Diyarbakır Efsaneleri - Edebiyat Araştırmaları
Son Başlıklar
Loading...

7 Mayıs 2019 Salı

Diyarbakır Efsaneleri

Diyarbakır Efsaneleri
Efsane kelimesi Türkçe’ye Farsça'dan geçmiş bir kelimedir. Efsane eski çağlardan beri söylenegelen, olağanüstü varlıkları, olayları konu edinen hayalî hikâyelerdir.  Halk edebiyatının anlatmaya dayanan türleri arasında yer alan efsaneler, "dinî, inandırıcı ve olağanüstü” özelliklere sahip kısa hikâyelerdir.
Bu yazıda Diyarbakır’da anlatılan 11 efsane örneğine yer verilmiştir. Bu içeriğe daha fazla efsane örneği eklenmesini isterseniz yorumlarda belirtebilir yada bizimle iletişime geçebilirsiniz.

Efsanelerde yer alan olayların gerçeğe dayandığı kabul edilir; süsten uzak olan efsane anlatımlarında kişi ve zamanla ilgili bazı bilgiler verilir. Efsanelerde halkın özlemleri, dünya görüşü ve ideal insan tipi diğer edebi türlerden daha kesin ortaya konur. Efsanelerin hemen hepsinde ortak bir hususiyet olarak insanların doğruluktan ayrılmamaya davet edilmesi olduğu söylenebilir.
 Efsaneler, kişi, yer ve olaylar hakkında anlatılırlar. Anlatılanların inandırıcılık özelliği vardır. Genellikle kişi ve olaylarda olağanüstü olma özelliği görülür. Efsanelerin belirli şekilleri yoktur. Kısa ve konuşma diline yer veren anlatmalardır.



Diyarbakır Efsaneleri -1 (Şubat Karısı Efsanesi)
"Şubat ayında evde biri ismini çağırır ve kalkıp kapıyı açtığında şubat diye bilinen cinler ev halkından birini özellikle de yeni doğum yapmış lohusa kadınları, küçük çocukları veya genç kızlardan birini alıp boğmak için götürürlermiş. Hatta, Şubat küçük çocukları kaçırmasın diye evin kapıları kilitlenirmiş.
Şubat ayı Diyarbakır’da uğursuz bir ay olarak düşünülürmüş. Bu ayda uyuyan insanların üstüne cin çöker nefeslerini kesermiş. Ayrıca geceleri , Şubat karısı denen cin gelerek insanları çağırıp , uzaklara götürür ve sonra da ya bir uçuruma , ya da bir akarsuya atarak öldürürmüş.
Alipaşa mahallesinde yeni evlenen bir gelin varmış. Şubat ayında gece gelini , kapıya gelip çağırmışlar. Gelin kapıya çıkınca onu alıp Yedi Kardeş Burcunun içine götürmüşler.
Diyarbakır’da o zamanlar kaçak tütün kontrolü için ellerinde fint dedikleri büyük mumlarla kolcular devriye gezermiş. Kolcular devriye gezerken bir de bakmışlar ki başında duvağıyla bir gelin , şaşkınlık içinde bakarken içlerinden biri gelini tanımış ve Şubat’ın gelini kaçırdıgını anlamış. Gelini alıp hemen eve götürmüşler. Kapıyı çalmışlar , gelinin kayınvalidesi açmış kapıyı. Şubat’ın gelinini götürdügünden habersiz kadına kolcular, "gözün kör ola sen yatarken gelinini Şubat götürmüş” demişler. Kayınvalide üzüntüden dizlerine vura vura gelini eve almış fakat, nafile yeni gelin korkudan çok yaşamamış ve 3 gün sonra ölmüş.”
Diyarbakır Efsaneleri-2 (Kapoz Efsanesi)
"Kapoz, Diyarbakır’da eskilerin de anlattığı bir varlıktır. Geceleri uykudayken insanın üzerine çöktüğünde ağırlığından kımıldanmazmış ve insanın kanı çekilirmiş. Yalnız kapozun burnu omadığı için insanları boğamazmış.”

