Karşılaştırmalı Edebiyat Nedir? Tanımı ve Tarihçesi - Edebiyat Araştırmaları
Son Başlıklar
Loading...

4 Eylül 2020 Cuma

Karşılaştırmalı Edebiyat Nedir? Tanımı ve Tarihçesi


Adından da anlaşılacağı üzere temelinde karşılaştırmaya dayanan karşılaştırmalı edebiyatın ilk tohumları 16. yüzyılın başlangıcına rastlamaktadır. Daha sonra Alman edebiyatında Gottschedt, Lessing ve Schelling’ le giderek daha sağlam temeller üzerine oturmaya başlamıştır.

Aslında kaynaklarda karşılaştırmalı edebiyat araştırmaları konusuna eğilen ya da bu konu ile ilgili olarak düşüncelerini dile getirenlerin söylemlerine dikkat edildiğinde, temelde kendi ulusal kültürlerini daha ileriye taşımak ve daha da güçlendirmek amacı taşıdıkları söylenilebilir.
Karşılaştırmanın bir yöntem olarak edebiyatın içinde yer almasından önce tıp, biyoloji, filoloji ve tarih gibi bilim dallarında uygulama alanı bulduğu bilinmektedir. karşılaştırmalı edebiyat bilimi 19. yüzyılın sonunda yeni ulus devletlerinin oluşmaya başladığı bir dönemde ortaya çıkmıştır. Karşılaştırma kavramı bu noktada “ulusal” edebiyatta var olan milliyetçi olgusuna bir ilaç, bir panzehir olarak milletler arasında arzulanan barış ve huzuru dile getirmekteydi.

Karşılıklı edebiyat bilimin kurumsallaşmasının yine ilk olarak Fransa’da 1897’ de gerçekleştiği görülmektedir. Bu bilimin öncüleri olarak Ampere ve Viellemain’ isimleri geçse de, bu bilime sosyolojik açıdan bakan Madame de Stael’in adını da anmak yerinde olacaktır.

Türkiye’de Karşılaştırmalı Edebiyat


Türkiye’de karşılaştırmalı edebiyat bilimi dendiğinde özellikle iki ismin ön plana çıktığı gözlemlenmektedir. Bunlar Leo Spitzer ve Erich Auerbach’tır. Emily Apter, Nazi Almanya’sından kaçarak Türkiye’ye sığınan bu akademisyenlerin burada yaptıkları çalışmalar “küreselleşmiş bir karşılaştırmalı edebiyat” olarak nitelendirilmekte ve bu tür bir olgunun doğuşunun da İstanbul merkezli olarak belirtilmektedir.

Türkiye’de karşılaştırmalı edebiyatın kurumsallaşmaya başladığı zaman dilimi 1990’lı yılları işaret etmektedir. Bu dönemde komparatistik kürsüleri açılmaya başlanmıştır. Ancak daha öncesinde 1943-60 yılları arasında Cevdet Perin’in bu alanda üniversitelerde dersler verdiği de bilinmektedir.
Bu dönem içerisinde yapılan çalışmaların içerik olarak karşılaştırmalı edebiyattan ziyade karşılaştırmalı kültür zeminine doğru kaymaya başladığı belirtilmektedir.
Karşılaştırmalı edebiyatın Türkiye’deki öncülerinden biri olarak sayabileceğimiz en önemli isimlerden biri şüphesiz ki, Gürsel Aytaç’tır. Bunun yanında Jale Parla ve karşılaştırmalı edebiyat bilgisi üzerinde yükselen çalışması “Don Kişot’tan Bu Güne Roman ” bu konuda değinmeden geçemeyeceğimiz isim ve eserler olarak yer almaktadır.Bu eser Karşılaştırmalı edebiyat örnekleri arasındadır.

Karşılaştırmalı Edebiyatın Yöntemi ve Çalışma Alanları


Bir eserin, bir başka ülkeye ait olan bir ya da daha fazla eser ile karşılaştırılması sonucu ulusal üstü bir kimlik kazanan karşılaştırmalı edebiyat, ulusal edebiyat içerisinde bir yazarın bir başka yazar ya da eser ile karşılaştırılması veyahut aynı ya da farklı yazarların farklı zamanlarda ortaya çıkardıkları eserlerin karşılaştırılması şeklinde de karşımıza çıkabilmektedir. Burada dikkat edilmesi gereken nokta, hangi alanda olursa olsun karşılaştırmaların rastgele olarak iki eser üzerinde değil, karşılaştırılabilir özellik arz eden eserler üzerinde gerçekleştirilmesidir. Bu eserler, tematoloji olarak da adlandırılan izlekbilimin alanına giren tema ve motif yönünden, kültürlerarası bir nitelik taşıyan imagoloji yani imgebilim, eserlerin ortaya kondukları yapı açısından ve tabiî ki ortaya çıkarıldıkları dilden bir başka dile yansıtılmada önem arz eden çeviri gibi dinamikler üzerine inceleme alanı bulmaktadırlar.

