Çalıkuşu Romanı – Özet,
Tahlil, İnceleme
Romanın Kimliği
# Çalıkuşu, roman olarak
basılmadan önce Reşat Nuri Güntekin tarafından “İstanbul Kızı” adıyla yazılmış
bir piyestir. Fakat Reşat Nuri, hem Darülbedayi’in bazı köy sahnelerin dekorunu
zor bulmaları hem de başkişiyi Türkçeyi iyi konuşamayan bir kızın oynamasının
gücüne gideceğinden bu piyesi romana çevirmeyi uygun bulur.
# Çalıkuşu romanı Reşat
Nuri Güntekin’in romancılığının ilk yıllarında yazdığı bir eser olmasına rağmen
Türk edebiyatında büyük yankı uyandırır. Bu durumun temel sebebi Anadolu’ya
giderek kendini gerçekleştirme yolunda adımlar atan Feride karakterinin halkın
içindeki idealize edilmiş duyguları seslendirmesinden ileri gelir.
# İlk kez Vakit
Gazetesinde tefrika halinde yayınlanan Çalıkuşu, kitap halinde 1922
yılında İkbal Kütüphanesi tarafından basılır. Eser İnkılâp Yayınları tarafından
2007 yılında yapılan son baskısı ile 62. baskıya ulaşır.
Bakış Açısı ve Anlatıcı
# Beş kısımdan oluşan Çalıkuşu
romanının ilk dört bölümü, Kahraman-anlatıcı (Ben-anlatıcı) bakış açısı ile
beşinci bölümü ise hâkim bakış açısı ile yazılır. Bu nedenle romanın
karma/çoğulcu bakış açısı ile yazıldığını söylemek mümkündür. İlk dört bölümün
anlatıcısı başkişi konumundaki Feride’dir. Onun günlük şeklinde tuttuğu not
defterinin birebir aktarılması ilk dört bölümü oluşturur. İlk bölümün başında
yer alan “B.
Eylül 1” ibaresi ile Feride’nin başından geçen olayları aktarması
vaka zamanının öyküleme zamanından önce olduğunu gösterir:
“Dördüncü sınıftaydım. Yaşım on iki adar
olmalı. Fransızca muallimimiz Sör Aleksi, bir gün bize bir yazı vazifesi
vermişti. ” (s.7)
# Özetleme tekniğinin
kullanıldığı bu bölümde kahraman-anlatıcı konumundaki Feride, yaşamındaki
önemli gördüğü olayları, “hem vakanın yaşandığı devirdeki hali, hem ferdi geçmişini, hem
de anlatma zamanına ait dikkatleri” göz önünde bulundurur ve
günlüğüne belirsiz aralıklarla not tutması romanın ana vakasını oluşturur.
# Günlük şeklinde
kurgulanan ilk dört bölümde başkişi Feride, düşüncelerini karşısında başka
kişiler olduğunu bilerek/varsayarak yazar:
“Ne isterse yapsınlar, sana ne?
Diyeceksiniz. “Bana ne olur mu? “Kamran, düşmanın da olsa kuzenim... ister
miydim neyin nesi olduğu belli olmayan bir kadın onun ahlâkını bozsun? Ne
anlatıyordum?.. Evet, bir ağustos mehtabı gecesiydi. ” (s.38)
# Anlatıcı konumundaki
Feride’nin günlüğündeki satırlarda karşısında biri varmış gibi konuşması ya da
düşünmesi olayların aktarımındaki samimiyet derecesini de artırır. Günlüğüne
itiraf ettiği /yazdığı olayları sanki birisiyle paylaşıyor izlenimi veren
başkişi Feride’nin bu düşüncesi, romanın sonlarına doğru defterine yazdığı
satırlarda ortaya çıkar:
“Bu okumayacağın defteri ben senin için
yazdım Kâmran. Evet, ne söyledim, ne yazdımsa hep senin içindi. ” (s.383)
# Bu defterin
yazıldığı/ithaf edildiği kişinin okumayacağı bilinse de anlatıcı konumundaki
başkişinin bilinçaltındaki ümit, onu duygularını ve yaşadıklarını tüm
gerçekliğiyle yazmak yoluna sevk eder.
# Kahraman anlatıcının
ağzından aktarılan ilk dört bölümden sonra beşinci bölümde hâkim anlatıcı
devreye girerek sözü emanet ettiği başkişiden devralır. Romanın beşinci bölümü
olan ve hâkim anlatıcı bakış açısıyla yazılan bu bölüm kendi içinde Romen
rakamlarıyla dokuz (IX) alt başlığa ayrılır.
# Kâmran ve eniştesi Aziz
Bey’in konuşmaları ile başlayan son bölümde roman hakim anlatıcı bakış açısıyla
sunulur:
“Kâmran bozuk yollarda sarsılan arabanın
köşesinde akşam rüzgârına karşı pardösüsünün yakasını kaldırmış, dalgın dalgın
Marmara’yı seyrediyordu. Gözlerini zorla denizden ayırarak gülümsedi. ” (s.385)
# Kamran ve Aziz enişte
arasında geçen bu diyalog ve daha sonra Feride’nin de Tekirdağ’a gelmesiyle
olayların yeni bir boyut kazandığı bölüm, hâkim anlatıcı tarafından sınırsız
bir bakış açısıyla sunulur. Romanın ilk bölümlerinde sadece Feride’nin yaşadığı
ve başından geçen olaylar, onun kendi ağzından aktarılırken son bölümde hâkim
anlatıcı devreye girerek olayları, ben-anlatıcı bakış açısıyla tek taraflı
sunmanın sınırlılığından kurtarır.
# Çalıkuşu romanının ilk
dört bölümünün Feride’nin günlüğü biçiminde tasarlandığı göz önünde tutulursa
burada kullanılan anlatım tekniklerinin de buna uygun olduğu görülecektir.
Özellikle bir günlük sayfasına yazılabilecek olayların sınırlandırıldığı,
özetlendiği ve her şeyden önemlisi sadece kahramanın sınırlı bakış açısıyla sunulduğu
görülür. Beşinci bölümde ise hâkim bakış açısının sunduğu sınırsız imkânlardan
yaralanılarak başkişi Feride’nin çevresindeki kişilerin hariçte neler
yaptıkları gösterilir. Böylelikle yazar, kahramanlar arasındaki ilişkiyi daha
boyutlu bir eksene taşımış olur.
Olay Örgüsü
# Çalıkuşu romanı, yazar
tarafından beş bölüme ayrılır. İlk dört bölüm, başkişi Feride’nin günlüğünden
oluşmaktadır. Beşinci bölüm ise Tekirdağ’da Feride ile Kâmran’ın evlendiği ve
mutlu son ile biten bölümdür. Romanın bu bölümleri başkişi Feride’nin
yaşamındaki değişimler üzerine kurgulanır.
# Gerçekte roman
kahramanı Feride’nin başından geçen olaylara bağlı olarak olay örgüsünü
Feride’nin Anadolu’ya kaçışı ile paralel biçimde sunmak romanın üç vaka
halkasına düşmesini sağlayacaktır. Bununla birlikte Feride’nin Anadolu’da
geçirdiği uzun zaman diliminde başından geçen vakaları zaman ve mekân
değişiklikleri göz önünde tutarak yapmak daha makul olacaktır. Bu nedenle
romanın ana vaka halkalarını şu şekilde tespit etmek mümkündür:
Kısım: Feride’nin Anadolu’ya kaçmadan önceki dönemi
Kısım: Feride’nin B. Vilayeti ve çevresindeki öğretmenlik
dönemi
Kısım: Feride’nin Ç.’ye tayini ve öğretmenlik yılları
Kısım: Feride’nin İzmir ve Kuşadası’ndaki yılları
Kısım: Anadolu’dan dönüş ve Tekirdağ’da Kâmran’la
evlenmesi
Çalıkuşu romanının ana vaka halkalarını oluşturan bu
bölümlerin Feride’nin yaşamındaki değişime bağlı olduğu görülmektedir. Bu vaka halkalarının
alt vaka birimleri ise şöyledir.
