Edebiyat Araştırmaları: ek
Son Başlıklar
Loading...
ek etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ek etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

6 Eylül 2020 Pazar

Tasvir (Betimleme)  Tekniği Nedir?

Tasvir (Betimleme) Tekniği Nedir?

Anlatı türlerinde anlatı yerleşimleri tasvir yöntemiyle gerçekçi bir hale getirilir. Anlatıyı oluşturan zaman-mekân ve kişilerin tasvirleri yapılarak anlatı sağlam bir zemine oturtulur. Bir şeyin gerçekçi bir hale getirilmesi yani başka bir deyişle somutlaştırılması ancak onun belli başlı özelliklerinin anlatılmasıyla olur. Somutlaştırma işlemi, somutlaştırılan şeyin karakteristik çizgilerinin, renginin ve ruhunun canlandırılmasıyla yapılır. Bu işlem yapılırken uygulanan yöntem tasvirdir. Mehmet Tekin tasviri şöyle tanımlar:

“Tasvir, romanın kurmaca dünyasında yer alan kişi, zaman, olay, mekân gibi unsurları, sanatın sağladığı imkânlardan yararlanarak görünür kılmaktır. Romancı bu işlemi gerçekleştirirken, söz konusu unsurların karakteristik yönlerini görmek, bilmek, seçmek zorundadır. Tasvir etmek, bir şeyi ‘olduğu gibi’ anlatmak, çizmek değildir. Esasen bir şeyi ‘olduğu gibi’ anlatmak mümkün olamaz. Romancı, tasviri, tasvir edeceği şeyin karakteristik yönlerini dikkate alarak gerçekleştirir ve çizdiği, anlattığı şeyi ‘gerçekmiş gibi ’ hissettirir. En azından bunu başarmak zorundadır. Bu durumda ona düşen görev, iyi bir gözlemci olmak, dikkati elden bırakmamak, ayrıntıları yakalama becerisini gösterebilmektir. ”

Okuru metnin dünyasına çekmek için kişi, zaman, olay ve çevreye dönük tasvirler, Nesnel (objektif=realist) ve Öznel (sübjektif=romantik) olmak üzere iki şekilde yapılır. 
Mektup Tekniği Nedir?

Mektup Tekniği Nedir?

Bir iletişim aracı olan mektup zamanla romanlarda da kullanılmaya başlanmıştır. Anlatım tekniği olarak roman ve hikâye gibi anlatı türlerine giren mektup, duygu ve düşünceleri aktarması özelliği bakımından önemlidir. Çünkü anlatıda mektup tekniğinin uygulandığı yerlerde yazar bir kenara çekilerek sözü mektubu yazan kahramana bırakır. 

Mehmet Tekin, mektuplu romanın özellikle XVIII. yüzyıldan itibaren bir hayli ilgi gördüğünü bu tekniğin romana sokulmasıyla roman türünün gizemli bir damarı olarak hemen her romanda varlığını hissettiren ‘romanesk doku’nun daha anlamlı bir boyut kazandığını, okurun romana olan ilgisini daha çok artırdığını ifade eder. Bu şekilde birden fazla karakter devreye girerek farklı bakış açıları ortaya çıkar. Modern romanda yaygın bir şekilde kullanılan çoğul bakış açısı tekniğinin ortaya çıkmasında da mektup tekniğinin romana girmesinin büyük bir payı vardır. Tekniğin romanlarda iki kullanım şekli vardır. Bu kullanımlardan ilki, romanın müstakil ve peş peşe mektuplarla şekillenmesi, ikincisi, tekniğin romanın genelinde ve gerektiğinde kullanılmasıdır.






4 Eylül 2020 Cuma

Postmodernizm Nedir? Özellikleri Nelerdir?

Postmodernizm Nedir? Özellikleri Nelerdir?

‘’Postmodern roman nedir? Postmodernizm ne demektir? Postmodernizm nasıl ortaya çıktı? Postmodernizmin özellikleri nelerdir?’’

Yirminci yüzyılın ikinci yarısından itibaren adından sıkça söz ettiren bir akımdır postodernizm. Dünya yeni bir bakış açısı etkisindedir. Postmodernizmin etkisini ne kadar sürdüreceği bilinmez ama felsefe, edebiyat, mimari, sosyoloji gibi alanlarda varlığını hissettirdiği bir gerçektir.

Postmodernizmin birçok sanat ve yaşam alanında etkili olduğunu söylenilse de bu içerikte daha çok postmodernizmin edebiyat alanındaki etkilerinden söz edilmiştir. Postmodernizmin tanımı, Modern roman ile postmodern roman arasındaki farklar, postmodernizmin özellikleri ve ilkeleri, gerçeklik anlayışı, modernizmin eleştirisi gibi konular hakkında bilgi verilmiştir.  


POSTMODERNİZM TANIMI, KÖKENİ, İLK ORTAYA ÇIKIŞI, DÖNEMİ


Postmodernizm Tanımı


Son yüzyılın, üzerinde en çok tartışılan konularından biri olan postmodernizm, bugüne kadar hiçbir düşünce mekanizmasının olmadığı kadar kaygan bir zeminde durmaktadır. Kendini “tanımsız” olarak ifade etmesi de onu anlamlandırmayı güçleştirmektedir

Kelime anlamı olarak “post” ön eki Batı dillerinde “ötesi”, “sonrası”, anlamına gelmektedir. Buna bağlı olarak bu ek, modernden sonra gelen, onun teorik ve kültürel pratiklerini olumsuzlayan, bu kültüre ait “temel kavram ve perspektifleri sorunsallaştıran ve hatta bunları yadsıyan  bir tutum içerisinde gözükmektedir.

Bu kural koyucu tanımlamayla “post” ön eki kendisini öncelemiş olandan aktif bir kopuşu gösterir. Bu, âdeta modernin terk edilişi ve kırılışıdır.  Öbür yandan postmodern terimindeki “post”, aynı zamanda “eklenti, ilave, ekleme gibi anlamlara da gelerek, takip ettiği şeye bağımlılığı, onunla sürekliliği gösterir. Bu da bazı eleştirmenlerin postmoderni, yalnızca modernin şiddetlenmesi ve modernliğin içerisinde bir gelişme olarak adlandırmasına sebep olmaktadır.

Bu adlandırmalarla beraber, terimleşmiş haliyle postmodemizm, modernin bitişi, modernden sonra doğmuş ve onun eksikliklerini giderecek bir devam, modernin bir parçası veya anti-modernizm  anlamlarıyla kullanılmaktadır.

Postmodernizmin ne olduğu konusunda şu yargılara varmak mümkündür:

Postmodernizm, modernist dünyayı sorgulayan ve onun sıralayıcı, sınıflandırıcı yaklaşımının yerine ortak kültürler koymaya çalışarak,  aksaklıklarının giderilmesine çalışan bir yöntemdir.