Diyarbakır Efsaneleri – 3 (Til Alo Efsanesi)
"Ne zamandır köyün ağası hacca gitmeye niyetlenmiş ama kısmet henüz görünmüştür. Köyünü, evini, çoluk çocuğunu bırakacak, aylarca sürecek bir hac yolculuğuna çıkacaktır. Til Alo, evin artık bir ferdidir, dürüsttür, namusludur ve dindardır. Ağa, çağırır kendisini : "Alo ben hacca gidiyorum, evim, çocuklarım ve köyüm Allah’a sonra sana emanet’’ der ve yolculuğa çıkar. Hacıların Arafata çıkacakları gün yaklaşmıştır. Evin hanımı da evde sac ekmeği yapmış yanda da peynir helvası pişirmekte ve kendi kendine: "Ağa bunları ne kadar çok sevidi, olsa da yese idi’’ diye konuşur, konuşmasını Alo’nun dinlediğini de fark etmez. Alo hanımının bu sözlerini duyar duymaz hanımına der ki: "hanımım, sen o ekmekten ve helvadan bir tepsiye bırak da ben ağama yetiştireyim’’ der, hanım içinden : "Zavallı canı çekti her halde istemeye de utandı, olsun bir tepsiye bir miktar bırakayım da yesin garibim’’ der ve tepsiye yeteri kadar sac ekmeği ve yanına sıcak helvadan bırakarak Alo’ya verir.
Ağa Arafat dağına çıkmıştır, hacılığın en büyük şartıdır bu dağa çıkmak. Bir de ne görsün? Alo yanında ve bir tepsi elinde "Hanımım gönderdi’’ der ve gözden kaybolur... Ağa getirdiklerini yer ve tepsiyi saklar.
Hacılar dönmüştür ve ağa da evine gelmiştir. Bütün köylü ağayı ziyarete gelmişlerdir ama birisine elini öptürmeye izin vermez, bir köşede duran Alo’yu göstererek: "Gidin onun ellerini öpüp, duasını alınız’’ der ve olayı anlatır. Köylü Alo’ya yönelince Alo kaçar ve köyün yakınındaki tepeye çıkarken: "Allah’ım beni bunlardan gizle’’ diye dua eder ve o tepenin içinde kaybolur, tıpkı "Eshab-ı Kehfin’’ mağarada kayboluşları gibi. Bu bir efsanedir ve nesilden nesile anlatılır. Şimdi Silvan yolu üzerinde hemen görünür o tepe ve oradan geçenler Til Alo’yu anmadan geçemezler.”
Diyarbakır Efsaneleri – 4 (Şeyh Muhammed Hz. Efsanesi)
"Mardin kapı’da Şeyh Muhammed Hazretleri diye bir evliya vardır. 40 gün sabah namazında onun mekanında namazını kılanın, evliya önüne çıkarmış.
Ali Paşa mahallesinden bir kadın oğlunun işleri çok kötü gidiyor diye, 40 gün boyunca ziyaretin avlusunda namazını kılıyor . O zamanlar Mardin kapı da in cin top oynuyor, kapılar kapanınca bir kendisi bir mezarlık. 40 günün sonunda sabah ezanı okunmadan Şeyh Muhammed Hazretleri üzerinde cüppesi elinde ibriği, ayağında nahili, abdest almaya giderken kadına görünür. Şeyhi karşısında gören kadın hemen secdeye kapanıyor . Şeyh Muhammed Hazretleri kadına "hatun 40 gündür sen bu yola gidip geliyorsun niyetin, isteğin nedir söyle bana” der. Kadın korkudan dili tutulmuş, başını secdeden kaldıramaz. Şeyh efendi bir kaç kere daha tekrarlar, fakat kadından ses çıkmaz . Bunun üzerine Şeyh Muhammed hz’ de " günahın boynuna , Allah yine de senin istediğini sana nasip etsin " diyor. Kadın bir kaç dakika sonra başını kaldırıyor ki etraf bomboş, kimseler görünmüyor, seccadesini topladığı gibi ayakkabılarını bile giymeden koşarak oradan uzaklaşıyor. Bir müddet sonra Şeyh efendinin ettiği dua tutuyor ve kadının oğlu zengin bir tüccar oluyor.”
Diyarbakır Efsaneleri-5 (Kırklar meclisi Efsanesi)