Birinci Bölüm:
Feride’nin annesinin ölümünün ardından İstanbul’da
büyükannesinin yanında kalması
Büyükannesinin ölümüyle Feride’nin Sörler Mektebine (Dame
de Sion) babası tarafından bırakılması ve on yıllık mektep hayatının başlaması
Yaz tatilinde Feride’nin Tekirdağ’daki teyzesinin yanına
gitmesi ve Kamrân’a olan aşkının başlangıcı
Feride’nin teyzesi kızı Müjgan’ın Kamran’a onun sevgisini
söylemesi
Feride ile Kâmran’ın nişanlanmaları ve Kâmran’ın
Avrupa’ya Madrid’e sefaret kâtibi olarak gitmesi ve dört yıl Avrupa’da kalması
Kâmran’ın Avrupa’dan dönüşü ve düğün hazırlılannın
başlaması
Feride’nin Kâmran’ın “Sarı çiçek” lakabını verdiği bir
kadına yazdığı aşk mektubunu okuyarak düğün gecesi evden kaçması
İkinci Bölüm:
Düğünden kaçtığı
gece Feride’nin İstanbul’da önce tanıdık bir Sütninenin, ertesi gün ise Gülmisal
Kalfa’nın evine sığınması ve ardından Maarif Nezaretine giderek Anadolu’da
öğretmenlik yapma isteğini bildirmesi
Feride’nin B. Vilayeti coğrafya ve resim öğretmenliğine
atanması üzerine oraya gidip bir otele yerleşmesi ve Hacı Kalfa ile tanışması
Feride’nin kandırılarak Zeyniler köyüne öğretmen olarak
gönderilmesi
Zeyniler’deki okulda eski kafalı Hatice Hanımla tanışması
ve yeni öğretim tarzı ile ilgili mücadelesi
Zeyniler’de zorlu şartlar ve mahrumiyete rağmen
öğrencilerine dini eğitim dışında eğitim vermesi
Feride’nin Zeyniler’deki öğretmenlik günleri ve Munise’yi
evlat edinmesi
Doktor Hayrullah’ın bir yaralı askeri tedavi için geldiği
köyde Feride ile tanışması
Zeyniler’deki okulun kapatılması ve Feride’nin B.
Vilayeti Darülmuallimatına Fransızca öğretmeni olması
Yeni okulundaki musiki muallimi Şeyh Yusuf’un Feride’ye
âşık olması ve bunu bütün B. halkının öğrenmesi
Yeni okulunda ve B.’de Feride’nin güzelliği yüzünden
“İpekböceği” lakabıyla anılması
Ölüm döşeğindeki
Şeyh Yusuf’un kız kardeşinin Feride’yi onun yanına götürmesi ve Şeyh Yusuf’un
ölmesi
Şeyh Yusuf’un ölümü üzerine Feride hakkında dedikodular
çıkması üzerine Feride’nin Ç. (Çanakkale) vilayetine kendi isteğiyle tayin
edilmesi
Üçüncü Bölüm:
Feride’nin Ç. Rüştiyesine tayin edilmesi ve oradaki
görevine başlaması
Feride’nin güzelliği nedeniyle Ç. de “Gülbeşeker” olarak
anılması
Mektepteki
öğrencilerden Nadide’nin zengin ve sonradan görme ailesinin Feride’yi oğulları
Yüzbaşı İhsan’a istemeleri ve Feride’nin İhsan’ı reddetmesi
Feride’nin komşusu Hafız Kurban’ın karısını göndererek
Feride’yi kendisine istemesi
Mektep Müdiresinin Feride’yi havai olmakla ve etrafın
dikkatini fazla çekmekle suçlaması
Mektepteki
öğretmenlerden Nazmiye’nin bir gece Feride’yi nişanlısı ile tanıştırmak
bahanesiyle götürdüğü bir davette Ç. Vilayetinin zengin ve çapkın Binbaşısı
Burhanettin’le tanıştırması
Nazmiye’nin nişanlısı Feridun ile onu kandırarak
Feride’nin ayıldıktan sonra Burhanettin’in Feride’ye tuzak kurarak onu
davetlilerin karşısına koluna takarak çıkardığı anda Feride’nin bayılması
Feride’nin ayıldıktan sonra Müdire Hanım’ın evine giderek
Ç.’den ayrılmak istediğini söylemesi
Müdire’nin tavsiyesi üzerine Feride’nin İzmir’e hareket
eden bir vapura binmesi
Feride’nin vapurda
konuşan iki kişiden, İhsan’ın Burhanettin’e tokat attığını öğrenmesi ve
kamarasına bırakılan güllerin ondan geldiğini anlaması
Dördüncü Bölüm:
Feride’nin İzmir’e geldikten sonra üç ay boyunca iş
bulamamasının ardından Reşit Bey’in kızlarına Fransızca dersi vermek üzere
Munise ile beraber onun konağındaki bir odaya taşınması ve Reşit Bey’in oğlu
Cemil’in Feride’yi taciz etmesi
Bu taciz üzerine köşkü terk etmek üzere olan Feride’nin
yapacak iş bulamayıp aç kalma tehlikesiyle vazgeçmesi
Feride’nin Reşit Bey’in kızları Ferhunde ve Sabahat’in
misafirleriyle birlikte baktıkları resim albümünde Kâmran’ın fotoğrafına
rastlaması
Feride’nin Kâmran’ın, Ferhunde ve Sabahat’ın teyzeleri
Münevver ile evli olduğunu öğrenmesi üzerine köşkten ayrılmak istemesi
Reşit Bey’in
Feride’yi kendine eş olarak istetmesi ve Feride’nin bu teklifi reddederek
Kuşadası’na gidişi
Muharebe’nin
başlamasıyla Feride’nin çalıştığı okulun geçici olarak hastane yapılması ve
Feride’nin bu hastanede Zeyniler’de karşılaştığı Dr. Hayrullah Bey ile yeniden
karşılaşması
Feride’nin Dr. Hayrullah’ın yanında hastabakıcı olarak
görev yapması
İhsan Bey’in harp
sırasında yüzünden yaralanarak Feride’nin çalıştığı hastaneye getirilmesi ve
İhsan Bey’in ameliyat sonrası iyileşerek hastaneden çıkmak istemesi
Feride’nin Dr. Hayrullah’a Kâmran’dan nefret ettiğini
söylemesi ve onunla kavga etmesi
Feride’nin
Kâmran’ı sevmediğini ispat için İhsan Bey’e evlenme teklif etmesi
İhsan’ın
Feride’nin kendisine acıyarak evlenme teklif ettiğini düşünerek onu reddetmesi
Muharebe’nin beş yıl sonra bitmesiyle mektepte yeniden
derslerin başlaması
Munise’nin hastalanarak ölmesi ve Feride’nin on yedi gün
baygın yatması
Dr. Hayrullah’ın
Feride’ye bir baba şefkati ile yakınlaşması ve onunla kendi çiftliğinde
yaşamaya başlaması
Dr. Hayrullah ile aynı evde kalması münasebetiyle
Feride’ye iftira atılması üzerine Feride’nin öğretmenliği bırakması
Dr. Hayrullah’ın etraftaki dedikoduları susturmak
amacıyla Feride’yle sahte bir evlilik yapması
Beşinci Bölüm:
Kâmran’ın eşi Münevver’in hastalanarak ölmesi üzerine
oğlu Necdet ile birlikte Tekirdağ’daki Besime teyzesinin yanına gitmesi
Feride’nin sürpriz bir şekilde Dr. Hayrullah’ın ölümünü
gizleyerek Tekirdağ’a gelmesi
Kâmran ile Feride arasındaki aşkın yeniden başlaması
Feride ile
Kâmran’ın oğlu Necdet arasındaki anne oğul yakınlaşması
Feride’nin Tekirdağ’dan gitmeden önceki gece teyzesinin
kızı Müjgan’a, Kâmran’a kendi oradan ayrıldıktan sonra verilmek üzere Dr.
Hayrullah’ın gönderdiği zarfı vermesi
Müjgan’ın elindeki zarfı vaadinden önce Kâmran’a vermesi
ve Dr. Hayrullah’ın mektubu ile Feride’nin günlüğünü okunması
Feride,
Tekirdağ’dan ayrılmak üzere iken Aziz enişte ile Kâmran’ın evlilik merasimi
hazırlaması ve Feride ile Kâmran’ın evlenmesi
Zaman
# Zaman, romanın
vakasının belirleyen önemli yapı unsurlarındandır. Çalıkuşu
romanında da anlatıcı ve vaka arasındaki bağ, romandaki zamanı belirleyen en
önemli unsur olur. Romanın günlük biçiminde düzenlenen bölümlerinde, kahraman-
anlatıcı konumundaki Feride’nin yaşadıkları ile yazdıkları arasında zaman farkı
bulunmaktadır. Bu nedenle romanda vaka zamanı ile öyküleme zamanı farklı
çizgide ilerler.
# Başkişinin günlüğü
yazmaya karar verme aşaması ile zamanın nesnel kullanımdan öznel kullanıma
geçtiği şu satırlardan anlaşılmaktadır:
“Aradan seneler geçti. Yabancı bir şehirde,
yabancı bir otel odasında, sırf bitip tükenmeyecek gibi görünen bir gecenin
yalnızlığına karşı koymak için hatıralarımı yazmaya başladığım bu saatte, bir
elim yine aynı küçük çocuk tavrıyla saçlarımı çekiştiriyor, gözlerimin üstüne
indirmeye uğraşıyor. ” (s.9)
# Feride’nin günlüğündeki
zaman kullanımı belirli bir sıra takip etmemekle birlikte sıra dizimseldir. Feride’nin
B.’de başlayan ve Kuşadası’nda biten günlüğünün sayfalarında yer alan zaman
ibarelerinde yıllar belirtilmez.
