Nazım Hikmet’in bu eseri ilk kez 1963’te Sovyetler
Birliği’nde Romantika adıyla Rusça “Znamya” Dergisi’nde; 1964’te Fransa’da
Fransızca olarak Romantika adıyla ve 1965’te Varna Devlet Yaymları’nca Bulgarca
Romantika adıyla yayımlanmıştır. Söz konusu bu roman, 1966 ve 1972 de Sofya’da
tüm eserlerinin 7. cildi olarak yayımlanmış; 1966 ve 1967 yıllarında Türkiye’de
de Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim adıyla, İlk Gün yayınlarınca iki kez basım
yapmıştır. 1970 ve 1976’da da Habora Yayınları tarafından, 1976 da Günce
Yayınları tarafından, 1977 de Özgün Yayınları tarafından yayımlanmış ve yeni
basımları 1990 dan sonra Adam Yayınlarınca yürütülmektedir.
Romanın Özeti: Romanda ilk olarak Ahmet
tiplemesi ile karşılaşırız. Ahmet iş bulmak amacı ile İzmir’e Cemile teyzesinin
ve eniştesinin yanma gider ve onlardan yardım ister. Ancak eniştesi emniyet
birimlerinin yakın takibinde olduğu Ahmet’e yardım etmez. Umutsuzca oradan
da ayrılan Ahmet, şehrin varoşlarında yaşayan bir arkadaşına İsmail’e sığınır
ve onunla birlikte yaşamaya başlar. Bir süre sonra sokakta bir köpek tarafından
ısırılır ve kuduz olacağı endişesini yaşamaya başlar.
Beklemektedir Kırk bir gün içinde kudurabileceğini hesaplayan
Ahmet, her gün kapıya bir çizik atmaktadır. Bu kulübede Moskova’da
geçirdiği günleri hatırına getirmekte aşık olduğu Anuşka’yı Anuşka’ya aşık
olan Sİ-YA-U ‘yu Kerim’i, Lenin’in ölüsünün başında tuttuğu nöbeti
hatırlamaktadır.
Romandan alman bir alıntı
şöyledir:"... Lenin ’in abımı görüyorum. İnsan seli dört koldan,
ila kol bir yandan, ikisi öbür yandan, ardsız arasız akıyor. Çoğu ağlamıyor
artık. Lenin’in hizasına gelenler, yanından geçenleri gözleri bağlı yürüyorlarmış
da birdenbire bir yere çarpmışlar gibi irkilip duruyor ve bir sonra
arkadakilerin temassız bakışlarıyla ilerliyor ve salondan çıkana kadar artık
görmeleri mümkün olmadığı halde başlarını çevirip arkaya bakıyor... ”
Hapishanede işkence gören ve aklını yitiren daha sonra
veremden ölecek olan arkadaşı Kerim ile İstanbul’da köprü üzerinde gazete
sattıkları anıları aklına gelir. Ahmet bir an tereddüt eder ve sesi çıkmaz.
Kerim utanıp utanmadığını sorar. Ahmet utandığını kabul eder. Kerim:
“Paşazadesin oğlum Paşazade” der ve başlar avazı çıktığı kadar bağırarak
gazeteyi satmaya, ancak oralı olan yoktur. Ahmet: “gözüm elimdeki gazetenin
üstündeki satıra ilişti: der. “Bütün dünya işçileri birleşiniz!” gazete,
gazete” diyerek bağırırlar. O gün Ahmet 45, Kerim ise 225 tane gazete satarlar.
Ahmet hapishane arkadaşı Osman Bey’in kız kardeşi ile
evlenir. Bir evlatlıkları bir de ikisine ait bir kız çocukları olur. Roman
boyunca Nazım bir İsmail bir Ahmet kişileştirmeleri ile karşımıza çıkar.
Evliliğin ardından donanma davaları ve acı dolu uzun hapis yılları başlamıştır.
Ahmet bu küçük kulübede hem bunları hatırına
getirmekte hem de hastalanmaktadır. Kuduz olduğunu sanmaktadır. Böyle bir
durumda kendisini vurması için silah verir. Ateşlenir, üşür, titrer, uykusu
kaçar ve hep hatırlar: Anuşka’yı nasıl sevdiğini; beraber geçirdikleri günleri,
nasıl zor ayrıldığını...
"... Tuttum ak parmaklı, tombulca elini.
Ayrılık birbirine yapışmış cmıçlarımızın içinde, ama Anuşka bunu bilmiyor.
Anuşka ’'ya bakıp bu alın bu saçları bu ağzı bu burnu bu gözleri bilemedin
yirmi gün sonra bir daha görmeyeceğim. Öleceğiz birbirimiz için o an... ”
Kırkıncı çizginin üzerine Ahmet büyük bir çizgi
çizer, kalkar toparlanır, giyinir, İsmail’e sarılır, kılığını yüzünü değiştirir
ve dışarı çıkar. Romanın bitiminde Nazım roman boyunca tüm kahramanlarım
“konuklarım” başlığı ile bir araya getirir.
“ ...konuklarım kocalmamış. Onları son gördüğümde kaç
yaşında bırakmışsam o yaştalar. SÎ-YA-U sevdalı Anıışka'ya. Ahmet yine
kıskanıyor SÎ-YA-U yu ... ”
Bir şiir okur Ahmet konuklarının ısrarı ile:
“Emekçiyim, sevdayım tepeden tırnağa,
Sevda: görmek düşünmek anlamak Sevda: doğan çocuk
yürüyen aydınlık Sevda:salıncak kurmak yıldızlara Sevda: dökmek çeliği kan ter içinde
Emekçiyim, sevdayım tepeden tırnağa, ”
Anuşka’ya ve Manisa’ya şiiri Rusça’ya çevirir; eşi
Neriman kocasının sözünü tekrarlar :
“ Yaşamak güzel şey be kardeşim. ”