Edebiyat Araştırmaları: köroğlu destanı
Son Başlıklar
Loading...
köroğlu destanı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
köroğlu destanı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

26 Aralık 2025 Cuma

Köroğlu Destanı’nda Kürt Motifleri



''Köroğlu değilem, ona tımsalam
Hem Rustem-i Zal’am, hemi salsalam,
Nice Hodkarları tahtından salan
Geniler üstünde oylayan menem.''


17. yüzyılda yaşamış ünlü ermeni tarihçi Tebrizli Arakel, 16. Yüzyıl isyancıları (Celali) arasında saydığı  Kürt Kiziroğlu Mustafa Bey’in çevresinde bin adamı olduğunu ve Köroğlu’nun arkadaşı olarak o tarihlerde  halk arasında söylenen destanlarda anıldığını belirtiyor.  Tarihçi arakel’in ‘’Türlü hile ve düzenler tertip etmekle mahir olan Köroğlu’nun maceralarının âşıklar tarafından söylenilmekte olduğunu’’  bildirmesi, aynı zamanda saz şairi olan Köroğlu’nun  ölümünden hemen sonra, belki de daha yaşarken, destanlarının halk arasında yayıldığını gösteriyor.


17. yüzyılın ünlü gezgini Evliya Çelebi de, 16. Yüzyıl Celalilerinden biri olan Köroğlu’nun gerçek kimliği ile bir halk şairi ve Celali reisi olduğunu belirtirken sonra, destanın düşünsel dokusunu şöyle özetliyor:

‘’Halk geleneği, Köroğlu’nda zalimleri cezalandıran, fakirleri doyuran, eşitlik ve adalet düzeni kurmayı deneyen (belki kurmaya çalışan demek daha uygun olur) ideal bir kahraman görmek istemiştir; onun adının destanlaşmasında halkın bu özleminin büyük payı vardır’’.

Celali isyanı üstüne çeşitli eserleri bulunan Prof. Dr. Mustafa Akdağ, ‘’bu eşkıyanın, bütün Celali isyanlarının mahiyetini ve karakterini Köroğlu adındaki halk destanlarının halk destanlarının yegane kahramanı olarak ebedileşmesinin olmasındandır. Yaşadığı sahaların  İstanbul-İran askeri yolu üzerine rastlaması, eşkiyalığını ayrıca popüler kılmıştır.’’ diyor.

Gerek Boratav’ın çeşitli araştırmalarında, gerekse Çekoslavak Türkolog Xenia Celnarova’nın ‘’Avrupa Halk Edebiyatında ve Yakındoğu Edebiyatı’nda Eşkiyalık Konusunda  Benzer Çizgiler ‘’ konulu doktora çalışmasındaysa, çeşitli halkların kültürlerinde eşkıya tipleri ve motifleri  arasında etkileşim ve benzerlikler ayrıntılı olarak verilmektedir.

Balkanlar’dan Asya içlerine kadar yaygınlaşan ve 20’yi aşkın kol destanına konu olan Köroğlu’nun; Osmanlı resmi belgelerine de birçok kez yansıyan en yakın arkadaşlarından biri Kürt Kiziroğlu Mustafa Bey olan Köroğlu’nun, (Köroğlu destanına toplumsal yaşarlık veren sermaye sefalet çelişkisini, zengin-yoksul  ikilemini yoğun biçimde yaşayıp, bilinçaltına öç alıcı ya da kurtarıcı özlemini yerleştiren) Kürt halkının kültüründe ifadesini bulmaması veya en azından bu ‘’ortak kahraman’’  çevresinde oluşturulan ‘’ortak destan’’da Kürt motiflerinin bulunmaması mümkün  müdür? Kuşkusuz değildir.

Öyleyse, Türkiye’de Köroğlu üstüne birçok kol destanı derlendiği halde neden bir Kürdistan varyantına, yüzlerce kitap ve makale yazıldığı halde neden Kürt motiflerine rastlanmaz? Kuşkusuz bunun başlıca nedeni, izlenegelen inkarcı ve ipotekçi kültür politikalarıdır.

Çünkü, daha Alexander Jaba’nın 1890 tarihli ‘’Kürtçe Seçme Eserlerden Kısa Bir Derleme’’ adlı eserinden  ve ondan aktarma yapan Prof. Dr. Köprülüzade Mehmet Fuat’ın çalışmalarından biliyoruz ki, Köroğlu’nun ünü Kürt halkı arasında oldukça yaygındır ve Köroğlu hakkında oldukça ilginç bir inanç vardır.  ‘’Kürtler’e göre Köroğlu yoksulların yararlanması için mızrağını dağlara ‘’Köroğlu ölçüsü olarak bırakmıştır. Hatta rivayete göre, bu ölçü onlar arasında tanınmış meşhur bir ölçüdür’’.

Dahası, gerek Köroğlu maceralarının geçtiği asıl alanlardan birisinin Kürdistan olması, gerekse Köroğlu kol destanlarında geçen birçok özel ismin Kürt kimlikli olması, destandaki Kürt motiflerini açıkça ortaya koyuyor. Buna rağmen, birçok derlemede, bu öğeler bilerek elenmiş ve değiştirilmiştir.

Türkçe Çalışmalarda Sınırlı Değinme

Jaba’yı kaynak olarak alan Köprülü’nün 1930’daki bu kısa vurgusundan sonra R.Alakom’un İsveç’de yayımlanan ‘’Çağdaş Türk Edebiyatında Kürtler’’ ve Ali Haydar Avcı’nın Almanya’da yayımlanan  ‘’Köroğlu Ayaklanması’’ konulu çalışmasına gelinceye kadar, Köroğlu Destanı’ndaki Kürt motiflerine hemen hiç değinilmemiştir denebilir.

Hüseyin Beyaz’ın ‘’Köroğlu Antep Rivayeti’’ adlı çalışmasında, destanın  Antep rivayetinde Kürt motiflerine ilişkin küçük değinmeler bulunmaktadır.  Şemsettin Murat, bu küçük değinmelerden yola çıkarak ‘’Köroğlu Öyküsünde Kürtler’’i kısa bir yazı boyutunda işlemeye çalışıyor.

Hüseyin Beyaz’ın işlediği motiflerden biri şöyledir:

‘’Üsküdar sokaklarında halk, Köroğlu’na bakıp birbirleriyle konuşuyorlardı: Hele şu kürde bak. Parmakları hıyar, kolları çınar dalı gibi, çam oyununun arasında büyümüş, zaballa bir Kürt. Altındaki ata kurban olsun, ata bak kendisine bak, Kürtler zaten asbab giymeyi bilmezler.’’

Bir başka motif, Antep rivayetinde geçen bir Köroğlu deyişidir. Rivayete göre, Köroğlu bir gün dağda dört kişi tarafından sıkıştırılır. Bu dört kişiden biriyse Kürt’tür. Ancak bu kişi, Köroğlu’na kalleşlik yapmaz.  Köroğlu bundan etkilenerek şu deyişi der:

(…)
Türkmen der altından atı alalım
Tat der ki ashabıbı soyalım
Arap der ki bunu kuma gömelim
Kürdoğlu der hepimizden mert kişi

Şemsettin Murat’ın yazısında, Antep rivayetinde bir Kürt motifi ise şöyle aktarılır:
Köroğlu, yer yer kendini Kürdoğlu olarak tanıtır…
-Köroğlu sen kimlerdensin?
-Ben mi lo?
-Evet.
-Bana lo, Kürdistan yaylasında Deli Ali Ağanın oğlu Ali derler.

