‘’Postmodern roman nedir? Postmodernizm ne demektir?
Postmodernizm nasıl ortaya çıktı? Postmodernizmin özellikleri nelerdir?’’
Yirminci yüzyılın ikinci yarısından itibaren adından
sıkça söz ettiren bir akımdır postodernizm. Dünya yeni bir bakış açısı
etkisindedir. Postmodernizmin etkisini ne kadar sürdüreceği bilinmez ama
felsefe, edebiyat, mimari, sosyoloji gibi alanlarda varlığını hissettirdiği bir
gerçektir.
Postmodernizmin birçok sanat ve yaşam alanında etkili
olduğunu söylenilse de bu içerikte daha çok postmodernizmin edebiyat alanındaki
etkilerinden söz edilmiştir. Postmodernizmin tanımı, Modern roman ile
postmodern roman arasındaki farklar, postmodernizmin özellikleri ve ilkeleri,
gerçeklik anlayışı, modernizmin eleştirisi gibi konular hakkında bilgi
verilmiştir.
POSTMODERNİZM TANIMI, KÖKENİ, İLK ORTAYA ÇIKIŞI, DÖNEMİ
Postmodernizm Tanımı
Son
yüzyılın, üzerinde en çok tartışılan konularından biri olan postmodernizm,
bugüne kadar hiçbir düşünce mekanizmasının olmadığı kadar kaygan bir zeminde
durmaktadır. Kendini “tanımsız” olarak ifade etmesi de onu anlamlandırmayı
güçleştirmektedir
Kelime
anlamı olarak “post” ön eki Batı dillerinde “ötesi”, “sonrası”, anlamına
gelmektedir. Buna bağlı olarak bu ek, modernden sonra gelen, onun teorik ve
kültürel pratiklerini olumsuzlayan, bu kültüre ait “temel kavram ve
perspektifleri sorunsallaştıran ve hatta bunları yadsıyan bir tutum içerisinde gözükmektedir.
Bu
kural koyucu tanımlamayla “post” ön eki kendisini öncelemiş olandan aktif bir
kopuşu gösterir. Bu, âdeta modernin terk edilişi ve kırılışıdır. Öbür yandan postmodern terimindeki
“post”, aynı zamanda “eklenti, ilave, ekleme gibi anlamlara da gelerek, takip
ettiği şeye bağımlılığı, onunla sürekliliği gösterir. Bu da bazı
eleştirmenlerin postmoderni, yalnızca modernin şiddetlenmesi ve modernliğin
içerisinde bir gelişme olarak adlandırmasına sebep olmaktadır.
Bu
adlandırmalarla beraber, terimleşmiş haliyle postmodemizm, modernin bitişi,
modernden sonra doğmuş ve onun eksikliklerini giderecek bir devam, modernin bir
parçası veya anti-modernizm anlamlarıyla
kullanılmaktadır.
Postmodernizmin
ne olduğu konusunda şu yargılara varmak mümkündür:
Postmodernizm,
modernist dünyayı
sorgulayan ve onun sıralayıcı, sınıflandırıcı yaklaşımının yerine ortak
kültürler koymaya çalışarak, aksaklıklarının
giderilmesine çalışan bir yöntemdir.
Postmodernizm,
sanatta bir kültür olgusu, bir söylem ve durumdur. Ontolojik kuşkunun insan
hayatındaki yerini, sanat eserinde çeşitli yöntemlerle - parodi, pastiş, gülünç
dönüştürüm vb.- sergiler.
Postmodernizm,
geç kapitalizmin dünya genelinde, insanları tüketime yönelterek, ruhtan maddeye
indirgemek istediği tarihsel bir dönemdir. Zaman zaman bu sistem “anything goes” (her şey gider)
formülüyle ilkesiz, her şeyin maddesel çıkar sağlamak amacıyla kullanıldığı bir
eğilime çanak tutsa da bu evrenin verileri doğru okunabilirse, Ortaçağ’a özgü,
katı dinciliğin yerini daha kuşatıcı olan mistisizm alacaktır.
Postmodernizm,
mutlak doğruların yer almadığı bir ortamdır. Burada hiçbir
yaklaşım/düşünce/grup aşağılanmadan önemli olanlarla yan yana
kullanılabilmektedir.
Postmodernizm,
geleneksel görüşün iddia ettiği gibi gerçeklikten uzaklaşmamakta, aksine yeni
bir gerçeklik algısı kurmaya çalışmaktadır. Şu halde o, yeni bir gerçeklik
anlayışının estetik düzlemdeki yansımasıdır.
