Edebiyat Araştırmaları: Bilinç Akışı Nedir
Son Başlıklar
Loading...
Bilinç Akışı Nedir etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Bilinç Akışı Nedir etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

25 Ağustos 2020 Salı

Bilinç Akışı Tekniği Nedir?

Bilinç Akışı Tekniği Nedir?



Bilinç akışı tekniği   bireyin iç yaşamının neredeyse tüm çıplaklığıyla romanda verilmesini ön gören bir tekniktir. Terim olarak psikoloji biliminin sınırları içinde William James tarafından üretilmiştir. Romancıların ve edebiyat eleştirisinin günümüzde vazgeçilmez olarak kullandığı bilinç akışı tekniği, zihinden geçen düşünce ve his çokluğunu resmetme arayışıdır. Bilinç akışı, karakterin düşüncelerini kaynaklandığı gibi birinci tekil şahıs anlatımı ve şimdiki zamanda vermektedir.

Bilinç akışı tekniği genellikle serbest dolaysız düşüncede olduğundan daha çok içe dönmekte, daha az düzenli veya gramer kurallarına pek uymayan ifadelere, daha fazla anlaşılan ama belirtilmeyen çağrışımlara ve bağlantılara dayanmakta ve daha az sansüre tabi tutulmaktadır. Bilinç akışı pasajlarında sıklıkla kısmen düzenlenmiş ve sıralanmış sözcüklere dökülmüş olan karakterin zihinsel aktivitesinin uyaranlara göre önlenen akışıyla karşılaşılmaktadır.

Bilinç akışı tekniği yazarlar tarafından bilinçaltını tam olarak anlatmak için kullanılır.  İnsanın içine dair en önemli ipucu onların zihin veya duygusal işlemlerinde olduğunu dış dünyada olmadığına inanırlar. Bu yüzden yazarlar okuyucuları karakterlerin bilinç akışlarına yönlendirerek onların söze dökülemeyen alanlarına dikkatlerini yoğunlaştırır. Onlara göre, insanın özel yaşamı gerçek yaşamdır ve tüm bilinçler eşsiz ve diğer bilinçlerden yalıtılmıştır.


Bilinç akışı tekniği ile yazarlar, bir insan ile ilgili tüm gerçekleri kronolojik zamana bağlı olmadan anlatabilirler. Her olayı test etmek kaçınılmaz olarak teknik bir devrime yol açmıştır. İnsanın bilinçaltının ve hafızasının derinlerine inerek yazarlar kahramanın sadece bir günlük hayatı Joyce’un Ulysses veya Woolf’un Mrs. Dalloway romanlarında olduğu gibi yazılabilir. Bilinç akışı tekniği kesintisizdir, bir veya birden fazla karakterin başsız ve sonsuz bilinç akışını ana konu eder.

Bilinç Akışı ve Roman



Edebiyatın biçimli ifadelerinden biri olan roman, diğer edebî türlere göre ifade etme gücü bakımından daha elverişlidir. Sebebi ise, bireyi ve toplumu ifade etmede pek çok anlatım tekniğine rahatlıkla başvurabilmesidir. Roman türüne estetiği, esnekliği ve biçimle içeriğin en uygun şekilde yoğrulmasını anlatım tekniklerinin sağladığı muhakkaktır. Roman, gelişim süreci içinde bireysel gerçekliği dile getirebilmek amacıyla her zaman yeni arayışlar içinde olmuştur ve olmaya devam etmektedir. Anlatma esasına bağlı eserlerin başlangıcından itibaren anlatıcı, kurmaca yapıyı anlatma ve gösterme teknikleriyle biçimlendirmektedir. Anlatma, olayın bir anlatıcının açık varlığıyla anlatılması veya olayın aracısız olarak canlandırılması ile sağlanmaktadır.

