Kara Kitap Romanının Tahlili
Kara Kitap Orhan
Pamuk’un yayınlandığı andan itibaren çok konuşulan eseridir. Kara Kitap, Türk romanında
kendi olma sorununa getirdiği farklı bakış açısı ile dikkatleri üzerine
çekmiştir. 17 bölümden oluşan metinde, her kısmın başında anlatılacak konuyu
tamamlayan epigraflar bulunmaktadır. Metin içinde özellikle Doğu anlatılarına
çok fazla gönderme yer alır.
Kara Kitap, bu yönüyle
mimetik bir eser olarak değerlendirilen, temelde Avukat Galip’in bir gece
kaybolan karısı Rüya’yı arama çabaları ve bu bağlamda kendi içine yaptığı
yolculuğu, nihayetinde de kendini bulma meselesini konu edinir.
Kara Kitap, modernliğin
bunalımlarını postmodernizmin açmazlarıyla birleştiren yapısı ile okura farklı
bir pencere açmaktadır. İnsanoğlu’nun Âdem’le başlayan macerası, ilkin
kovulduğu yere nasıl varacağını düşünmesi, sonra bunun için “kutsanan yazı”yı
kendini çözmek için kullanması ve en nihayetinde yeniden başlangıç yerine
dönmesi ile sonlanır. Kara Kitap da bu maceraya postmodern bir kırılma ile ayna tutan bir
eserdir. Zira metnin başlangıcındaki su sahnesi, varlığın yenilenmesine ve
büyülü bir güçle tekrar dönüştürülmesine önemli bir gönderme niteliği
taşımaktadır.
Kara Kitap
romanının macerası şöyledir: Avukat Galip, aynı zamanda kuzeni olan karısı Rüya
tarafından terk edilir. Galip’in anlatının sonuna kadar sürecek olan arayış
serüveni böylece başlar. Bu yolculuk onu, karısının geçmişine götürür ve burada
karşısına Milliyet gazetesinde yazarlık yapan, aynı
zamanda karısının da üvey kardeşi olan Celal çıkacaktır. Zira Celal bir
haftadır gazeteye uğramamasına rağmen eski yazıları yeniden basılmaktadır.
Bunun üzerine karısının Celal’le gitmiş olabileceğini düşünen Galip, artık bu
yazıları bir ipucu bulabilme adına okumaktadır.
Galip, bütün bu
arayışlarının sonunda Rüya’yı Celal’le birlikte Şehrikalp apartmanındaki çatı
katında bulabileceğini düşünür ve buraya taşınır. Artık Celal’in kıyafetlerini
giyerek, onun telefonlarına cevap vererek, yazılarını yazarak tıpkı onun gibi
yaşamaya başlar. Ya da aslında Celal’in ta kendisi olan Galip, kendi benliğine
nihayet kavuşur.
Bu sırada
Galip, hala Rüya ile Celal’in çıkıp geleceğini düşünmektedir. Bir gün Mehmet
adlı esrarengiz biri Celal’i arar ve onunla buluşmak ister. Buluşma yerine
Celal’in kılığında giden Galip, yarım saat beklemesine rağmen gelen giden
olmamıştır. Gecenin sonunda ise Avukat Galip, Celal’in bir cinayete kurban
gittiğini, karısı Rüya’nın da saklanmak için gittiği Alâeddin’in dükkânında
öldüğünü öğrenir.
Kara Kitap
romanında Galip’in okurlara öğrettiği bir şey vardır o da; görünenin
arkasındaki gizi keşfetmek, yüzeyden kurtulup derine inmek ve eşyaya gizlenen
gerçeği bulmaya çalışmaktır. Dünyanın simgelerle dolu olduğu inancı kuşkusuz,
eskidir. Kökenleri Yeni-Eflatunculuğa, Pythagorasa dayanan, İslam ve Hıristiyan
mistik felsefesinde geliştirilen görüşler Kara Kitap’ta Hurufilik
aracılığıyla sergilenmiştir. Bu inanca göre, her insanın yüzünde harflerle
(Arap-Latin) beliren, ama yalnızca kendilerini eğitmeyi başaranların
görebildikleri bir giz vardır.
Kara Kitap tür ve ihtiva
ettiği yaklaşım olarak Türk edebiyatında bir yere konulma noktasında çok
problem yaşanmış bir eserdir. Bazıları metnin hiçbir yerde değerlendirilemeyeceğini
düşünürken, bazıları da metni “modern bir yapıt” değil “çağdaş bir meddah
anlatısı’’ olarak nitelendirmiştir. Bununla beraber eser için “atektonik
kurgu”lu, “semiyotik roman” “ayna oyun modeli ile kurgulanmış”, “romans” nitelemelerini
yapmışlardır. Ancak Kara Kitap’ı gerçek algısında kırılma, üstkurmaca,
metinlerarası ilişki ve yeni tarihselcilik gibi yönlerden değerlendirdiğimizde
eserin tam olarak postmodern bir anlatı olduğu kanaatine varabiliriz.