Postmodernizm, sanatta bir kültür olgusu, bir söylem ve durumdur. Ontolojik kuşkunun insan hayatındaki yerini, sanat eserinde çeşitli yöntemlerle - parodi, pastiş, gülünç dönüştürüm vb.- sergiler.

Postmodernizm, geç kapitalizmin dünya genelinde, insanları tüketime yönelterek, ruhtan maddeye indirgemek istediği tarihsel bir dönemdir. Zaman zaman bu sistem “anything goes” (her şey gider) formülüyle ilkesiz, her şeyin maddesel çıkar sağlamak amacıyla kullanıldığı bir eğilime çanak tutsa da bu evrenin verileri doğru okunabilirse, Ortaçağ’a özgü, katı dinciliğin yerini daha kuşatıcı olan mistisizm alacaktır.

Postmodernizm, mutlak doğruların yer almadığı bir ortamdır. Burada hiçbir yaklaşım/düşünce/grup aşağılanmadan önemli olanlarla yan yana kullanılabilmektedir.
Postmodernizm, geleneksel görüşün iddia ettiği gibi gerçeklikten uzaklaşmamakta, aksine yeni bir gerçeklik algısı kurmaya çalışmaktadır. Şu halde o, yeni bir gerçeklik anlayışının estetik düzlemdeki yansımasıdır.

İlk Ortaya Çıkışı ve Kökeni


Postmodernizmin doğuşu yani terim olarak kullanımı 1870’li yıllarda olmuştur. Postmodernizm terimi ilk kez bir sıfat olarak 1870’li yıllarda kullanılmıştır. O sıralar bir İngiliz salon ressamı olan John Watkins Chapman, arkadaşlarıyla birlikte bir postmodern resim anlayışı getirmek istediğini ilan eder. Chapman, bununla impressionist resmin karşısına tersine giderek ilerleyen bir mantığı koymaya çalışıyordu. Yani geleneksel unsurlara yaslanarak ilerleyen bir sanat.

Terim, ikinci kez, ‘’Avrupa Kültüründe Bunalım’’ adlı eserde, Rudolf Pannowitz tarafından kullanılmıştır. Burada Avrupa kültüründeki değerlerin çöküşünü anlatmak için “postmodern insan” tabiri geçmektedir. Bu, Nietzsche’nin “üstün insan”ının yeni bir kavranışıdır.

Postmodernizmin temeli, 1870’lere dayansa da terimin ad olarak kullanılması 1934, bugüne en yakın anlamıyla ele alınması, 1947 tarihlerini bulmuştur. Ancak kavramın ciddi bir hareket olarak ortaya çıkışı, 1960 yılını bulmaktadır. Batının I. Dünya Savaşı ile sarsıntıya uğrayan değer yargıları, II. Dünya Savaşı ile tamamen altüst olmuştur. Böylece umulanı veremeyen modernizm karşısında, alternatif olarak doğan postmodernizm, ciddi anlamda prim yapmıştır. Günümüzde de bu etkinliğini koruyan söylem, şimdilik tartışılmaya ve eleştirilmeye devam etmektedir.

Postmodern Dönem


Postmodern denilen dönem, sistemle bütünleşen ve “tarihin sonu” olarak adlandırılan evrenselleşme aşamasına ulaşılan bir evredir. Bu dönemde kapitalist sistem evrenselleşmiş ancak bunun kültürel ve ideolojik boyutları inadına daralmıştır. Yani modernizm umulanı veremeyerek, müthiş bir hayal kırıklığına sebep olmuştur. İşte vaat edilen ama gerçekleşmeyen bu evrenselliği varmış gibi göstermek sanata düşmüştür. Tabii ki bu noktada kapitalist düzen, sanata her konuda -kitlesel erişim, medyatik başarı, bol satış vb- destek olacaktır. İşte sanata düşen bu ağır yükün adı da postmodernizm olmuştur.

POSTMODERNİZM AKIMININ GENEL ÖZELLİKLERİ


Postmodern yaklaşım  mantık ve akıl tarafından prangalarından kurtarılan gerçeği farklı yönleri ile irdeler. Söylem için, gerçekliğin birçok algılanışı vardır. Bunlar da postmodernizmin özellikleri olarak karşımıza çıkar. Aşağıda bu hususlar açıklanmıştır:

Çoğulculuk


Çoğulcu yaklaşım, postmodernizmin en önemli ilkelerinden biridir. Bu şarta göre postmodern, bünyesinde farklılıkları yaşatan, demokratik bir söylem hüviyetine bürünmektedir. Diğerlerinden farklı olarak postmodernde çok farklı alanların, görüşlerin sentezlenmesi değil, o çeşitliliklere yan yana hep birlikte yaşama hakkı verilmesi söz konusudur.  

Çoğulculuk denilebilir ki postmodernizmin tek felsefesidir; akıl ve düşün, bilim ve ezoteriğin, teknoloji ve mitosun, burjuva dünya görüşü ile toplum dışı bir marjinalliğin yan yana/eş zamanlı var olduğu bir yaşam biçiminin adıdır.


Tarih Anlayışı


Postmodernistlere göre tarih sıradan insanların hayatlarına da eğilmelidir. Onlara göre hakikat çok da önemli değildir. Amaç hikâye anlatmaktır. Tarihin bugüne dönük, insani yüzü onlar için çok daha önemlidir. Onlara göre tarih, bir romandır. Yani  metinleştirildiği anda her şey dilde gerçekleşir ve dil de kendisinden başka bir şey aktaramaz.”  Postmodern tarih yazarı tıpkı bir edebiyatçı gibi öykü anlatma süreci yaşar. Böylece tarihi eserlere de artık kuşku ile yaklaşılacaktır. Bu da tarihin gerçekliğini kurgusallaştıracaktır.

Postmodern sanatçının, geçmişe dönmesinde, dündekini bugüne göre aktarmasında hiçbir sıkıntı yoktur. Ancak geçmişin tam olarak yok edilmesi hem gerekli değil; hem de zaten mümkün değildir. Bu bağlamda postmodern sanatçı geçmişi yeniden ele almalı; ancak ironik bir şekilde. Tamamen aslından uzaklaştırarak değil.

Oyun Kavramı


Hakikatin olmadığı yerde de postmoderniste düşen tek şey oyundur. Postmodern söylemde bir kaçış olarak değerlendirilen oyun kavramı, dilin yetersiz kaldığı durumlarda metnin kendisini ifade şekli olarak karşımıza çıkar. Böylece oyun, öznenin dışında gelişen bir durum olmaktan çıkar, özne ile beraber hareket eden bir olgu halini alır.

