelir ve ilk
gecesi olaylı biter. Zor geçen günlerin sonunda ameliyat günü gelir.
# Ameliyatı
bitince yedinci pansumanda doktor bacağın kurtulduğunu ancak yere
basamayacağını söyler. Sağlığına kavuşan kahraman, hastanede bulunduğu
günlerde, Paşa’ya felç indiğini, Nüzhet’in de nikâh hazırlıklarına başladığını
öğrenir.
Zaman
# Dokuzuncu
Hariciye Koğuşu romanında anlatılanlar 1915 yılında geçmektedir. Bu, kahramanın
romanının sonunda defterine kaydettiği 5 Teşrinievvel 1915 tarihinden açıkça
anlaşılmaktadır. Yine Doktor Mithat’ın roman kahramanına söylediği “Harp
bitince bir güzel takma bacak yaptırırsınız.” cümlesi romanın savaş yıllarında
yapıldığının bir delilidir.
# Dokuzuncu
Hariciye Koğuşu romanında a olay Birinci Dünya Savaşı yıllarında yaşanmış
olmasına rağmen bu dönemin karakteristik olaylarına pek yer verilmemiştir. O
yıllarda kenar mahallelerde yaşanan fakirlik ve hastanelerdeki insanlık
dramları romanda yer almıştır. Ancak yazar bunları romana yansıtmış olmasına
rağmen savaş döneminin genel fotoğrafının anlatmamıştır. Çünkü yazarın maksadı
çocuğun bireysel macerasını yansıtmaktır.
# Dokuzuncu
Hariciye Koğuşu romanında anlatılanların ne zaman kaleme alındığı, yani anlatma
zamanı, romanın ilk neşredildiği Cumhuriyet gazetesindeki tefrikada “Son
Safha”da yazılan aradan on iki sene geçti sözünden anlaşılıyor. Bu da 1927
yılına karşılık gelmektedir.
Mekân
# Dokuzuncu
Hariciye Koğuşu romanında dış mekân İstanbul’dur. Roman boyunca olayların
yaşandığı üç ana mekân vardır: hasta çocuğun İstanbul’un kenar mahallelerinden
birinde annesiyle beraber oturduğu “ev”, Uzak akrabaları olan emekli bir
Paşa’nın Erenköy’deki “köşk”ü ve hasta çocuğun dizindeki hastalığın tedavisi
için gidip geldiği “hastane”.
# Dokuzuncu
Hariciye Koğuşu romanının olay örgüsü büyük ölçüde kapalı mekânlarda
geçmektedir. Aşağıda romandan alınan bölümde bu durum görülmektedir:
Karanlık dehliz. Kapalı kapıların mustatil
buzlu camlarından gelen soğuk ışıkların buğusu, yüksek ve çıplak duvarlara
vurarak donuyor.
Dehlizin
sonlarında, görünmeden açılıp kapanan bir kapının gıcırtısı. Muşambalara
sürtünen bir ayak sesi. Köpüklenerek uçan ve uzaklarda kaybolan bir beyaz
gömlek ve iyod, eter, yağ, ifrazat ve saire kokularından mürekkep, terkibi
tamamiyle anlaşılmayan bir hastane kokusu (s.5).
# Yazılanlardan
da anlaşılacağı üzere bir türlü iyileşmeyen meçhul hastalıktan kaynaklanan
karamsar, ümitsiz ve mutsuz bir çocuğun ruh hali vardır. Yazar mekânı, Hasta
Çocuğun iç dünyasındaki değişmeler doğrultusunda yansıtır. Çocuğun dizindeki
hastalık, ruhsal durumunu da olumsuz bir biçimde etkilemiştir.
# Kapalı
mekânların böyle çarpıcı bir şekilde sunulması hem okuyucunun ilgisini eser
üzerine çeker hem de kahramanın bakış açısının yeni bir boyut kazanmasını
sağlar. Roman kahramanı olumsuz atmosferlerde böyle tasvirlere başvururken
olumlu atmosferlerde moralinin iyi olmasıyla çevreyi daha güzel betimlemiştir.
Romandan aşağıdaki bölümde bu durum açıkça görülmektedir.
Başımızın
ucunda, ta uzaklara kadar sıralanarak ötüşen ağustos böcekleri, bütün
Erenköyü'nü uzun bir ses zinciriyle çeviriyordu. Sıcak bir rüzgâr. Sanki
ilkbahardan yaza geçilen mevsim çizgisinin üstündeyiz, etrafımızda gizli bir
coşkunluk var (s.21).
Bakış Açısı ve Anlatıcı
# Dokuzuncu
Hariciye Koğuşu romanı, kahraman anlatıcı tekniğiyle yazılmıştır. 1.tekil şahıs
anlatım kullanılmıştır. Yazar, anlatma işini romanın başkahramanı olan on beş
yaşındaki hasta Çocuğa vermiştir. Okuyucu, romanın diğer kişilerini, romanda
yaşanan olayları anlatıcı konumundaki Hasta Çocuğun penceresinden, dar ve
kısıtlı bir bakış açısıyla takip eder. Hasta Çocuğun iç dünyası ayrıntılı bir
biçimde verilir fakat diğer kişiler için aynı şeyi söyleyemeyiz.