İlk Ortaya Çıkışı ve Kökeni
Postmodernizmin
doğuşu yani terim olarak kullanımı 1870’li yıllarda olmuştur. Postmodernizm
terimi ilk kez bir sıfat olarak 1870’li yıllarda kullanılmıştır. O sıralar bir
İngiliz salon ressamı olan John Watkins Chapman, arkadaşlarıyla
birlikte bir postmodern resim anlayışı getirmek istediğini ilan eder. Chapman, bununla impressionist resmin
karşısına tersine giderek ilerleyen bir mantığı koymaya çalışıyordu. Yani
geleneksel unsurlara yaslanarak ilerleyen bir sanat.
Terim,
ikinci kez, ‘’Avrupa Kültüründe Bunalım’’ adlı eserde, Rudolf Pannowitz tarafından
kullanılmıştır. Burada Avrupa kültüründeki değerlerin çöküşünü anlatmak için
“postmodern insan” tabiri geçmektedir. Bu, Nietzsche’nin “üstün insan”ının yeni
bir kavranışıdır.
Postmodernizmin
temeli, 1870’lere dayansa da terimin ad olarak kullanılması 1934, bugüne en
yakın anlamıyla ele alınması, 1947 tarihlerini bulmuştur. Ancak kavramın ciddi
bir hareket olarak ortaya çıkışı, 1960 yılını bulmaktadır. Batının I. Dünya
Savaşı ile sarsıntıya uğrayan değer yargıları, II. Dünya Savaşı ile tamamen
altüst olmuştur. Böylece umulanı veremeyen modernizm karşısında, alternatif
olarak doğan postmodernizm, ciddi anlamda prim yapmıştır. Günümüzde de bu
etkinliğini koruyan söylem, şimdilik tartışılmaya ve eleştirilmeye devam
etmektedir.
Postmodern Dönem
Postmodern
denilen dönem, sistemle bütünleşen ve “tarihin sonu” olarak adlandırılan
evrenselleşme aşamasına ulaşılan bir evredir. Bu dönemde kapitalist sistem
evrenselleşmiş ancak bunun kültürel ve ideolojik boyutları inadına daralmıştır.
Yani modernizm umulanı veremeyerek, müthiş bir hayal kırıklığına sebep
olmuştur. İşte vaat edilen ama gerçekleşmeyen bu evrenselliği varmış gibi
göstermek sanata düşmüştür. Tabii ki bu noktada kapitalist düzen, sanata her
konuda -kitlesel erişim, medyatik başarı, bol satış vb- destek olacaktır. İşte sanata
düşen bu ağır yükün adı da postmodernizm olmuştur.
POSTMODERNİZM AKIMININ GENEL
ÖZELLİKLERİ
Postmodern
yaklaşım mantık ve akıl tarafından
prangalarından kurtarılan gerçeği farklı yönleri ile irdeler. Söylem için,
gerçekliğin birçok algılanışı vardır. Bunlar da postmodernizmin özellikleri
olarak karşımıza çıkar. Aşağıda bu hususlar açıklanmıştır:
Çoğulculuk
Çoğulcu
yaklaşım, postmodernizmin en önemli ilkelerinden biridir. Bu şarta göre
postmodern, bünyesinde farklılıkları yaşatan, demokratik bir söylem hüviyetine
bürünmektedir. Diğerlerinden farklı olarak postmodernde çok farklı
alanların, görüşlerin sentezlenmesi değil, o çeşitliliklere yan yana hep
birlikte yaşama hakkı verilmesi söz konusudur.
Çoğulculuk
denilebilir ki postmodernizmin tek felsefesidir; akıl ve düşün, bilim ve
ezoteriğin, teknoloji ve mitosun, burjuva dünya görüşü ile toplum dışı bir
marjinalliğin yan yana/eş zamanlı var olduğu bir yaşam biçiminin adıdır.
Tarih Anlayışı
Postmodernistlere
göre tarih sıradan insanların hayatlarına da eğilmelidir. Onlara göre hakikat
çok da önemli değildir. Amaç hikâye anlatmaktır. Tarihin bugüne dönük, insani
yüzü onlar için çok daha önemlidir. Onlara göre tarih, bir romandır. Yani metinleştirildiği anda her şey dilde
gerçekleşir ve dil de kendisinden başka bir şey aktaramaz.” Postmodern tarih yazarı tıpkı bir edebiyatçı
gibi öykü anlatma süreci yaşar. Böylece tarihi eserlere de artık kuşku ile
yaklaşılacaktır. Bu da tarihin gerçekliğini kurgusallaştıracaktır.
