Canan Romanı – Özet, Tahlil, İnceleme
İlk defa 1924 yılında okuyucu ile buluşan Canan adlı roman Peyami Safa’nın ilk
dönemki romanlarındandır.
Tema
# Canan adlı romanda tutkularının esiri olan, birtakım geçici
hevesler peşinde koşan ve bu uğurda kutsal değerleri çiğnemeyi göze alan
sonuçta da hüsrana uğrayan bir kadın anlatılmıştır.
Olay Örgüsü - Özeti
# Bir Çerkez kızı
olan Canan, küçük yaşta esirciler tarafından satın alınır ve saraya satılır.
Sarayda güzelliği ile dikkatleri üzerine çeken Canan, daha sonra, zengin bir
aile olan Şakir Beylere verilir. Burada, evin diğer çocuklarıyla beraber ve
farklı hiçbir muameleye tâbi tutulmadan büyütülür, gelinlik çağına gelince de
Kâzım Bey adında bir binbaşıyla evlendirilir. Evlendikten sonra kocasıyla
beraber Edirne’ye giden Canan, kocasıyla anlaşamayınca, tekrar İstanbul’a
döner.
# Canan
Edirne’den döndükten sonra Şakir Bey’in şirketinde çalışan Lâmi ile tanışır,
kısa sürede onu kendine bağlar. Aradaki ilişkinin aşka dönüşmesi üzerine, Lâmi
beş seneden beri evli olduğu Bedia’dan ayrılarak Canan ile evlenir. Lâmi’nin
Bedia’dan ayrılmasında Canan’ın cazibesi kadar, Lâmi’in Bedia da dâhil olmak
üzere yalı ve çevresine duyduğu nefretin payı da vardır. Çünkü o, Vaniköy’deki
yalının tekdüze dekoru içinde sürdürülen hayat tarzını sevmemekte,
beğenmemektedir.
# Lâmi ile Canan
evlendikten sonra Kalamış’da bir evde otururlar. Ancak oturdukları ev, köşke
kıyasla hayli sönük bir yerdir. Canan, evliliklerinin ilk günlerinden itibaren
bu evi mesele yapar ve Lâmi’ye birtakım şikâyetlerde bulunur. Lâmi’den umduğunu
bulamayan, onun aylık maaşıyla isteklerini karşılayamayacağını anlayan Canan,
başka erkeklerle ilişki kurmaya başlar. Lâmi karısıyla ilgili bazı sözler duysa
da bunların dedikodudan ibaret olduğuna inanır ve bunlara pek önem vermez.
# Evlilikleri
böyle devam ederken, bir gün, Canan’ın annesi olduğunu iddia eden yaşlı bir
kadın çıkagelir. Ancak Canan, onu reddeder ve evden kovmak ister. Lâmi kadına
acıdığı için eve alır. Evde düzenlenen alışılmış toplantıların birinde, Canan’ı
bir erkekle gören kadın, olayı Lâmi’ye anlatır. Bunun üzerine karısından
şüphelenen Lâmi, daha sonra arkadaşı Selim ile onun gizli konuşmalarını duyar.
Olayı izleyen günlerde Selim, Canan ile olan ilişkisini itiraf eder. Hatta onun
sadece kendisi ile değil, birçok erkekle ilişkisi olduğunu söyler. Bu durum
Lâmi ile Canan arasında kavgaya sebep olur. Kavga esnasında araya giren, ancak
kızı tarafından bir kez daha reddedilen kadın, bunun üzerine kızı Canan’a
saldırır ve onu öldürerek evden kaçar.
# Lâmi, Canan’ın
ihanetlerinden ve ölümünden sonra yalıya döner. Yalının eskiye oranla daha
viran olması bile, Lâmi için bir anlam ifade etmez. Çünkü yalı, Kadıköy-
Kalamış çevresinin sahteliğine karşı, kaybolmayan güzelliklerin, saadet ve
huzurun mekânıdır.
Zaman
# Canan romanında
anlatılanlar 1916-1917 yıllarına denk gelir. Bunu romanda geçen “Rusya’da bir
şeyler oluyor Lami Bey, Çar yolcu galiba.” cümlesinden anlıyoruz.
#Bu cümleden,
romanda yaşanan olayların genel olarak Bolşevik İhtilali öncesine rast
geldiğini çıkarabiliyoruz. Olayın zamanı 1916-1917 yıllarına denk gelse de
Canan’ın doğumu olan 1897 Osmanlı- Yunan muharebesine kadar geriye
gidilebilmektedir.
# Canan romanının
birinci bölümünde yani Vaniköy’de Lami ile Bedia’nın beraber yaşadığı
zamanlarda kronolojiye uyulsa da daha sonraları kronoloji yazar tarafından
ihmal edilmiştir.
Mekân
# Abdullah Bey’in
Vaniköyü’ndeki yalısı romanda önemli bir mekân olarak yer almaktadır. Bu yalı,
Lami ile Bedia’nın önceleri mutlu olduğu ancak sonraları bu mutluluklarının
bozulduğu yerdir. Lami, tekdüze hayatın simgesi olarak gördüğü Vaniköyü ve
yalıyı şu şekilde anlatmaktadır:
Karakış.
Akşamları son vapurun iki üç kişisiyle Vaniköyü’ne çıkar. (Bu tenha köyün vapur
yolcusu hep iki üç kişidir.) Kemeraltı’ndan geçerek o kapkara insansız yola
girince heybetli bir sükût. Ve taş gibi karalık. Yürüyebilmek için bu
karanlıkla göğüs göğüse gelmek ve onu itmek lazım. Bu çok güçtür. Yürü.
