Kara Kitap Romanının Tahlili - Edebiyat Araştırmaları
Son Başlıklar
Loading...

25 Ağustos 2020 Salı

Kara Kitap Romanının Tahlili


Kara Kitap Orhan Pamuk’un yayınlandığı andan itibaren çok konuşulan eseridir. Kara Kitap, Türk romanında kendi olma sorununa getirdiği farklı bakış açısı ile dikkatleri üzerine çekmiştir. 17 bölümden oluşan metinde, her kısmın başında anlatılacak konuyu tamamlayan epigraflar bulunmaktadır. Metin içinde özellikle Doğu anlatılarına çok fazla gönderme yer alır.

Kara Kitap, bu yönüyle mimetik bir eser olarak değerlendirilen, temelde Avukat Galip’in bir gece kaybolan karısı Rüya’yı arama çabaları ve bu bağlamda kendi içine yaptığı yolculuğu, nihayetinde de kendini bulma meselesini konu edinir.

Kara Kitap, modernliğin bunalımlarını postmodernizmin açmazlarıyla birleştiren yapısı ile okura farklı bir pencere açmaktadır. İnsanoğlu’nun Âdem’le başlayan macerası, ilkin kovulduğu yere nasıl varacağını düşünmesi, sonra bunun için “kutsanan yazı”yı kendini çözmek için kullanması ve en nihayetinde yeniden başlangıç yerine dönmesi ile sonlanır. Kara Kitap da bu maceraya postmodern bir kırılma ile ayna tutan bir eserdir. Zira metnin başlangıcındaki su sahnesi, varlığın yenilenmesine ve büyülü bir güçle tekrar dönüştürülmesine önemli bir gönderme niteliği taşımaktadır.

Kara Kitap romanının macerası şöyledir: Avukat Galip, aynı zamanda kuzeni olan karısı Rüya tarafından terk edilir. Galip’in anlatının sonuna kadar sürecek olan arayış serüveni böylece başlar. Bu yolculuk onu, karısının geçmişine götürür ve burada karşısına Milliyet gazetesinde yazarlık yapan, aynı zamanda karısının da üvey kardeşi olan Celal çıkacaktır. Zira Celal bir haftadır gazeteye uğramamasına rağmen eski yazıları yeniden basılmaktadır. Bunun üzerine karısının Celal’le gitmiş olabileceğini düşünen Galip, artık bu yazıları bir ipucu bulabilme adına okumaktadır.

Galip, bütün bu arayışlarının sonunda Rüya’yı Celal’le birlikte Şehrikalp apartmanındaki çatı katında bulabileceğini düşünür ve buraya taşınır. Artık Celal’in kıyafetlerini giyerek, onun telefonlarına cevap vererek, yazılarını yazarak tıpkı onun gibi yaşamaya başlar. Ya da aslında Celal’in ta kendisi olan Galip, kendi benliğine nihayet kavuşur.

Bu sırada Galip, hala Rüya ile Celal’in çıkıp geleceğini düşünmektedir. Bir gün Mehmet adlı esrarengiz biri Celal’i arar ve onunla buluşmak ister. Buluşma yerine Celal’in kılığında giden Galip, yarım saat beklemesine rağmen gelen giden olmamıştır. Gecenin sonunda ise Avukat Galip, Celal’in bir cinayete kurban gittiğini, karısı Rüya’nın da saklanmak için gittiği Alâeddin’in dükkânında öldüğünü öğrenir.

Kara Kitap romanında Galip’in okurlara öğrettiği bir şey vardır o da; görünenin arkasındaki gizi keşfetmek, yüzeyden kurtulup derine inmek ve eşyaya gizlenen gerçeği bulmaya çalışmaktır. Dünyanın simgelerle dolu olduğu inancı kuşkusuz, eskidir. Kökenleri Yeni-Eflatunculuğa, Pythagorasa dayanan, İslam ve Hıristiyan mistik felsefesinde geliştirilen görüşler Kara Kitap’ta Hurufilik aracılığıyla sergilenmiştir. Bu inanca göre, her insanın yüzünde harflerle (Arap-Latin) beliren, ama yalnızca kendilerini eğitmeyi başaranların görebildikleri bir giz vardır.

Kara Kitap tür ve ihtiva ettiği yaklaşım olarak Türk edebiyatında bir yere konulma noktasında çok problem yaşanmış bir eserdir. Bazıları metnin hiçbir yerde değerlendirilemeyeceğini düşünürken, bazıları da metni “modern bir yapıt” değil “çağdaş bir meddah anlatısı’’ olarak nitelendirmiştir. Bununla beraber eser için “atektonik kurgu”lu, “semiyotik roman” “ayna oyun modeli ile kurgulanmış”, “romans” nitelemelerini yapmışlardır. Ancak Kara Kitap’ı gerçek algısında kırılma, üstkurmaca, metinlerarası ilişki ve yeni tarihselcilik gibi yönlerden değerlendirdiğimizde eserin tam olarak postmodern bir anlatı olduğu kanaatine varabiliriz.

