Kürk Mantolu Madonna - Özet ve Tahlil - Edebiyat Araştırmaları
Son Başlıklar
Loading...

28 Ağustos 2020 Cuma

Kürk Mantolu Madonna - Özet ve Tahlil



Kürk Mantolu Madonna’nın Yazarı, Sayfa Sayısı,Fiyatı


Kürk Mantolu Madonna Sabahattin Ali’nin eseridir. Roman 160 sayfadır ve bu açıdan bazı yazar ve eleştirmenler romandan ziyade bir hikâye olarak düşünülmesini uygun görür. Kürk Mantolu Madonna 1940 yılında ilk defa Hakikat Gazetesinde “Büyük Hikâye” adıyla yayınlanmaya başlanır.

İlk adından da anlaşılacağı üzere eser bir hikâye olarak düşünülür. Ancak, başlangıçta “Yirmi Sekiz” başlığıyla bir hikâye taslağıyken, Sabahattin Ali hikâyeyi sonradan genişletir ve muhtemelen bir romana dönüştürmeyi tasarlar fakat gazete ile yaşadığı uyuşmazlık sebebiyle, büyük hikâye şeklinde bırakır. Böylece, hikâyeyle roman arası bir eser ortaya koymuş olur.


Kürk Mantolu Madonna’nın Edebiyattaki Önemi

Kürt Mantolu Madonna’nın edebiyattaki önemi aşk temasının işleniş şeklidir. Bu aşk romanın ikinci kısmında anlatılan; kavuşamayan veya yarım kalan aşk hikâyesidir. Sabahattin Ali bu aşk kavramını kahramanların ağızlarından ve ruhsal durumlarını göz önünde bulundurarak vermiştir.

Kürk Mantolu Madonna’nın Konusu, İçeriği, Ana Fikri

Kürk Mantolu Madonna romanı yazarıyla özdeşleşmiş bir romandır diyebiliriz. Sabahattin Ali'nin Almanya'daki hayatından da izler taşıyan Kürk Mantolu Madonna ; toplumla sağlıklı iletişim kuramayan, çeşitli aksaklıklar sonucu hayata küsmüş, bedbin ve ümitsiz bir ruhun (Raif Efendi’nin) hazin hikâyesini anlatır.

Kürk Mantolu Madonna’nın  ana teması ve motive edici gücü  aşktır. Raif Efendi, hayatın kötü sürprizleri sonucu kaybettiği dönemin hatıralarını; kendisini halde çeviren anlamsızlıklara içten bir tepki olarak hayalinde yaşatmaktadır. Onu bu hayale daha şiddetle gitme ihtiyacına sevk eden şey ise, bu döneme ait sıkıntılarından kaçış duygusudur.

Kürk Mantolu Madonna’nın Özeti, Hikayesi

Kürk Mantolu Madonna, adını bilmediğimiz anlatıcı olan gencin çok değer verdiği Raif Efendi ile nasıl tanıştığını anlatması ile başlar. Memurluktan çıkarılan anlatıcı genç uzun süre işsiz kalır. Bir şirkette müdür olan arkadaşı ona küçük bir memurluk ayarlar. Şirketin mütercimi olan Raif Efendi’nin odasına bir masa koydurtur. Raif Efendi anlatıcı genç ile ilgilenmez, tercümelerini yapar. Yalnız yemek molasında ara verir. İşi olmadığı zaman masasının altında Almanca kitap okur. Raif Efendiyle günlerce aynı odada karşı karşıya oturmalarına rağmen hiçbir şey konuşmazlar. Raif Efendi utangaç yapıdadır, akşamları diğer memurlarla çıkmaz, şirketin en eski memurlarından olmasına rağmen zam istemez. Bu hali, diğer memurlar tarafından küçümsenmesine sebep olur.

Ancak yaşadıklarını okur ile paylaşan anlatıcı genç, Raif efendinin bir olay karşısındaki tutumu nedeniyle, herkesin düşündüğü gibi onun basit ve saf olmadığı kanısına varır, onu tanımak ister. Raif Efendi ise her daim mesafeli durur. Çok sık hastalanan Raif Efendi’ye, bu dönemlerde yapacağı çeviriler evine gönderilir. Yine hastalandığı dönemde anlatıcı genç gönüllü olarak çevirileri götürmek, Raif Efendi’yi ziyaret etmek ister. Raif Efendi Ankara’nın kenar semtlerinden birinde oturur. Anlatıcı genç, eve gittiğinde onun kendi çocukları, karısı, iki kayınbiraderi, bacanağı, baldızı, onların çocukları olmak üzere kocaman bir aile ile yaşadığını fark eder. Raif Efendi gencin gelişine çok şaşırır, mutluluğunu belli eder. Raif Efendi’nin eşi Mihriye Hanım, evde temizlik, yemek ve her türlü ev işlerinden Raif Efendi ise evin geçimden sorumludur.