"Zamanın birinde yaşlı, çok fakir bir adam varmış. Bu adam tek başına yaşarmış, günün birinde evinin içine bir kedi girdiğini görmüş ve yalnızlığına ortak olur diye kediyi alıp beslemeye karar vermiş. Adam gel zaman git zaman bu kedinin geceleri kaybolduğunu farketmiş. Birgün meraklanıp bu kediyi takip etmeye başlamış. Kedi, hevsel bahçesinden geçip Dicle nehrini de aşıp Kırklar dağına varmış. Adam kediyi izlemeye devam ederken, birden kedinin silkinerek insan görüntüsüne girdiğini görmüş. Kırklar dağında çok büyük bir saray varmış derler, bu sarayda kırklar meclisi denen bir meclis toplanırmış. Meğersem kedi de bu kırklar meclisindeki büyük zatlardan biriymiş. Yaşlı adam kendini hiç belli etmeden eve dönüp kediyi beklemiş ve kedi gündüz olup geri döndüğünde adam dayanamayıp "senin sırrını çözdüm sen büyük bir zatmışsın” deyiverince kedi birden bire ortadan kaybolmuş bir daha da görünmemiş.”
Diyarbakır Efsaneleri-6 (Değirmenci Efsanesi)
"Birgün değirmencinin biri, gece değirmende çalışırken piraboklardan biri çıkagelmiş. Bu piraboğun kocaman iki memesi varmış, öylesine büyükmüş ki bir memesini arkasına attığında sırtına kadar geliyormuş. Piraboğu gören değirmenci, yerde duran çuvaldızı memesinin üzerine batırmış. Piraboğu yakalayan degirmenci yıllarca onu yanında çalıştırmış. Öylesine güçlüymüş ki hiç yorulmazmış. Yalnız, ona ormandan bir kaç odun getir dersen bir apartman boyu , çok getir dersen de çalı çırpı toplayıp getirirmiş, ne istersen tam tersini yaparmış. Bu piraboğun bir de çocukları varmış hergün kocası gelip seslenirmiş: "Hamur pıç pıç bebi vay vay”
Hamurun ekşidi , bebeklerin ağlıyor diye . Bunu duyan değirmenci piraboğa üzülmüş ve ğöğsünün üzerindeki çuvaldızı çıkarıp onu serbest bırakmış. Çuvaldız çıkınça pirabok koşarak kendini dereye atmış ve ortadan kaybolmuş.”
Diyarbakır Efsaneleri-7 (Ebe Kadın Efsanesi)
"Bir gün köy ebelerinden birisinin kapısı çalınmış, ebe kapıyı açınca karşısında tuhaf bir adam görmüş. Adam, karım hamile doğum yapacak yetiş, demiş. Ebe de toplamış eşyalarını gitmiş doğuma. Doğum esnasında kapının ardından adamın sesini duymuş " altı tane kızım var bu defa erkek olursa ebeyi altınlara, gümüşlere boğarım şayet kız olursa da onu boğarım demiş.” Doğum bitmiş kadın bir kız çocugu doğurmuş. Az önce işittiğinden korkan ebe kuşağının içinde bulunan balmumunu çıkarıp kız çocugunu erkek çocugu gibi göstermek için el çabukluğuyla balmumundan pipi yapmış ve çocugu kundaklamış. Kapıdan çıkarken adam ebeye eteklerini açtırmış ve eteklerine bir sürü sogan ve sarımsak kabuğu doldurmuş. Kadın şaşkınlıkla eve gitmiş, eteklerindeki soğan ve sarımsak kabuklarını kapının önüne yığmış ve ne tuhaf insanlardı diye söylenmiş. Sabah olunca kapıyı açmış ki bir de ne görsün, soğan kabukları olmuş sarı altın, sarımsak kabukları olmuş gümüş. Kadın bunları hemen toplayıp eve almış. Anlamış ki gittigi ev pirabok bebesi evi , doğurttuğu çocuk pirabok bebesi akşam ocağın başındayken bir ses gelmiş: pira heva pira heva hel kugılık şima çıma
Ebenin ismi havvaymış , gelen ses ise pirabokların sesiymiş.” Bu çocugun pipisi niye balmumundan” deyince ebe de piraboka seslenmiş:” Ne yapalım Allah vergisi o da senin şansınmış demiş.”
Diyarbakır Efsaneleri-8 (Ben u Sen Efsanesi)