Günlükte yer alan ilk “B. Eylül”1 ibaresinden başlayan
bölümün bitmesiyle romanın Birinci Bölüm’ü de sona erer. Bu zaman dilimi içinde
Feride, kendi geçmişini zamanda geriye dönüş tekniğini kullanarak B.’ye
gelinceye kadar yaşadığı dönemi ise özetleme tekniğiyle aktarır. Romanın hemen
başlangıcında yer alan “Dördüncü
sınıftaydım. Yaşım on iki kadar olmalı. ”
(s.7) cümlesi bu özetleme tekniğinin ve zamanda geriye dönülerek
anlatımın göstergesidir:
# Çalıkuşu romanının ilk
cümlesindeki bu zaman ibaresindeki geçmişe dönük anlatım, akronik zaman
kullanıldığını ispatı niteliğini taşır. Başkişi Feride’nin mektep yıllarından itibaren öğretmen olmak için Anadolu’ya kaçış
süreci akronik karakterli bir özetleme tekniğiyle aktarılır.
# Roman kurgusunun
başkişi Feride etrafında şekillendiği göz önünde tutulursa zaman akışının da
ona bağlı olarak değişim gösterdiği görülür. Feride’nin yaşamındaki önemli
olayların geriye dönük olarak aktarımı ve daha sonraki olayların ana vakaya
uygun biçimde sıralanmasıyla vaka zamanı belirlenir.
# Romanın ilk dört
bölümündeki Feride’nin günlüğünden aktarılan olayların zaman sırası ve özetlenerek
anlatıldıkları gerçeği göz önünde tutulursa Feride’nin çocukluk yıllarından
itibaren yaşadıklarıyla birlikte vaka zamanının yirmi yılı aşkın bir süreyi
kapsadığı görülür. Roman vakasının son bölümü ise hâkim anlatıcı tarafından
aktarılan bir aylık bir zaman diliminden ibarettir ki bu bölüm, Feride ile
Kâmran’ın evliliğine giden kısa bir dönemdir. Romanın son bölümündeki zaman ile
Feride’nin Tekirdağ’a Kâmran ile nişanlanmadan hemen önce geldiği dönem
arasındaki farkın 10 yıl olduğunu ise, “Çalıkuşu bundan on sen
evvel Tekirdağ’da kendi yaşında birçok kızla ahbap olmuştu. ” (s.395) cümlesinden öğreniyoruz:
# Zaman, nesnel ve öznel
görünümlü olarak değişken yapıya sahiptir. Zamanın nesnel kullanımı, insanlığın
ortak kullandıkları ölçüm birimi olarak değerlendirilirken öznel zaman bireyin
kendi ruh dünyası ile ilgili zamandır. Çalıkuşu romanında, başkişi konumundaki
Feride için de nesnel zaman ve öznel zaman birlikte ilerlemektedir.
# Zamana karşı
yaşamaktansa zamanı kendi lehine çevirme çabalarına rağmen roman boyunca
zamanın başkişi Feride’nin aleyhine işlediği görülür. Feride’nin “zamanın ağır ama
sürekli akışına karşı koyamaması”
yaşadığı umut yitimini yansıtır. Özellikle Feride’nin Zeyniler’de
kaldığı dönemde günlüğüne yazdığı satırlar bunun göstergesidir:
“Ben Zeyniler’e geleli, aşağı
yukarı, bir ay olmuş. Bu bir ay, bana şimdi on yıldan daha uzun görünüyor.
Şimdiye kadar defterime bir şey yazmak istemedim. Daha açıkçası bundan korktum.
” (s.178)
# Zamanın kuşatıcı etkisi
altında kalan bireyin öznel zamanı, kendi ruh dünyasının gerçekliklerine göre
şekil kazanır. Bu nedenle Feride’nin Anadolu’da geçireceği zaman dilimi nesnel
anlamda beş yıldan fazla olmakla birlikte öznel zaman algılaması bu olguyu daha
fazla hissetmesini sağlar.
# Çalıkuşu romanında vaka
zamanı, Meşrutiyetten (1908) başlayarak Çanakkale savaşlarının sonuna (1918)
kadar sürer. Bu nedenle romanda sosyal zaman kullanımı oldukça önemli bir yer
tutmaktadır. Başkişi, Feride’nin bir aşk macerası dolayısıyla kaçtığı
Anadolu’nun tarihsel görünümü çağının ruhunu yakalamış bir biçimde sunulur.
Sosyal zamanın romanın içinde sadece belirli yerlerde kullanılması Feride’nin
Anadolu’ya kaçış nedeni olan aşk macerası ile ilgilidir. Romanın temelini
oluşturan Feride ve Kâmran arasındaki aşk unsuru, sosyal çevrenin ve zamanı
önüne geçmiştir.
# Vakanın dört bölümlük
kısmının Feride’nin günlüğü şeklinde kurgulanması zamanda geriye dönüş, zamanda
sıçrama ve özetleme tekniklerinin sıkça kullanılmasına neden olur. Feride’nin
yaşadığı olayları, sonradan bazen aynı gün bazen de uzun aralıklar sonunda
kaleme alarak günlüğe geçirmesi zamanın romandaki yeri bakımından önem taşır:
“Defterime bir aydan beri el sürmemiştim.
Yazı yazmaktan, herhalde daha fazla işlerim vardı. Hem de mesut günlerin
yazılacak nesi olur ki?” (s.212)
# Yukarıdaki örnekte
görüldüğü gibi Feride’nin günlüğüne yazma aralığı, kendi öznel durumu ile
yakından ilintilidir. Bu nedenle kendini sosyal yaşamın mücadelesi içinde
bulduğu anlarda günlükten uzaklaşırken yaşadığı olayları sonradan defterine
zamanda geriye dönüş tekniği ve özetleme tekniği kullanarak aktarır.
# Türk edebiyatında
Anadolu’ya yönelen ilk önemli roman olarak gösterilen Çalıkuşu romanının
vakası, İstanbul, B. (Bursa), Zeyniler Köyü, Ç. (Çanakkale), İzmir, Kuşadası,
Tekirdağ’da geçmektedir. Fiziksel anlamda başkişi Feride’nin yaşadığı bu
mekânlar içinde ayrıca yer alan özel mekânlar da bulunmaktadır. Örneğin
Feride’nin İstanbul’daki mektebi Dame de Sion, teyzesinin konağı, B.’deki otel,
Zeyniler’deki ev ve mektep, Ç.deki ve İzmir’deki mektepler, Dr. Hayrullah’ın
çiftlik evi, Tekirdağ’daki Besime teyzesinin evi gibi.
# Çalıkuşu romanının başkişisi
için İstanbul’daki en önemli fiziksel mekân mekteptir. Fakat asıl önemli olan
romanın vakasının geçtiği dönemlerde atıl durumda görülen Anadolu’dur. Anadolu,
İstanbul’dan zorunlu olarak gidilen bir sürgün yeri olarak görülmektedir. Bu
nedenle Feride’nin Anadolu’ya öğretmen olarak gitmek istemesi Maarif
Vekâletinde garipsenir. Feride ile birlikte Anadolu’nun içinde bulunduğu sosyal
durum derinlemesine olmamakla birlikte gözler önüne serilir.
Olgusal Mekânlar:
# Mekân ile insan
arasında sürekli ve yoğun bir ilişki söz konusudur. İnsan yaşadığı mekâna uyum
sağladığı kadar mekânı kendine dönüştüren bir yapıya da sahiptir. Bu nedenle, “anlam üreten, anıları
barındıran, kişinin iç dünyasını yansıtan” yönüyle Çalıkuşu romanında mekân kullanımı
başkişi Feride’nin yaşamı ile ilintili olarak sunulur.
# Feride’nin İstanbul’da
evleneceği günün öncesinde romanda genel anlamda daralan mekân unsuru,
Feride’nin Anadolu’ya kaçışı ile devam edecektir. Özellikle Feride’nin B.
Vilayetine tayin edilmesi üzerine kendi deyimi ile “kafesten” çıkan kuş gibi
bocalayacak ne yapacağını bilemeyecektir. B. de yerleştiği otelde Feride’ye
oteldeki görevli Hacı Kalfa’nın söylediği sözler bu noktada önemlidir:
“Kafesteki kuş gibi o kadar sıkılıyorsun bu
yalnız odada ki... (...) Kafeslerin hepsinden nihayet kurtulduğum bugün de
birinin beni, kafeste bir kuş gibi görmesi doğru değil. Sonra kuş kelimesinin
eski “Çalıkuşu”nu; kırık kanadı, kapanmış gagasıyla düştüğü yerden kaldırmak
gayreti var. ” (s. 119)
# Anadolu’ya kaçtığı için
kendini dar mekândan/kafesten kurtulmuş olarak görmesine rağmen Feride için
yaşadığı mekân daha da daralmaktadır. Kafes, simgesel boyutta Feride’nin
özgürlüğe adım attığını düşündüğü Anadolu’da “yabancı” kaldığını
göstermektedir. Yaşamın hangi sürecini kafeste geçirilmiş sayacağının bilincine
varamayan Feride, “kırık
kanadı” ve “kapanmış
gagası” ile sığınak mekanı olarak algıladığı/hayal ettiği
Anadolu’da gerçekten bir ""kafes”
içine konulmuş gibidir. Anadolu’yu sadece bir kaçış mekanı olarak kurgulayan ve
zihninde bu mekan hakkında sadece belirli bir tablo oluşturan Feride, realite
ile yüzleştiğinde yanıldığını anlar. Özellikle Zeyniler’de görev yapacağı
mektebi ve kalacağı odasını gördüğü andaki mekân tasviri bunun göstergesidir:
“Eskilikten delik deşik olmuş kirli
kaplamalar, yağmurdan çürümüş, tahtaları sarkmış simsiyah bir tavan, bir köşede
içine kırık dökük konmuş ocak, ötede çarpık bir kerevet. Demek bundan sonra,
hayatım bu odada geçecekti! Havasız bir mahzene düşmüş gibi göğsüm tıkanıyor,
ellerim, ayaklarım üşüyordu. (...)