Postmodern metinlerde oyun, yazar ile okuru bilmecemsi bir kurgu ile birbirine yaklaştırır. Yazar, metnin bir yerine sadece kendisinin çözebileceği bir düğüm atar. Okur, eser boyunca bu düğümü çözmeye uğraşır. En sonunda bu sırrı keşfeden okur, kendini yazara yakın hisseder. Bu durum aynı zamanda okurun metni yeniden yazma sürecidir. Çözmeye çalıştığı her bilmece için âdeta yeniden bir metin yazan okur, öznenin bıraktığı boşluğu doldurur.


Bireyden Özneye


Modernizmin oluşum temelinde “birey” çok önemli bir fonksiyon üstlenirken, postmodern süreçte “özne” aynı görevi taşır. Dünyada günümüze kadar gelen akımların temelinde daima bir birey problemi bulunmaktadır. Tanrı merkezli Ortaçağ felsefesinin yerini modern bireyin almasıyla dünyada yeni bir sürece girilir. Günümüzde de postmodern özne bireyin neredeyse gölgede kalmasına sebep olmuştur. Tanrı^Birey^Özne yolculuğunda ilk dikkati çeken modernizmin Tanrı düşüncesini tamamen bireye yüklemesidir. Postmodern süreçte de bu bireyi mekanikleştirerek, onu silikleştiren, duygularını ortadan kaldıran, varlık gerekçesini neredeyse yok eden özneye dönüşür. Bu, âdeta bireyin matematikselleştirilerek yapı bozuma uğratılması olarak nitelendirilebilir.

Modernizmin bireyi kategorize eden, onu durağanlaştıran ve donuklaştıran yaklaşımına karşılık, postmodernizm özne ile bireyi bu durumdan kurtarır. Yani Özneleri benzersiz ve sürekli değişen olumsallıklarla etkileşim içinde bulunan varlıklar olarak ele alır ve onları tanımlayarak nesnelleştirmeden ve durağanlaştırmadan algılamaya çalışır.

Nesne Algısı


Modernizmin bireyinden, postmodernin öznesine geçiş yapan varlık, zamanla nesne sürecine doğru girmeye başlamıştır. Postmodern yaklaşımda özne o kadar parçalı bir hal almıştır ki artık özne, şeylere, nesnelere benzer hale gelmiştir.

Postmodernistler, genel olarak nesne ile özneyi birbirinden ayırma yoluna gitmemişlerdir. Onlara göre, nesnenin kendi başına anlamı değil de özneyle karşılaştırılınca ortaya çıkan pozisyonu önemlidir.

POSTMODERN ROMANLARIN ÖZELLİKLERİ


Postmodern romanların yada anlatıların özellikleri üç özellikte sınıflandırılmıştır. Bunlar;  Teknik Özellikler, İçerik Özellikleri ve Materyal Unsurlar’dır.


Teknik Özellikler


Postmodern anlatıyı, modern romandan ayıran teknik özellikler iki temel başlık çerçevesinde ele alınabilir. Bunlar metinlerarasılık ve üst kurmacadır.

Metinlerarasılık


Postmodern söylemle daha da belirginleşen metinlerarasılık, aslında yansıtmacı (klasik), modern ve postmodern eserlerin ortak özelliğidir. Ancak hepsinde farklı şekillerde karşımıza çıkar. Postmodern söylemde uygulanan metinlerarası yöntemde temel mantık, hiçbir metnin kendinden önce yazılmış metinden tümüyle bağımsız olamayacağıdır. Zira yeni bir metin daha önce yazılanlardan aldığı kesitleri farklı bir biçimde sunmaktan başka bir şey değildir. Bu bağlamda metinlerarası da önce eserlere ya da önceki yazarlara bir tür öykünmedir.
Metinlerarasılık, postmodernist metinlerde farklı yöntemlerle uygulanmaktadır.Bunlar; Pastiş, Parodi, İroni ve kolajdır.

Pastiş (Öykünme): Bir dil ve üslup taklidi olup, postmodern anlatıların en temel özelliklerinden sayılmaktadır.

Parodi (Yanılsama): bir metni başka bir amaçla kullanmak, ona yeni bir anlam yüklemektir. Bir yapıtı değiştirip, yeni bir yapıt oluştururken aranan şey daha çok destan türüyle (aynı biçimde soylu ya da yalın bir biçimde, ciddi olarak kabul edilen bir tür ile) alay etmektir. Bunu yaparken de yazarlar soylu, ciddi bir metni, çoğunlukla sıradan başka bir metne, ya da soylu bir metnin biçemini - çoğunlukla da destanın biçemini- hiçbir kahramanlık olayı anlatmayan sıradan bir konuya uyarlarlar.

İroni: Bu tekniğin temelinde çok uzak geçmişte yazılmış bir metnin yeni bir dille, ironik bir şekilde ele alınması, böylelikle metnin daha anlaşılır kılınması ve okurun eğlendirilmesi amacı vardır.

Kolaj: metin dışı unsurları esere sokmak için kullanılan bir yoldur. Bu şekilde metin dışı alıntılanan bu unsurlar, yeni bir bağlamda yinelenerek, yeniden yazılarak metinlerarasılığın sınırları zorlanmış olur.


Üstkurmaca


Yazarın, ‘yazma eylemi’ni kurmaca metnin bir parçası durumuna getirmesi, ‘nasıl yazdığını anlatması’ ve romanın içerisinde yazma eylemi ile ilgili sorunlar konusunda düşünce üretmesi, özetle, roman teorisini roman yazma pratiği içerisinde gösterme, edebiyat biliminde üstkurmaca olarak adlandırılmaktadır. Yazarlar, metinlerinde, eserlerini nasıl kurguladıklarını açıkça ya da örtük bir şekilde anlatabilirler. Bu durumda, ‘metin kurgulama’ ya da ‘roman yazma’ işi edilgen bir konumdan uzaklaşır ve özne konumuna yükselir.

İçerik Özellikleri


Postmodern anlatıların içerik özellikleri aşağıda Tarihe Yönelme, Fantastik, Çoğulculuk, Pop-Art, Polisiye/Gerilim başlıkları altında açıklanmıştır.

Tarihe Yönelme


Postmodern anlatıların en temel içerik özelliklerinden birisi, tarihi bir meselenin kurgusal bir süzgeçten geçirilip, sıradanlaştırılarak tekrar ele alınmasıdır. Tarihe yön vermek gibi bir niyeti olmayan anlatıcı, en önemli tarihi kahramanları bile kendi sıradan penceresinden aktarır. Bu da nesnel bir olgu olan tarihin, özneye yenilişi olarak nitelendirilebilir.

