
''Köroğlu değilem, ona tımsalam
Hem Rustem-i Zal’am, hemi salsalam,
Nice Hodkarları tahtından salan
Geniler üstünde oylayan menem.''
17. yüzyılda yaşamış ünlü ermeni tarihçi Tebrizli Arakel, 16.
Yüzyıl isyancıları (Celali) arasında saydığı Kürt Kiziroğlu Mustafa
Bey’in çevresinde bin adamı olduğunu ve Köroğlu’nun arkadaşı olarak o
tarihlerde halk arasında söylenen destanlarda anıldığını belirtiyor.
Tarihçi arakel’in ‘’Türlü hile ve düzenler tertip etmekle mahir olan
Köroğlu’nun maceralarının âşıklar tarafından söylenilmekte olduğunu’’
bildirmesi, aynı zamanda saz şairi olan Köroğlu’nun ölümünden hemen
sonra, belki de daha yaşarken, destanlarının halk arasında yayıldığını
gösteriyor.
17. yüzyılın ünlü gezgini Evliya Çelebi de, 16. Yüzyıl
Celalilerinden biri olan Köroğlu’nun gerçek kimliği ile bir halk şairi ve
Celali reisi olduğunu belirtirken sonra, destanın düşünsel dokusunu şöyle özetliyor:
‘’Halk geleneği, Köroğlu’nda zalimleri cezalandıran, fakirleri
doyuran, eşitlik ve adalet düzeni kurmayı deneyen (belki kurmaya çalışan demek
daha uygun olur) ideal bir kahraman görmek istemiştir; onun adının
destanlaşmasında halkın bu özleminin büyük payı vardır’’.
Celali isyanı üstüne çeşitli eserleri bulunan Prof. Dr.
Mustafa Akdağ, ‘’bu eşkıyanın, bütün Celali isyanlarının mahiyetini ve
karakterini Köroğlu adındaki halk destanlarının halk destanlarının yegane
kahramanı olarak ebedileşmesinin olmasındandır. Yaşadığı sahaların
İstanbul-İran askeri yolu üzerine rastlaması, eşkiyalığını ayrıca popüler
kılmıştır.’’ diyor.
Gerek Boratav’ın çeşitli araştırmalarında, gerekse Çekoslavak
Türkolog Xenia Celnarova’nın ‘’Avrupa Halk Edebiyatında ve Yakındoğu
Edebiyatı’nda Eşkiyalık Konusunda Benzer Çizgiler ‘’ konulu doktora
çalışmasındaysa, çeşitli halkların kültürlerinde eşkıya tipleri ve
motifleri arasında etkileşim ve benzerlikler ayrıntılı olarak
verilmektedir.
Balkanlar’dan Asya içlerine kadar yaygınlaşan ve 20’yi aşkın
kol destanına konu olan Köroğlu’nun; Osmanlı resmi belgelerine de birçok kez
yansıyan en yakın arkadaşlarından biri Kürt Kiziroğlu Mustafa Bey olan
Köroğlu’nun, (Köroğlu destanına toplumsal yaşarlık veren sermaye sefalet
çelişkisini, zengin-yoksul ikilemini yoğun biçimde yaşayıp, bilinçaltına
öç alıcı ya da kurtarıcı özlemini yerleştiren) Kürt halkının kültüründe
ifadesini bulmaması veya en azından bu ‘’ortak kahraman’’ çevresinde oluşturulan
‘’ortak destan’’da Kürt motiflerinin bulunmaması mümkün müdür? Kuşkusuz
değildir.
Öyleyse, Türkiye’de Köroğlu üstüne birçok kol destanı
derlendiği halde neden bir Kürdistan varyantına, yüzlerce kitap ve makale
yazıldığı halde neden Kürt motiflerine rastlanmaz? Kuşkusuz bunun başlıca
nedeni, izlenegelen inkarcı ve ipotekçi kültür politikalarıdır.
Çünkü, daha Alexander Jaba’nın 1890 tarihli ‘’Kürtçe Seçme
Eserlerden Kısa Bir Derleme’’ adlı eserinden ve ondan aktarma yapan Prof.