Halk anlatmalarında çeşitli olay kahramanları, halkların özlemleri ve beğenileri doğrultusunda isim ve kimlik değiştirerek karşımıza çıkabilirler.  Bu çerçevede Köroğlu, yerine göre Köroğlu’na dönüştürülebilir. Ancak Kürt yerleşimlerinde Kürdoğlu adında bir destan kahramanı bulunduğu da unutulmamalıdır.

Azeri derlemelerinde Kürt motifleri

Köroğlu’nun yazılı literatüre de geçen Derbend, Azerbaycan, Dağıstan ve Gürcistan seferleri, Kürt motifleri açısından büyük zenginlik  gösterir. Özellikle Köroğlu’nun Derbent Seferi adeta Kürdistan seferi; Kiziroğlu Mustafa Bey’le karşılaşması da bir Kürt anlatması gibidir.

Azerbaycan derlemelerinde yoğun yer tutan Köroğlu’nun Derbend Seferi’nde, Köroğlu’nun oğlu konusunda Kürdoğlu adında bir halk kahramanı vardır.

Kürdistan ve çevresinde sözlü gelenekte yaşadığı halde yazıya geçirilmeyen bu Köroğlu- Kuürdoğlu karşılaşmasını, İran Azerbaycan’ında yayımlanan ‘’Külliyatı Dastan-ı Köroğlu’’ ve Dr. Habib İdrisi’nin Azerbaycan Cumhuriyeti’nde yapılan ‘’Köroğlu Eposu Varyantlarının Mukayeseli Tetkiki’’ adlı doktora çalışmasından yola çıkarak özetle vermek istiyoruz.

Köroğlu’nun Derbent Seferleri’ne ilişkin rivayete göre; Köroğlu, Demirkapı Derbent ellerinden gelmiş Deli Hasan adında biriyle tanışır ve yoldaş olur. Bir gün Deli Hasan kendi ilini anlatırken, Derbend Paşası Arap Paşa’nın kızı, güzelliğiyle ün salmış Mümine Hanımdan söz eder. Köroğlu, anlatılanlar karşısında daha fazla dayanamaz ve Derbend’in yolunu tutar. Nice diyarlar, teperler aşıp, dereler geçip Derbend’e ulaşır.

Arap Paşa, ününü daha önce duyduğu açık sözlü Koç Köroğlu’na kızı Mümine’yi verir. Dokuz ay, dokuz gün, dokuz saat sonra  bu evlilikten bir oğulları olur ve adını Hasan koyarlar.

Hasan, on yedi- on sekiz yaşına geldiğinde, kimseyi dinlemeyen, doğru bildiğinden şaşmayan bir yiğittir ve bu özelliklerden dolayı adı Kürdoğlu ‘na dönüştürülmüştür artık.

Kürdoğlu daha doğmadan, babası Köroğlu Çamlıbel’e geri dönmüştür. Bu yüzden o babasını hiç tanımamış ve halk arasında ona ‘’atasından bihaber’’yani ‘’babası belirsiz’’ denmekte ve genç Kürdoğlu buna fena halde içerlemektedir.

Daha fazla dayanamayarak, bir gün anası Mümine Hanıma karşı durup, gerçek babasını sorar. Doğruyu söylemezse onu da , kendisini de öldüreceğini söyler. Bunun üzerine anası gerçeği açıklar ve babasının ‘’Hanlara, paşalara kan yutturan Çamlıbeli Koç köroğlu’’ olduğunu söyler.

Gerçeği öğrenen Kürdoğlu, dedesiyle anasını ikna ederek yol hazırlığına başlar. İlkin uzun aramalardan sonra bir yılkıdan Boz Tay’ı seçer. Ardından da sıra yiğitliğine layık bir kılıca gelir. İşçiliğiyle ünlü bir demirciye gider. Usta, ona Horasan poladından bir kılıç yapar. Boz Tay’a binip kılıcını kuşanan Kürdoğlu, vedalaşmak üzere anası mümine Hanıma gelir.

(…)
Kürdoğlu:
Nesihetlerin tutaram,
Ganım ganlara gataram,
Gedip atama çataram,
Ruhset ver, men geder oldum.

Mümine Hanım:
Kürdoğlu’du atan zatı,
Çenlibel’de var busatı
Bazubenddi amanatı,
Allaha tapşırdım seni.
(…)

Bu söyleşmenin sonunda Mümine Hanım ikna olur ve Köroğlu’nun koluna bağlar ve  onu, Çamlıbel’deki babasının yanına gitmek üzere uğurlar.

Kürdoğlu, üç gün üç gecelik yolculuktan sonra, Kürdistanlı Ehmed Beyin vilayetine ulaşır. Ulaşmaya ulaşır ama burada çeşme başında öylesine güzel MEhri hanım adında bir Kürt kızına rastlar ki yıldırım çarpmışa döner. Ondan bir tas su ister ve kana kana içer. Kız da ona vurulmuştur yine de Kürdoğlu’nu sınamak ister.

(…)
Mehri Hanım:
Hay desem, galadan atarlar ohlar,
Hey desem, deryada titrer balıklar,
Huy desem, zindana seni gatarlar,
Çıh get buradan, menden sana yar olmaz.

Kürdoğlu:
Gelende anamdan aldım dersimi, Çınarda bilmerem erşe sesimi,
Burda kesdirsen de lap nefesimi,
Seni aparmamış, dilber getmerem.

Mehri Hanım:
Hay vuram goşuna töküler indi,
Salarlar boynuna oğlan kemendi,
Görmezsen Mehri’den şekeri kandi,
Çıh get buradan, menden sene yar olmaz.

Kürdoğlu hırslanır:
Gelen goşununu yer yan eylerem,
Çekerem gılıncı, al gan eylerem,
Kürdoğlu’yam, yurdun viran eylerem,
Seni aparmamış, dilber getmerem.

Haykırsam seni tutarlar,
Golun gerdende çatarlar,
Derin guyuya atarlar,
Var get buradan, ecem oğlu.

(…)
Kürdoğlu:
Men de Kürd’em, Kürdoğlu’yam
Eziz helef, yurd oğluyam
Köroğlu’nun gurd oğluyam,
Gelmişem aparram seni.

Mehri Hanım anlar ki, Kürdoğlu tutkusunda ciddidir. Bunun üzerine öne düşer.  Kürdoğlu onu izler ve giderler. Ehmed Han’ın huzuruna çıkar ve meramını açık yüreklilikle anlatır. Ehmed Han sırtındaki sazdan Kürdoğlu’nun bir Âşık olduğunu anlar ve aralarında şu türkülü atışma geçer:

Ehmed Han:
Belalar geler başına,
Bu sevdadan gayıt, âşık.
Sözlerin gelmir hoşuma,
Bu sevdadan gaıt aşık.
Kürdoğlu:
Gavga açaram başına,
Mehri yarı ver, gayıdım.
Zeher gataram aşına
Mehre yarı ver, gayıdım.

(…)
Ehmed Han:
Vardı başının hatası.
Döşünde ohun butası
Vermez Mehri’ni atası
Bu sevdadan gayıt âşık.

Kürdoğlu:
Men Kürdoğlu’yam, sanım var,
Gılıncım var, galhanım var,
Dağ dayanmaz tufanım var,
Mehri yarı ver, gayıdım.

Bu çekişmeden sonra, Ehmed Han, Kürdoğlu’nun kararlılığından kuşkulanarak, kim olduğunu, nereden gelip nereye gittiğini sorar. Kürdoğlu alır sazı eline:

Ehmed Han, bil menim yolum
Dağıstan’dan geler oldu
Vardır gılınç vuran golum,
Derd bağrımı deler oldu.
(…)
Kürdoğlu’ydu, geldi dile,
Mısri gılınc aldı ele,
Yolu düşüb Çenlibel’e
Öz atasın diler oldu.