Fantastik


Fantastik, sözcük olarak “Gerçekte var olmayan, hayali” gibi anlamlara gelmektedir.Fantastiğin bir öge olarak postmodern anlatılarda kullanılışı bu söylemin akla ve bilime karşı çıkan tutumuyla ilgilidir. Postmodern yaklaşımın bu tavrı neticesinde insanlar, gerçeği ya da merak ettiklerini metafizik alanlarda aramaya başlamışlardır. Klasik gerçeğin yerini alan modern iç gerçeklik, zamanla postmodern fantastiğe dönüşmüştür. O halde bir anlatıda gerçek kavramının sorgulanması ve hayali olayların, kurguların zenginliği, fantastik ögelerin kullanılması o metnin postmodern bir anlatı olarak kabul edilmesinde önemli bir etkendir, denilebilir.

Çoğulculuk


Çoklu Okumalar: Postmodern eserlerde okura mesaj iletmek gibi bir kaygı bulunmadığı için metnin anlamı istenildiği kadar çoğaltılabilir. Bunu zaman zaman yazar, bazen de okur yapar. Bir eserden her okur kendine özgü yorumlar yaparak farklı kurgular çıkarabilir. Bazen de yazar bu kurgulama durumu için okura yardım eder. Bunu da alternatif okumalı metinler ortaya koyarak yapar.

Anlatıcı Çokluğu: Postmodernist anlatı, modern romandakinin aksine mümkün olduğunca anlatıcıyı ön plana çıkarır. Hatta sadece ön plana çıkarmakla da kalmaz, bazen metnin içerisine birden fazla anlatıcı da yerleştirdiği görülür. Postmodernin temelinde var olan çoğulculuk ilkesinin de etkisiyle bu anlatıcı çokluğu, metne parçalı bir yapı sunar ve okurun gerçek algısı tamamen kırılır. Bununla beraber modern romanda yazara güvenen okur, artık postmodern anlatıda yazara şüphe ile bakmaktadır.

Türlerin Bir Arada Oluşu:Bir anlatı içerisinde birden fazla türün bulunması durumudur. Yani metnin aynı anda hem tarihi, hem aşk konulu, hem de polisiye bir anlatı olma özelliği göstermesidir.

Bir metnin anlatı olabilmesi için zaten tarihe yaslanması veya polisiye unsurların bulunması gerekmektedir. O halde ikisinin bir arada olması postmodernizmin eklektik yapısının bir sonucu olarak görülmelidir.

Örneğin, Nedim Gürsel’in Boğazkesen adlı eserinde tarihi bir doku işlenirken, aynı zamanda da dönemin şartları içerisinde gelişen tutkulu bir aşka da yer verilmiştir. Böylelikle eser, hem tarih hem de aşk hususiyetlerini bünyesinde buluşturmuştur.

Zıtlıkların Birlikte Kullanıması: Postmodernizmin temelinde bulunan “ne olsa gider” mantığı sık sık zıtlıkları yan yana getirmiştir. Çoğu anlatılarda modern ile ilkel, elit ve popüler, dinsel olanla pornografik, Doğu ile Batı birlikte anılmış, işlenmiştir. Aslında postmodernin yapısında bulunan demokratik mantık bu farklılıkların bir araya gelmesine ve olabildiğince           sınıflandırılmadan kullanılabilmesine imkân sağlamaktadır.

Pop-Art


Pop-art genel olarak “Demokratik Realizm görüşüyle sanata, bugünkü sanatın bir mal-eşya, tüketim aracı karakterini savunan bir sanat akımı.” demektir. Dadaizme çok yakındır ve seçkin olanı reddeder.  

Postmodern anlatı, tüketim kültürü anlayışının desteklediği ve modernin seçkinciliğini ortadan kaldıran pop-art unsurlarını kullanmakta ve böylece “sanat halka inerek” seçkin edebiyat sıradanlaştırılmaktadır.

Polisiye/Gerilim


Dünya savaşlarının ardından şiddetin körüklenerek artması toplumun bunu anlatma ihtiyacına dönüşmüştür. Seçkinci sınıf için küçümsenecek bir konu gibi görülen polisiye gerilim, postmodern anlatıların sıklıkla başvurduğu bir tür halini almıştır. Bu da toplumların yapısının eserlere yansıdığının en önemli kanıtıdır.

Materyal Unsurlar


Postmodern metinler yapıları gereği modern roman gibi çözümlenemez. Bu sebeple postmodern bir anlatıyı tahlil etmeye çalışmak çok da doğru değildir. Ancak yine de aşağıda postmodern anlatılardaki bazı materyal unsurlar değerlendirilmeye çalışılmıştır. Bu Materyal unsurlar; Olay Örgüsü, Tema veya Tematik Yapı, Şahıs Kadrosu, Anlatıcı ve Bakış Açısı, Zaman Kavramı, Mekân Kurgusu, Dil Mekanizması başlıkları ile açıklanmıştır.

Olay Örgüsü


Postmodern anlatılarda neden sonuç ilişkisine bağlı bir düzlem yoktur. Onun yerine oldukça karışık, kopuk ve boşluklardan ibaret bir olay örgüsü dikkati çeker. Bunun temelinde de postmodern mantığın metinlerarası ve parodik yaklaşımı vardır.

Tematik Kurgu


Postmodern romanlardaki tematik kurguda mesaj verme kaygısı yoktur.  Kurguya dâhil olan kavramlar, sadece yan yana ele alınır ve yorumlama okuyucuya bırakılır. Bu da postmodemizmin çoğulcu yapısı ve okuru metne dâhil eden yapısı ile ilgili gibi gözükmektedir.

Şahıs Kadrosu


Postmodern anlatılarda ise kahraman merkezli bir yapılanma yoktur. Şahıs kadrosu genelde anormal insanlardır. Postmodernler, kurguladıkları karakterlere çok da iyi gözle bakmazlar. Zira, söylemin temelinde olan anarşist yaklaşım figürleri olumsuzlamak gibi işlevlerle ortaya çıkar.

Postmodern romanlardaki kahraman görüntüsü şu şekilde belirlenebilir:

*Kahramanların çoğu kez anlatılanlarla uyumları yok gibidir. Yazarın çizdiği karakterle olaylar arasında büyük çelişkiler görülebilir. En saf, aptal tipler akıl almaz başarılar gösterirken, en mükemmel kişiler de umulmadık şeyler yapabilir. Tarihî kahramanlar bilinen rollerinin dışına çıkabilirler.

*Bazı örneklerde roman kahramanına hiç rastlanmaz ya da konuyla alakasız olarak birkaç yerde anılıp geçilir. Daha çok yazarın duygu ve düşüncelerinden oluşan bu tür anlatılarda, kahraman olmadığı için vakaya da yer verilmez. Bu da postmodern metinlerin önemli özelliklerindendir.