Postmodern
sanatçının, geçmişe dönmesinde, dündekini bugüne göre aktarmasında hiçbir
sıkıntı yoktur. Ancak geçmişin tam olarak yok edilmesi hem gerekli değil; hem
de zaten mümkün değildir. Bu bağlamda postmodern sanatçı geçmişi yeniden ele
almalı; ancak ironik bir şekilde. Tamamen aslından uzaklaştırarak değil.
Oyun Kavramı
Hakikatin
olmadığı yerde de postmoderniste düşen tek şey oyundur. Postmodern
söylemde bir kaçış olarak değerlendirilen oyun kavramı, dilin yetersiz kaldığı
durumlarda metnin kendisini ifade şekli olarak karşımıza çıkar. Böylece oyun,
öznenin dışında gelişen bir durum olmaktan çıkar, özne ile beraber hareket eden
bir olgu halini alır.
Postmodern
metinlerde oyun, yazar ile okuru bilmecemsi bir kurgu ile birbirine
yaklaştırır. Yazar, metnin bir yerine sadece kendisinin çözebileceği bir düğüm
atar. Okur, eser boyunca bu düğümü çözmeye uğraşır. En sonunda bu sırrı
keşfeden okur, kendini yazara yakın hisseder. Bu durum aynı zamanda okurun
metni yeniden yazma sürecidir. Çözmeye çalıştığı her bilmece için âdeta yeniden
bir metin yazan okur, öznenin bıraktığı boşluğu doldurur.
Bireyden Özneye
Modernizmin
oluşum temelinde “birey” çok önemli bir fonksiyon üstlenirken, postmodern
süreçte “özne” aynı görevi taşır. Dünyada günümüze kadar gelen akımların
temelinde daima bir birey problemi bulunmaktadır. Tanrı merkezli Ortaçağ
felsefesinin yerini modern bireyin almasıyla dünyada yeni bir sürece girilir.
Günümüzde de postmodern özne bireyin neredeyse gölgede kalmasına sebep
olmuştur. Tanrı^Birey^Özne yolculuğunda ilk dikkati çeken modernizmin Tanrı
düşüncesini tamamen bireye yüklemesidir. Postmodern süreçte de bu bireyi
mekanikleştirerek, onu silikleştiren, duygularını ortadan kaldıran, varlık
gerekçesini neredeyse yok eden özneye dönüşür. Bu, âdeta bireyin matematikselleştirilerek
yapı bozuma uğratılması olarak nitelendirilebilir.
Modernizmin
bireyi kategorize eden, onu durağanlaştıran ve donuklaştıran yaklaşımına
karşılık, postmodernizm özne ile bireyi bu durumdan kurtarır. Yani Özneleri
benzersiz ve sürekli değişen olumsallıklarla etkileşim içinde bulunan varlıklar
olarak ele alır ve onları tanımlayarak nesnelleştirmeden ve durağanlaştırmadan algılamaya çalışır.
Nesne Algısı
Modernizmin
bireyinden, postmodernin öznesine geçiş yapan varlık, zamanla nesne sürecine
doğru girmeye başlamıştır. Postmodern yaklaşımda özne o kadar parçalı bir hal
almıştır ki artık özne, şeylere, nesnelere benzer hale gelmiştir.
Postmodernistler,
genel olarak nesne ile özneyi birbirinden ayırma yoluna gitmemişlerdir. Onlara
göre, nesnenin kendi başına anlamı değil de özneyle karşılaştırılınca ortaya
çıkan pozisyonu önemlidir.
POSTMODERN ROMANLARIN ÖZELLİKLERİ
Postmodern romanların yada anlatıların
özellikleri üç özellikte sınıflandırılmıştır. Bunlar; Teknik Özellikler, İçerik Özellikleri ve Materyal
Unsurlar’dır.
Teknik Özellikler
Postmodern
anlatıyı, modern romandan ayıran teknik özellikler iki temel başlık çerçevesinde
ele alınabilir. Bunlar metinlerarasılık ve üst kurmacadır.
Metinlerarasılık
Postmodern
söylemle daha da belirginleşen metinlerarasılık, aslında yansıtmacı (klasik),
modern ve postmodern eserlerin ortak özelliğidir. Ancak hepsinde farklı
şekillerde karşımıza çıkar. Postmodern söylemde
uygulanan metinlerarası yöntemde temel mantık, hiçbir metnin kendinden önce
yazılmış metinden tümüyle bağımsız olamayacağıdır. Zira yeni bir metin daha
önce yazılanlardan aldığı kesitleri farklı bir biçimde sunmaktan başka bir şey
değildir. Bu bağlamda metinlerarası da önce eserlere ya da önceki yazarlara bir
tür öykünmedir.