Dr. Köprülüzade Mehmet Fuat’ın çalışmalarından biliyoruz ki, Köroğlu’nun ünü
Kürt halkı arasında oldukça yaygındır ve Köroğlu hakkında oldukça ilginç bir
inanç vardır. ‘’Kürtler’e göre Köroğlu yoksulların yararlanması için
mızrağını dağlara ‘’Köroğlu ölçüsü olarak bırakmıştır. Hatta rivayete göre, bu
ölçü onlar arasında tanınmış meşhur bir ölçüdür’’.
Dahası, gerek Köroğlu maceralarının geçtiği asıl alanlardan
birisinin Kürdistan olması, gerekse Köroğlu kol destanlarında geçen birçok özel
ismin Kürt kimlikli olması, destandaki Kürt motiflerini açıkça ortaya koyuyor.
Buna rağmen, birçok derlemede, bu öğeler bilerek elenmiş ve değiştirilmiştir.
Türkçe Çalışmalarda Sınırlı Değinme
Jaba’yı kaynak olarak alan Köprülü’nün 1930’daki bu kısa
vurgusundan sonra R.Alakom’un İsveç’de yayımlanan ‘’Çağdaş Türk Edebiyatında
Kürtler’’ ve Ali Haydar Avcı’nın Almanya’da yayımlanan ‘’Köroğlu
Ayaklanması’’ konulu çalışmasına gelinceye kadar, Köroğlu Destanı’ndaki Kürt
motiflerine hemen hiç değinilmemiştir denebilir.
Hüseyin Beyaz’ın ‘’Köroğlu Antep Rivayeti’’ adlı
çalışmasında, destanın Antep rivayetinde Kürt motiflerine ilişkin küçük
değinmeler bulunmaktadır. Şemsettin Murat, bu küçük değinmelerden yola
çıkarak ‘’Köroğlu Öyküsünde Kürtler’’i kısa bir yazı boyutunda işlemeye
çalışıyor.
Hüseyin Beyaz’ın işlediği motiflerden biri şöyledir:
‘’Üsküdar sokaklarında halk, Köroğlu’na bakıp birbirleriyle
konuşuyorlardı: Hele şu kürde bak. Parmakları hıyar, kolları çınar dalı gibi,
çam oyununun arasında büyümüş, zaballa bir Kürt. Altındaki ata kurban olsun,
ata bak kendisine bak, Kürtler zaten asbab giymeyi bilmezler.’’
Bir başka motif, Antep rivayetinde geçen bir Köroğlu
deyişidir. Rivayete göre, Köroğlu bir gün dağda dört kişi tarafından
sıkıştırılır. Bu dört kişiden biriyse Kürt’tür. Ancak bu kişi, Köroğlu’na
kalleşlik yapmaz. Köroğlu bundan etkilenerek şu deyişi der:
(…)
Türkmen der altından atı alalım
Tat der ki ashabıbı soyalım
Arap der ki bunu kuma gömelim
Kürdoğlu der hepimizden mert kişi
Şemsettin Murat’ın yazısında, Antep rivayetinde bir Kürt
motifi ise şöyle aktarılır:
Köroğlu, yer yer kendini Kürdoğlu olarak tanıtır…
-Köroğlu sen kimlerdensin?
-Ben mi lo?
-Evet.
-Bana lo, Kürdistan yaylasında Deli Ali Ağanın oğlu Ali
derler.
Halk anlatmalarında çeşitli olay kahramanları, halkların
özlemleri ve beğenileri doğrultusunda isim ve kimlik değiştirerek karşımıza
çıkabilirler. Bu çerçevede Köroğlu, yerine göre Köroğlu’na
dönüştürülebilir. Ancak Kürt yerleşimlerinde Kürdoğlu adında bir destan
kahramanı bulunduğu da unutulmamalıdır.
Azeri derlemelerinde Kürt motifleri
Köroğlu’nun yazılı literatüre de geçen Derbend, Azerbaycan,
Dağıstan ve Gürcistan seferleri, Kürt motifleri açısından büyük zenginlik
gösterir. Özellikle Köroğlu’nun Derbent Seferi adeta Kürdistan seferi;
Kiziroğlu Mustafa Bey’le karşılaşması da bir Kürt anlatması gibidir.
Azerbaycan derlemelerinde yoğun yer tutan Köroğlu’nun Derbend
Seferi’nde, Köroğlu’nun oğlu konusunda Kürdoğlu adında bir halk kahramanı
vardır.