Manzarayı görünce tüylerim diken diken
oldu. Karşımda korkunç bir mezarlık vardı. ” (s.
175-176)
# Feride, İstanbul’daki
şımarık çocukluk devresindeki açık ve geniş mekânın rahatlığından sonra düştüğü
“havasız mahzen”
içinde adeta boğulacak, karanlık günlerin beklediği geleceğini düşünmekten
kendini alamaz. “Delik
deşik kirli kaplamalar”, “simsiyah tavan”, “kırık dökük ocak”,
“çarpık kerevet”
ibareleri ile eski yaşamından yeni yaşamına geçen Feride, evinin karşısındaki “korkunç mezarlık”
ile birlikte yeni bir dünyaya adım atar. Mezar, mekanın yutucu bir fenomene
dönüşmesini sağlar. İstanbul’da yaşadığı mekan ile Anadolu’daki mekan
arasındaki farklılık Feride’nin yeni yaşamı hakkında ipucu niteliğini de
taşımaktadır. Kendi isteği ile kaçtığı Anadolu’da umduğundan farklı bir yaşam
ile karşılaşan Feride, mekânın kuşatması altında Kâmran’a olan nefretini daha
da büyütecektir.
# Mekânın insanı boğan,
onu hırpalayan yanları, içine düştüğü durumdan ziyade beklentilerinin
gerçekleşmemesinden kaynaklanır. Feride’nin Anadolu köyleri hakkındaki fikri,
onun sadece resimlerde gördüğü İsviçre köylerine benzeyen yemyeşil, ferah köy
hayallerinden ibarettir. Oysa Zeyniler köyü devrin Anadolu manzarasını yansıtan
mahrumiyet içinde yaşamlarını sürdürmeye çalışan insanların barındığı viran
olmuş bir mekân olarak dikkati çeker.
# Tüm güçlüklere karşın
Anadolu topraklarında mücadele etmeyi artık zorunlu olarak gören Feride’nin
sıkıntılı anlarının mekân insan ilişkisi bağlamında önemli bir sorunsalı da
mekân değiştirme zorunluluğudur. Romanın kurgusu içerisinde bölümlerin de
şekillendiği Feride’nin mekân değişiklikleri, her defasında zorunlu olarak yapılmıştır.
Bu da yaşanılan mekânın artık yaşanılmaz hale gelişinden kaynaklanır.
# Çalıkuşu romanında dar
mekânlar kaçış izleği ile paralel olarak sunulur. Kaçışını Anadolu’nun çeşitli
mekânlarına yapan Feride için buradaki zaman diliminde genellikle mekânlar
dar/kapalı iken Kâmran’ın bulunduğu mekânlar açık/geniş mekânlar olarak dikkat
çeker.
Açık ve Geniş Mekânlar:
# Çocukluk yıllarından
itibaren şen ve yaramaz olan Feride’nin mektep sonrası ve Kâmran ile
nişanlanmadan önceki dönemlerinde mekân tamamen geniş/açık olarak görülür.
Özellikle, Dame de Sion’da okuduğu yıllarda, tüm okulun göz bebeği konumundaki Çalıkuşu,
takma adı gibi daldan dala konar gibi sekerek, ıslık çalarak, türlü
yaramazlıklar yaparak geçirdiği günlerinde mekânı da huzur verici ve geniş
olarak algılar.
# Mektep yılları ve
çocukluğunun büyük bölümünün geçtiği Besime teyzesinin Kozyatağı’ndaki evi,
Feride için mutlu günlerin yaşandığı anılarla doludur. Feride’nin yaşadığı
mekânın daralması, onun Kâmran’dan/aşktan kaçışıyla birlikte başlayacaktır. Bu
nedenle romanın kurgusundaki mekân kullanımını, Feride’nin Kâmran’a olan
aşkının belirlediğini söylemek yanlış olmaz. Feride, İstanbul’daki mektep
yıllarından itibaren aşkının çekingenliğiyle karışık duygular beslediği
Kamran’ın bulunduğu mekânlarda şen şakrak bir kız iken onun ihanetinin ardından
tablo tamamen tersine döner.
# Feride’nin Anadolu’ya
gitmesinin ardından sürekli daralan bir mekân olgusu görülür. B.’ye atanması ve
Zeyniler’de kendisini mahrumiyet içinde bulan başkişiyi, içinde bulunduğu
darlıktan ve sıkıntıdan kurtaracak olay Munise’yi evlat edinmesi ile başlar.
Anadolu’daki yalnızlığını unutturacak bir yoldaş olan Munise, başkişinin
hayatına girdiği andan itibaren mekân açık bir hal alır:
“Bu akşam, gökyüzü bana, batıdan doğuya
kadar dallarım uzatmış bir ağaç gibi göründü; yavaş yavaş sallandıkça, üstümüze
beyaz çiçeklerini döken kocaman bir yasemin ağacı!" (s.209)
# İçteki genişliğin dışa
taşınması ile birlikte mekân da genişlik kazanır. Anadolu’daki yalnızlığını ve
Kâmran’dan uzak kaldığı günlerin acısını dindiren Munise’nin Feride’nin
hayatına girişi, mekânın genişlemesi anlamına gelmektedir. Feride’nin
Anadolu’daki mücadelesinde Munise’nin ölümüyle yeni bir sayfa açılır. Onun
desteğinin yitip gitmesiyle adeta kanatsız kalan Çalıkuşu, kendini bir baba
şefkati bulduğu Dr. Hayrullah’ın kucağında bulduğu anlarda ancak rahat eder.
Munise’nin yokluğu ile anlamını yitiren mekân, Dr. Hayrullah’ın Alacakaya
çiftliğindeki desteği ile yeniden anlam kazanır. Doktorun çiftliğinde,
Munise’nin yasını tutarken kendini yeni bir hayatın içinde bulan Feride için
mekân bir anlamda içten dışa doğru açılan bir dönüşüme uğrar. Fakat romanda
mekânın tamamen olumluya doğru bir dönüşümle aydınlanması, Feride’nin
Tekirdağ’a gittiği andan itibaren başlar. Feride’nin Anadolu’ya kaçışı ile
başlayan mekân daralması onun Kâmran’la buluştuğu Tekirdağ’daki teyzesinin
evinde sonsuz bir genişlikle açılır.
“Dar merdivende yuvarlanır gibi, uçar gibi
iniyorlardı. (...) Yolda, onlar hemen hemen kucak kucağa yürüyorlardı. Karşıdan
iki balıkçının geldiğini görerek ayrıldılar. Hemen hiç konuşmuyorlardı. Yan
yana yürümek saadeti onları sarhoş ediyordu." (s.430)
# Kâmran’dan kaçarak
Anadolu’ya gittiği anlardan itibaren kendini ruhsal anlamda, sıkıştırılmış bir
mekânın içinde bulan başkişi Feride’nin âşık olduğu kişiyi yanında bulmasıyla
mekân birdenbire genişleyecektir.
# Çalıkuşu romanının genelinde
Feride’nin Anadolu’da Kâmran’dan uzak kaldığı anlarda mekân olgusunun
darlaştığı onun sevgisinin yerine koyacak bir sevgi bulduğunda ise genişlediği
görülür.
Şahıs Kadrosu
Başkişi
# Çalıkuşu romanının
başkişisi Feride, eserin yazıldığı dönem ve şartlar içinde Türk edebiyatında
yeni bir genç kız tipi olarak anılır. Dame de Sion’dan mezun olan kültürlü bir
genç kızın Anadolu’ya öğretmen olarak gitmesi ve oradaki hayat mücadelesi, bu
yeni genç kız tipi oluşumunda etkilidir. Fakat eserin tümünü ilginç kılan
özellik ise “Anadolu’nun
pek çok meselesiyle, bir yığın cemiyet, çevre ve insan manzarasıyla en geniş ve
zengin bir şekilde Türk edebiyatında görünmesidir. ”
# Anadolu’ya kaçışı kendi
özel yaşamıyla ilgili olmasına karşın Feride’nin buradaki yaşamı sosyal çevre
ile iç içe sunularak roman daha geniş bir görünüş kazandırılır.