Metinlerarasılık,
postmodernist metinlerde
farklı yöntemlerle uygulanmaktadır.Bunlar; Pastiş, Parodi, İroni ve kolajdır.
Pastiş (Öykünme): Bir dil ve üslup taklidi olup,
postmodern anlatıların en temel özelliklerinden sayılmaktadır.
Parodi (Yanılsama): bir metni başka bir amaçla kullanmak,
ona yeni bir anlam yüklemektir. Bir yapıtı değiştirip, yeni bir yapıt
oluştururken aranan şey daha çok destan türüyle (aynı biçimde soylu ya da yalın
bir biçimde, ciddi olarak kabul edilen bir tür ile) alay etmektir. Bunu
yaparken de yazarlar soylu, ciddi bir metni, çoğunlukla sıradan başka bir
metne, ya da soylu bir metnin biçemini - çoğunlukla da destanın biçemini-
hiçbir kahramanlık olayı anlatmayan sıradan bir konuya uyarlarlar.
İroni: Bu tekniğin temelinde çok uzak
geçmişte yazılmış bir metnin yeni bir dille, ironik bir şekilde ele alınması,
böylelikle metnin daha anlaşılır kılınması ve okurun eğlendirilmesi amacı
vardır.
Kolaj: metin dışı unsurları esere sokmak için
kullanılan bir yoldur. Bu şekilde metin dışı alıntılanan bu unsurlar, yeni bir
bağlamda yinelenerek, yeniden yazılarak metinlerarasılığın sınırları zorlanmış
olur.
Üstkurmaca
Yazarın,
‘yazma eylemi’ni kurmaca metnin bir parçası durumuna getirmesi, ‘nasıl
yazdığını anlatması’ ve romanın içerisinde yazma eylemi ile ilgili sorunlar
konusunda düşünce üretmesi, özetle, roman teorisini roman yazma pratiği içerisinde
gösterme, edebiyat biliminde üstkurmaca olarak adlandırılmaktadır. Yazarlar,
metinlerinde, eserlerini nasıl kurguladıklarını açıkça ya da örtük bir şekilde
anlatabilirler. Bu durumda, ‘metin kurgulama’ ya da ‘roman yazma’ işi edilgen
bir konumdan uzaklaşır ve özne konumuna yükselir.
İçerik Özellikleri
Postmodern
anlatıların
içerik özellikleri aşağıda Tarihe Yönelme, Fantastik, Çoğulculuk, Pop-Art,
Polisiye/Gerilim başlıkları altında açıklanmıştır.
Tarihe Yönelme
Postmodern anlatıların en
temel içerik özelliklerinden birisi, tarihi bir meselenin kurgusal bir
süzgeçten geçirilip, sıradanlaştırılarak tekrar ele alınmasıdır. Tarihe yön
vermek gibi bir niyeti olmayan anlatıcı, en önemli tarihi kahramanları bile
kendi sıradan penceresinden aktarır. Bu da nesnel bir olgu olan tarihin, özneye
yenilişi olarak nitelendirilebilir.
Fantastik
Fantastik,
sözcük olarak “Gerçekte var olmayan, hayali” gibi anlamlara gelmektedir.Fantastiğin
bir öge olarak postmodern anlatılarda kullanılışı bu söylemin akla ve bilime
karşı çıkan tutumuyla ilgilidir. Postmodern yaklaşımın bu tavrı neticesinde
insanlar, gerçeği ya da merak ettiklerini metafizik alanlarda aramaya
başlamışlardır. Klasik gerçeğin yerini alan modern iç gerçeklik, zamanla postmodern fantastiğe
dönüşmüştür. O halde bir anlatıda gerçek kavramının sorgulanması ve hayali
olayların, kurguların zenginliği, fantastik ögelerin kullanılması o metnin
postmodern bir anlatı olarak kabul edilmesinde önemli bir etkendir,
denilebilir.
Çoğulculuk
Çoklu Okumalar: Postmodern eserlerde okura
mesaj iletmek gibi bir kaygı bulunmadığı için metnin anlamı istenildiği kadar
çoğaltılabilir. Bunu zaman zaman yazar, bazen de okur yapar. Bir eserden her
okur kendine özgü yorumlar yaparak farklı kurgular çıkarabilir. Bazen de yazar
bu kurgulama durumu için okura yardım eder. Bunu da alternatif okumalı metinler
ortaya koyarak yapar.
