Postmodern Romanlarda
Çoğulculuk
#Postmodern
söylemin eklektik (çoğulcu) yapısı, modern romanlarda da dikkati çekmektedir.
#Küreselleşen
dünyada farklılıkları bir arada, yan yana tutmak çok önemli bir hâl almıştır.
Bu bağlamda modernin çoğulcu yapısında farklılıklar sistematik bir sıra
izlerken, postmodernde hiçbir ayrım gözetmeksizin birlikte durabilirler.
#Bu
duruş postmodernin aynı anda, gelenekçi, modern ve modern ötesi olanı yan yana
verebilmesini getirmiştir. Bununla beraber ortaya çıkan çelişkili durumlar da
kavramın içinde bir ustalık olarak addedilmiştir. Bu yüzden gerçek ve fantastik
olan yan yana ama çelişkili olarak işlenmiştir.
#Dolayısıyla
bu eserlerin yorumlarının kesinliğinden de söz edilemez. Çünkü anlatıya
sindirilen anlam ya belirsizdir ya da birden fazladır. Buna bir de hakikat ve gerçeklik
olgularının hayali bir unsurmuş gibi işlenmesi de eklenince eser, iyiden iyiye
belirsizleşir.
#Sosyal,
politik, kültürel, ekonomik ve edebi alanlar başta olmak üzere
oluşan bütün yapılarda karşılaşılan çoğulculuk postmodernizmin
temel ilkelerindendir. Eklektizm hayattaki farklılıkları daha da
belirginleştirmiştir.
#Eski
çelişkilere değişen şartlar doğrultusunda yenilerini ekleyen bu sistem, günümüzde
bireyi yalnızlığa itmiştir. Herkes bütün farklılıklarıyla bir aradadır ancak
tektir. Bunun üzerine yalnızlığının farkına varan insan, zamanla içinde
bulunduğu çelişkilerle birlikte parçalı bir hayata ram olmaya başlanmıştır.
Artık birey “her şey benim olmalı” mantığı ile hareket eder olmuştur.
#Bu
durum edebi düzleme ise tamamen parçalılık olarak yansır. Zaten temelinde büyük
anlatıların reddiyesi yatan postmodern anlatı, çoğulculuk prensibine bağlı
olarak bünyesinde bir sürü parça parça küçük metin barındırır. Bu heterojen
yapı da karşımıza eklektik bir sistemi çıkarır.
#Postmodernistler
bir metin hakkında sonsuz sayıda yorum yapılabileceğini iddia ederler. Çünkü
kişi, yine insan buluşu olan dille ancak sınırlı şeyleri ifade edebilir. Ama
geride daha söylenmemiş fakat anlaşılabilecek birçok şey vardır. Bu durumda
metinle ilgili tek bir yorum yapılamaz. Kişi sayısı kadar yorum olduğu
muhakkaktır.
#Çoğulculuk ögesi postmodern anlatılarda her şeye ayrım gözetmeksizin kucak açmak şeklinde
görülür. Aslında Her bütünlüğe karşı çıkan, parçaladığı bütünlüklerin
parçalarını birbirine ‘iliştiren’, kendisi için de ilişme ilişkisini tercih
eden, ‘montaja, kolaja düşkün olan postmodern insan’ın eklektik
olması kendiliğinden açıktır.
#Modern
romanın belirli bir hiyerarşi içerisinde ele aldığı çoklu unsurlar, postmodern anlatıda âdeta demokratik bir ortam içerisinde
herhangi bir sıra gözetilmeksizin yan yana durur. Bu yaklaşım da postmodernin
en önemli özelliği olan eklektik yapısını ortaya
çıkarır. Postmodern anlatılarda çoğulculuk ilkesi şu şekillerde
görülür:
Çoklu Okumalar
#Postmodern eserlerde
okura mesaj iletmek gibi bir kaygı bulunmadığı için metnin anlamı istenildiği
kadar çoğaltılabilir. Bunu zaman zaman yazar, bazen de okur yapar. Bir eserden
her okur kendine özgü yorumlar yaparak farklı kurgular çıkarabilir. Bazen de
yazar bu kurgulama durumu için okura yardım eder. Bunu da alternatif okumalı
metinler ortaya koyarak yapar.
#Örneğin,
Güney Dal’ın Kılları Yolunmuş Maymun adlı
eserinde alternatif okumaya açık bir kurgu sistemi vardır. Yazar metnini Mehter
Marşı’nın iki ileri bir geri biçimindeki ritmik sistemine uyarlamıştır. Bununla
beraber Güney Dal eserinde okuru da bu mantıkla esere bakması
gerektiği konusunda yönlendirir:
“Mehter müziğini ne iş yaparsam yapayım sürekli dinliyorum. Dinlediğim
sürece beni rahatlatan garip bir etkisi var ritminin; bir şeylere geç kalmışım
ama kendimi hasta edecek aceleye gerek olmadığını anlatan bir ritim bu. Belki
de çocukluğumun durağan, berrak günlerini anımsattığı için bana öyle geliyor.