Ehmed Han, Kürdoğlu’nun ‘’Çenlibel’e (Çamlıbel) giderem’’ sözlerinden şüphelenerek, onu da Köroğlu’nun delilerinden (koçaklarından, adamlarından) sanıp, adamlarını üstüne salar, Kürdoğlu o an anlar ki, bu da atası Köroğlu’nun düşmanlarındandır. Çeker  kılıcı ve kendisine saldıranları darmadağın eder.  Ehmed Bey, çareyi kaçmakta ve yeni savaşçı adamlarını Kürdoğlu’nun üstüne salmakta bulur. Kürdoğlu, vuruşa vuruşa Ehmed Han’a şöyle seslenir:

Gel sene söyleyim, ay Ehmed Paşa
Yön çevirip Çenlibel’e gedirem,
Düşmenler elimden çekerler haşa,
Yön çevirip Çenlibel’e gedirem.
(…)
Anamın yolunda golu bağlıyam,
Atamdan ayrıyam, sine dağlıyam,
Kürdoğlu’yam Köroğlu’nun oğluyam,
Yön çevirib  Çenlibel’e gedirem.

Kürdoğlu’nu yine yenemeyen Ehmed Paşa, bu defa tüm süvari güçlerini onun üstüne saldırtır. Kürdoğlu onlara şöyle  seslenir:

(…)
Bağban olub bar isterem,
Heyva ister, nar isterem,
Kürdoğlu’yam yar isterem
Han, ya öldür ya öl bugün

Ehmed Han, Kürdoğlu’yla haşa başa çıkamayınca Mehri Hanım devreye girer ve karşısındaki yiğidin Çamlıbelli Koç Köroğlu’nun oğlu olduğunu, istediğini yerine getirmekten başka yapacak şeyi olmadığını söyler babasına. Bu durum karşısında Ehmed Han, kızı Mehri Hanımı Kürdoğlu’na verir.

Kürdoğlu, daha evlendikleri gece, Mehri Hanımı geri geleceği konusunda ikna ederek Çamlıbel’in yolunu tutar. Üç günlük yolculuktan sonra Çamlıbel’e vardığında bir yaşlıya rastlar. Ona sazıyla şöyle seslenir:

Goca Baba, olum men sene gurban,
Söyle köroğlu’dan  mene bir haber.
(…)

Yaşlı adamın, Köroğlu’nun yerini tarif etmesi üzerine Kürdoğlu o tarafa yönelir. Uzaktan bir atlının yaklaştığını gören Köroğlu’nun adamlarından İsabalı, Ayvaz ve Demircioğlu ne olup olmadığını sormak için teker teker  ona yaklaşırlar. Fakat Kürdoğlu, kendisini karşılayıp kimlik soranları teker teker avlayarak atlarından düşürüp, ellerini kollarını bağlar. Durumdan kuşkulanan Köroğlu, bu defa kendisine yönelir. Adamları Köroğlu’nu, temkinli yaklaşması konusunda uyarırlar. Derken, ikisi arasında kıyasıya kavga çıkar, kılıçların kalkanların şakırtısından gök inler. Bu uzun çatışmanın ardından her ikisi de takatten kesilir. Buna rağmen, Kürdoğlu gücünü toplayıp son bir hamle ile Köroğlu’nu yere yatırır, ayağını göğsüne bastırır ve adını sorar. Köroğlu, adını vermez. Ve aralarında söz düellosu geçer:

(…)
Kürdoğlu:
Dava meydanından geçirtdim paşa,
Govub delileri doldurdum daşa
Ahirde çekersen elimden haşa
Başı baş üstüne tığlayan menem.

Köroğlu:
Köroğlu değilem, ona tımsalam
Hem Rustem-i Zal’am, hemi salsalam,
Nice Hodkarları tahtından salan
Geniler üstünde oylayan menem.

Kürdoğlu:
Kürdoğlu’yam merd meydanda galaram,
Genimler başına gılınç çalaram,
Yağı düşmenlerden gısas alaram,
Seçiben goheri bağlayan menem.

Bu atışmadan sonra yeniden kavgaya tutuşurlar. İş iyice inada binmiştir. Biri diğerini öldürecektir. Köroğlu’nun adamlarından biri tez elden Nigâr Hanıma (Öykünün burasında Mümine Hanım, Nigâr Hanıma dönüşüyor. Bir anlatmaya göre, Köroğlu Dağıstan’da Nigâr Hanımla evlenmiştir ) gidip haber verir. Olay yerine gelen Nigâr Hanım da bütün çabalarına rağmen onları ayıramaz.

Kürdoğlu, bütün yiğitliğine rağmen genç ve deneyimsizdir. Oysa Köroğlu, yüz yılın Köroğlusu. Bir nara atarak Kürdoğlu’nu yere vurur. Çöküp sinesine, hançeri çeker ki başını kessin. Fakat Nİgâr Hanım, çekip hançeri elinden alır. ‘’O, seni iki defa yere yatırdığı halde kesmiyor da, senin onu bir defa yenip kesmeye kalkışman Köroğlu adına yakışır mı?’’ diye çıkışır.

Kürdoğlu anlar ki, karşısındaki babası Köroğlu’dur. O da bu nu noktadan sonra kimliğini açığa vurur.

(…)
Bir dert bilen yohdu derdim çağlayam,
Dost yolunda men de golu bağlıyam,
Kürdoğlu’yum, Köroğlu’nun oğluyam
Yerim haber alsan Dağıstan’lıyam.

Köroğlu, ‘’Benim oğlum yoktur, sen yalan söylüyorsun’’ deyince Kürdoğlu, ‘’BenArap Paşa’nın kızı Mümine Hanımın oğluyum, bu da senin pazubendin’’ der ve Köroğlu’na gösterir.

Bu durum karşısında Köroğlu’nun deli gönlü coşar, oğlunu kucaklar ve başlar söylemeye:

Başına men dönüm, gül yüzlü oğul,
Köroğlu değilen iğit menem men,
Deli Paşaları tahtından salan,
Köroğlu değilen iğit menem men.
(…)

O gün Çamlıbel’de görülmedik bir şenlik olur. Sonunda Kürdoğlu, Köroğlu’ndan izin alıp yanına gider…




3 Eylül 2020 Perşembe

Köroğlu Destanında Motifler

Köroğlu Destanında Motifler

Köroğlu Destanında Motifler

# Sembolik ve mitolojik unsurlarla şekillenen edebî türlerin en önemlilerinden birisi de destanlardır. Destanlar, bir köprü vazifesi görür ve geçmişten gelen birikimler bugüne, bugünden de geleceğe aktarılır.

# Bu içerikte Köroğlu’nun doğumundan ölümüne kadar olan serüveni sembolik değerler bağlamında incelenmiştir. Köroğlu’nun doğumu, ad alması, mezar, dağ, mağara, kuyu gibi mekânlar; su, ağaç, rüya, yıldız, at, kurt bu içerikte ifade edilen sembollerden bazılarıdır.

    Mezarda Doğum Motifi   

# Mezarda doğum motifi  denilince akla öncelikle Köroğlu Destanı’nın Doğu anlatmaları gelmektedir. Destanın Doğu anlatmalarında, kadın bebeğine hamile iken ölür. Hamile olan kadın, bebeği ile birlikte gömülür. Bir süre sonra da mezarda bir erkek çocuk doğar. Çocuğa, mezarın Farsça karşılığı olan “gor”la ilişkilendirilerek Goroglu, Göroğli gibi adlar verilir.