Anlatıcı Çokluğu: Postmodernist anlatı, modern
romandakinin aksine mümkün olduğunca anlatıcıyı ön plana çıkarır. Hatta sadece
ön plana çıkarmakla da kalmaz, bazen metnin içerisine birden fazla anlatıcı da
yerleştirdiği görülür. Postmodernin temelinde var olan çoğulculuk ilkesinin de
etkisiyle bu anlatıcı çokluğu, metne parçalı bir yapı sunar ve okurun gerçek
algısı tamamen kırılır. Bununla beraber modern romanda yazara güvenen okur,
artık postmodern anlatıda yazara şüphe ile bakmaktadır.
Türlerin Bir Arada Oluşu:Bir anlatı içerisinde birden fazla
türün bulunması durumudur. Yani metnin aynı anda hem tarihi, hem aşk konulu,
hem de polisiye bir anlatı olma özelliği göstermesidir.
Bir
metnin anlatı olabilmesi için zaten tarihe yaslanması veya polisiye unsurların
bulunması gerekmektedir. O halde ikisinin bir arada olması postmodernizmin
eklektik yapısının bir sonucu olarak görülmelidir.
Örneğin,
Nedim Gürsel’in Boğazkesen adlı eserinde
tarihi bir doku işlenirken, aynı zamanda da dönemin şartları içerisinde gelişen
tutkulu bir aşka da yer verilmiştir. Böylelikle eser, hem tarih hem de aşk
hususiyetlerini bünyesinde buluşturmuştur.
Zıtlıkların Birlikte Kullanıması: Postmodernizmin temelinde bulunan “ne
olsa gider” mantığı sık sık zıtlıkları yan yana getirmiştir. Çoğu anlatılarda
modern ile ilkel, elit ve popüler, dinsel olanla pornografik, Doğu ile Batı
birlikte anılmış, işlenmiştir. Aslında postmodernin yapısında bulunan
demokratik mantık bu farklılıkların bir araya gelmesine ve olabildiğince sınıflandırılmadan kullanılabilmesine
imkân sağlamaktadır.
Pop-Art
Pop-art
genel olarak “Demokratik Realizm görüşüyle sanata, bugünkü sanatın bir
mal-eşya, tüketim aracı karakterini savunan bir sanat akımı.” demektir.
Dadaizme çok yakındır ve seçkin olanı reddeder.
Postmodern
anlatı, tüketim kültürü anlayışının desteklediği ve modernin seçkinciliğini
ortadan kaldıran pop-art unsurlarını kullanmakta ve böylece “sanat halka inerek”
seçkin edebiyat sıradanlaştırılmaktadır.
Polisiye/Gerilim
Dünya
savaşlarının ardından şiddetin körüklenerek artması toplumun bunu anlatma
ihtiyacına dönüşmüştür. Seçkinci sınıf için küçümsenecek bir konu gibi görülen
polisiye gerilim, postmodern anlatıların sıklıkla başvurduğu bir tür halini
almıştır. Bu da toplumların yapısının eserlere yansıdığının en önemli
kanıtıdır.
Materyal Unsurlar
Postmodern
metinler yapıları gereği modern roman gibi çözümlenemez. Bu sebeple postmodern
bir anlatıyı tahlil etmeye çalışmak çok da doğru değildir. Ancak yine de aşağıda
postmodern anlatılardaki bazı materyal unsurlar değerlendirilmeye çalışılmıştır.
Bu Materyal unsurlar; Olay Örgüsü, Tema veya Tematik Yapı, Şahıs Kadrosu,
Anlatıcı ve Bakış Açısı, Zaman Kavramı, Mekân Kurgusu, Dil Mekanizması
başlıkları ile açıklanmıştır.
Olay Örgüsü
Postmodern
anlatılarda neden sonuç ilişkisine bağlı bir düzlem yoktur. Onun yerine oldukça
karışık, kopuk ve boşluklardan ibaret bir olay örgüsü dikkati çeker. Bunun
temelinde de postmodern mantığın metinlerarası ve parodik yaklaşımı vardır.
Tematik Kurgu
Postmodern romanlardaki tematik
kurguda mesaj verme kaygısı yoktur. Kurguya dâhil
olan kavramlar, sadece yan yana ele alınır ve yorumlama okuyucuya bırakılır. Bu
da postmodemizmin çoğulcu yapısı ve okuru metne dâhil eden yapısı ile ilgili
gibi gözükmektedir.
Şahıs Kadrosu
Postmodern anlatılarda ise
kahraman merkezli bir yapılanma yoktur. Şahıs kadrosu genelde anormal insanlardır.
Postmodernler, kurguladıkları karakterlere çok da iyi gözle bakmazlar. Zira,
söylemin temelinde olan anarşist yaklaşım figürleri olumsuzlamak gibi
işlevlerle ortaya çıkar.