# Feride, aslında Reşat
Nuri’nin eserlerindeki başkişilerin birçoğunun prototipi niteliğini taşıyan bir
kahramandır. Özellikle Servet-i Fünun dönemi edebiyatı kahramanlarındaki
kırılgan yapı ve bu özellikten kaynaklanan kaçış ve içe kapanma süreci Feride
de görülür. Çocukluk döneminden itibaren hayatının belirli dönemleri roman
içinde verilen kahramanı sadece basit bir aşk macerası yaşayan genç kız olarak
görmek ve o şekilde değerlendirmek elbette yanılgı olur. Feride ontolojik
anlamda kendini gerçekleştirmek üzere yolculuğa/ Anadolu macerasına çıkan bir
“yetim arketipi”nin yansıması olarak anlatı dünyasında var olur. “Düş kırıklığına
uğramış bir idealist” olan yetim, “masumiyet ve yadsımadan çıkıp ıstırap,
acı, yokluk ve ölümün yaşamın bir parçası olduğunu” öğrenmek üzere kendini gerçekleştirme
yolculuğuna çıkar. Bu anlamda o her ne kadar İstanbul’dan ayrılsa da
parçalanmışlığını bütünleyen bir kişilik özelliği sergiler.
# Çocukluğunu neredeyse
aile sevgisinden (özellikle anne-baba) mahrum bir şekilde yatılı mektepte
geçiren kahramanın içsel anlamdaki kapalı dünyasının taşkın bir şekilde dışa
yansıdığı görülür. Çocukluğunda anne ve babasını kaybetmeden önce de onların
ilgisinden ve şefkatinden mahrum kalan Feride, daha çok dadısı Fatma ve
babasının neferi Hüseyin’i hatırlar.
# Çalıkuşu’nun çocukluk
yıllarındaki şen ve yaramaz tavırları onun yaşam karşısında takınacağı rolün
aslında tersine yansımasıdır. Çünkü o, eksik kalan yanlarını ya da hüzünlü
yanlarını yok etmek için kendini başka türlü gösterme psikolojisi çizen bir
kişilik yapısına sahiptir. Anne, babanın ilgisi ve kayıtsız tutumu ile “çocuğun öğretmenine,
arkadaşlarına ve yakın çevresindeki eşyalara verdiği zarar ve suçluluk
davranışı arasında yakın bir ilişki bulunmuştur.” Feride’nin çocukluk yıllarındaki
davranışlarında doğrudan olmasa bile dolaylı olarak çevresine karşı gösterdiği
taşkın hareketlerin temelinde de bu durum yatmaktadır.
# Kendisinden beklenen ya
da olması gereken çizgisinden uzaklaşan Feride, ruhunda/içinde gizlediği eski Çalıkuşu
ile birleşerek yeni bir tip oluşturur. Feride’nin içinde barındırdığı ya da
sonradan ortaya çıkan öğretmenlik ideali, kişiliğinin vazgeçilmez bir parçası
olur.
# Kaçış psikolojisi
içinde kendini bulan ve olgunlaşma sürecini tamamlayan başkişi, çocukluğundan
beri eksikliğini duyduğu duyguların da kazanımıyla Anadolu macerasını
sonlandırır. Anadolu’ya gitmeden önce Feride’nin eksikliğini hissettiği ya da
tadamadığı duygular:
aşk
anne -baba sevgisi
sorumluluk
idealizm (Kendini Gerçekleştirme)dir.
# Temel anlamda bu dört
kazanımı Anadolu’daki olgunlaşma süreci olarak görebileceğimiz dönemde
tamamlayan Çalıkuşu, kendisini bekleyen yeni zorlukların çoğunluğunu bir kaçış
psikolojisi içinde görünerek başarsa da, Campbel’in belirttiği “erginlenme”
sürecini tamamlamış ve olgunlaşmış bir kahraman olarak sevgilisi Kamran’a geri
dönecektir. Çünkü “kişisel
sınırları aşmanın acısı, ruhsal büyüme acısıdır’’ .Feride de
ruhsal anlamda çektiği ıstırapların sonunda kendini tamamlamış bir biçimde asli
vatanına geri döner.
# Feride’nin kişiliğinde
eksiklik olarak görülen şefkat, aşk, sorumluluk ve idealizm Anadolu’nun kendine
özgü insanları ve olayları ile birlikte tümlenir. Bu süreç, Feride’nin
kişiliğindeki eksikliğin giderildiği mitolojik anlamda kahramanın
“erginlendiği” sınavlar yolunu hatırlatır. Bu anlamda Feride “tuhaf
biçimde akışkan, belirsiz biçimlerin düş dünyasında ilerler”
ve yabancısı olduğu bir kültürün içinde var olma mücadelesi verir.
# İçinde büyüyen anne
sevgisini küçük Munise’ye aktararak ruhundaki büyük boşluğu dolduran Feride,
baba sevgisi ve şefkatini ise Dr. Hayrullah’ta bulacaktır. İlk olarak
Zeyniler’de gördüğü sonra Kuşadası’nda hastabakıcı olarak yanında çalıştığı
Doktor’un tam da Munise’nin ölümü sonrasında Feride’nin hayatına girişi, onun
boşlukta yitmesine engel olur. Babasından uzak bir çocukluğun ardından
babasının ölüm haberine bile çok fazla tepki ver(e)meyen Feride, Hayrullah
Bey’in gösterdiği samimiyet ve şefkatle babalık duygusunun hasretini giderir.
# Feride’nin Anadolu’ya
kaçışını/gitmesini tetikleyen temel sorun, Kamran’a olan büyük aşkıdır. Düğün
gecesi Kâmran’ın ihanet haberiyle sarsılan Feride, içinde uyanan büyük bir
aydınlık ile kendisini Anadolu’ya yönlendirir. Anadolu’da yaşadığı zorluklara
karşı direncini artıran “aşk” olgusu Feride’nin aynı zamanda çocukluk
yıllarında içinde bir türlü kıpırdanmayan sorumluluk ve idealizm duygularını da
harekete geçirir. Feride’yi bir şahıs olmaktan çıkarıp tip olmaya yönlendiren
bu duyguların kazanımıdır.
Norm Karakterler
# Çalıkuşu romanında
başkişi Feride’nin kişisel gelişiminde eksik kalan yanlarını tamamlayan onu
ruhsal anlamda bütünleyen Kâmran, Munise, Doktor Hayrullah ve Müjgan norm
karakterleridir. Bu dört karakter ayrı ayrı yönlerden Feride’nin
eksikliklerini/kusurlarını tamamlar. Çünkü norm karakterlerin görevlerinden
biri de, “pek
çok şekilde ve özellikte derinliği olan perspektiflerle, roman başkişisinin
kusurlarını yansıtan bir ayna” görevi görmeleridir. Feride’nin kişisel
eksikliklerinin başında anne -baba sevgisinden mahrum olarak yetişmesi ve aşkı
tam anlamıyla bil(e)memesi gelir.
# Çalıkuşu romanının ana
kurgusunu oluşturan aşk izleği başkişinin olgunlaşmasını sağlayan bir
araç-nesne konumundadır. Aşkın karşılık bulduğu nesne ise Kâmran’dır.
Feride’nin teyzesinin oğlu olan Kâmran, ondan yaşça büyük olmasına rağmen daha
kibar, nazik, uslu bir kişi olarak başlangıçta Feride’nin tepkisini çeker.
Kâmran’ın Çalıkuşu’nun aksine davranışları ve onun hem aile hem de çevre tarafından
örnek olarak gösterilmesi de bu ilişkinin nefret ve rekabetle başlamasında
etkili olur.
# Kamran Feride’nin bir
kız çocuğu olarak sahip olmadığı kibar ve nazik yönlerin tamamlayıcısı
konumundadır. Feride’nin yaşam karşısındaki duyarsız görünen tavırlarına
karşılık Kamran daha romantik ve kibar bir yapı içerisinde görülür.
# Kâmran ve dolayısıyla
onun aşkının varlığı, romanda başkişinin Anadolu’ya kaçış sebebi olarak önemli
yer tutar. Kaçışın altında yatan ihanetin yangını Feride’yi Anadolu’da sorumluluk
sahibi ve idealist bir öğretmen olarak karşımıza çıkarır.
# Küçük Munise, romanda
başkişi Feride’nin anne sevgisini ve çocuk yaşta annesiz kalmasının acısını
unutturan ve Anadolu’da yanız kaldığı günlerde ona varlığı ile destek veren
norm karakterdir. Feride’nin içindeki anne sevgisi eksikliğini tamamlayan bu
küçük kız, Zeyniler’deki okulda Feride’nin karşısına çıkar. Öncelikle acıma
duygusu ile ona yaklaşan Feride, onun üvey annesinin yanında çocuk yaşına
rağmen ağır işlerde çalıştırıldığını görünce üzülür.
# Munise, başkişi
Feride’nin içini ısıtan, ona farklı duygular yaşatan bir çocuk olur. Başkişinin
çocukluğunda anne sevgisinden uzak kaldığı dönemlere gönderme yapan bu ilişki,
Feride’nin içindeki annelik ya da tersine söyleyişle çocukluk özlemini hatırlatır.
Feride’nin “yalnız yaşamaya mecbur olduğuma göre, bari böyle bir kızım olsaydı!
Yazık, bu, bana nasip olmayacak.” (s. 193) sözleri bu durumun göstergesidir.
# Munise, kendisini seven
Feride’nin annelik duygusuna karşı tam anlamıyla bir anne sevgisiyle yaklaşmak
yerine onu genç olarak gördüğünü söyleyerek “aba (abla)” diye hitap eder.