# Doğu anlatmalarında Köroğlu’nun varoluş süreci korda yani mezarda doğum hadisesi ile başlar. Köroğlu Destanı’nın temelinde yer alan bu hadise, mitolojiyle ve Şamanizmle doğrudan bağlantılıdır. Mezar karanlık bir yerdir. Kör’ün oğlu olması, ile mezar anlamına gelen kor’un oğlu olmak arasında bir anlam ilişkisi söz konusudur. Körlük, mezar, karanlık, yeraltı motifleri iç içe geçmiş olan aslında Köroğlu’nun bilinçaltı alanlarıdır.

    Varlığı Ad'la Konumlandırma    

# Ad verme motifine Köroğlu Destanı’nın bütün anlatmalarında rastlanır. Köroğlu’nun adı, anlatmalarda Ruşen, Renpul Ruşen, Röşen (Irışan), Ruşen Ali, Kencum, Goroğlu, Goroglu, Koroglu, Kuroglu, Kürdobıloğlu olarak geçmektedir. Aydınlık, ateş, karanlık, mezar anlamlarını veren bu isimler, kahramanın ve destanın boyutuna şekil verir. Zira destan, karanlık ve aydınlık zıtlığı üzerine kuruludur.

# Destan kahramanı Köroğlu’nun adı öncelikle Ruşen’dir. Ruşen aydınlık, ışık anlamlarına gelmektedir. Daha sonra aldığı isim ise Köroğlu’dur ki bu da aydınlığın tam zıttı bir anlam içerir.

# Kör/gor adı mitolojiyle ilgilidir. Bu mitolojik adda kahramanın, esasen genetik menşei kodlaşmıştır. Ad, yalnız yaşla alakâdar olmayıp aynı zamanda Türk cemiyetinde sosyal statüye göre değişen bir olgudur. Kahramanın davranışına uygun olarak ad alması, onun bireyselleşmesine katkıda bulunur.

# Asıl adı Ruşen olan ve aydınlığı sembolize eden kahraman, çıktığı yolculukta kahramanlığı sonucu Köroğlu adı ile anılır. Bu dönüşüm, onun karanlık yolculuğunun aydınlık bir şekilde neticeleneceğini müjdelemektedir.

# Karanlık, insanı aydınlığa iten bir güçtür. Karanlıkta iken aydınlığı arayan insan, yolunu çizer ve mücadelesini bu yolda verir.

# Aydınlık, ışık anlamına gelen adı, onun kahramanlık sürecindeki adı olan Köroğlu arasında bir zıtlık söz konusudur. Karanlığın, mezarın çocuğu manasını veren Köroğlu, aydınlık ve karanlığı, yer altı ve yer üstünü, kötü ve iyi ruhları kendisinde taşır. Bu yönüyle zıtlıktan bütünlüğe doğru bir yol çizer.

# Karanlık ve aydınlık zıtlığı aynı zamanda mitolojide ikizler mitini hatırlatır. Mezar=karanlık=körlük’ten aydınlığa çıkış söz konusudur. Bu unsur bir bakıma destanın da anahtarıdır.

  Mekân Motifleri  

# Köroğlu Destanı’nın aslî mekânı olan Çamlıbel, Köroğlu’nun kendi’liğini kazandığı, ben’ini keşfettiği, ölümsüzlüğü bulduğu yerdir. Köroğlu, kırk yiğidini, kendisini tamamlayan hanımları, Ayvaz’ı hep Çamlıbel vasıtasıyla kazanmıştır. Çamlıbel, onun güç aldığı dayanak noktasıdır. Sırtını Çamlıbel’e dayayan Köroğlu kutsal atanın/ananın gücünden güç alır.

# Ev, kent, ülke annenin yerini tutan simgelerdir. Çamlıbel, Köroğlu’nun yurdu yani annesidir. Onu koruyan, kollayan, kucaklayan mekândır. En huzur bulduğu ve kendi olduğu yerdir.

# Çamlıbel/Çenlibel kelime anlamı olarak farklı şekillerde kullanılmaktadır. çen; sis, duman anlamına, bel ise yer anlamına gelmektedir. Yine Çamlıbel, çamlı bir yer anlamında da kullanılmaktadır.

# Çamlıbel, Köroğlu’dur, Köroğlu ise Çamlıbel’dir. Dağların, yeşilliklerin, sislerin arasındaki bu mekân kutsanmış bir yer olarak karşımıza çıkar ki bu mekân bize Köroğlu’nu çağrıştırır. Doğanın güçlerini kendisinde barındıran Köroğlu da kutsanmış bir kahramandır. O gücünü; sırtını dayadığı dağların koruyuculuğundan, yeşilin hayat vericiliğinden, ağacın bağlayıcılığından alır.

  Dağ Motifi  

# Köroğlu’nun en önemli sığınağı dağlardır. Onun kutsal vatanı Çamlıbel de dağlarla çevrilidir. Köroğlu, dağları; dostu, kardeşi, sırdaşı gibi görür.

# Köroğlu’nun babasının erken ölmesi, annesinin olmaması ona ana-baba vazifesini gök ve yer ruhlarının yerine getireceğine işarettir. Dağ, su, ağaç, mağara gibi koruyucu ruhlar, kahramanın mitolojik kaynaklı anası ve atasıdır.

# Köroğlu Destanı’nın Azerbaycan ve Orta Asya anlatmalarında dağın doğumdaki rolü de oldukça önemlidir. Kahramanın kendi koruyucusu olan dağda mekân tutması, dağda olduğu sürece yenilmemesi dağın kutsallığını göstermektedir. Köroğlu, dağları adeta kendisini koruyan bir ana, hatta anadan daha öte bir vatan gibi görmektedir. İnsanoğlu her şeyden vazgeçse bile en değerli varlığı olan vatanından asla vazgeçemez. Dağ da aynı şekilde kendisine sığınanları bırakmaz. Dağ, bir ana gibi Köroğlu’na kucak açar.

  Ağacın/Ormanın Kutsallığı  

# Dağ kültüyle birleşen orman kültü evrenin merkezi konumunda olan bir mekândır. Ağaçların göğe yakın olması ile bir iye olarak kabul edilen ormanlar eski Türklerin korunduğu, barındığı bir yerdir. Dağların ve ormanların olduğu yerler adeta devletin merkezi konumundadır.

# Köroğlu’nun mekân tuttuğu Çamlıbel de merkezi konumda olan bir yerdir. Bu sebeple onun kendini kanıtladığı Çamlıbel, eşkıyalık yaptığı bir yer olarak tanımlamaz, aksine devletin idare edildiği, halkın yönetildiği bir idare birimi olarak kabul edilebilir. Köroğlu’nun yaşadığı devri günümüz koşulları ile değerlendirmek mümkün değildir. Yargı sistemi şimdiki gibi olmadığı için Köroğlu’nu kendi dönemi içinde değerlendirmek gerekir.

# Goşabulag’ın kaynağı olan ağaç, dünya ağacıdır. Dünya ağacı göğü, yeri ve yeraltını birbirine bağladığı için kutsaldır. Köroğlu’nun bu ağacın altında güç, nara ve âşıklık kazanması dikkate değerdir.

  Mağara Motifi   

# Bilinçaltı mekânlarından olup kahramanın bireyleşme sürecinde onu için koruyucu anne sembolü olan mağara, korunak, barınak ve sığınaktır.

# Kahraman, yolculuğu esnasında kendisini olgunlaştıracak mekâna girer. Bu mekânlar kuyu, zindan, mağara gibi karanlık yerlerdir. Tecrit edilmiş bu mekânlarda kahraman kendi iç hesaplaşmasını yapar. Kahramanın bu mekâna düşüşü dünyaya düşüşüne benzer. Aslında her insanın dünyaya düşüşü de kendisini ve düşüş amacını anlaması yolundadır.