Kürdistan ve çevresinde sözlü gelenekte yaşadığı halde yazıya
geçirilmeyen bu Köroğlu- Kuürdoğlu karşılaşmasını, İran Azerbaycan’ında
yayımlanan ‘’Külliyatı Dastan-ı Köroğlu’’ ve Dr. Habib İdrisi’nin Azerbaycan
Cumhuriyeti’nde yapılan ‘’Köroğlu Eposu Varyantlarının Mukayeseli Tetkiki’’
adlı doktora çalışmasından yola çıkarak özetle vermek istiyoruz.
Köroğlu’nun Derbent Seferleri’ne ilişkin rivayete göre;
Köroğlu, Demirkapı Derbent ellerinden gelmiş Deli Hasan adında biriyle tanışır
ve yoldaş olur. Bir gün Deli Hasan kendi ilini anlatırken, Derbend Paşası Arap
Paşa’nın kızı, güzelliğiyle ün salmış Mümine Hanımdan söz eder. Köroğlu,
anlatılanlar karşısında daha fazla dayanamaz ve Derbend’in yolunu tutar. Nice
diyarlar, teperler aşıp, dereler geçip Derbend’e ulaşır.
Arap Paşa, ününü daha önce duyduğu açık sözlü Koç Köroğlu’na
kızı Mümine’yi verir. Dokuz ay, dokuz gün, dokuz saat sonra bu evlilikten
bir oğulları olur ve adını Hasan koyarlar.
Hasan, on yedi- on sekiz yaşına geldiğinde, kimseyi
dinlemeyen, doğru bildiğinden şaşmayan bir yiğittir ve bu özelliklerden dolayı
adı Kürdoğlu ‘na dönüştürülmüştür artık.
Kürdoğlu daha doğmadan, babası Köroğlu Çamlıbel’e geri
dönmüştür. Bu yüzden o babasını hiç tanımamış ve halk arasında ona ‘’atasından
bihaber’’yani ‘’babası belirsiz’’ denmekte ve genç Kürdoğlu buna fena halde
içerlemektedir.
Daha fazla dayanamayarak, bir gün anası Mümine Hanıma karşı
durup, gerçek babasını sorar. Doğruyu söylemezse onu da , kendisini de
öldüreceğini söyler. Bunun üzerine anası gerçeği açıklar ve babasının
‘’Hanlara, paşalara kan yutturan Çamlıbeli Koç köroğlu’’ olduğunu söyler.
Gerçeği öğrenen Kürdoğlu, dedesiyle anasını ikna ederek yol
hazırlığına başlar. İlkin uzun aramalardan sonra bir yılkıdan Boz Tay’ı seçer.
Ardından da sıra yiğitliğine layık bir kılıca gelir. İşçiliğiyle ünlü bir
demirciye gider. Usta, ona Horasan poladından bir kılıç yapar. Boz Tay’a binip
kılıcını kuşanan Kürdoğlu, vedalaşmak üzere anası mümine Hanıma gelir.
(…)
Kürdoğlu:
Nesihetlerin tutaram,
Ganım ganlara gataram,
Gedip atama çataram,
Ruhset ver, men geder oldum.
Mümine Hanım:
Kürdoğlu’du atan zatı,
Çenlibel’de var busatı
Bazubenddi amanatı,
Allaha tapşırdım seni.
(…)
Bu söyleşmenin sonunda Mümine Hanım ikna olur ve Köroğlu’nun
koluna bağlar ve onu, Çamlıbel’deki babasının yanına gitmek üzere
uğurlar.
Kürdoğlu, üç gün üç gecelik yolculuktan sonra, Kürdistanlı
Ehmed Beyin vilayetine ulaşır. Ulaşmaya ulaşır ama burada çeşme başında
öylesine güzel MEhri hanım adında bir Kürt kızına rastlar ki yıldırım çarpmışa
döner. Ondan bir tas su ister ve kana kana içer. Kız da ona vurulmuştur yine de
Kürdoğlu’nu sınamak ister.
(…)
Mehri Hanım:
Hay desem, galadan atarlar ohlar,
Hey desem, deryada titrer balıklar,
Huy desem, zindana seni gatarlar,
Çıh get buradan, menden sana yar olmaz.
Kürdoğlu:
Gelende anamdan aldım dersimi, Çınarda bilmerem erşe sesimi,
Burda kesdirsen de lap nefesimi,
Seni aparmamış, dilber getmerem.