Şu gerçek hiçbir zaman unutulmamalıdır ki, her ne kadar farklı olurlarsa olsunlar, insan olmanın gereği olarak kültürler içerisinde ele eserler alınan bazında işlenen konular isim olarak aynı olsalar da, içerik olarak yazardan yazara, toplumdan topluma, ülkeden ülkeye, ağızdan ağıza farklılıklar içermektedir. Sonuçta ortaya çıkan bu farklı zenginlik karşılaştırmalı edebiyat bilimi açısından oldukça uygun zemin oluşturmaktadır.
karşılaştırmalı edebiyat çalışmalarına göz atıldığında, bu noktanın oldukça sık olarak değerlendirilen bir nokta olduğu gözlemlenmektedir. Bu noktanın alt birimi olarak tanımlanabilecek olan motif karşılaştırmaları bu bilimin bir diğer yöntemini oluşturmaktadır. Çünkü toplumsal olgu ve değer yargılarının günlük hayat ve yaşantılar üzerindeki etkilerinin ve uygulama alanlarının birebir yansıması olan bu gerçeklik, karşılaştırmacıyı, kültürlerarasında var olan benzerlik ve farklılık açısından önemli bulgu ve sonuçlara götürmektedir.

Karşılaştırmalı edebiyat çalışmalarında hem sahip olunan ulusal kültürde hem de kültürlerarası çalışmalarda en fazla değerlendirme yapılabilecek alan ve yöntemlerden biri de eserlerin imgesel yönden ele alınmalarıdır. Bir imgenin neyi ifade ettiği, hangi anlam bağlamlarını barındırdığı, farklı kültürlerdeki hayat bulduğu uygulama alanları ve anlam boyutları karşılaştırmalı çalışmaların ele aldığı konulardan biri olarak yer almaktadır. Örnek alma, etkilenme, analoji gibi olgular da karşılaştırmalı edebiyat biliminin etki alanlarıdır.

Karşılaştırmalı edebiyat yöntemlerine genel olarak bakıldığında, ilkin bir karmaşa gibi görünen şey aslında bir yöntem çeşitliliği olarak karşımıza çıkmaktadır. Bir eser hangi metot ve yöntemle ele alınacak ise karşılaştırılacağı eser de aynı metot ve yöntemle incelenmelidir. Bu incelemeleri sonucunda ortaya çıkarılan benzerlik ve farklılıklar bu metotlar doğrultusunda değerlendirilir.

Gürsel Aytaç  karşılaştırmalı edebiyat hakkında inceleme yapabilmek için iki önemli koşul gerektiğini ifade eder:: Bunlardan biri kanıt diğeri ise yöntemdir. (Bunlar karşılaştırmalı edebiyatın disiplini de sayılır)  Hangi yöntem kullanılırsa kullanılsın amaç, incelenen eser içerisinde belgelere dayanarak sonuca ulaşmaktır. Şurası da bir gerçektir ki, bu incelemeye etki eden, güçlendiren, destekleyici ve ikincil kaynak olarak nitelendirilebilecek olan olgular da bu incelemenin sonuçlarına dolaylı olarak etki etmektedir. Aytaç bu ikincil kaynakların metodu belirlediğini belirterek bunları şu ana başlıklar halinde sıralamaktadır :

Positivist İnceleme

Bu yöntemde edebiyat eserinin yazarın yaşam öyküsüne bağlı, onun yaşanmışlıklarının bir ürünü olduğu gerçeğinden hareketle hayat- eser ilişkilerini ortaya koymayı amaçlar. Baytekin’e göre yaşanılan ve tecrübe edilmiş olan gerçekler, tarihsel nedenler bu incelemeyi bilgi toplamaya, betimlemeye ve konuları sınıflandırmaya götürür.

Psikanalitik (Freud’cu) İnceleme

Ortaya konan eserin her şeyden önce yazarının bilinçaltı ve psikolojisi ile ilgili olduğundan hareket eden bu yöntem Freud’un öğretisini esere uygulamaya çalışır. Bu yöntem her zaman yazarın psikolojisine yönelmez, aynı zamanda eseri de çözümlemeye çalışır.

Marksist İnceleme

Bu incelemeye göre edebi eser yazarın hayat içinde dahil olduğu sınıfa ve yaşadığı üretim ilişkilerine dayanmaktadır. Eseri kaleme alan yazar toplumun bir ürünüdür. Dolayısıyla ortaya koyduğu eserde toplumun bir ürünü olarak nitelenebilir. Burada amaç topluma yönelik bir bakış açısı ile eserde değinilen toplumsal sorunlar, ekonomik ve sosyal nedenler, sosyal yapı ve sınıfsal olguların ortaya çıkarılmasıdır. Burada yazarın okuyucuya vermek istediği mesaj ve ideoloji de yadsınamayacak unsur olarak yer alır.