Munise, Feride’nin evlatlığı olduktan sonra onun yanından ölene kadar ayrılmaz.
Munise, Kuşadası’nda hastalanıp öldüğü zaman henüz on dört yaşında bir
çocuktur.
# Çalıkuşu romanında Feride’nin
eksikliğini tamamlayan üçüncü norm karakter Doktor Hayrullah’tır. Küçük yaştan
itibaren annesinden olduğu gibi baba şefkatinden mahrum kalan Feride, Dr.
Hayrullah’ı adeta babası yerine koyar. İçindeki eksik yönlerini Anadolu’nun
kendine uzak ve alışık olmadığı coğrafyası içinde bütünleyen başkişi için
Doktor Hayrullah baba sevgisinin yanı sıra güven, destek ve sığınılacak bir
yuva olur.
# Ağırbaşlı ve sabit
yapısıyla romanın başından sonuna kadar Feride için aynı duyguları besleyen ve
onu daima bir abla gibi savunan Müjgan, genel anlamda düz ve boyutsuz bir
karakterdir. Bununla birlikte Müjgan, roman başkişisinin kişisel sırlarını ilk
itiraf ettiği biri olması bakımından önemlidir. O, bu büyük abla rolü içersinde
küçük kardeşi konumundaki Feride’nin mutluluğu için elinden geleni yapmaktır.
Nitekim Müjgan, Feride’nin Kâmran’a olan aşkını bildiği/öğrendiği andan
itibaren onun mutluluğu için çaba harcar.
# Müjgan’ın Feride’yle
zıt bir karakter yapısına sahip olması, onun roman başkişisinin eksik olan
yanlarının gösterilmesi amacıyla ortaya çıkmasına neden olur. Feride ne kadar
yaramaz ve şen ise Müjgan o kadar ağırbaşlı ve efendidir. Ailesinin ve yakın
çevresinin Feride’den beklediği bu davranışları, çirkinliğiyle dikkati çeken ve
kendisine güzellik konusunda rakip olamayacak bir büyük ablaya aktarmak Feride
için kolay bir kaçış yoludur.
Kart Karakterler
# Çalıkuşu romanında,
başkişi Feride’nin yaşamını tek boyutlu olarak kuşatan birçok karakter bulunur.
Bunların en önemlileri B. vilayetindeki otel görevlisi Hacı Kalfa, B. Vilayeti
Maarif Müdürü, Zeyniler’deki Hatice Hanım, Şeyh Yusuf Efendi, Nazmiye Hanım,
Ç.’deki İhsan ve Binbaşı Burhanettin, İzmir’deki Reşit Paşa’dır.
# Özellikle Çalıkuşu’nun
Anadolu macerası sırasında karşılaştığı bu kişiler, ya tamamıyla Feride’nin
yanında olup ona iyilik etmek ya da onun güzelliğinden faydalanmak
istemişlerdir. Feride’nin Anadolu’da karşılaştığı ilk iyiliksever kişi B.’de
kaldığı otelin görevlisi Hacı Kalfa’dır. Ermeni bir ihtiyar olan Hacı Kalfa’nın
Nevrik Hanım adlı bir eşi ve On iki yaşında Mirat adlı bir oğlu ve on dört
yaşlarında Hayganuş adlı bir kız vardır. Feride’ye geldiği ilk günden itibaren
yardım eden Hacı Kalfa, Feride’nin Zeyniler’e gidişinde ailesiyle birlikte onu
uğurlamaya gidecek kadar vefakâr biridir. Yardımseverliği ve iyiliğiyle dikkati
çeken bu ihtiyar Ermeni’nin hayatı algılayış biçimi, Anadolu insanınınkiyle
özdeş derecede sunulur.
Fon Karakterler
# Çalıkuşu romanında, başkişi
Feride’nin Anadolu’ya kaçışı ile birlikte başlayan
mekân ve sosyal değişikliklerinin
de etkisiyle şahıs
kadrosu genişler.
Bu geniş
kadro içinde değişen
kahramanlar, romanın sadece genel kurgusuna ve “birinci derecedeki kahramanına ait
sosyal ortamın daha somut bir şekilde dikkatlere sunulmasına yardımcı olurlar”
.
# Başkişi Feride’nin
yaşamım yönlendiren ve roman kurgusuna şekil veren fon karakterlerin başında
ailesi, mektepteki öğretmenleri ve arkadaşları gelir. Feride’nin babası Binbaşı
Nizamettin Bey’dir. Feride, görevi nedeniyle genellikle İstanbul dışında olan
Nizamettin Bey’i ve annesi Güzide’yi çok fazla hatırlamaz.
# Feride’nin
İstanbul’daki ve Tekirdağ’daki akrabalarından büyük bir kısmı da sadece figüratif
amaçlı karakterler grubuna girerler. Bunların başlıcaları büyükannesi, Besime
teyzesi ve onun kızı Necmiye, Tekirdağ’daki Ayşe teyzesi ve Aziz Enişte’dir.
Dame de Sion Mektebinde yatılı olarak okuyan Feride’nin buradaki
öğretmenlerinden Sör Süperiyör, Sör Matild, ihtiyar Frer Kısavye ve sınıf
arkadaşı Mişel başkişinin çocukluk ve mektep yıllarındaki hatıralarını
tazeleyen fon karakterlerdir.
# Feride’nin İstanbul’dan
ayrılmadan önce yanına gittiği Sütnine ve Gülmisal kalfa, Maarif nezaretinde
kendisine yardımcı olan Şahap Efendi ve Müdür-i Umumi de bu şahıslardandır.
# Feride’nin Anadolu
macerasının başlaması ile birlikte şahıs kadrosu da zenginleşir fakat bu
kadronun rolleri sadece sosyal çevrenin figüranları olmaktan ibarettir. B.
Vilayetinde göreve başlayacağı Merkez Rüştiyesi Müdiresi, Feride ile aynı
göreve atanan Hayriye Hanım, Feride’nin kaldığı otelde tanıştığı Manastırlı ve
kocası, Manastırlı Hanım’ın bahsettiği Arif Hoca, Hacı Kalfa’nın karısı Nevrik,
kızı Hayganuş ve oğlu Mirat, Feride’nin B. (Bursa) ilinde göreve başladığı ilk
dönemde karşımıza çıkan şahıslardır.
# Feride’nin Zeynilerdeki
çevresi ise; Muhtar, Ebe Nazife Molla, öğrencilerden Zehra ve Ayşe adındaki
kızlar, Vehbi, Cafer Ağa, Aşur, Hafız Nuri, Çoban Mehmet ve evlendiği Zehra, Bir
çatışma sonrası köye Dr. Hayrullah ile gelen Yüzbaşı ve yaralı asker, Maarif
Müdürü ile teftişe gelen Raşit Nâzım ve Vilayet Nafia Müdürü Mümtaz Bey,
Munise’nin babası ve annesiyle kurduğu ilişkiler ağıyla örülüdür.
# Beş aylık bir süre
sonunda Zeyniler’den B.’ye gelen Feride’nin tekrar burada göreve başlamasıyla
oluşan şahıs kadrosu ise şunlardır: Maarif Müdürlüğünde karşılaştığı sınıf
arkadaşı Kristiyan ve muharrir Piyer For, Darülmuallimat Müdürü Recep Efendi,
Mektebin Müdür Muavini Şehnaz Hanım, Din dersi hocası Zahit Bey,
# Coğrafya Hocası Ömer
Bey, Hizmetli Ayşe Kadın, öğrencilerden Cemile, okulun öğretmenlerinden Nezihe
ve Vasfiye Hanımlar, Şeyh Yusuf’un kız kardeşi.
# Feride’nin B. (Bursa)
ilinden Ç.(Çanakkale)’ye gidişinden sonra tanıdığı şahıslar ise şunlardır:
Feride’nin Ç.deki komşuları İmam Hafız Kurban ve karısı, Ç. Deki okul Müdiresi,
Öğrencilerden Abdürrahim Paşa’nın kızı Nadide Hanım, Paşa’nın büyük kızı Nerime
Hanım, Okul kapıcısı Mehmet Ağa, Nazmiye’nin nişanlısı Feridun Bey.
# İzmir ve Kuşadası’na
kaçmak zorunda kalan Feride’nin hayatının bu döneminde karşılaştığı kişiler
ise; Feride’nin Fransızca dersleri verdiği Reşit Bey’in kızları Ferhunde ve
Sabahat, büyük oğlu Cemil, konağın kalfası, Doktor Hayrullah ile gezerken
tesadüf ettikleri ihtiyar kadın ve torunu Hüseyin, Doktor Hayrullah’ın emireri
Onbaşı’dır.
# Çalıkuşu romanının son
bölümünde Feride’nin Tekirdağ’a gelmesiyle karşısına çıkan Kâmran’ın oğlu Necdet,
Besime teyzesinin kızı Nermin, Kâmran’ın ölen karısı Münevver de fon
karakterler grubunda yer alır.