Bir yandan ‘Gazete Günleri’ni bizim teypten dinlerken öbür yandan ‘Casusun
Notları’ fotokopilerine göz gezdirip, Mehter Müziğinin ‘iki ileri bir geri’
ritmini fona alabilirsiniz. Geç kalmışlık saplantınızı henüz çözümlemiş
değiliz; biliyorsunuz zaman korkunuzla iç içe olan bir saplantı bu.”
#Görüldüğü
üzere anlatılarda farklı sistemlerde kurgulanmış metinler yazarın
yönlendirmesiyle veya onun müdahalesi olmadan alternatifli okuma şekline
bürünebilmektedir.
Anlatıcı Çokluğu
#Postmodernist anlatı,
modern romandakinin aksine mümkün olduğunca anlatıcıyı ön plana çıkarır. Hatta sadece
ön plana çıkarmakla da kalmaz, bazen metnin içerisine birden fazla anlatıcı da
yerleştirdiği görülür.
#Postmodernin
temelinde var olan çoğulculuk ilkesinin de etkisiyle bu anlatıcı çokluğu, metne
parçalı bir yapı sunar ve okurun gerçek algısı tamamen kırılır. Bununla beraber
modern romanda yazara güvenen okur, artık postmodern anlatıda yazara şüphe ile
bakmaktadır.
#Bu
çok anlatıcı sistemini bazı yazarlar, okurun anlayışına bırakırlarken; bazıları
da sezdirme yoluna giderler. Örneğin, Pınar Kür, Bir
Cinayetin Romanı adlı eserinde anlatıcı değişikliklerini sayfanın
sağ üst kısmında isimlerin baş harfini kullanarak haber verir. Ancak burada
yazar kısmen de olsa bir örtülü durum oluşturmuştur. Zira isimleri aynı olan
figürler çok olduğu için zaman zaman hangi bölümü kimin anlattığı
muğlaklaşmıştır.
#Genel
olarak bu teknikte anlatıcı çok fazla bilgi vermeden okur tarafından
anlaşılmayı ummuştur. Postmodern anlatıların temelinde de bu örtük olma durumu
vardır zaten.
Türlerin Bir Arada Oluşu
#Bir
anlatı içerisinde birden fazla türün bulunması durumudur. Yani metnin aynı anda
hem tarihi, hem aşk konulu, hem de polisiye bir anlatı olma özelliği
göstermesidir.
#Bir
metnin anlatı olabilmesi için zaten tarihe yaslanması veya polisiye unsurların
bulunması gerekmektedir. O halde ikisinin bir arada olması postmodernizmin
eklektik yapısının bir sonucu olarak görülmelidir.
#Örneğin,
Nedim Gürsel’in Boğazkesen adlı
eserinde tarihi bir doku işlenirken, aynı zamanda da dönemin şartları
içerisinde gelişen tutkulu bir aşka da yer verilmiştir. Böylelikle eser, hem
tarih hem de aşk hususiyetlerini bünyesinde buluşturmuştur.
Zıtlıkların Birlikte Kullanılması
#Postmodernizmin
temelinde bulunan “ne olsa gider” mantığı sık sık zıtlıkları yan yana
getirmiştir. Çoğu anlatılarda modern ile ilkel, elit ve popüler, dinsel olanla
pornografik, Doğu ile Batı birlikte anılmış, işlenmiştir.
#Aslında
postmodernin yapısında bulunan demokratik mantık bu farklılıkların bir araya
gelmesine ve olabildiğince sınıflandırılmadan kullanılabilmesine imkân sağlamaktadır.
#Bu
konudaki en yetkin örneklerden biri de Orhan Pamuk’un Benim
Adım Kırmızı’sıdır. Bu konuda Yıldız Ecevit’e katılmamak mümkün
değildir:
→Yüksek/sanatsal
ve eğlencelik özelliklerin bir arada yer aldığı bu metnin ana kurgu ilkesi
çoğulculuktur; çoğunlukla karşıtlıkların oluşturduğu bir yapıdır bu.
→Aşk
ve cinsellik, somut ve soyut, resim ve
yazı, sanat ve yaşam, Doğu ve Batı, kör ile gören, hümanizma ile teokratizm,
yaşam ve ölüm, katil ve maktul, sanat ve cinayet, tanrı ve şeytan, ruh ve
madde, köpek/at/ağaç ve insan, Kara ile Şeküre ve Hüsrev ile Şirin, dün ve
bugün, özyaşam ve kurmaca, pornografik argo ve Kuran âyetleri, kırmızı ve mor... Konusal düzlemde içerdiği
kanlı çekişmelere karşın, tüm bu karşıtlıkların/bakışımlılıkların bir karnaval coşkusu içinde yaşandığı
çoğulcu/çokkatmanlı bir metin Benim Adım Kırmızı.
#O
halde şunu rahatlıkla ifade edebiliriz, çoklu postmodern metinlerde zıtlıklar
hiçbir ayrım gözetilmeden yan yana kullanılabilmektedir.
Postmodernizm ve Çoğulculuk, Postmodern Roman, Postmodern Çoğulculuk Anlayışı, Çoklu Okumalar, Anlatıcı Çokluğu, Türlerin Bİr Arada Oluşu, Zıtlıkların Birlikte Kullanılması,