*Bazen olayların bir yerinde kahramanın kaybolduğu, daha sonra yazar tarafından “Seni unutmuştuk” gibi ifadelerle geri çağırıldığı görülür. Bazen de eserin ana figürü birden siliniverir ve yerine başka bir kahraman geçer.

*Kahramanların fiziki ya da psikolojik özelliklerinin çoğunlukla verilmediği bu tür metinlerde kişilerin isimleri de önem arz etmez. Çoğu zaman tipler silik kalırlar. Amaç biraz da okuru esere dâhil etmek olduğundan, okurun kendi kahramanını kendisinin oluşturması beklenir.
*Yine aynı amaçla birbirine çok benzeyen kahramanlar çizilir ki böylelikle okur, bütün dikkatini eser üzerinde yoğunlaştırsın. Çoğu zaman olay içerisinde bulunmayan veya çok az dâhil olan bir tip, âdeta bir dikkat testi için oraya konulmuş gibidir.

*Gerçek ve hayali kişiler iç içe geçmiş şekilde metinde yer alır. Kimi zaman birbirinin yerine geçebilen bu figürler, bakış açısına göre konumlanırlar.

*Postmodern anlatılarda şahıs kadrosunun alabildiğine genişlediği görülür. Bu hem bir çeşit karmaşa kurmak, hem de eserle ilgisiz bölümler oluşturabilmek için yapılır.

*Bu tür eserlerde bazen kahraman birden fazla olayı aynı anda yaşar. Ya da birden fazla kahraman aynı olayı yaşar. Ancak zaman dilimleri ve mekânlar farklılık arz eder.

*Kimi örneklerde de karakter âdeta bağımsızlık kazanır ve kendi başına hareket eder. Yazar “Aslında senin şu anda yemek yapıyor olman gerekmiyor muydu?” gibi ifadelerle bu durumu belirtmeye çalışır.

Bütün bu yönleriyle baktığımızda postmodern anlatılarda kişiler oldukça iç içe, tanımlanması zor ve söz dinlemez figürlerdir. Âdeta anlatıcının başlattığı bir oyunu bu kahramanlar sürdürür ve zamanla yazan saf dışı bırakır. Bu da düzene alışkın okuru alt üst eder.

Anlatıcı ve Bakış Açısı


Postmodern metinlerde özne ve nesne zıtlığı bulunmadığından, her iki kavram iç içe geçtiğinden, öznenin nesneye bakışı da söz konusu olamaz. Bu nedenle modern romandaki bakış açıları postmodern anlatılarda görülmez. Bunun aksine oldukça çoklu ve karmaşık bakışlar dikkati çeker.

Postmodernist eserler, gerçeklikten uzaklaşıp ‘kurgu’yu ön plana çıkarırlar. Bu durumda ilâhi konumundan ayrılan yazar, metinler dünyasına inerek, eserin merkezine kendisini yerleştirir. Böylelikle kurmaca-gerçek ve yazar-kahraman-okur hiyerarşisi ortadan kalkarak, yazarın okuyucu ile oyun oynadığı bir durum oluşur. Anlatılarda, kurgusal katmanlar arasında dolaşan yazar bir yerde anlatıcı iken başka bir yerde figür olarak karşımıza çıkabilmektedir. Bu durum postmodernist eserde anlatıcının çeşitlenmesine sebep olmuştur. Geleneksel yansıtmacı romanda ve bireyin iç dünyasını anlatmayı amaç edinen modernist romanda olabildiğince gizlenen yazar, postmodernist tavırlı eserlerde anlatı içerisinde yaşam bulan bir öge haline gelmiştir.

Zaman Kavramı


 Postmodernizmde klasik ve modern romanda karşımıza çıkan “geçmiş-şimdi-gelecek” dizgesi bozulmuş, bu zaman dilimleri tamamen iç içe geçmiş, bununla beraber geçmiş ve gelecek mefhumları şimdinin kıskancında olağanlıklarını yitirmiştir. Kısacası postmodernizm, zamanlar arasındaki mesafeyi kaldırmış, anlatılarda kurgu zamansız bir pencereden görünür olmuştur.

Mekân Kurgusu


Postmodern metinlerde mekân oldukça soyut ve tanımlanamazdır. Sık sık yer değiştiren, şekilden şekle giren, şeffaf ve ele avuca sığmaz olan mekân olgusu, anlatılarda sadece soyut görüntüsü ile dikkati çeker. Bu da gerçek algısının paramparça olduğu postmodern yaklaşım için kaçınılmaz bir durumdur.

Dil Mekanizması


Postmodernizmin en fazla dili kullanma üzerinde durduğu dikkati çeker. Bunun sebebi hem edebi metnin asıl yapısını dilin oluşturması, hem de dil-anlam zıtlığında postmodernlerin dilden yana tercih kullanmaları etkendir. Postmodernlere göre bütün metinlerin olmazsa olmazı dildir. Bu sebeple modern romanda dil türlere göre şekillenebilirken, postmodern anlatılarda ontolojik bir mesele olarak ortaya konulur ve hiçbir türe göre de kesinlikle form değiştirmez

MODERNİZM VE POSTMODERNİZM ARASINDAKİ FARKLAR


*Metinlerarasılık modern romanlarda anlamı derinden etkiler. Postmodern romanlarda ise iç ya da dış gerçekliği yansıtmak durumunda değildir. Onun yerine sanal gerçekliği bir simulasyon, bir diyalogsallık olarak imler ve çoğulculuğu sağlayan bir öge konumuna bürünür.

*Modern roman gerçekliği, içsel çatışmayla zenginleştirerek anlatırken, bilinç akışı, geriye dönüş gibi çeşitli teknikler kullanır. Postmodernistler bunların yanında üstkurmacayı da kullanır. Bunu sadece bir deformasyon aracı olarak değerlendirirler. Amaç gerçekliği yansıtmaktır yine. Ancak postmodernler için üstkurmaca anlatının kendisine yöneliktir. Yani “yazmak ya da hikâye anlatmak hikâyenin kendisinden daha önemlidir.(Kullandıkları Tekniklerin Farklılığı)

* Modern romanlarda belirli bir mantık sırası ile dizilen olay örgüsü,  romanın bünyesini oluşturan ve bunun en küçük ögesi olan  motiften  kişiye kadar bütün elemanlarını içine alan bir yapıdır. Ancak postmodern metinlerde olay örgüsü oldukça kopuk ve parçalıdır. Hatta yoktur bile diyebiliriz.(Olay Örgüsü Farkı)

* Modern romanda bütün çarpıcılığı ile en ön planda yer alan tematik kurgu ve mesaj verme kaygısı, postmodern anlatılarda tamamen ortadan kalkar. Kurguya dâhil olan kavramlar, sadece yan yana ele alınır ve yorumlama okuyucuya bırakılır. Bu da postmodemizmin çoğulcu yapısı ve okuru metne dâhil eden yapısı ile ilgili gibi gözükmektedir. (Tematik Kurgu Farkı)