Kara Kitap
romanındaki üstkurmaca unsuruna bakalım. Eserin ana kahramanı olan Celal’in
kendisi metinde yer almaz. Yazıları vardır ve meslektaşı magazin yazarının
dediği gibi onu arayanın yazılarına bakması gerekir. Çünkü o “yazılarının
içinde bir yerdedir.” Yani Celal sadece
bir anlatıcı olarak vardır ve yazıları tükenince yok olur. O, şehrikalp
apartmanında Celal’e dönüştüğünde ya da asıl kimliğini bulduğunda yazar olarak
yazmaya başlar. O halde Bu noktada Kara Kitap 'ın konusu anlatının kendisidir.
Kara Kitap
romanında Pamuk aslında üstkurmacanın ipucunu da okura verir. Pavyonda öykü
anlatan bir yazar vardır ve güya bir başka yazarın öyküsünü anlatır.
Öğrendiğimize göre bu yazar “birbirlerinin yerine geçen, birbirinin benzeri iki
adam üzerine, sonraları okuyucuların ‘tarihi’ dediği bir kitap yazmışmış.” Daha
sonra yeni bir metin kaleme almaya kalktıklarında “eski benzerler hikâyesini
yeniden yazarken buluyormuş kendini.” (s. 152-153)
Kara Kitap
romanında hikâye anlatmak yerine onu anlatma üzerinde duran yani edebiyatın
temel sorunlarına değinen bir yaklaşım da dikkati çekmektedir. Bunlar;
kurmaca-gerçeklik, kopya-asıl, taklit-asıl, metinlerarasılık, okurun tutumu vb.
olarak belirlenebilir.
Kara Kitap
romanının gizemli tarafı ölüm temi ile sağlanmıştır. Zira anlatının sonunda
Celal’in sırlı ölümü ve Rüya’nın Alâeddin’in dükkânında ölü bulunuşu sanatın
gizemli tarafını vurgular. Bu aslında Pamuk’un kurduğu özel bir denklemdir.
Kendisi (yazar olarak) yazar (Celal) olma Rüya’sını ve gerçek beni bulma
sürecini yazının ruhuna (ölüm) bağlı kalarak gerçekleştirmiştir.
Kara Kitap
romanının oldukça zengin bir diğer postmodern yönü metinlerarası ilişkileridir.
Mesnevi’deki
öykülerden, Matıku’t-Tayr’a; Kelile ve
Dimne’den Binbir Gece Masalları’na; Hüsn ü Aşk’tan, Tutunamayanlar’a (ki Kara Kitap
bu eserlerin parodisidir.); Dante’nin İlahi
Komedya’sından,
Dekameron’a;
Üç Silahşörler’den, Monte Kristo’ya ve Karamazov Kardeşler’e bir hayli
gönderme dikkati çeker.
Kara Kitap
romanında pavyonda toplananların sırayla birer öykü anlattığı 15. bölüm ise bir
villaya sığınanların sırasıyla birer öykü anlattıkları Dekameron’u
çağrıştırmaktadır. Yine şehzadenin Hikâyesi’nin anlatıldığı, Doğu ile Batının;
geleneksel metinler ile Batı anlatılarının karşılaştırıldığı muazzam kısımda Monte
Kristo
ve Üç
Silahşörler karşımıza
çıkar. Güya şehzade “seslerle boğuştuktan sonra, ancak kendi hikâyelerini,
kendi sesini o kitapların sesine karşı yükselterek kendisi olabileceğini
anlamış.” (s. 394) Oysa insanlarımız dededen alma masallarını anlatacakları
yerde, birbirlerine Üç Silahşörler’den, Monte
Kristo’dan
uydurulmuş metinleri gazetelerden okuyorlarmış. Celal’in yazılarının intihal
olduğu düşüncesi yayıldığı zaman bir yazısının da Dostoyevski’nin Karamazov Kardeşler adlı eserinde
geçen “Büyük Engizatör” öyküsüne nazire olduğu iddia edilir.
Kara Kitap
romanının alt yapısını hazırlayan eserlerden biri de kırılma dönemi
metinlerinden olan Tutunamayanlar’dır. Âdeta Kara
Kitap’ta
bu eserin parodisi yapılmış gibidir. Birkaç benzerliğe değinmekte fayda var.
Turgut Özben’in macerası içeriği açıklanmayan, Selim tarafından bırakılan bir
mektupla başlar. Tıpkı Galip’in Rüya’nın içeriği belirtilmeyen mektubu ile
serüveninin başlaması gibi. İki eserde de olaylar başta kronolojik bir sıra
izler, sonradan iç içe geçer. Yine iki kahraman da tebdil-i kıyafet gezer ve
yazmaktan hoşlanır. Her iki metinde de kahramanlar zamanla farklı kimliklerle
özdeşleşirler, çıktıkları arayış yolculuğunda kendi asıl kimliklerini bulurlar.
Selim Turgut’a yol gösterip bu macerada yardımcı olurken, Celal de Galip’e
rehberlik edecektir.