Feminist İnceleme 

Temelde Marxist inceleme yöntemine ters düşüyormuş gibi görünen bu yöntem, edebiyat eserinde cinslerin konumlarını inceleyerek, Marxist yöntemin bir çeşidi niteliğini taşımaktadır. Diğer yöntemde eserde ezilen toplumsal sınıfın yerini ezilen ve hor görülen kadın almaktadır. Özellikle bizim toplumumuzda gözlemlenen toplumsal olgulara bakıldığında- töre cinayetleri, erkek baskısı, kadın hakları- bu açıdan değerlendirilmeye örnek olgular olarak sıralanabilir.

Dilbilimsel İnceleme

Ele alınan eser ait olduğu dil sistemleri ve bağıntıları açısından incelenir. Çözümleyici ve öğretici niteliklere sahip olan bu yöntem, üslup ve tarz anlamına gelen stilistik önem taşır.

Hesaplaşmacı İnceleme

Var olan eserin, yazarın eserini başka metinlerle olan hesaplaşması sonucu ortaya çıkardığı savından hareketle eseri inceler. Burada amaç metinler arası ilişkileri aydınlatmaktır. Metnin bir başka metinden alıntı, anıştırma ve çalıntı şeklinde karşılaşılan varlığı, asıl metinle olan bağlantılar ve bunların tarz ve üslup açısından incelenmesi, metinler arası semantik ilişki vb. bu yöntemin alanına girer. İnceleme sırasında bu unsurlar tek tek ele alınabileceği gibi tümü de ele alınabilir.

Okura Yönelik İnceleme

Edebi eserin değerinin hitap ettiği okuyucu kitlesini etkileme gücüyle değerlendirilir. Burada önemli olan noktalar okuyucunun beklentilerinin karşılanıp karşılanmadığıdır. Bu beklentiler toplumsal, tarihsel olabilir. Burada asıl olan okuyucu pskolojisini ön plana alarak beklentilerini karşılamaktır.

Felsefeye Dayalı İnceleme

Bir felsefe ekolü benimsenerek eser üzeride bu ekolün yansımaları tespit edilmeye çalışılır. Dünya üzerinde yaşanan ve insanlığı derinden etkileyen I. ve II. Dünya savaşları nedeniyle eserlerde daha çok varoluşçu felsefenin etkili olduğu belirlenmiştir.

Tüm bu anlatılan yöntemlerin yanında edebi eseri kendi içerdiği özellikleri açısından inceleyen yöntemler vardır. Bu kuramları (yöntemleri) ise şu şekilde sıralamak mümkündür:

Metne Bağlı İnceleme

Edebi eserin bir metin olarak görülüp öz ve biçim bakımından ele alınmasıdır. Öz eserin içeriği anlattığı konudur. Biçim ise eserdeki nasıl’a yönelik sorunun cevabının bulunmasıdır. Buraya üslup araştırması da dâhil edilmektedir. Metnin anlatım biçimi, anlatım konumu, anlatım tutumu, anlatım açısı, sunuş tarzları ve anlatım teknikleri gibi noktalar tek tek ele alınarak incelenmesi gereken unsurlar olarak önem taşımaktadırlar.

Yapısalcı İnceleme

Bu tür incelemede esas kabul edilen unsur edebiyat eserinin kendisidir. Özne, nesne, gönderici, alıcı gibi dört öğe üzerine kurulu bir “birleşim” ve “ayrılım” dizgelerine dayalı olarak çalışan bu yöntem Aytaç’a göre edebi eserlere açıklık getirmekten uzak ve soyutlaşmayı ve muğlaklaşmayı ortaya çıkarmaktadır.

Alımlama Estetiği

Burada belirleyici olan öğe okuyucunun edebi eserden neyi nasıl algıladığıdır.

Çoğulcu İnceleme

Bu yöntem inceleyiciye ya da araştırmacıya anlatım rahatlığı sağlayan, onun tek bir yöntemin içine sıkışıp kalmaktan kurtarak eklektik, yani çoğulcu bir yaklaşımdır. . Burada bazen birden fazla yöntemin araştırmanın çerisine dahil edilmesi olağan olarak görülmektedir.


Edebi eserler arasında karşılaştırma yaparken onların tipolojik yapıdan, genetik açıdan, başka kültürlerden yapılan alılmamalar yönünden, oluşturuldukları dilden incelenecekleri dile yapılan çeviriler açısından ya da oluştukları dönem ve akımlar açısından değerlendirilmeleri de karşılaştırma yapılırken ele alınan önemli öğeler olarak araştırmacının karşısına çıkar.

Share with your friends

Add your opinion
Disqus comments
Notification
This is just an example, you can fill it later with your own note.
Done