"Zamanın hükümdarı bir çift burç yaptıracaktır, yıkılan burçların yerine o günlerin meşhur ustasını ve kalfasını çağırarak bu görevi verir ve "bakalım hanginizin daha güzel olacak eseri?’’ der ve İnşaat başlar, usta ayrı, kalfa ayrı yapar yapacağını ve nihayet bitirirler.
Hükümdara haber verilir. Hükümdar ve mahiyeti, kalabalık bir halk topluluğu gelirler, burçları gezerler ve çok beğenirler. İkisi de güzeldir ama, kalfanın yaptığı çok daha güzeldir ve bunu da dillendirerek derler ki " Allah için söylemek lazımsa kalfanın yaptığı bir ulu bedendir ve ustanınkinden güzeldir’’ Kalfa da bu söleri duymuştur ama, ustasına da söylettirecektir, sorar: Usta, ben- u seen?’’ diye, yani benimki mi, seninki mi? Usta "sen’’ der, demez kendini burcun üstünden bırakır. Ustanın düştüğü yerde bir su kaynar "Ben-u Sen” suyu derler adına. Burçlara da "Ben-u Sen’’ buçları yada "Usta-şagirt” burçları denir o günden bu güne. "Ulu bedeni’’ halk sonradan "Evli beden’’ diye de isimlendirmiştir.”
Diyarbakır Efsaneleri-9
"Büyüklerimden duymuşluğum var, Ben u Sen bahçesinde pirabokların yavrusu 14, 15 yaşlarında bir kız çocuğunu gezerken görüp sahipsiz diye alıp eve götürmüşler. Banyo yaptırıp , üstünü başını değiştirmişler. Yemek vermişler yememiş, konuşmuşlar konuşmamış. Evdekiler bir süre sonra bu kızın pirabok olduğunu anlamışlar. Çocuğu tekrar aldıkları yere , Ben u Sen’e evli beden burcunun altına götürüp bırakmışlar. Birden bir ses duymuşlar " Mari, Mari, Man” diye çocuk hemen karşılık vermiş: "Mamiyamın mamiyamın” diye ve birbirlerine sarılıp karanlıkta kaybolmuşlar.”
Diyarbakır Efsaneleri-10 (Amid Kalesi ve Kıyamet Efsanesi)
"Ne zaman ki surlarımızın hepsi yıkılır işte o zamanda kıyamet kopar. Bunu biz demiyoruz, efsaneler böyle söylüyor. Derler ki Diyarbakır Kalesi ile Harput Kalesi iki kardeş tarafından yapılmış. Amid kalesinin harcı yumurta akıyla, Harput kalesinin ise sütle karılmış. Sürülerle sağılan koyunların sütleri, dereler halinde akıtılarak kalenin yapıldığı yere getirilirmiş. O zamanlar yumurtanın bini bir para imiş.
Bu iki kardeş yaptıkları kaleleri bitirdikten sonra "Ab-ı hayat’’ ölümsüzlük suyundan içip uzun bir uykuya dalmışlar. Arada bir uyanıp ‘’ Diyarbakır surları yıkıldı mı, Harput kalesi duruyor mu?” diye kalelerinin yerinde durup durmadığına bakar, sonra yine yine uyurlarmış.
Bu kaleler yıkılınca da kıyamet kopacakmış...’’.
Diyarbakır Efsaneleri- 11 (Amid Kalesi Efsanesi)
"Bu da ayrı bir rivayet, yine Amid kalesi: "Denir ki , biri kız biri erkek iki kardeşten erkek olan Amid surlarını, kız olan da Silvan surlarını yapmış. Kızın adına "Miya’’ diyorlarmış. O yüzden ona ‘’Miyafarkin’’ yani Silvan’ın kızı adını vermişler. Diyarbakır surlarını yapan usta surların inşasını bitirdikten sonra: "Dünya durdukça hiç yıkılmasın’’ diye de dua etmiş, ama Silvan surlarını yapan usta böyle dua etmediği için Silvan surları yıkılmış. Efsaneler böyle, demek ki, Diyarbakır surları kıyamete kadar ayakta kalacak. Onlar yıkılırsa dünyada yıkılacak ve kıyamet kopacak!”
diyarbakır efsaneleri hakkında bilgi, diyarbakırda geçen efsaneler, diyarbakırın efsaneleri, diyarbakır halk edebiyatı ürünleri, 

Share with your friends

Add your opinion
Disqus comments
Notification
This is just an example, you can fill it later with your own note.
Done