# Dokuzuncu
Hariciye Koğuşu romanının bir diğer özelliği “otobiyografik roman” olmasıdır.
Romanın başkahramanı Hasta Çocuk ile yazarı arasında ciddi manada benzerlikler
vardır. Romanda Hasta Çocuk küçük yaşta babasını kaybetmiş, annesiyle beraber
yaşamaktadır. Romanın başlangıç kısımlarından alınan aşağıdaki bölüm, eserin
kahraman anlatıcı tekniği ile yazıldığını ve otobiyografik özellik taşıdığını
açıkça göstermektedir:
Ağaçların
bile sıhhatine imrenerek yürürdüm. Ben de onların arasındaydım ve onların
arasında büyüğüm de yoktu. Yalnız bende meçhul bir hastalık vardı, sekiz
yaşımdan beri çekiyordum. Ben de o muayene odasının ve nice muayene odalarının
önünde senelerce bekledim. Benim yanımda büyüğüm de yoktu. Yalnız başıma demir
parmaklıklı kapıdan içeriye girerdim, dokuzuncu hariciye koğuşuna doğru
ağaçların bile sıhhatine imrenerek yürürdüm, camlı kapıların garip bir
beyazlıkla gözlerime vuran ve içimde korku ile karışarak yuvarlanan parıltıları
arasında o dehlize girerdim ve yalnız başıma bir köşeye ilişirdim,
kımıldamazdım, susardım, beklerdim, korkudan büzülürdüm, rengimin uçtuğunu
hissederdim (s.7).
Şahıs Kadrosu
Başkişi
# Dokuzuncu
Hariciye Koğuşu romanının anlatıcısı, aynı zamanda romanın başkişisidir. Adı
belirtilmeyen on beş yaşındaki başkişinin, yazarın kendisi olduğu
anlaşılmaktadır. İstanbul’un kenar mahallelerinden birinde annesiyle beraber
yaşayan on beş yaşındaki başkişi sol dizinde çıkan meçhul bir hastalık yüzünden
yedi yıl hastane köşelerinde iyileşme umuduyla türlü acılara katlanan talihsiz
bir çocuktur.
# Roman
kahramanı, uzun müddetten beri çektiği hastalığın ruhunda uyandırdığı buhranlar
içerisinde ve dolayısıyla bedbaht, aşırı derecede kuruntulu, hassas, on beş
yaşında olmasına rağmen 40-50 yaşındaki insanların tecrübesine ve çok kuvvetli
sezişlere sahip ciddi bir gençtir. Aslında bu durum anlatıcı üzerinde yazarın
büyük etkisinin olduğunu göstermektedir.
Norm Karakterler
# On dokuz
yaşında olan Nüzhet, Emekli bir
Paşa’nın kızıdır. Uzaktan akraba oldukları için hasta çocuk ile beraber
büyümüşlerdir. Olgun bir kişiliğe sahip değildir; şımarık, basit, alaycı,
sorumsuz bir kızdır. Hasta çocuğa karşı kalbinde küçük de olsa birtakım
duygular uyanır, fakat annesinin karşı çıkması, kahramanın hastalığı, sakat
kalma tehlikesi, kendisinden dört yaş küçük olması, zengin bir doktor tarafından
istenmesi gibi etkenler kafasını karıştırır ve duygularının değişmesine neden
olur. Nüzhet, romanın sonunda Doktor Ragıp’la evlenir.
# Hasta çocuğun
uzaktan akrabası olan Paşa,
Nüzhet’in babasıdır. Hasta çocuğa romanlar aldırır, bu romanları sesli bir
şekilde okutur. Maceralı ve eğlenceli romanları dinlemekten hoşlanır.
Disiplinli ve yardımsever bir kişiliği olmasına rağmen dediğim dedik, inatçı
birisidir.
Kart Karakterler
# Doktor Ragıp, Nüzhet’i istetip hasta
çocuğun mutlu dünyasını bir anda cehenneme çeviren kişidir. Otuz beş yaşında,
zengin ve sağlıklı bir doktordur. Hesapçı, kültürsüz, millî değerlerden
uzaklaşmış, kurnaz, çıkarcı, basit bir insandır. Romanın sonunda Nüzhet’le
evlenir.
# Dokuzuncu
Hariciye Koğuşu romanında başka bir kart karakter olarak karşımıza çıkan Nüzhet’in annesi, hasta çocuğa sahte
bir şefkat gösteren kadındır. Kızı Nüzhet ile hasta çocuk arasında bir
yakınlaşma olduğunu sezer ve kızını hasta çocuktan soğutmak için çok ağır
laflar eder. Kızını azarlar, onun bir “mikrop” olduğunu, her tarafa hastalık
bulaştırdığını söyler. Kızının Doktor Ragıp’la evlenmesini ister, bu evliliğin
gerçekleşmesi için elinden geleni yapar.
Fon Karakterler
Dokuzuncu Hariciye Koğuşu romanında yer alan
diğer şahıslar şunlardır: Doktor Mithat,
Operatör, hasta çocuğun annesi, Nurefşan.