İzleksel Kurgu
# Çalıkuşu romanında
entrik kurguyu oluşturan ve çatışmayı sağlayan değerleri “KORA şemasında” şu
şekilde göstermek mümkündür:
Ülkü Değeler
|
Karşı Değerler
|
|
Feride
|
Binbaşı Burhanettin
|
|
Kâmran
|
Nazmiye
Hanım
|
|
Munise
|
Reşit
Bey
|
|
Kişiler
|
Doktor
Hayrullah
|
Maarif
Müdürü
|
Düzeyinde
|
Şeyh
Yusuf
Müjgan
İhsan
Hacı
Kalfa
|
Münevver
(Sarı Çiçek)
|
Aşk
|
İhanet
|
|
Kaçış
|
Yozlaşma
|
|
İdealizm
|
Narsisizm(Kendini
|
|
Kavramlar
|
Kendini
Gerçekleştirme
|
beğenmişlik)
|
Düzeyinde
|
Yalnızlık
|
Ölüm
|
Sadakat
|
Karamsarlık
|
|
Şefkat
|
Sefalet
|
|
Simgeler
|
Çalıkuşu
|
Sarı
çiçek
|
Düzeyinde
|
Salıncak
|
İpek
Böceği
|
Diploma
|
Gülbeşeker
|
|
Anadolu
|
Fındık
Kurdu
|
|
Günlük
Mektup
Fondan
|
Ayna
|
Aşk:
# Çalıkuşu romanının
temel izleği aşktır. Romanın başkişisi Feride’nin teyzesinin oğlu Kâmran’a olan
aşkının bir ihanet sonrası kesintiye uğrayıp tekrar yenilenmesi romanın entrik
kurgusunu şekillendirir.
Çalıkuşu romanının başkişisi Feride’nin eksik ya da içinde
bütünlenmeyen aşkı, romanın vakalarının ya da başkişinin erginlenme sürecini
tamamlamasıyla ilişkili bir biçimde ele alınır. Feride’nin çocuk yaşlardan
itibaren farklı hislerle yaklaştığı teyzesinin oğlu Kâmran’a âşık olma süreci
bir oyunla başlar.
# Feride, aşkın nasıl bir
duygu olduğunu sorguladığı andan itibaren küçük âşık konumundadır. Bu andan
itibaren aşkı duyumsayan Çalıkuşu, adlandıramadığı bu duygudan ve Kâmran’dan
kaçmak ile ona yaklaşmak arasındaki kararsızlığı yaşamaya başlayacaktır. Çocukluğun
ve yaramazlığının arkasına sığınarak sevgiden kaçmaya çalışan Çalıkuşu’nun
Kâmran’a olan aşkını itiraf etmesi ile başlayan nişanlılık süreciyle aşkın
yıkıcı etkisi de devreye girecektir. Çocuk kalbinin saf bir aşkla bağlandığı
Kâmran’a ve dışarıya yansıtamadığı aşkın neticesinde büyük aşkının kurbanı
olacak duruma düşen Feride, ihanet haberi ile yıkılır. Saf aşkın da yıkımı
anlamına gelen bu durum, elde etmek üzere iken çok sevdiği bir nesneden
vazgeçen ve ondan uzaklaşan Feride’nin kaçışı ile sonlanır.
# Çalıkuşu romanındaFeride’nin
aşkının tek boyutlu olarak ele alınması, Kamran’ı kişisel anlamda duyarsız
bırakmış gibidir. Fakat aşkın öznesi konumundaki Feride, aşkın nesnesi
konumundaki Kâmran’ı kendisinde içselleştirerek daha da üst düzeye ulaştırır.
“Kaçış ve içekapanma” ile başlayan aşkın olgunlaşma süreci, Feride’nin
Anadolu’da karışlaştığı tacizler ve güzelliğinin farkındalığıyla artar. Burada
dikkati çeken bir nokta da Feride’nin aşkını inkâr ettiği anlarda daha da
hırçınlaşarak kendisini başkasına yönlendirecek kadar gurur sahibi oluşudur.
Bursa’da ve Çanakkale’de iken çevrenin ilgisini üzerinde toplamasına rağmen
aşkından vazgeçmeyip çevresine karşı duyarsız davranırken Kuşadası’nda Doktor
Hayrullah’ın aşk konusunda üzerine gittiği bir anda İhsan’a gidip evlilik
teklif eder.
Kendini Gerçekleştirme:
# Anlatıda başkişi
Feride’nin “bilinçsiz
bir kaçış ”ın yazar taraından “zorunlu kılınışı” serüveni
ile birlikte başlayan kendini gerçekleştirme olgusu, “yetim arketipi”nin
ortaya çıkışı ile şekil kazanır. Feride, kırgın âşık olarak kaçtığı Anadolu’da
güvenli bir sığınak edinme arar.
# İstanbul’dan Anadolu’ya
kaçarak öğretmenlik yapan Feride’nin idealizmi zorunlu bir kaçışın sonucu
olarak ortaya çıkar. Kamran’ın ihanetini öğrendiği zaman elindeki sığınak
konumunda görülen diploma, Feride’nin ontolojik anlamda kendini
gerçekleştirmesini sağlayan ilk adım olur. Yaşamını başkalarına adamak fikrini
diplomasından aldığı kuvvete borçlu olan Feride için ilk anlarda Anadolu ve
Anadolu’ya hizmet düşüncesi bir teselli bulmak ümidinden kaynaklanır.
# Bir kaçış sürecini
tamamlamak isteyen ve kendine yeni bir yaşam oluşturma çabası içine giren
Feride, Anadolu’ya gitmeden önce kendisini Kamran’ı düşünmekten uzaklaştıracak
bir mekana kavuşma arzusundadır. Bir “aşk kaçağı” olarak Anadolu
vilayetlerinin birinde görev alma düşüncesi, başkişi için hayalini kurabileceği
bir güzellik olarak kalır. Anadolu’ya gitmeden önce oralar hakkında fazla
bilgisi olmayan Feride, yalnızca kendisini adayacağı ve aşk derdini
unutturacağı bir alay çocukla uğraşmanın hayalini kurar.
# Öğretmenlik yapma
hevesine bir anda kapılan Feride, küçük bir mektep ve bu mektepte kendisine
“abla” diyecek öğrencileri geleceğe hazırlamanın sevincini duyumsar. Bu sevinç
duygusu Zeyniler köyünde yerini endişeye bırakmakla birlikte yaşama tutunmaya
çalışan Feride, Dame dö Sion mezunu olmanın verdiği birikimi bu okula aktarmayı
bir görev bilinci ile yerine getirir.
# Feride’nin öğretmenlik
yaşamı roman boyunca mekan değişimleri ile birlikte devam etmesine karşın onun
idealizmi ya da mesleği ile bilgiler genellikle ikinci planda kalır. Bununla
birlikte romanda idealizm kavramını yaşatan bir diğer kahraman ise Doktor
Hayrullah Bey’dir. Yıllarca Anadolu’da doktorluk yapan Hayrullah Bey görevine
aşık bir adamdır. Onun için doktorluk insanlar ile iç içe olma onlann derdini
dinleyip yol göstermenin yanı sıra insan sevgisi anlamını taşımaktadır.
Kaçış:
# Roman başkişisi
Feride’nin evleneceği günün gecesi Kâmran’ın ihaneti ile realiteye dönüşen
“kaçış” izleği, aslında Feride’nin kişiliğinde var olan gizil yönün ifade
biçimi olarak ortaya çıkar. Feride’nin Anadolu’ya gitmeden önceki Kamran’dan
kaçışı ile Anadolu’ya kaçışı arasında bu anlamda ontolojik bir bağ olduğu söylenebilir.
Tabiatı gereği yaramaz ve sevecen olan Feride, kendisinden beklenmeyecek
davranışlar sergilediğinde ya da kendine layık görmediği durumlarda her zaman
kaçmayı tercih eder. Onun özellikle Kâmran’a olan aşkını itiraf ettikten ve
nişanlılık devresinde ondan ve çevrenin baskısından kaçışı, gelecekteki büyük
kaçışın habercisi olur.
# Feride, roman boyunca
kendine dert olarak gördüğü sorunlardan kaçarak olgunlaşan bir karakter
yapısında karşımıza çıkar. Kendisini gerçeklerle yüzleşmekten uzak gören başkişinin
asıl büyük kaçışı Kâmran’ın ihanet ettiği haberini alınca gerçekleşir. Yaşama
başladığı andan itibaren sevgi yoksunluğuna maruz kalan Feride’nin genç kızlık
döneminde bulduğu sevginin başka birisi tarafından elinden alınmış olması onu
bir “gurur narsisizmi” ile baş başa bırakır. Çünkü “özne kendi hakkı olan sevginin rakibi
tarafından elinden alındığına ya da alınma tehlikesiyle karşı karşıya
bulunduğuna inanıyordur” Feride
tanımadığı bir kadının Kamran’ı elinden almasını on karşı olan sevgisine tercih
eder ve kendine başka bir yol çizer.
Bürokratik Çürüme:
# Çalıkuşu romanında,
başkişi Feride’nin yaşamı iki farklı yönde kurgulanır. Feride’nin aşk
kırgınlığıyla gittiği/kaçtığı Anadolu’da, bürokrasinin ve eğitimin yıpranmış
yüzü karşına çıkacaktır. Bu noktadan sonra eserde bir yandan Feride’nin aşkı
öte yandan bürokratik tıkanıklıklar gözler önüne serilir.