Kara Kitap romanındaki üstkurmaca unsuruna bakalım. Eserin ana kahramanı olan Celal’in kendisi metinde yer almaz. Yazıları vardır ve meslektaşı magazin yazarının dediği gibi onu arayanın yazılarına bakması gerekir. Çünkü o “yazılarının içinde bir yerdedir.”  Yani Celal sadece bir anlatıcı olarak vardır ve yazıları tükenince yok olur. O, şehrikalp apartmanında Celal’e dönüştüğünde ya da asıl kimliğini bulduğunda yazar olarak yazmaya başlar. O halde Bu noktada Kara Kitap 'ın konusu anlatının kendisidir.

Kara Kitap romanında Pamuk aslında üstkurmacanın ipucunu da okura verir. Pavyonda öykü anlatan bir yazar vardır ve güya bir başka yazarın öyküsünü anlatır. Öğrendiğimize göre bu yazar “birbirlerinin yerine geçen, birbirinin benzeri iki adam üzerine, sonraları okuyucuların ‘tarihi’ dediği bir kitap yazmışmış.” Daha sonra yeni bir metin kaleme almaya kalktıklarında “eski benzerler hikâyesini yeniden yazarken buluyormuş kendini.” (s. 152-153)

Kara Kitap romanında hikâye anlatmak yerine onu anlatma üzerinde duran yani edebiyatın temel sorunlarına değinen bir yaklaşım da dikkati çekmektedir. Bunlar; kurmaca-gerçeklik, kopya-asıl, taklit-asıl, metinlerarasılık, okurun tutumu vb. olarak belirlenebilir.

Kara Kitap romanının gizemli tarafı ölüm temi ile sağlanmıştır. Zira anlatının sonunda Celal’in sırlı ölümü ve Rüya’nın Alâeddin’in dükkânında ölü bulunuşu sanatın gizemli tarafını vurgular. Bu aslında Pamuk’un kurduğu özel bir denklemdir. Kendisi (yazar olarak) yazar (Celal) olma Rüya’sını ve gerçek beni bulma sürecini yazının ruhuna (ölüm) bağlı kalarak gerçekleştirmiştir.

Kara Kitap romanının oldukça zengin bir diğer postmodern yönü metinlerarası ilişkileridir. Mesnevi’deki öykülerden, Matıku’t-Tayr’a; Kelile ve Dimne’den Binbir Gece Masalları’na; Hüsn ü Aşk’tan, Tutunamayanlar’a (ki Kara Kitap bu eserlerin parodisidir.); Dante’nin İlahi Komedya’sından, Dekameron’a; Üç Silahşörler’den, Monte Kristo’ya ve Karamazov Kardeşler’e bir hayli gönderme dikkati çeker.

Kara Kitap romanında pavyonda toplananların sırayla birer öykü anlattığı 15. bölüm ise bir villaya sığınanların sırasıyla birer öykü anlattıkları Dekameron’u çağrıştırmaktadır. Yine şehzadenin Hikâyesi’nin anlatıldığı, Doğu ile Batının; geleneksel metinler ile Batı anlatılarının karşılaştırıldığı muazzam kısımda Monte Kristo ve Üç Silahşörler karşımıza çıkar. Güya şehzade “seslerle boğuştuktan sonra, ancak kendi hikâyelerini, kendi sesini o kitapların sesine karşı yükselterek kendisi olabileceğini anlamış.” (s. 394) Oysa insanlarımız dededen alma masallarını anlatacakları yerde, birbirlerine Üç Silahşörler’den, Monte Kristo’dan uydurulmuş metinleri gazetelerden okuyorlarmış. Celal’in yazılarının intihal olduğu düşüncesi yayıldığı zaman bir yazısının da Dostoyevski’nin Karamazov Kardeşler adlı eserinde geçen “Büyük Engizatör” öyküsüne nazire olduğu iddia edilir.


Kara Kitap romanının alt yapısını hazırlayan eserlerden biri de kırılma dönemi metinlerinden olan Tutunamayanlar’dır. Âdeta Kara Kitap’ta bu eserin parodisi yapılmış gibidir. Birkaç benzerliğe değinmekte fayda var. Turgut Özben’in macerası içeriği açıklanmayan, Selim tarafından bırakılan bir mektupla başlar. Tıpkı Galip’in Rüya’nın içeriği belirtilmeyen mektubu ile serüveninin başlaması gibi. İki eserde de olaylar başta kronolojik bir sıra izler, sonradan iç içe geçer. Yine iki kahraman da tebdil-i kıyafet gezer ve yazmaktan hoşlanır. Her iki metinde de kahramanlar zamanla farklı kimliklerle özdeşleşirler, çıktıkları arayış yolculuğunda kendi asıl kimliklerini bulurlar. Selim Turgut’a yol gösterip bu macerada yardımcı olurken, Celal de Galip’e rehberlik edecektir.

Share with your friends

Add your opinion
Disqus comments
Notification
This is just an example, you can fill it later with your own note.
Done