Mehri Hanım:
Hay vuram goşuna töküler indi,
Salarlar boynuna oğlan kemendi,
Görmezsen Mehri’den şekeri kandi,
Çıh get buradan, menden sene yar olmaz.
Kürdoğlu hırslanır:
Gelen goşununu yer yan eylerem,
Çekerem gılıncı, al gan eylerem,
Kürdoğlu’yam, yurdun viran eylerem,
Seni aparmamış, dilber getmerem.
Haykırsam seni tutarlar,
Golun gerdende çatarlar,
Derin guyuya atarlar,
Var get buradan, ecem oğlu.
(…)
Kürdoğlu:
Men de Kürd’em, Kürdoğlu’yam
Eziz helef, yurd oğluyam
Köroğlu’nun gurd oğluyam,
Gelmişem aparram seni.
Mehri Hanım anlar ki, Kürdoğlu tutkusunda ciddidir. Bunun
üzerine öne düşer. Kürdoğlu onu izler ve giderler. Ehmed Han’ın huzuruna
çıkar ve meramını açık yüreklilikle anlatır. Ehmed Han sırtındaki sazdan
Kürdoğlu’nun bir Âşık olduğunu anlar ve aralarında şu türkülü atışma geçer:
Ehmed Han:
Belalar geler başına,
Bu sevdadan gayıt, âşık.
Sözlerin gelmir hoşuma,
Bu sevdadan gaıt aşık.
Kürdoğlu:
Gavga açaram başına,
Mehri yarı ver, gayıdım.
Zeher gataram aşına
Mehre yarı ver, gayıdım.
(…)
Ehmed Han:
Vardı başının hatası.
Döşünde ohun butası
Vermez Mehri’ni atası
Bu sevdadan gayıt âşık.
Kürdoğlu:
Men Kürdoğlu’yam, sanım var,
Gılıncım var, galhanım var,
Dağ dayanmaz tufanım var,
Mehri yarı ver, gayıdım.
Bu çekişmeden sonra, Ehmed Han, Kürdoğlu’nun kararlılığından
kuşkulanarak, kim olduğunu, nereden gelip nereye gittiğini sorar. Kürdoğlu alır
sazı eline:
Ehmed Han, bil menim yolum
Dağıstan’dan geler oldu
Vardır gılınç vuran golum,
Derd bağrımı deler oldu.
(…)
Kürdoğlu’ydu, geldi dile,
Mısri gılınc aldı ele,
Yolu düşüb Çenlibel’e
Öz atasın diler oldu.
Ehmed Han, Kürdoğlu’nun ‘’Çenlibel’e (Çamlıbel) giderem’’
sözlerinden şüphelenerek, onu da Köroğlu’nun delilerinden (koçaklarından,
adamlarından) sanıp, adamlarını üstüne salar, Kürdoğlu o an anlar ki, bu da
atası Köroğlu’nun düşmanlarındandır. Çeker kılıcı ve kendisine
saldıranları darmadağın eder. Ehmed Bey, çareyi kaçmakta ve yeni savaşçı
adamlarını Kürdoğlu’nun üstüne salmakta bulur. Kürdoğlu, vuruşa vuruşa Ehmed
Han’a şöyle seslenir:
Gel sene söyleyim, ay Ehmed Paşa
Yön çevirip Çenlibel’e gedirem,
Düşmenler elimden çekerler haşa,
Yön çevirip Çenlibel’e gedirem.
(…)
Anamın yolunda golu bağlıyam,
Atamdan ayrıyam, sine dağlıyam,
Kürdoğlu’yam Köroğlu’nun oğluyam,
Yön çevirib Çenlibel’e gedirem.
Kürdoğlu’nu yine yenemeyen Ehmed Paşa, bu defa tüm süvari
güçlerini onun üstüne saldırtır. Kürdoğlu onlara şöyle seslenir:
(…)
Bağban olub bar isterem,
Heyva ister, nar isterem,
Kürdoğlu’yam yar isterem
Han, ya öldür ya öl bugün
Ehmed Han, Kürdoğlu’yla haşa başa çıkamayınca Mehri Hanım
devreye girer ve karşısındaki yiğidin Çamlıbelli Koç Köroğlu’nun oğlu olduğunu,
istediğini yerine getirmekten başka yapacak şeyi olmadığını söyler babasına. Bu
durum karşısında Ehmed Han, kızı Mehri Hanımı Kürdoğlu’na verir.