Bahçenin yer altından gelir gibi uğuldayan demir kapısını aç. Yalının görünüşü
bile korkunç, pencerelerde ışık yoktur, ona doğru yürürken adımlar isyan
ederler. İçeriye gir, bir hayalet: Bedia. Sakin yüzünde ince titrek bir
tebessüm vardır. Bu da hüzün verir. Çıt yok. Sofra kurulur. Koltuk değneklerine
dayana dayana bir kötürüm kadın gelir. Yemeği yer yemez uykuya hazırlanan bir
ihtiyar daha. Sofrada konuşulacak şey o kadar azdır ki çenelerin kilidini ancak
lokmalar açar (s.35).
# Vaniköyü’ndeki
yalıyı bu şekilde değerlendiren Lami, bir haşyet hatırası olarak gördüğü bu
yerin bunaltıcılığından kurtulmuş ve Şakir Bey’in köşkünde soluğu almıştır.
Şakir Bey’in köşkü Kadıköy-Kalamış çevresinde sürdürülen modern hayatın dikkat
çeken merkezi durumundadır. Lami’yi,
Bedia’dan uzaklaştırıp ve Canan’a yaklaştıran bu köşk içerisinde Canan’ın odası
Lami için ayrı bir önem arz etmektedir. Lami kendisinde hayranlık uyandıran bu
odayı şu şekilde tasvir eder:
Duvarda
çerçevesiz yahut çarpık asılmış resimler yok. Boş bir çivi görülmüyor. Ne
karyolanın altına atılmış gelişi gelişi güzel iskarpinler ne de kapı arkasına
dolap topuzlarına asılmış etekler, bluzlar hatta küçük bir kurdela parçası.
Karyolanın kenarında üstü kadifeli tabure bile düz konulmuş. Perdeler bir
hizaya çekilmiş, köşe raflarında birbirlerine nisbetleri gözetilerek sıraya
dizilen biblolarda bile itina var. Eşyanın bu intizamında kuvvetli bir şuurun, hatta
riyazî bir dikkatin hakimiyeti hissediliyor (s.78).
# Canan romanı
genel hatlarıyla Vaniköyü’ndeki yalı, Kadıköy’deki köşk ve çevresinde
gerçekleşmiştir.
Bakış Açısı ve Anlatıcı
# Canan romanında
anlatıcı her şeyi bilen, gören, olayların seyri hakkında bilgi veren
anlatıcıdır. Hâkim bakış açısı denilen bu bakış açısında anlatıcı 3. şahıstır,
yani bizzat yazarın kendisidir.
# Yazar eserde
hâkim bakış açısının kullanmasının yanı sıra kahraman bakış açısını da
kullanarak karakterlerin olaylara nasıl baktığı ile ilgili okuyucunun bilgi
sahibi olmasını sağlar. Romanın başlarında Bedia için kullanılan bu yöntem
sonralarında ise Lami için kullanılır.
# Canan romanında
yazar diğer eserlerine göre nispeten değişik bir tutum sergiler. Yazar, mesafe
ilkesine bağlı kalmadan birtakım tasarruflarda bulunarak okuyucunun kanaatini
yönlendirmeye çalışır.
Şahıs Kadrosu
Başkişi
# Romanın
başkişisi Canan, küçük yaşta
esirciler tarafından satın alınıp saraya satılan sonra saraydan Şakir Beylerin
köşküne verilen Çerkes bir kızdır. Şakir Bey tarafından Canan, diğer
çocuklarından ayrı tutulmadan büyütülmüştür.
# Yaratılışı
itibarıyla mağrur ve ihtiraslı olan Canan aynı zamanda süse ve mücevherata
düşkün güzel bir kadındır. Bu özellikleriyle o, Şakir Bey’in köşkünde bir mıknatıs
gibidir. Köşke gelen hemen her erkek ona kavuşmak, en azından onunla ilişki
kurmak istemektedir. Canan paranın vaat ettiği bu istekleri geri çevirmez ve bu
uğurda bazı kutsal değerleri de zedelemekten çekinmez. Neticede ise
yaptıklarının hüsranına uğrar.
Norm Karakterler
# Hislerine ve
tutkularına hâkim olamayan Lami,
romanın önemli karakterlerindendir. İyi niyetle gerçek aşkı arayan Lami,
Canan’ın büyüsüne kapılır ve gerçeklerden uzaklaşarak hayal âlemine dalar.
Ancak roman sonlarında karısının kendisini birçok kişiyle aldattığını
öğrendikten sonra hayal âleminden sıyrılabilen Lami, bulunduğu ortamdan
tiksinerek eski ortamına yeniden döner. Lami’nin uzun bir aradan sonra tekrar
Bedia’ya dönmesi, muhafazakârlığın modernliğe, geleneksel hayatın Batı hayat
tarzına karşı üstünlüğü olarak görülebilir.
# Muhafazakâr ve
iyi bir ev hanımı olan Bedia romandaki bir başka norm karakterdir. Namusuna ve
ailesine düşkün olan Bedia dış görünüşüne pek önem vermemekte ve sade bir
hayatı tercih etmektedir.
Kart Karakterler
# Canan romanında
kendi çıkarlarını her şeyden üstün tutan Şakir
Bey, kendi ifadesiyle kadın işlerinde ustadır. Bir kocanın karısını
aldatmasının normal olduğunu, kadının da kocasını aldatması gerektiğini
düşünür.
Fon Karakterler
# Canan romanında
yer alan diğer şahıslar ise şunlardır: Selim,
Binbaşı Kazım Bey, Abdullah Efendi, Orhan Bey, Şemsi, Perihan, Faik, Renknaz Hanım, Canan’ın
annesi.