*Modern romanda figüratif kadro kurgunun önemli bir unsurudur. Ancak bu defa kişi insandan başka bir şeydir. Mesela bir eşya, hayvan, harf, şekil vb. her şey figür olabilir. Modern romanda bunların anlaşılması sadece duygulara bakılarak sağlanır. Postmodern anlatılarda ise kahraman merkezli bir yapılanma yoktur. Şahıs kadrosu genelde anormal insanlardır. Postmodernler, kurguladıkları karakterlere çok da iyi gözle bakmazlar. Zira, söylemin temelinde olan anarşist yaklaşım figürleri olumsuzlamak gibi işlevlerle ortaya çıkar.(Şahıs Kadrosu Farkı)

* Modern romanda bakış açısı üç başlık halinde değerlendirilir. Her şeyi bilme esasına dayanan “Tanrısal Bakış Açısı”, otobiyografik yöntemin hâkim olduğu romanlarda uygulanan “Tekil Bakış Açısı” ve birden fazla bakış açısının kullanıldığı “Çoğul Bakış Açısı”. Modern romana baktığımızda bu üç teknikten birinin kullanıldığı görülür. Ancak postmodern metinlerde bu bakış açılarına yer vermek şöyle dursun, aksine her kahramanın farklı bir bakış açısına sahip olduğu dikkati çeker. Anlatıcı kurguladığı her kişi için ayrı bir bakış açısı geliştirerek anlatıyı daha anlaşılmaz hale getirmek için âdeta çaba sarf eder. Bunda biraz da anlatıcı faktörü etkilidir. (Anlatıcı ve Bakış Açısı Farkı)

* Modern romanlarda zaman kavramı oldukça ölçülebilir, belirli ve mekaniktir. Romanda olayların geçtiği, olup bittiği, vaka ve anlatma zaman dilimlerini karşılamak için kullanılan bir kavramdır. Postmodern zaman algısının ardışıklık ilkesi yerine görelilik kavramıyla hareket ettiği ifade edilebilir. Buna göre geçmiş, bir zaman ufkunda kaybolan bir şey değil aksine önemini yitirmeye başlayan şimdidir. Zaman düz bir çizgiden çok dairesel bir uzam halini almıştır. Bu haliyle ona “genişleyen şimdi” demek mümkündür. O halde postmodern anlatılarda her zaman bir şimdiler dizisi, parçalı halde yer alır. (Zaman Kavramı Farkı)

* Modern romanda mekan  öznel ve ütopik olarak ele alınır.  Postmodern metinlerde ise mekân kavramının içi tamamen boşaltılır. Postmodernlere göre, Mekân modern varsayımlara göre hareket etmez. Yok edilmiştir ve mekânsal engeller ortadan kalkmıştır. Her şey coğrafi bir akış içindedir, mekân da sürekli olarak ve öngörülemeyen biçimlerde hareket etmektedir.(Mekan Kurgusu Farkı)

* modern metinlerde sistemli bir şekilde yer alan dil, postmodern anlatılarda dilbilgisi kurallarına uyulmayan, daha anarşist bir şekle bürünür. Bu da postmodernin, modernizmin her şeyi sistematize eden tavrına bir karşı çıkıştır. (Dilin Kullanılış Farkı)

BATI ROMANLARINDA POSTMODERN YAZARLAR


Postmodernizmin, Batıda modern roman türünü kırarak anlatıya doğru yol alması, 20. yüzyılın başlarındadır. Kafka, Joyce, Proust, Robert Musil roman sanaçıları çeşitli yönleri ile ilk kez modern roman çizgisinden uzaklaşmışlardır.
Edebiyatta postmodernist ruhun en iyi örneklerinin İngilizce’de Samuel Beckett, John Barth, Donald Barthelme, Thomas Pynchon, Don Delillo, William Burroughs, Almanca’da Peter Handke, İtalyanca’da Italo Calvino, İspanyolca’da Jorge Luis Borges, Julio Cortazar ve Carlos Fuentes gibi yazarların kurguları olduğunu birçok kişi kabul etmekle birlikte, bu kabul bu yazarların basitçe ve sorunsuz bir  şekilde  zaman içinde ortaya çıkan anlatının ritmini yeniden tesis etmelerinden kaynaklanmaktadır.

TÜRK ROMANLARINDA POSTMODERN YAZARLAR-ROMANLAR


Özellikle Orhan Pamuk Türkiyede’ki postmodern roman anlayışının öncüleri arasında gösterilir. Türk Edebiyatında yer alan bazı roman yazarları ve eserleri şunlardır:  

Orhan Pamuk – Beyaz Kale, Benim Adım Kırmızı, Kara Kitap, Yeni Hayat
Adalet Ağaoğlu – Romantik Bir Viyana Yazı
Haldun Çubukçu - Yıldızsayan
Ahmet Sipahioğlu -1929
Metin Kaçan - Fındık Sekiz
Zülfü Livaneli - Engereğin Gözündeki Kamaşma
Can Eryümlü - Zamanın Bittiği Yer
Enis Batur - Elma
Murat Uyurkulak - Tol, Har
Şebnem İşigüzel - Sarmaşık, Çöplük, Resmi Geçit
Y. Hakan Erdem - Unomastica alla Turca, Kitab-ı Duvduvani
Faruk Duman  - Pîrî, Kırk, İncir Tarihi
Gökçen Yılmaztürk  -  Aralık Roman
Latife Tekin - Unutma Bahçesi
Murat Gülsoy - Bu Filmin Kötü Adamı Benim
Müge İplikçi - Kül ve Yel
Sema Kaygusuz - Yere Düşen Dualar, Yüzünde Bir Yer.
Karşılaştırmalı Edebiyat Nedir? Tanımı ve Tarihçesi

Karşılaştırmalı Edebiyat Nedir? Tanımı ve Tarihçesi


Adından da anlaşılacağı üzere temelinde karşılaştırmaya dayanan karşılaştırmalı edebiyatın ilk tohumları 16. yüzyılın başlangıcına rastlamaktadır. Daha sonra Alman edebiyatında Gottschedt, Lessing ve Schelling’ le giderek daha sağlam temeller üzerine oturmaya başlamıştır.