Postmodern romanlardaki kahraman
görüntüsü şu şekilde belirlenebilir:
*Kahramanların çoğu kez anlatılanlarla
uyumları yok gibidir. Yazarın çizdiği karakterle olaylar arasında büyük
çelişkiler görülebilir. En saf, aptal tipler akıl almaz başarılar gösterirken,
en mükemmel kişiler de umulmadık şeyler yapabilir. Tarihî kahramanlar bilinen
rollerinin dışına çıkabilirler.
*Bazı
örneklerde roman kahramanına hiç rastlanmaz ya da konuyla alakasız olarak
birkaç yerde anılıp geçilir. Daha çok yazarın duygu ve düşüncelerinden oluşan
bu tür anlatılarda, kahraman olmadığı için vakaya da yer verilmez. Bu da
postmodern metinlerin önemli özelliklerindendir.
*Bazen
olayların bir yerinde kahramanın kaybolduğu, daha sonra yazar tarafından “Seni
unutmuştuk” gibi ifadelerle geri çağırıldığı görülür. Bazen de eserin ana
figürü birden siliniverir ve yerine başka bir kahraman geçer.
*Kahramanların
fiziki ya da psikolojik özelliklerinin çoğunlukla verilmediği bu tür metinlerde
kişilerin isimleri de önem arz etmez. Çoğu zaman tipler silik kalırlar. Amaç
biraz da okuru esere dâhil etmek olduğundan, okurun kendi kahramanını
kendisinin oluşturması beklenir.
*Yine
aynı amaçla birbirine çok benzeyen kahramanlar çizilir ki böylelikle okur, bütün
dikkatini eser üzerinde yoğunlaştırsın. Çoğu zaman olay içerisinde bulunmayan
veya çok az dâhil olan bir tip, âdeta bir dikkat testi için oraya konulmuş
gibidir.
*Gerçek
ve hayali kişiler iç içe geçmiş şekilde metinde yer alır. Kimi zaman birbirinin
yerine geçebilen bu figürler, bakış açısına göre konumlanırlar.
*Postmodern
anlatılarda şahıs kadrosunun alabildiğine genişlediği görülür. Bu hem bir çeşit
karmaşa kurmak, hem de eserle ilgisiz bölümler oluşturabilmek için yapılır.
*Bu
tür eserlerde bazen kahraman birden fazla olayı aynı anda yaşar. Ya da birden
fazla kahraman aynı olayı yaşar. Ancak zaman dilimleri ve mekânlar farklılık
arz eder.
*Kimi
örneklerde de karakter âdeta bağımsızlık kazanır ve kendi başına hareket eder.
Yazar “Aslında senin şu anda yemek yapıyor olman gerekmiyor muydu?” gibi
ifadelerle bu durumu belirtmeye çalışır.
Bütün
bu yönleriyle baktığımızda postmodern anlatılarda kişiler oldukça iç içe,
tanımlanması zor ve söz dinlemez figürlerdir. Âdeta anlatıcının başlattığı bir
oyunu bu kahramanlar sürdürür ve zamanla yazan saf dışı bırakır. Bu da düzene
alışkın okuru alt üst eder.
Anlatıcı ve Bakış
Açısı
Postmodern metinlerde özne ve nesne zıtlığı
bulunmadığından, her iki kavram iç içe geçtiğinden, öznenin nesneye bakışı da
söz konusu olamaz. Bu nedenle modern romandaki bakış açıları postmodern anlatılarda
görülmez. Bunun aksine oldukça çoklu ve karmaşık bakışlar dikkati çeker.
Postmodernist
eserler,
gerçeklikten uzaklaşıp ‘kurgu’yu ön plana çıkarırlar. Bu durumda ilâhi
konumundan ayrılan yazar, metinler dünyasına inerek, eserin merkezine kendisini
yerleştirir. Böylelikle kurmaca-gerçek ve yazar-kahraman-okur hiyerarşisi
ortadan kalkarak, yazarın okuyucu ile oyun oynadığı bir durum oluşur.
Anlatılarda, kurgusal katmanlar arasında dolaşan yazar bir yerde anlatıcı iken
başka bir yerde figür olarak karşımıza çıkabilmektedir. Bu durum postmodernist eserde
anlatıcının çeşitlenmesine sebep olmuştur. Geleneksel yansıtmacı romanda ve
bireyin iç dünyasını anlatmayı amaç edinen modernist romanda
olabildiğince gizlenen yazar, postmodernist tavırlı eserlerde anlatı içerisinde
yaşam bulan bir öge haline gelmiştir.