# Karanlığa düşen kahraman, aydınlığa çıkmak için içindeki karanlıkları yok etmek zorundadır. Bu insanın içsel huzurunu sağlaması için ona sunulmuş bir fırsattır. Önemli olan kahramanın içindeki sese kulak verebilmesi, aklını kullanabilmesidir.


# Köroğlu, bireysel yolculuğunda zaman zaman mağaraya gider. Saklanmak, dinlenmek, korunmak amacıyla girilen mağaralar, kişinin kendisiyle hesaplaşma mekânıdır.

  Kuyu Motifi   

# Bilinçaltının sembolü olan kuyu, karanlıklarla dolu bir dünyadır. Bu dünya, kahramanın erginleşmesine olanak sağlayan bir mekândır. Değişimin, dönüşümün yaşanmasını sağlayan kuyu, dikey boyutuyla içe, merkeze doğru yönelmeyi sembolize eder. Kuyu, bir bakıma yeniden doğuşun ifadesidir. Bu doğuş, tinsel manada bir doğuştur.

# Kuyu, merkeze doğru giden yapısıyla, bizi insanın özüne, su sembolüne götürmektedir. Hayatın kaynağı yani özü, kuyunun dibindedir. Kuyuya bakınca önce su görünmese de dıştan içe doğru yol alınca suya yaklaşılır.

# Dünya Hanım, Köroğlu’nun kuyudaki zor hâline yanar ve ona acır. Köroğlu’nu kuyudan çıkarmak için bir ip getirir ve ipi kuyuya sarkıtır. İp yani akıl olmadan kuyudan çıkmak mümkün değildir.

# Kuyuda bulunan Köroğlu’nu kurtarmak için onun delilerinden İsabalı, belindeki kemendi Köroğlu’na atar. Köroğlu, bu kement sayesinde kuyudan hemen çıkar. Köroğlu’nu kuyudan çıkaran bayanların verdiği ip değil, kendi yiğidinin ipidir.

  Rüya Motifi  

# Halk anlatılarında karşımıza çıkan rüya motifi, Köroğlu Destanı’nın birçok metninde yer almaktadır. Köroğlu’nun ya da Köroğlu dışındaki kahramanların gördükleri rüyalar genellikle geleceğe dair bilgi amaçlıdır. Ayrıca kahramanların bilinçaltında sakladıkları endişeler, korkular, pişmanlıklar rüyalar aracılığıyla ortaya çıkar.

# Köroğlu Destanı’nda özellikle Köroğlu’nun doğumu üzerine çeşitli rüyalar görülür. Köroğlu’nun mezarda doğacağı, gaipten verilen bir bilgi niteliğindedir. Bu bakımdan rüya, kahramanın öte âlemden aldığı gizli bilginin yeridir diyebiliriz.

# Köroğlu bir gece rüyasında bir kütüğün etrafında yığın yığın toplanmış karıncalar görür. Bir ateş ile uyanır. Rüyalar, kahramanın bilinçaltının yansımalarıdır. Birey, kendisine bile söylemeye çekindiği duygu ve düşüncelerini bilinçaltına iter. Rüyalar ile ortaya çıkanlar, kahramanın kendisine bile itiraf edemediği duyguların yansımalarıdır.

# Halk arasında Ağızdan çıkmayan, rüyada mutlaka çıkar. gibi bir inanış vardır ki bu inanışa göre insanın kendisine bile itiraf edemediği sözler, durumlar bilinçaltında saklanan yönleriyle rüya aracılığıyla ortaya çıkar.

  Ebediyete Göç  

# Destan kahramanları mücadelelerle dolu yolculuklarını tamamlayınca bir sona doğru yol alırlar. Bu son, genellikle kahramanın yolculuk aşamasında geçirdiği yiğitlikle bağlantılı bir şekilde olur. Kahraman, olgunluk mertebesine ulaşmışsa ve halkın gözünde bir itibar kazanmışsa o, ölümsüzlüğe adaydır. Kahraman ölümsüz kılınarak, bütün zaman ve mekânlarda yeniden canlanacak, idealize edilmiş bir kahraman olarak yaşatılacaktır.

# İntikam duygusuyla yola çıkan ve bu uğurda amacına ulaşan destan kahramanı Köroğlu’nun sonu anlatılarda farklılıklar göstermektedir. Köroğlu anlatılarında “Köroğlu’nun Sonu”, “Köroğlu’nun Kocalığı” adıyla yer alan bu kolda genel temayül, Köroğlu’nun ölümsüzlüğe ulaştığı yönündedir. Köroğlu ölmemiş, halkın nazarında abı hayattan içerek ölümsüzlüğe ulaşmıştır. Herkesin kendisinden bir şeyler bulduğu Köroğlu böylece her dem yaşatılmıştır.

  Abıhayat Motifi   

# Halk inancına göre suyun mucizevî tarafları vardır. İnsanı ölümsüz kılar, kör gözün açılmasını sağlar, atı akıllı bir varlığa çevirir. Anadolu’nun pek çok bölgesinde de şifalı sular halk hekimliğine bağlı olarak tedavi amaçlı kullanılır.

# Köroğlu’nun dağdaki, Çarşamba gecesi kaynayan bulağın ak köpüklü suyunu içip erene ve aşığa dönüşmesi, arkaik medeniyetlerde şamana çevrime ritüelinin belirtisidir. Şamanist düşüncede seçilmiş şahsın, Şaman/Kam olabilmesinin şartı, dağ iyesi veya yer ananın döşlerinden süt emmesidir. Şaman olacak kişinin bu yeteneği kazanması ancak bu yolla gerçekleşir.

  At Motifi   

# Köroğlu Destanı’nda kahramanın özellikleri ile onun atının özellikleri eştir. Köroğlu ve atı Kırat doğumundan ölümüne kadar benzer bir hayat çizgisini takip eder. Her ikisinin de zayıf iken güçlü bir kahramanlık özelliği kazanmaları, karanlıktan aydınlığa çıkmaları (Köroğlu-mezar, Kırat-ahır), yol boyunca bütün engelleri aşmaları, ab-ı hayattan içerek olağanüstü özellikler kazanmaları ve sonlarının benzer olması vb. gibi hususlar, onların ‘bir’ olduklarının sembolüdür.

# Dünyadaki her şeyden, bütün nimetlerden üstün tutulan göz, ata bedeldir. Her bir göz, ata karşılıktır. Bu da ata verilen değeri göstermektedir. İyi atı göremeyen gözler, kör olmaya mahkûmdur. Gözlerin kızgın, kor halinde ateş ve demirin birleşmesiyle elde edilen kutsal güç, cezalandırma amacı ile kullanılmıştır.

# Kırat’ın yetiştirilme süreci de önem taşımaktadır. Bu süreç, seyisin, oğlundan hiçbir yerden ışık görmeyecek bir ahır yaptırması isteğiyle başlar. Atlar, kırk gün boyunca en ufak bir ışık almayacak ahırda kalacak, at da burada tam bir tulpar olacaktır. Atı olgunlaştıracak olan bu mekân, onun sahibi Köroğlu’nun olgunlaşmasıyla aynı özellikleri taşımaktadır.

  Kurt Motifi   

# Köroğlu’nun doğumundan itibaren kurdun rolü de destanda açıkça hissedilir. Onun doğumunda, bozkurt kültünün oldukça önemli rol oynadığı görülür. Bu olgu, Azerbaycan, Anadolu ve Türkmen anlatmalarında sistemli bir şekilde korunmuştur. Köroğlu’nun menşei kurttur, o, kurt soyundan gelir. Azerbaycan anlatmasında da Köroğlu ile Aypara kolunda Köroğlu’nun oğlunu kurt emzirir.