Aslında kaynaklarda karşılaştırmalı edebiyat araştırmaları konusuna eğilen ya da bu konu ile ilgili olarak düşüncelerini dile getirenlerin söylemlerine dikkat edildiğinde, temelde kendi ulusal kültürlerini daha ileriye taşımak ve daha da güçlendirmek amacı taşıdıkları söylenilebilir.
Karşılaştırmanın bir yöntem olarak edebiyatın içinde yer almasından önce tıp, biyoloji, filoloji ve tarih gibi bilim dallarında uygulama alanı bulduğu bilinmektedir. karşılaştırmalı edebiyat bilimi 19. yüzyılın sonunda yeni ulus devletlerinin oluşmaya başladığı bir dönemde ortaya çıkmıştır. Karşılaştırma kavramı bu noktada “ulusal” edebiyatta var olan milliyetçi olgusuna bir ilaç, bir panzehir olarak milletler arasında arzulanan barış ve huzuru dile getirmekteydi.

Karşılıklı edebiyat bilimin kurumsallaşmasının yine ilk olarak Fransa’da 1897’ de gerçekleştiği görülmektedir. Bu bilimin öncüleri olarak Ampere ve Viellemain’ isimleri geçse de, bu bilime sosyolojik açıdan bakan Madame de Stael’in adını da anmak yerinde olacaktır.

Türkiye’de Karşılaştırmalı Edebiyat


Türkiye’de karşılaştırmalı edebiyat bilimi dendiğinde özellikle iki ismin ön plana çıktığı gözlemlenmektedir. Bunlar Leo Spitzer ve Erich Auerbach’tır. Emily Apter, Nazi Almanya’sından kaçarak Türkiye’ye sığınan bu akademisyenlerin burada yaptıkları çalışmalar “küreselleşmiş bir karşılaştırmalı edebiyat” olarak nitelendirilmekte ve bu tür bir olgunun doğuşunun da İstanbul merkezli olarak belirtilmektedir.

Türkiye’de karşılaştırmalı edebiyatın kurumsallaşmaya başladığı zaman dilimi 1990’lı yılları işaret etmektedir. Bu dönemde komparatistik kürsüleri açılmaya başlanmıştır. Ancak daha öncesinde 1943-60 yılları arasında Cevdet Perin’in bu alanda üniversitelerde dersler verdiği de bilinmektedir.
Bu dönem içerisinde yapılan çalışmaların içerik olarak karşılaştırmalı edebiyattan ziyade karşılaştırmalı kültür zeminine doğru kaymaya başladığı belirtilmektedir.
Karşılaştırmalı edebiyatın Türkiye’deki öncülerinden biri olarak sayabileceğimiz en önemli isimlerden biri şüphesiz ki, Gürsel Aytaç’tır. Bunun yanında Jale Parla ve karşılaştırmalı edebiyat bilgisi üzerinde yükselen çalışması “Don Kişot’tan Bu Güne Roman ” bu konuda değinmeden geçemeyeceğimiz isim ve eserler olarak yer almaktadır.Bu eser Karşılaştırmalı edebiyat örnekleri arasındadır.

Karşılaştırmalı Edebiyatın Yöntemi ve Çalışma Alanları


Bir eserin, bir başka ülkeye ait olan bir ya da daha fazla eser ile karşılaştırılması sonucu ulusal üstü bir kimlik kazanan karşılaştırmalı edebiyat, ulusal edebiyat içerisinde bir yazarın bir başka yazar ya da eser ile karşılaştırılması veyahut aynı ya da farklı yazarların farklı zamanlarda ortaya çıkardıkları eserlerin karşılaştırılması şeklinde de karşımıza çıkabilmektedir. Burada dikkat edilmesi gereken nokta, hangi alanda olursa olsun karşılaştırmaların rastgele olarak iki eser üzerinde değil, karşılaştırılabilir özellik arz eden eserler üzerinde gerçekleştirilmesidir. Bu eserler, tematoloji olarak da adlandırılan izlekbilimin alanına giren tema ve motif yönünden, kültürlerarası bir nitelik taşıyan imagoloji yani imgebilim, eserlerin ortaya kondukları yapı açısından ve tabiî ki ortaya çıkarıldıkları dilden bir başka dile yansıtılmada önem arz eden çeviri gibi dinamikler üzerine inceleme alanı bulmaktadırlar.

Şu gerçek hiçbir zaman unutulmamalıdır ki, her ne kadar farklı olurlarsa olsunlar, insan olmanın gereği olarak kültürler içerisinde ele eserler alınan bazında işlenen konular isim olarak aynı olsalar da, içerik olarak yazardan yazara, toplumdan topluma, ülkeden ülkeye, ağızdan ağıza farklılıklar içermektedir. Sonuçta ortaya çıkan bu farklı zenginlik karşılaştırmalı edebiyat bilimi açısından oldukça uygun zemin oluşturmaktadır.
karşılaştırmalı edebiyat çalışmalarına göz atıldığında, bu noktanın oldukça sık olarak değerlendirilen bir nokta olduğu gözlemlenmektedir. Bu noktanın alt birimi olarak tanımlanabilecek olan motif karşılaştırmaları bu bilimin bir diğer yöntemini oluşturmaktadır. Çünkü toplumsal olgu ve değer yargılarının günlük hayat ve yaşantılar üzerindeki etkilerinin ve uygulama alanlarının birebir yansıması olan bu gerçeklik, karşılaştırmacıyı, kültürlerarasında var olan benzerlik ve farklılık açısından önemli bulgu ve sonuçlara götürmektedir.

Karşılaştırmalı edebiyat çalışmalarında hem sahip olunan ulusal kültürde hem de kültürlerarası çalışmalarda en fazla değerlendirme yapılabilecek alan ve yöntemlerden biri de eserlerin imgesel yönden ele alınmalarıdır. Bir imgenin neyi ifade ettiği, hangi anlam bağlamlarını barındırdığı, farklı kültürlerdeki hayat bulduğu uygulama alanları ve anlam boyutları karşılaştırmalı çalışmaların ele aldığı konulardan biri olarak yer almaktadır. Örnek alma, etkilenme, analoji gibi olgular da karşılaştırmalı edebiyat biliminin etki alanlarıdır.

Karşılaştırmalı edebiyat yöntemlerine genel olarak bakıldığında, ilkin bir karmaşa gibi görünen şey aslında bir yöntem çeşitliliği olarak karşımıza çıkmaktadır. Bir eser hangi metot ve yöntemle ele alınacak ise karşılaştırılacağı eser de aynı metot ve yöntemle incelenmelidir. Bu incelemeleri sonucunda ortaya çıkarılan benzerlik ve farklılıklar bu metotlar doğrultusunda değerlendirilir.