Zaman Kavramı
Postmodernizmde klasik ve modern
romanda karşımıza çıkan “geçmiş-şimdi-gelecek” dizgesi
bozulmuş, bu zaman dilimleri tamamen iç içe geçmiş, bununla beraber geçmiş ve
gelecek mefhumları şimdinin kıskancında olağanlıklarını yitirmiştir. Kısacası
postmodernizm, zamanlar arasındaki mesafeyi kaldırmış, anlatılarda kurgu
zamansız bir pencereden görünür olmuştur.
Mekân Kurgusu
Postmodern
metinlerde mekân oldukça soyut ve tanımlanamazdır. Sık sık yer değiştiren, şekilden
şekle giren, şeffaf ve ele avuca sığmaz olan mekân olgusu, anlatılarda sadece
soyut görüntüsü ile dikkati çeker. Bu da gerçek algısının paramparça olduğu
postmodern yaklaşım için kaçınılmaz bir durumdur.
Dil Mekanizması
Postmodernizmin
en fazla dili kullanma üzerinde durduğu dikkati çeker. Bunun sebebi hem edebi
metnin asıl yapısını dilin oluşturması, hem de dil-anlam zıtlığında
postmodernlerin dilden yana tercih kullanmaları etkendir. Postmodernlere göre
bütün metinlerin olmazsa olmazı dildir. Bu sebeple modern romanda dil türlere
göre şekillenebilirken, postmodern anlatılarda ontolojik bir mesele olarak
ortaya konulur ve hiçbir türe göre de kesinlikle form değiştirmez
MODERNİZM
VE POSTMODERNİZM ARASINDAKİ FARKLAR
*Metinlerarasılık
modern romanlarda anlamı derinden etkiler. Postmodern romanlarda ise iç ya da
dış gerçekliği yansıtmak durumunda değildir. Onun yerine sanal gerçekliği bir
simulasyon, bir diyalogsallık olarak imler ve çoğulculuğu sağlayan bir öge
konumuna bürünür.
*Modern
roman gerçekliği, içsel çatışmayla zenginleştirerek anlatırken, bilinç akışı,
geriye dönüş gibi çeşitli teknikler kullanır. Postmodernistler bunların yanında
üstkurmacayı da kullanır. Bunu sadece bir deformasyon aracı olarak değerlendirirler.
Amaç gerçekliği yansıtmaktır yine. Ancak postmodernler için üstkurmaca
anlatının kendisine yöneliktir. Yani “yazmak ya da hikâye anlatmak hikâyenin
kendisinden daha önemlidir.(Kullandıkları Tekniklerin Farklılığı)
* Modern
romanlarda belirli bir mantık sırası ile dizilen olay örgüsü, romanın bünyesini oluşturan ve bunun en küçük
ögesi olan motiften kişiye kadar bütün elemanlarını içine alan
bir yapıdır. Ancak postmodern metinlerde olay örgüsü oldukça kopuk ve
parçalıdır. Hatta yoktur bile diyebiliriz.(Olay Örgüsü Farkı)
* Modern romanda bütün çarpıcılığı ile
en ön planda yer alan tematik kurgu ve mesaj verme kaygısı, postmodern anlatılarda
tamamen ortadan kalkar. Kurguya dâhil olan kavramlar, sadece yan yana ele
alınır ve yorumlama okuyucuya bırakılır. Bu da postmodemizmin çoğulcu yapısı ve
okuru metne dâhil eden yapısı ile ilgili gibi gözükmektedir. (Tematik Kurgu
Farkı)
*Modern romanda figüratif kadro
kurgunun önemli bir unsurudur. Ancak bu defa kişi insandan başka bir şeydir.
Mesela bir eşya, hayvan, harf, şekil vb. her şey figür olabilir. Modern romanda
bunların anlaşılması sadece duygulara bakılarak sağlanır. Postmodern anlatılarda ise
kahraman merkezli bir yapılanma yoktur. Şahıs kadrosu genelde anormal insanlardır.