# Feride’nin bir eğitimci
olması münasebetiyle eserde özellikle Anadolu’daki eğitim kurumlan ve
idarecilerin sosyal eleştirisi gözler önüne serilir. Osmanlı’nın Meşrutiyet
sonrası dönemini konu alan eserde, dönemin aksayan eğitim politikasının ve
bunun Anadolu’daki yansımasının Çalıkuşu’nun aşk macerasının önüne geçtiği
bölümler bile olur.
# Feride’nin
bürokrasinin tıkanıklığı ve yozlaşmışlığı ile karşılaşması Anadolu’ya gitmeden
önce karşısına çıkar. “Romanda aydınlara
gösterilen hedef, cahil kalmış insanlar, yanlış şekillenmiş sosyal yapı ve
hantallaşmış idare anlayışıdır. ” Feride iyimser bir hayal tablosu içinde
kendisini belki hemen “Anadolu’nun en yeşil bir memleketine tayin” edeceklerini
beklediği anda karşısında bürokratik engelleri görünce umudu kırılır.
Bürokrasinin işleyiş tarzından habersiz olan Feride’yi bu konuda uyaran bir kadın,
devlet dairelerindeki işlerin “tanıdık” vasıtasıyla yürütüldüğünü izah eder.
# İstanbul’da yine
Nezarette tanıdığı Şahap Efendi’nin yardımlarıyla işlerini takip eder ve B.
Vilayetine tayin olur. Henüz öğretmen olmadan bu zorlukları yaşayan Feride B.
Vilayetine gidince yine burada da işlerin tanıdıklar aracılığıyla
çözümlendiğine tanık olur. Kendisinin yerine başka bir öğretmenin daha atanması
üzerine Feride’yi Zeyniler gibi ücra köye gönderen zihniyet, sosyal eleştiri
oklarının hedefi olur. Feride’yi B. Vilayeti Merkez Rüştiyesine atamışken
özellikle bir hile yoluyla bu göreve daha mağdur birini atadıktan sonra onu
Zeyniler’e göndermek için sürdürülen işlemlerin hızı, bürokrasinin hantallığı
içinde şaşılacak bir durumdur.
# Eğitim-öğretim yapılan
bir sınıfın halinin acınacak bir tablo şeklinde sunulduğu bu tasvir, dışa
yönelik eleştiri olmakla birlikte asıl sorun eğitim veren Hatice Hanım’ın
çocukları yetiştirme tarzındadır.
# Bürokrasinin ağır
işleyişi ve çalışan memurların çıkardığı güçlükler, Feride’nin Zeyniler’den
B.’ye geldiği günlerde tekrar gün yüzüne çıkar. Toplumdaki işlerin yürümesini
sağlamak amacıyla görevli memurların bu işleri yürütme gayreti ve kendilerini
bilgili göstermek adına çıkardıkları güçlükler, anlatıcı tarafından yine üstü
kapalı alaylarla dikkatlere sunulur:
“Kirli yakalı başkâtip, beni tam iki saat
istintak etti. Evrakı tekrar tekrar gözden geçiriyor:“Müteferrika senetleri”,
“evrak-ı müsbite”, “lüzum müzekkeresi”, “beyanname sureti”, falan diye bir çok
anlayamadığım şeyler soruyor, ihtiyar heyetinden getirdiğim mazbatalara itiraz
ediyordu. (...) Yanlış battal edilmiş bir senet pulu için beni adeta
ağlatacaktı. ” (s.236)
Narsisizm:
# Çalıkuşu romanında Feride’nin
kendi güzelliğini fark ettiği çocukluktan genç kızlığa geçtiği dönemde çıkan
narsistik duyumsamalar Anadolu’ya gittiği yıllarda artarak devam eden bir
hastalık biçimini alır. Psikanalistlere göre en genel tanımıyla narsisizm, “aşırı özsevgi, kendini
olduğundan büyük görme, benmerkezcilik” anlamına gelir.
# Bireyin kendini
çevresinden farklı bir konumda algılaması ve kendi bedenini fark etmesi de
narsisizmin temel özelliklerindendir. Çevresinde şen ve yaramaz bir çocuk
olarak bilinmekten adeta hoşlanan başkişi, mektep yıllarında arkadaşlarının
kendisine Fransızca “gourde” yani “asmakabağı, sukabağı” gibi benzetmeler
yapmasıyla güzel bir kız olduğunun bilincine varır ve içindeki kadınlık hisleri
uyanmaya başlar. Kendisinin güzel olduğunu etrafından duymasına rağmen pek
önemsemeyen Feride’nin çocukluğundan itibaren farklı duygular hissettiği
Kâmran’ı bir sevgili rolüne bürümesi de bu yüzdendir. Sınıf arkadaşı Mişel’in
onun güzel fakat “gourde” olduğunu söylemesi ile başlayan süreçte Feride,
Anadolu’da kendisine çevrenin taktığı güzel benzetmeli adları içselleştirilerek
narsistik boyuta taşır.
# Zeyniler’de Munise ile
birlikte aynada kendilerini seyrederken Munise, Feride’nin güzelliğini bir
çocuk tavrıyla kıskanır. Bu kıskançlık Feride’nin içinde yatan kadının gün
ışığına çıkmasının ilk işaretlerini taşımaktadır:
“- Abacığım sen kadife gibisin. Senin
yüzünde insan ayna gibi kendini görüyor, diyordu.
Bu münasebetsiz çocuğun saçmalıklarına
gülüyor, o kadar emekle düzelttiğim saçlarımı karıştırıyordum. Fakat ne
saklayayım, defterimi benden başkası okuyacak değil ya, kendimi güzel
zannettiğimden çok güzel buluyor: “Feride, sen kendini bilmiyorsun. Sende,
kimseye benzemeyen başka bir şey var!” diyenlere hak verecek gibi oluyordum. ” (s.211)
# Bedensel anlamda kendi
güzelliğinin farkına varan/vardırılan Feride, kendini toplumun dışarıdan
baktığı biçimde görmeye yönelir. Bu şekilde başlayan narsistik duyuşların
etkisine kalan Feride, B. Vilayetinde “ipekböceği”, Ç. İlinde “Gülbeşeker” ve
İzmir’de Reşit Bey’in kullandığı “fındıkkurdu” tabirlerine çok büyük bir
memnuniyetsizlik duymaz. Başkalarının kendisini güzel görmesinden gizli bir
gurur duyan Feride, bunu tam anlamıyla dile getirmez. Fakat kendisine
yakıştırılan bu lakapları reddetmemesi ve yalanlamaması bu durumdan
hoşlandığının göstergesi sayılabilir.
# Kâmran’ın kendisine
olan sevgisinden kuşkusu olmamasına rağmen, kendini daha çok sevdirmek isteyen
Feride, dışarıdaki hayran bakışların maddi hazzını yaşamaktadır. Freud’un
belirttiği gibi; “sevgi
ilişkilerinde sevilmemek kendini beğenme duygularını düşürürken, sevilme
bunları artırır. ” Feride de içselleştirdiği sevilme arzusunu
daha da ileriye vardırarak toplumdaki sonradan görmelere ders vermek için bu güzelliğini kullanır.
Anadolu’ya gelişinden itibaren etraftan hep güzelliği ile ilgili olumlu
tepkiler alan Feride, Ç.’de Solakzadeler olarak bilinen İhsan’ın ailesini
ziyaretine gideceği gün, aynanın karşısına geçerek kendi güzelliğini hayran
hayran seyreder.
# Kendi bedenini aynada
seyrederken hayran tavrını gizlemeyen Feride, içselleştirdiği sevgiyi kendisine
doğru yönelterek dışa vurur. “İçsel gelişmenin ve aydınlanmanın
dolaysız açılımına işaret eden ayna" Feride’nin dış dünyadan çekilerek kendi
ben’ine yönelmesi narsisizm aşamasının simgesidir. Bu aşama, Freud’un en yüksek
evre olarak gördüğü âşık olma evresinde ortaya çıkar. “Ben libidosu” olarak
adlandırılan bu durumda “Kadınlar, özellikle de güzel olarak
büyümüşlerse, nesne seçimlerinde onlara dayatılan toplumsal sınırlamaları
telafi edecek bir kendinden memnuniyet geliştirirler. Kesin olarak konuşmak
gerekirse bu tür kadınlar, bir erkeğin onlara duyduğu sevgiyle
karşılaştırılabilir yoğunlukta yalnızca kendilerini severler."
# Feride’nin kendi
güzelliğini fark etmesi sevgisinden çok sevilme arzusuna sahip “nevrotik bir
sevgi ihtiyacına” muhtaç bir kadın olduğunu gösterir. Şunu da belirtmek gerekir
ki “Nevrotik
sevgi ihtiyacı, özellikle güçlü narsizm eğilimlerinin dışavurumu olarak
yorumlanabilir" . Bu nedenle roman
başkişisinin kaçışı altındaki sebeplerinden birisinin de narsistik yönelimler
olduğu anlaşılmaktadır.