# Kurt; toprağın, vatanın koruyucusu, kurtarıcısıdır. Bu bakımdan Çamlıbel’i koruyup kollayan Köroğlu, aslında ata ruhunu sembolize eden Kurdoğlu’dur.

  Turna Motifi   

# Köroğlu Destanı’nda turnaya bağlı olarak kullanılan motiflerden birisi de turna telidir. Turna teli; güzelliğin, süsün, zarafetin, inceliğin sembolü olarak kadın, erkek fark etmeksizin kullanılmaktadır. Elde edilmesi zor olan bu telin kahramana uğur getireceğine inanılır. Ayrıca turna teli bereketin, refahın, şansın da sembolüdür. Bu sebeple Köroğlu, adamlarını öte diyara, şans, uğur, refah, huzur ve mutluluk getirmeleri için gönderir.

# Köroğlu, kocakarıya turna telinin nasıl bir çiçek olduğunu, nerde bulunduğunu sorar. Kocakarı turna teli çiçeğinin Bağdat Şahı’nın has bahçesinde bulunduğunu, Bağdat Şahı’nın bu çiçeğin tanesini bir altına sattığını, çiçeğin kurusa bile güzelliğini kaybetmediğini söyleyerek, gelinin başına takılan turna telinin damada gel gel ettiğini belirtir.

  Ok-Yay Motifi    

# Kendi içinde bir bütünlük arz eden ok ve yay, kahramanı sembolize etme bakımından oldukça dikkate değerdir. Ok dikeyliği ile eril, yay ise kuşatan, saran yatay boyutuyla dişil bir ögedir. Eril ve dişil özellikleri bir arada taşımasına bağlı olarak kahramanı temsil eden bu savaş aletleri aynı zamanda onu tamamlayan sembolik araçlardır.

# Köroğlu Isfahan ustalarının az bulunur metallerden üç yılda yaptıkları bir yaya sahiptir. Bu müthiş bir silahtır. Yayadan atılan ok, ard arda duran yedi fili bir anda yere serer. Yayı çekmek için Köroğlu’nun gücüne sahip olmak gerekir. Bu yayı ondan başkası çekemez. Köroğlu’nun buradaki gücü, destanın arkaik unsurlarından birisidir. Kahramanın gücüne hiç kimse yetişemez.

  Kılık Kalkan Motifi   

# Köroğlu Destanı’nda savaş aletleri, iki medeniyet arasındaki farklılıkları sembolize etmektedir. Kılıç ve kalkan Doğu’yu, doğunun hak, adalet ve dürüstlük savaşını, maneviyatı sembolize ederken, Avrupa’da teknoloji ilerledikçe çoğalan top ve ağır silahlar da Batı’yı, Batı’nın bütün kutsallığı silen ve maddeye tapan yüzünü simgelemektedir.

# Köroğlu Destanı’nda sembolik oluşumu ile kılıcın olağanüstü bir özelliğe sahip olduğunu görürüz. Mısrî kılıç, gökten inen yıldırım taşından yapılmış bir alettir. Kılıcın taşının gökten inmesi Göktanrı inancı ile ilişkilendirilebilir. Gökten gelen kutsanmış taş, kılıca da kutsallık verir. Bu kutlu kılıç da kahramana verilmiş bir güç ve olağanüstülük olarak kabul edilir.

  Tüfek Motifi   

# Tüfek, demirden yapılmış soğuk bir savaş aletidir. Destanın son kolunda geçen tüfek, Köroğlu için trajik bir son hazırlamıştır.

# Köroğlu mertliği, tüfek ise namertliği sembolize etmektedir. Yiğitlik, uzaktan ateş etmekle öldürmek değil, er meydanında kolunun gücü ile düşmanı yenmektir. Yiğitliğin ölümü, Köroğlu’nun sonu ve genel anlamda kahramanlık döneminin sonu, aşk destanlarının revaç bulduğu dönemdir.

  Yıldırım Motifi   

# İnsanoğlu en arkaik dönemlerde doğa ile iç içe yaşarken doğada meydana gelen olayları anlamlandırmakta güçlük çekmiş; şimşek çakması, yağmur yağması, güneşin açması gibi olaylardan bazen korkmuş bazen de onları Tanrı’nın bir işareti olarak kabul etmiştir.

# Yıldırım, üretme ve yok etme şeklinde çift yönlü gücü temsil eder. Buna hayat veya ölüm gücü de denilir.

# Ruşen, çocukken oyun oynadığı sırada yerde bir taş bulur. Taş küçük olmasına rağmen çok ağır ve ışıltılıdır. Ruşen, taşı bir buzağıya atar. Taş, buzağıya değmez ancak taşın ışıltısı ve ateşi buzağıyı yakıp öldürür. Ruşen olayı babasına anlatınca, babası o taşı bulup getirmesini ister. Ruşen’in getirdiği taş, gökten düşen yıldırım parçasıdır. Yıldırım, bir bakıma Tanrı’nın mesajıdır. Bu bakımdan yıldırımın düştüğü yer kutsal bir yer olarak kabul edilmektedir.

  Ateş Motifi    

# Bütün varlıkların özü olarak kabul edilen ateş, anasırı erbaa’nın en önemli unsurlarından biridir. Hem hayat verici hem yok edici özelliklerine bağlı olarak zıtlık içeren ateş, en eski tarihî dönemlerden beri tapılan, saygı duyulan ve korkulan bir ögedir.

# Kor-oğlu’, ateş(in)-oğlu anlamına gelmektedir. Kor; kızgın, kor halindeki ateş parçasıdır. Bu haliyle o, ışık yani kutsallık saçan ateşin oğludur. Buna bağlı olarak ateşin özelliklerine uygun bir kişiliğe sahiptir. O, ateş gibi korkulan, saygı duyulan, kutsallık atfedilen bir destan kahramanıdır. Ateşin yok edicilik özelliği ile Köroğlu’nun düşmanlarını yok etmesi arasında da bir paralellik söz konusudur.

  Ak-Kara Motifi    

# Hayatın aslî renkleri olan ak ve kara/beyaz ve siyah, bütün zıtlıkları ve hayatın bütün renklerini kendisinde toplayandır. Dikkat edilirse birbirine taban tabana zıt olan bu renkler aynı zamanda birbirlerini en iyi gösteren renklerdir.

# Siyah kötülüğü, karanlığı, boşluğu, savaşı, yası simgelerken; karşısında iyiliği, aydınlığı, barışı, saflığı simgeleyen beyaz vardır. Bu olumlu niteliklerin rengi olan beyaz bütün renklerin de özüdür. Her şeyden arınmış olan kimseyi sembolize eder.

# Köroğlu Destanı’nda da ak ve kara renkleri olumlu ve olumsuz anlamlarıyla kullanılmaktadır. Köroğlu’nun ağ bulaktan ölümsüzlük suyu içmesi, ak atının olması, ak saçlılar tarafından yardım görmesi, aydınlıkta olması onun kutsal bir kimliğe büründüğünü ve olumlu özelliklerle şekillendiğini göstermektedir.

  Aydınlık-Karanlık Motifi   

# Göksel bir motif olan ışığın gökyüzünü, karanlığın ise yeraltını temsil etmesi oldukça mühimdir. Işığı fark etmek için karanlıkta kalmış olmak gerekir. Karanlığın ne olduğunu anlamak için de ışığı bilmek gerekir.