Postmodernler, kurguladıkları karakterlere çok da iyi gözle bakmazlar. Zira,
söylemin temelinde olan anarşist yaklaşım figürleri olumsuzlamak gibi
işlevlerle ortaya çıkar.(Şahıs Kadrosu Farkı)
* Modern romanda
bakış açısı üç başlık halinde değerlendirilir. Her şeyi bilme esasına dayanan
“Tanrısal Bakış Açısı”, otobiyografik yöntemin hâkim olduğu romanlarda
uygulanan “Tekil Bakış Açısı” ve birden fazla bakış açısının kullanıldığı
“Çoğul Bakış Açısı”. Modern romana baktığımızda bu üç
teknikten birinin kullanıldığı görülür. Ancak postmodern metinlerde bu bakış
açılarına yer vermek şöyle dursun, aksine her kahramanın farklı bir bakış
açısına sahip olduğu dikkati çeker. Anlatıcı kurguladığı her kişi için ayrı bir
bakış açısı geliştirerek anlatıyı daha anlaşılmaz hale getirmek için âdeta çaba
sarf eder. Bunda biraz da anlatıcı faktörü etkilidir. (Anlatıcı ve Bakış Açısı
Farkı)
* Modern
romanlarda zaman kavramı oldukça ölçülebilir, belirli ve mekaniktir. Romanda
olayların geçtiği, olup bittiği, vaka ve anlatma zaman dilimlerini karşılamak
için kullanılan bir kavramdır. Postmodern
zaman algısının ardışıklık ilkesi yerine görelilik kavramıyla hareket ettiği
ifade edilebilir. Buna göre geçmiş, bir zaman ufkunda kaybolan bir şey değil
aksine önemini yitirmeye başlayan şimdidir. Zaman düz bir çizgiden çok dairesel
bir uzam halini almıştır. Bu haliyle ona “genişleyen şimdi” demek mümkündür. O
halde postmodern anlatılarda her zaman bir şimdiler dizisi, parçalı halde yer
alır. (Zaman Kavramı Farkı)
* Modern romanda mekan öznel ve ütopik olarak ele alınır. Postmodern metinlerde ise mekân kavramının içi tamamen boşaltılır.
Postmodernlere göre, Mekân modern varsayımlara göre hareket etmez. Yok
edilmiştir ve mekânsal engeller ortadan kalkmıştır. Her şey coğrafi bir akış içindedir,
mekân da sürekli olarak ve öngörülemeyen biçimlerde hareket etmektedir.(Mekan
Kurgusu Farkı)
*
modern
metinlerde sistemli bir şekilde yer alan dil, postmodern anlatılarda dilbilgisi
kurallarına uyulmayan, daha anarşist bir şekle bürünür. Bu da postmodernin,
modernizmin her şeyi sistematize eden tavrına bir karşı çıkıştır. (Dilin
Kullanılış Farkı)
BATI ROMANLARINDA POSTMODERN YAZARLAR
Postmodernizmin,
Batıda modern roman türünü kırarak anlatıya doğru yol alması, 20. yüzyılın
başlarındadır. Kafka, Joyce, Proust, Robert Musil roman sanaçıları çeşitli yönleri ile
ilk kez modern roman çizgisinden uzaklaşmışlardır.
Edebiyatta
postmodernist ruhun en iyi örneklerinin İngilizce’de Samuel Beckett, John Barth,
Donald Barthelme, Thomas Pynchon, Don Delillo, William Burroughs, Almanca’da
Peter Handke, İtalyanca’da Italo Calvino, İspanyolca’da Jorge Luis Borges, Julio
Cortazar ve Carlos Fuentes gibi yazarların kurguları olduğunu
birçok kişi kabul etmekle birlikte, bu kabul bu yazarların basitçe ve sorunsuz
bir şekilde zaman içinde ortaya çıkan anlatının ritmini
yeniden tesis etmelerinden kaynaklanmaktadır.
TÜRK ROMANLARINDA POSTMODERN YAZARLAR-ROMANLAR
Özellikle
Orhan Pamuk Türkiyede’ki postmodern roman anlayışının öncüleri arasında
gösterilir. Türk Edebiyatında yer alan bazı roman yazarları ve eserleri
şunlardır:
Orhan
Pamuk – Beyaz Kale, Benim Adım Kırmızı,
Kara Kitap, Yeni Hayat
Adalet
Ağaoğlu – Romantik Bir Viyana Yazı
Haldun
Çubukçu - Yıldızsayan
Ahmet
Sipahioğlu -1929
Metin
Kaçan - Fındık Sekiz
Zülfü
Livaneli - Engereğin Gözündeki Kamaşma
Can
Eryümlü - Zamanın Bittiği Yer
Enis
Batur - Elma
Murat
Uyurkulak - Tol, Har
Şebnem
İşigüzel - Sarmaşık, Çöplük, Resmi Geçit
Y.
Hakan Erdem - Unomastica alla Turca, Kitab-ı Duvduvani
Faruk
Duman - Pîrî,
Kırk, İncir Tarihi
Gökçen
Yılmaztürk - Aralık Roman
Latife
Tekin - Unutma Bahçesi
Murat
Gülsoy - Bu Filmin Kötü Adamı Benim
Müge
İplikçi - Kül ve Yel
Sema
Kaygusuz - Yere Düşen Dualar, Yüzünde Bir Yer.