Gürsel Aytaç  karşılaştırmalı edebiyat hakkında inceleme yapabilmek için iki önemli koşul gerektiğini ifade eder:: Bunlardan biri kanıt diğeri ise yöntemdir. (Bunlar karşılaştırmalı edebiyatın disiplini de sayılır)  Hangi yöntem kullanılırsa kullanılsın amaç, incelenen eser içerisinde belgelere dayanarak sonuca ulaşmaktır. Şurası da bir gerçektir ki, bu incelemeye etki eden, güçlendiren, destekleyici ve ikincil kaynak olarak nitelendirilebilecek olan olgular da bu incelemenin sonuçlarına dolaylı olarak etki etmektedir. Aytaç bu ikincil kaynakların metodu belirlediğini belirterek bunları şu ana başlıklar halinde sıralamaktadır :

Positivist İnceleme

Bu yöntemde edebiyat eserinin yazarın yaşam öyküsüne bağlı, onun yaşanmışlıklarının bir ürünü olduğu gerçeğinden hareketle hayat- eser ilişkilerini ortaya koymayı amaçlar. Baytekin’e göre yaşanılan ve tecrübe edilmiş olan gerçekler, tarihsel nedenler bu incelemeyi bilgi toplamaya, betimlemeye ve konuları sınıflandırmaya götürür.

Psikanalitik (Freud’cu) İnceleme

Ortaya konan eserin her şeyden önce yazarının bilinçaltı ve psikolojisi ile ilgili olduğundan hareket eden bu yöntem Freud’un öğretisini esere uygulamaya çalışır. Bu yöntem her zaman yazarın psikolojisine yönelmez, aynı zamanda eseri de çözümlemeye çalışır.

Marksist İnceleme

Bu incelemeye göre edebi eser yazarın hayat içinde dahil olduğu sınıfa ve yaşadığı üretim ilişkilerine dayanmaktadır. Eseri kaleme alan yazar toplumun bir ürünüdür. Dolayısıyla ortaya koyduğu eserde toplumun bir ürünü olarak nitelenebilir. Burada amaç topluma yönelik bir bakış açısı ile eserde değinilen toplumsal sorunlar, ekonomik ve sosyal nedenler, sosyal yapı ve sınıfsal olguların ortaya çıkarılmasıdır. Burada yazarın okuyucuya vermek istediği mesaj ve ideoloji de yadsınamayacak unsur olarak yer alır.

Feminist İnceleme 

Temelde Marxist inceleme yöntemine ters düşüyormuş gibi görünen bu yöntem, edebiyat eserinde cinslerin konumlarını inceleyerek, Marxist yöntemin bir çeşidi niteliğini taşımaktadır. Diğer yöntemde eserde ezilen toplumsal sınıfın yerini ezilen ve hor görülen kadın almaktadır. Özellikle bizim toplumumuzda gözlemlenen toplumsal olgulara bakıldığında- töre cinayetleri, erkek baskısı, kadın hakları- bu açıdan değerlendirilmeye örnek olgular olarak sıralanabilir.

Dilbilimsel İnceleme

Ele alınan eser ait olduğu dil sistemleri ve bağıntıları açısından incelenir. Çözümleyici ve öğretici niteliklere sahip olan bu yöntem, üslup ve tarz anlamına gelen stilistik önem taşır.

Hesaplaşmacı İnceleme

Var olan eserin, yazarın eserini başka metinlerle olan hesaplaşması sonucu ortaya çıkardığı savından hareketle eseri inceler. Burada amaç metinler arası ilişkileri aydınlatmaktır. Metnin bir başka metinden alıntı, anıştırma ve çalıntı şeklinde karşılaşılan varlığı, asıl metinle olan bağlantılar ve bunların tarz ve üslup açısından incelenmesi, metinler arası semantik ilişki vb. bu yöntemin alanına girer. İnceleme sırasında bu unsurlar tek tek ele alınabileceği gibi tümü de ele alınabilir.

Okura Yönelik İnceleme

Edebi eserin değerinin hitap ettiği okuyucu kitlesini etkileme gücüyle değerlendirilir. Burada önemli olan noktalar okuyucunun beklentilerinin karşılanıp karşılanmadığıdır. Bu beklentiler toplumsal, tarihsel olabilir. Burada asıl olan okuyucu pskolojisini ön plana alarak beklentilerini karşılamaktır.

Felsefeye Dayalı İnceleme

Bir felsefe ekolü benimsenerek eser üzeride bu ekolün yansımaları tespit edilmeye çalışılır. Dünya üzerinde yaşanan ve insanlığı derinden etkileyen I. ve II. Dünya savaşları nedeniyle eserlerde daha çok varoluşçu felsefenin etkili olduğu belirlenmiştir.

Tüm bu anlatılan yöntemlerin yanında edebi eseri kendi içerdiği özellikleri açısından inceleyen yöntemler vardır. Bu kuramları (yöntemleri) ise şu şekilde sıralamak mümkündür:

Metne Bağlı İnceleme

Edebi eserin bir metin olarak görülüp öz ve biçim bakımından ele alınmasıdır. Öz eserin içeriği anlattığı konudur. Biçim ise eserdeki nasıl’a yönelik sorunun cevabının bulunmasıdır. Buraya üslup araştırması da dâhil edilmektedir. Metnin anlatım biçimi, anlatım konumu, anlatım tutumu, anlatım açısı, sunuş tarzları ve anlatım teknikleri gibi noktalar tek tek ele alınarak incelenmesi gereken unsurlar olarak önem taşımaktadırlar.

Yapısalcı İnceleme

Bu tür incelemede esas kabul edilen unsur edebiyat eserinin kendisidir. Özne, nesne, gönderici, alıcı gibi dört öğe üzerine kurulu bir “birleşim” ve “ayrılım” dizgelerine dayalı olarak çalışan bu yöntem Aytaç’a göre edebi eserlere açıklık getirmekten uzak ve soyutlaşmayı ve muğlaklaşmayı ortaya çıkarmaktadır.

Alımlama Estetiği

Burada belirleyici olan öğe okuyucunun edebi eserden neyi nasıl algıladığıdır.

Çoğulcu İnceleme

Bu yöntem inceleyiciye ya da araştırmacıya anlatım rahatlığı sağlayan, onun tek bir yöntemin içine sıkışıp kalmaktan kurtarak eklektik, yani çoğulcu bir yaklaşımdır. . Burada bazen birden fazla yöntemin araştırmanın çerisine dahil edilmesi olağan olarak görülmektedir.


Edebi eserler arasında karşılaştırma yaparken onların tipolojik yapıdan, genetik açıdan, başka kültürlerden yapılan alılmamalar yönünden, oluşturuldukları dilden incelenecekleri dile yapılan çeviriler açısından ya da oluştukları dönem ve akımlar açısından değerlendirilmeleri de karşılaştırma yapılırken ele alınan önemli öğeler olarak araştırmacının karşısına çıkar.

Featured

[Featured][recentbylabel2]

Featured

[Featured][recentbylabel2]
Notification
This is just an example, you can fill it later with your own note.
Done