Destandan romana geçiş sürecinde anlatıcı, anlatı sisteminin vazgeçilmez bir unsuru olarak varlığını korumuştur. Doğal olarak anlatı, dilin etkin bir işlev görmesiyle birlikte, bir anlatıcının etrafında biçimlenmiştir. Dolayısıyla yazar anlatıcı, eserde genelde ön plandadır. Okuyucunun dikkati ve odağı, hikâyeden ziyade hikâye ediş şekli, açıklamalar ve yorumları nedeniyle hep anlatıcının üstündedir. Edebî anlamda Realizmin yaşandığı süreçte, okuyucunun odağını, anlatıcının üzerinden kaldırmak, anlatıda objektifliği ve gerçekliğin aracısız bir şekilde sunulmasını sağlamak amacıyla yazarlar, gösterme tekniğini tiyatrodan romana taşımışlardır. Böylelikle anlatının merkezine, anlatıcının yerine hikâye ve hikâyeyi oluşturan parçalar oturmuştur.

       Bilinç akışı tekniği, insan gerçekliğinin orijinaline en yakın şekilde aracısız sunabilmesi bakımından yirminci yüzyıl yeniliklerinden biri olarak görülmelidir. Bu aracısız gerçeklik fikri etrafında yazarlar, romanlarında kahramanlarının iç gerçekliklerini de sunmak istemişlerdir.

Bilinç akışı tekniği, Dilin iç deneyimi kaydetme kapasitesi ve roman biçiminin onu taşıma kapasitesinin en iyi şekilde sağlanması çerçevesinde, romanda bireysel yaşamın iç gerçekliğini sunmayı amaçlamıştır.  Dünyada önemli değişmelerin görüldüğü bir süreçte, 19. yüzyıl sonlarında, 20. yüzyılın başlarında kendini göstermiştir. Temelde hem psikolojik olarak hem de romanda kullanılan bir anlatım tekniği olarak bilinç akışı kavramının içinin tam olarak doldurulamadığı görülmektedir. Birkaç yazar, romanda kullanılan bu tekniğin ilk örneklerini iç monologda görmektedir.

Bilinç Akışı Tekniği Örnekleri


Bilinç akışı tekniği örneğine Oğuz Atay’ın ‘’Tutunamayanlar’’ romanında bakalım. Romanda anlatıcının zihninde Turgut Özben, Turgut Özben’in zihninde ise Selim Işık vardır. Bu nedenle romanın bazı kısımlarında yazar, Turgut ve Selim iç içe girmektedir. Anlatımın yükü çoğunlukla karakterlere yüklenmiştir. Daha romanın başlarında hâkim bakan yazarın cümleleri Turgut’un karışık olan zihnini dile getirerek başlar. Yazar, okuyucuyu romanın ilerleyen kısımlarında daha da yoğunlaşacak olan kahramanların zihin dünyasına hazırlamak için romanın birinci bölümün ilk sayfasında Turgut’un kendi kendine konuşmalarının başladığını haber verir.

“Demek, hafifçe söylenme alışkanlığı, o zamana kadar uzanıyordu. Demek, kendi kendine konuşma o gece yarısı başlamıştı” (Atay 2004:25-26)

Bir iki sayfa sonra yazar, bir açıklama cümlesinin ardından okuyucuyu doğrudan Turgut’un zihniyle baş başa bırakır:

“Erken yatmasının başka bir nedeni de yarınki direksiyon kursu. Ben de yatıp uyumalıyım; herkes yatıp uyumuştur. Benden başka kimse, bu mektubun anlamını düşünmüyor. Kaya şimdi çalışma odasında olsaydı ne yapardı? Üniversiteli kızların soyunmasını seyrederdi. Hele bir tanesi varmış; her gece, her gece bacaklarını duvara dayayıp... Karısından gizli, yani kaçamak. Ben de kaçamak yapıyorum şimdi: karımdan gizli, Selim'i düşünüyorum. Hayır, gizli değil; biliyor kimi düşündüğümü. Gene de bir gizlilik var: ne düşündüğümü, nasıl düşündüğümü bilmiyor. Selim'i ve kızların bacaklarını... Selim de olsaydı seyrederdi, ben de seyrederdim. Olmuyor; düşünce suçları, kaçamaklar artıyor. Ayağa kalktı, salondan çıktı, koridorun duvarına tutunarak karanlığı geçti. Yatak odasının kapısını itti; uyuyan karısını seyretti ışığı yakmadan. "Hayır, hayır." İpek yorgan hışırdadı, karısı uyanır gibi oldu. "Uyusaydın artık," diye mırıldandı, yorganın içinden. "Biliyorsun..." Biliyordu: kaçamak sona ermeliydi artık. Turgut, o sırada tehlikeyi göremiyordu: gene de bitmesi gerektiğini seziyordu bu olaya olan ilgisinin. Kaya'nın, karşı binadaki yarı aralık kırmızı perdelerin arkasını merak etmesinden öte, daha büyük bir tehlikeydi bu. Çıplak bir bacağın görüntüsüyle yatışan ilgiden daha keskin bir şey: bir düşünce, geriye doğru giden bir merak. Selim olsa, sabaha kadar uyumaz, düşünür dururdu. Ben olsam yatardım. Üniversitede okurken de ben, gece yarısı olunca yatardım; o, çalışmasını sabaha kadar sürdürürdü. "Saçların dökülüyor, uykusuz çalışmaya dayanamıyorsun; oğlum Turgut, ihtiyar­lıyorsun." "Uykusuz kalabilmen sinir kuvvetinden. Benimki adale kuvveti." Kollarıyla Selim'i soluksuz bırakıncaya kadar sıkardı: "Sen birden çökeceksin Selim. Çünkü neden? Çünkü için boş senin. Birden, kollarımın arasında için boşalacak: birden, üçüncü boyutunu kaybedip bir düzlem olacaksın ve ben de seni duvarda bir çiviye asacağım.” Havaya kaldırdığı Selim'i duvara sürüklerdi. Siyah saçlarından yakalayarak başını duvara dayar: "dökülmeyen saçlarından asacağım seni," diye bağırırdı. "Erkeğin kılları göğsündedir, oğlum Selim." Hemen gömleğini çıkarır ve boynuna kadar bütün gövdesini kaplayan kıllarını gösterirdi Selim'e. "İğrençsin Turgut. Sen onları, üniversite kantinindeki kızlara göster. Kapat şu ormanı."Bir erkeğin yanında soyunmasından sıkılırdı Selim. "Beni, aşağılara çekiyorsun Turgut. Senden kurtulmalıyım." Turgut, pantalonunu da çıkarır, kollarını açarak bağırırdı: "Ben, senin bilinçaltı karanlıklarına it­tiğin ve gerçekleşmesinden korktuğun kirli arzuların, ben senin bilinçaltı ormanlarının Tarzanı! yemeye geldim seni. "Benden kurtulamazsın. Ben, senin vicdan azabınım!" "Bağırma, anladık. Benim vicdan azabım bu kadar kıllı olamaz. Ruhbilimci Tarzan, lütfen giyin." (Atay 2004:28-29)"

Turgut, Selim’in ona bıraktığı mektubu ve Selim’i düşünmektedir. Çağrışımlara dayalı olarak Selim’in kızları seyretmiş olması, kaçamak düşüncesini doğurur. Turgut, Selim’i düşünmesini karısından gizli olarak yaptığı bir kaçamak olarak değerlendirir. Araya giren hâkim yazar cümleleri ve sonrasına Turgut’un Selim’le yaptığı hatırlanan bir konuşma (diyalog) gelir. Yazar bu hayali konuşmaları çift tırnak içinde vermiştir.

Bilinç akışı tekniği bireyin iç dünyasını sunar demiştik. Bilinç akışının bireyin iç dünyasını sunmadaki bu etkililiğinden Oğuz Atay da yararlanmıştır. Romanda bu tekniğin oldukça çok kullanıldığı görülmektedir. Bu teknik bir bakıma romanın biçimsel dokusunun önemli bir öğesi niteliğindedir. Romanda "olay" zinciri olmadığından, anlatım daha çok figürlerin, özellikle Turgut Özben'in içinden geçirdiklerinde, onun ruh dünyasında yoğunlaşmaktadır. Düşünceler yer yer gerçek hayatta olduğu gibi, insanın aklından geçenler, çağrışımlarla oluşan bir akış halinde sunulmuştur.


‘’Bilinç akışı tekniği nedir, Bilinç akışı tekniği özellikleri, Bilinç akışı örnekleri’

Featured

[Featured][recentbylabel2]

Featured

[Featured][recentbylabel2]
Notification
This is just an example, you can fill it later with your own note.
Done