# Köroğlu Destanı’nın asıl unsuru ve oturduğu temel aydınlık-karanlık zıtlığı ve bu zıtlığın, kahramanın şahsında birleşerek hayatın kendisini özetlemesidir. Köroğlu, karanlık bir mekân olan mezardan aydınlık dünyaya çıkar. Köroğlu zaman zaman karanlık mekânlara girse de onun yolu daima aydınlıktır. Onun bu gelişi insanın yolculuk serüveninin özetidir.

   Güneş - Ay Motifi   

# Güneş, her şeye ışık tuttuğu, hem hayır hem de şer vasıfları taşıdığı, tanrısal kudretleri topladığı gibi birtakım ruhlara da sahip olduğu için tanrılar üstü bir tanrı olarak nitelendirilir. Ayın, göktanrıları arasında önemli bir yerinin olduğu inanışı oldukça yaygındır.

# Köroğlu, mitolojik anlamda Tanrıoğlu fonksiyonu ile karşımıza çıkar. O, batan Ay’ın doğan Güneş’in sembolüdür. Köroğlu’nun mezarda doğması aslında batan Ay ’ın doğan Güneş’i selamlaması olarak değer kazanır. Nitekim mezar karanlığı simgelediği için Güneşin de karanlıklardan doğması yeni bir anlam kazanır.

# Bütün bunlar batan Ay ve doğan Güneş paradigmasında şekillenen destanın M.Ö. 3000 yılıyla bağdaşan Ay merkezli inancın etkili olduğu görüşlerine ağırlık vermeye olanak tanır. Batan Ay ve doğan Güneş ikilisi kahraman ve anası olarak kişileştirilmiş bu eski mitolojik zıtlık yeni bir başlangıcın habercisi olmuştur.

  Yer Altı - Yer Üstü Motifi   

# Yer altı karanlıkların, bilinmezliklerin olduğu bir âlemdir. Yer altı destanda öncelikle Köroğlu’nun yerin altında doğup yeryüzüne çıkışıyla başlar. Yeraltından yeryüzüne dikey boyuttaki çıkış serüveni kahramanın ve destanın da özeti durumundadır.

# Yerin altı karanlık, körlük, mezar gibi bilinmeyen bir mekânın bilinçaltının sembolüdür. Kahramanın bu noktadan bilinç seviyesine çıkması aydınlık, doğum, Ruşen adlarıyla ilintilidir. Destan da bu zıtlıklar üzerine kurulan bir dengenin göstergesidir.

# Köroğlu yer altından yer üstüne sıçramalar yapan olağanüstü bir kahramandır. Ancak bu geçişlerinde muhakkak bir rehbere, yardımcıya ihtiyaç duyar.

Yerin altı Şamanizm inancına göre kötü ruhların bulunduğu yerdir. Bu sebeple genellikle cezalandırma mekânı olarak karşımıza çıkar. Köroğlu da Türkmen anlatmasında yer altı krallığına gider. İçsel yolculuğunu tamamlamamış olan kahraman, kutsal değerlere zarar verdiği için bilinçaltına, kendisiyle hesaplaşmak üzere yönlendirilir.

# Aga Yunus’un kız kardeşi yeraltında yaşamaktadır o, bir devin karısıdır. Köroğlu onun yardımıyla yerüstüne çıkar. Bilinçaltının karanlıklarına hapsolmuş Köroğlu’nu, bilinçaltı mekânından çıkaran animasıdır.

   Elma Motifi    

# Elmanın sembolik görüntüsü anlatılarda  karşımıza evlat sahibi olma, evlenme ve düğün âdetlerinde, cenaze merasimlerinde, ölümsüzlük ilacı olarak, çeşitli hastalıkların tedavisinde çıkar. Özellikle de evlenme âdetleri içinde değerlendirilen saçı geleneği anlatılarda karşımıza çıkan şekline benzerdir.

# Köroğlu anlatmalarında da eş seçiminde olmasa bile yiğit seçiminde elma belirleyici bir unsurdur. Köroğlu’nun beraber yol yürüyeceği kahramanı seçerken başına koyduğu elma, ona uyguladığı bir sınavdır.

# Azeri anlatmasına göre Köroğlu’nun ününü duyan Nahçıvanlı Demircioğlu Çamlıbel’e gelip Köroğlu’nun yanında kalmak ister. Köroğlu da Demircioğlu’nun yiğitliğini sınar. Başına bir elma, elmanın üstüne de bir yüzük koyup yüzüğün içinden seksen ok geçirir ve Demircioğlu’nu yanına alır.

  Yüzük Motifi   

# Dişiliğin sembolü olan yüzük aynı zamanda bağlılığın, birlikte sonsuzluğa atılan adımın da işaretidir.

#Köroğlu, karısını sınamak için yüzüğünü verdiği yaşlı Gürcü çobanı Çamlıbel’e yollar. Yüzük eşler arasındaki bağlılığın simgesidir. Köroğlu da karısının kendisini bekleyip beklemediğini anlamak için onu bir sınava tâbi tutar. Bu imtihan ile, kendini yolculuğu esnasında kanıtlayan kahraman, şimdiden sonra diğer yarısı olan eşinin kendini kanıtlamasına olanak tanır.

   Yıldız Motifi   

# Göğün ve gökte bulunan varlıkların kutsal kabul edilmesi, yıldızların da kutsal olarak düşünülmesini sağlamıştır. İnsanların gök cisimlerine inanmaları, yaralarının da onun altında sağalacağını düşünmelerine sebep olmuştur. Yıldızın hareketleri ve durumu ile insanın yaşam tarzı arasında bir paralellik söz konusudur.

# Köroğlu Destanı’nın Azerbaycan anlatmasının Paris nüshasına göre, Mirza, oğluna, Çarşamba gecesi bulağın yanına gitmesi gerektiğini, kendisine ait nücum kitabındaki duayı okuyup, gözlerini biri mağripte diğeri maşrikte olan iki yıldıza çevirmesini söyler. Nücum kitabındaki duayı okuduğu zaman iki yıldızın birbirine yakınlaşacağını ifade eder. Yıldızlar yakınlaşınca da bulağın suyundan ağ bir köpüğün çıkacağını dile getirir. Bu köpüğün kör olan gözlerini açacağını bilen Mirza, oğlundan köpüğü getirmesini ister. Köroğlu denilenleri yapar. Yıldızların çarpışmasıyla oluşan köpüğü, gençliği nedeniyle düşünmeden kendisi içer.

  Ayna Motifi  

# Var olanı birebir aksettirme özelliğine sahip olan ayna, sembolik açıdan önemli bir nesnedir. Aynadaki görüntü, görüntü sahibinin cevherinin bir sembolüdür.Aynaya bakılarak gelecekten haber alınır. Ayna, aydınlık, geleceği parlak, baht açıklığı anlamına gelir.

# Köroğlu, karısı Aga Yunus’la ayrılırken ona dünyaya bakıp olup biteni görebileceği büyük bir ayna verir. Örnekte görüldüğü gibi, ayna geleceği gösteren bir nesne konumundadır.

# Özbek eş metnine göre Köroğlu’nun torunu Ravşan, büyülü bir aynada Şirvan ülkesinin hükümdarı Kara han’ın kızı Zulhumar’ın yansımasını görür ve ona âşık olur. Aynanın, dünyanın farklı yerlerinde olan biteni gösterdiği ve kahramanların ayna aracılığıyla birbirlerinden haberdar oldukları görülür.

  Hızır Motifi   

# Halk arasında zor durumda kalanların, sıkıntıya düşenlerin yardımına yetişen Hızır’dır. Özellikle de yolda kalanların, sıkıntıya düşenlerin, darda olanların imdadına yetişen kurtarıcı unsur daima Hızır olmuştur. Hızır, evrensel anlamda yardımın ve iyiliğin sembolüdür. Hızır, gösterdiği özelliklere bağlı olarak veli, keramet sahibi kimse olarak algılanır.