Kürdoğlu, daha evlendikleri gece, Mehri Hanımı geri geleceği
konusunda ikna ederek Çamlıbel’in yolunu tutar. Üç günlük yolculuktan sonra
Çamlıbel’e vardığında bir yaşlıya rastlar. Ona sazıyla şöyle seslenir:
Goca Baba, olum men sene gurban,
Söyle köroğlu’dan mene bir haber.
(…)
Yaşlı adamın, Köroğlu’nun yerini tarif etmesi üzerine
Kürdoğlu o tarafa yönelir. Uzaktan bir atlının yaklaştığını gören Köroğlu’nun
adamlarından İsabalı, Ayvaz ve Demircioğlu ne olup olmadığını sormak için teker
teker ona yaklaşırlar. Fakat Kürdoğlu, kendisini karşılayıp kimlik
soranları teker teker avlayarak atlarından düşürüp, ellerini kollarını bağlar.
Durumdan kuşkulanan Köroğlu, bu defa kendisine yönelir. Adamları Köroğlu’nu,
temkinli yaklaşması konusunda uyarırlar. Derken, ikisi arasında kıyasıya kavga
çıkar, kılıçların kalkanların şakırtısından gök inler. Bu uzun çatışmanın
ardından her ikisi de takatten kesilir. Buna rağmen, Kürdoğlu gücünü toplayıp
son bir hamle ile Köroğlu’nu yere yatırır, ayağını göğsüne bastırır ve adını
sorar. Köroğlu, adını vermez. Ve aralarında söz düellosu geçer:
(…)
Kürdoğlu:
Dava meydanından geçirtdim paşa,
Govub delileri doldurdum daşa
Ahirde çekersen elimden haşa
Başı baş üstüne tığlayan menem.
Köroğlu:
Köroğlu değilem, ona tımsalam
Hem Rustem-i Zal’am, hemi salsalam,
Nice Hodkarları tahtından salan
Geniler üstünde oylayan menem.
Kürdoğlu:
Kürdoğlu’yam merd meydanda galaram,
Genimler başına gılınç çalaram,
Yağı düşmenlerden gısas alaram,
Seçiben goheri bağlayan menem.
Bu atışmadan sonra yeniden kavgaya tutuşurlar. İş iyice inada
binmiştir. Biri diğerini öldürecektir. Köroğlu’nun adamlarından biri tez elden
Nigâr Hanıma (Öykünün burasında Mümine Hanım, Nigâr Hanıma dönüşüyor. Bir
anlatmaya göre, Köroğlu Dağıstan’da Nigâr Hanımla evlenmiştir ) gidip haber
verir. Olay yerine gelen Nigâr Hanım da bütün çabalarına rağmen onları
ayıramaz.
Kürdoğlu, bütün yiğitliğine rağmen genç ve deneyimsizdir.
Oysa Köroğlu, yüz yılın Köroğlusu. Bir nara atarak Kürdoğlu’nu yere vurur.
Çöküp sinesine, hançeri çeker ki başını kessin. Fakat Nİgâr Hanım, çekip
hançeri elinden alır. ‘’O, seni iki defa yere yatırdığı halde kesmiyor da,
senin onu bir defa yenip kesmeye kalkışman Köroğlu adına yakışır mı?’’ diye
çıkışır.
Kürdoğlu anlar ki, karşısındaki babası Köroğlu’dur. O da bu
nu noktadan sonra kimliğini açığa vurur.
(…)
Bir dert bilen yohdu derdim çağlayam,
Dost yolunda men de golu bağlıyam,
Kürdoğlu’yum, Köroğlu’nun oğluyam
Yerim haber alsan Dağıstan’lıyam.
Köroğlu, ‘’Benim oğlum yoktur, sen yalan söylüyorsun’’
deyince Kürdoğlu, ‘’BenArap Paşa’nın kızı Mümine Hanımın oğluyum, bu da senin
pazubendin’’ der ve Köroğlu’na gösterir.
Bu durum karşısında Köroğlu’nun deli gönlü coşar, oğlunu
kucaklar ve başlar söylemeye:
Başına men dönüm, gül yüzlü oğul,
Köroğlu değilen iğit menem men,
Deli Paşaları tahtından salan,
Köroğlu değilen iğit menem men.
(…)
O gün Çamlıbel’de görülmedik bir şenlik olur. Sonunda
Kürdoğlu, Köroğlu’ndan izin alıp yanına gider…