# Sevgilisini arayan Köroğlu’na yol gösteren ve tavsiyelerde bulunan bir tepe üstünde görünen “dadü”, yani yaşlı kişi, aslında dar zamanlarda yardıma gelen Hızır’dır. Hızır, zamanlar arasında yolculuk yapan bir kurtarıcıdır. Farklı zaman ve mekânlarda renk ve şekil değiştiren Hızır, kahramanın hamisidir.

   Kafdağı Motifi    

# Kafdağı, devlerin, perilerin evi olarak kabul edilip, yeryüzünü kuşatan ve göğü alttan tutan bir sur gibi görülür. Kafdağı bütün yeryüzünü kuşatan bir dağ olarak tasavvur edilmektedir. Masal motifi olarak kabul edilen Kafdağı, aynı zamanda bütün yeryüzünü birleştiren yönüyle mitolojik bir dağdır.

# Köroğlu’nun karısı Aga Yunus, Köroğlu’ndan ayrılınca Kafdağı’na gider. Kazak eş metnine göre Köroğlu bir gün bozkır geyiğini kovalar ve Gülnar adında bir büyücü periyle karşılaşır. Gülnar, Köroğlu’nun yüz yirmi yaşını doldurduğunda göğe yükseleceğini bildirip onunla evlenmek istemez. Köroğlu onu her yerde devlerin ve perilerin barınağı olan Kafdağı’nda bile arar ama bulamaz. Sonunda Köroğlu, Ayvaz’ı Gülnar’ı aramak üzere gönderir. Ayvaz, Gülnar’ı Irambağ’da (Cennet Bahçesi) bulur.

   Yer Altı Motifi   

# Karanlık, bilinmezlik, dibi görünmeyen yönleriyle kahramanın bilinçaltını sembolize eden yer altı, kahramanın geri plana ittiği duygu ve düşüncelerini içeren bir alandır.

# Köroğlu’nun bir oğlu olur. Oğlan büyür, yeraltı krallığındaki insanların dilini anlamaya başlar. Babasının yer üstünün insanı olduğunu ifade eder.

# Aga Yunus’un kız kardeşi yeraltında yaşamaktadır o, bir devin karısıdır. Köroğlu onun yardımıyla yerüstüne çıkar. Bilinçaltının karanlıklarına hapsolmuş Köroğlu’nu bilinçaltı mekânından çıkaran animasıdır.

  Dev Motifi   

# Dev, kahramanın ötelediği ve yüzleşmeye çekindiği bilinçaltı korkularıdır. Dev, ejderha, cadı vb. masallarda daima bu yönleriyle karşımıza çıkarlar.

# Masal dünyasında mitolojik bir unsur olarak karşımıza çıkan dev, genellikle kahramanla dost olur. Bu durum insanın bilinçaltında bastırdığı duygu ve düşüncelerinin tanınması ve onların ilkel gücünden güç kazanılması anlamına gelmektedir. İnsan ruhunun olgunluk aşamasında ulaştığı son noktadır.

# Aga Yunus’un kız kardeşi yeraltında yaşamaktadır o, bir devin karısıdır. Köroğlu onun yardımıyla yerüstüne çıkar. Devler gelip kahramanı Çamlıbel’e arkadaşlarının yanına götürür. Köroğlu’nun yeraltındaki yaşamı, destanın tarihî katmanından daha çok masal motifine uygundur. Ancak bu masal motifleri sembolik ve mitolojik bağlamda değerlendirildiğinde anlatılara ışık tutmaktadır. Yerin altı bize bilinçaltını, karanlıklar ülkesini, yadsınan ben’imizi yansıtmaktadır. Dev ise bilinçaltında kahramanın tanımladığı ve uzlaşabildiği gölgesidir.

  Peri Motifi    

# Köroğlu, önce periler padişahının kızı Ağa Yunus’la, daha sonra da kahraman kız Harman Deli ile evlenir. Ağa Yunus gökle veya efsanevi Kufi Kafdağı ile ilişkilidir. Bu varlık bazı özellikleriyle Oğuz Destanı’ndaki gök kızını hatırlatır. Harman Deli ise yer kızını sembolize eder. Köroğlu gök ve yer unsurlarını bir arada barındıran kahramandır. Köroğlu’nun perilerle evli olması onu kutsallaştırmaktadır.

  Büyü Motifi    

# Doğa kanunlarına karşı gelinerek yapılan birtakım işlemlere ve uygulamalara büyü adı verilir. Büyü ile olağanüstü değişimler gerçekleşir. Her insan büyü, sihir aracılığıyla birdenbire kendini, çevreyi değiştirmeyi ister. Bu değiştirme ve dönüştürme isteğini şaman mitlerinde aramak yerinde olacaktır.

# Daha çok masal motifi olarak bildiğimiz büyü, büyü yapma, Köroğlu Destanı’nda karşımıza çıkmaktadır. İnsanların çaresiz kaldıkları durumlarda büyüye başvurdukları, büyü ile imkânsız durumları olabilirlik durumuna getirdikleri görülmektedir.

  Kılık Değiştirme Motifi  

# Şekil değiştirme motifi, özellikle efsanelerde, destanlarda, masallarda ve halk hikâyelerinde şekil değiştirme hadisesinin insanlar ve hayvanlarda sıkça karşımıza çıkan bir durum olduğunu belirtebiliriz. Kahraman bazen zor bir durumdan kurtulmak, başı sıkıştığı bir anda bulunduğu konumdan kaçmak bazen de bir işin üstesinden gelmek amacıyla şekil değiştirerek serüvenine devam eder. Bazı durumlarda ise şekil değiştirme, kahraman için karşılaşmak istemediği kişi ve olaylar karşısındaki çıkış yoludur.

# Köroğlu bir âşık elbisesi giyip omzuna da bir saz asar. Köroğlu kılık değiştirerek derviş kılığına bürünür.

# Köroğlu’nun kılık değiştirdiği zaman derviş, atının da derviş atı olmasında savaşçı kimliklerini gizlemeleri yatmaktadır. Çünkü dervişler dünya işlerinden el etek çekmiş, savaşla beyle ilgisi olmayan kişilerdir. Bunun yanında Köroğlu girmek istediği bir yere derviş kılığına girerek gidebilir. Çünkü her ne olursa olsun bütün kapılar derviş gibi din büyüklerine açılır. Köroğlu da bu kimlikten faydalanmaktadır.

   Kel Kılığına Bürünme ve Keloğlan motifi  

# Kel olma motifi, maddi ve manevi gücün, aklın, yol göstericiliğin, adaletsizliğe karşı olmanın sembolüdür. Bu sembolik anlamlarının yanında kel kılığına girmenin altında kendini saklama, kaçma, maskeye bürünme, gizlenme anlamları yatmaktadır.

# Köroğlu, Keloğlan kılığına girerek kendisini gizler. Nitekim Şimşek de halk anlatılarının sonunda Keloğlan kılığına bürünen kahramanın hedefine ulaşarak tekrar gerçek kimliğine döndüğünü ifade eder.

# Köroğlu’nun kel kılığına girmesi hadisesi dışında destanda karşımıza çıkan bir unsur da Keloğlan’ın masal motifi olarak görünmesidir.


# Köroğlu’nun Keçel’e karşı durması, mitolojide yazla kışın, sıcakla soğuğun, hayatla ölümün mücadelesini aksettirir




Edebiyat

[Edebiyat][recentbylabel2=edebiyat]

araştırma

[Featured][araştırma]
Notification
This is just an example, you can fill it later with your own note.
Done