O günkü ziyaretten sonra Raif Efendi ile gencin arasında yakınlık kurulur. Şirkette, Raif Efendi biraz daha rahat davranır, eski çekingenliği azalır. Raif Efendi tekrar hastalanır, bu sefer durumu ciddidir, uzun süre işe gelemez. Anlatıcı genç onu üst üste ziyaret eder. Bu ziyaretlerin birinde, Raif Efendi anlatıcı gençten iş yerindeki masasının çekmecelerinde bulunan her şeyi getirmesini ister.

Anlatıcı genç, Raif Efendi’nin eşyalarını getirir. Bunların arasında siyah kaplı bir defter de vardır. Raif Efendi’nin durumu ağırdır, anlatıcı genç ile yalnız kalmak ister. Raif Efendi gence siyah kaplı defteri sobaya atıp yakmasını söyler. Anlatıcı genç bu defterin Raif Efendi için önemli olduğunun farkına varır. Ona bu zamana kadar onu tanımasına izin vermediği için sitem eder, defterin sabaha kadar onda kalmasını, sabah getirip sobaya atacağını söyler. Tereddüt eden Raif Efendi kabul eder. Anlatıcı genç o gece defteri okur.

Kitabın ikinci bölümü bu defterden oluşur. Bu defter Raif Efendi’nin 20 Haziran 1933 tarihi ile başlayan notlarından oluşur. Bu tarih onun için önemlidir, zira yıllarca yanıldığını o gün öğrenir.

Raif Efendi notlarına çocukluğunu anlatarak başlar. Utangaç yapıda olan Raif Efendi yalnız bir çocukluk geçirir. Düş kurmayı, kitap okumayı sever. Okudukları onu etkiler. Raif Efendi Havranlıdır, okumak için İstanbul’a gider ancak devam ettiremeyip geri döner. Durumu oldukça iyi olan babası, mis sabunculuğu öğrenmesi ve Türkiye’ye döndüğünde işlerin başına geçmesi için onu Almanya’ya göndermeye karar verir. Raif Efendi yıllardır kitaplarda okuduğu, çok merak ettiği Avrupa’yı göreceği için bu fikri kabul eder.

Raif Efendi hiç Almanca bilmediği halde yola çıkar. Bir pansiyona yerleşir, dil öğrenmek için ders almaya başlar. Bu pansiyonda çeşitli insanlarla tanışır, Frau van Tiedemann, Her Camera ve Herr Döpke ile arkadaş olur. Bir lüks sabun fabrikasına müracaat eder fakat bir süre sonra fabrikaya uğramaz. Akşamlarını Almanca dersinde, gündüzleri ise sergileri gezmekle geçirir.

Bir gün tesadüfen girdiği sergide, boş gözlerle eserlere bakarak salonda dolaşırken, bir tablonun önünde duraklar. Bu kürk manto içinde bir kadının tablosudur. Ressam kendi portresini çizmiştir. Raif Efendi resimdeki kadını okuduğu romanlardan, hayalindeki karakterlerden tanıdığını düşünür. Katalogdan isminin Maria Puder olduğunu öğrenir. Daha sonraki günler, her gün bu tabloyu seyretmeye gider, sergi salonu kapanana kadar gözlerini ayırmadan sadece bu tabloya bakar. Böyle bir günde oturmuş tabloyu seyrederken, yanına tanımadığı bir kadın gelir, bu tabloyu neden her gün izlediğini sorar. Raif Efendi, alaycı sesle konuşan kadının yüzüne doğru düzgün bakmadan, portrenin annesine benzediğini söyler.


Kadın kahkaha atıp uzaklaşır. Raif Efendi, o günden sonra galeriye uğrayamaz ve birkaç hafta içinde Türkiye’ye dönmeyi planlar.

Birkaç gün sonra, Frau Tiedemann ile dışarı çıkarlar. Sarhoş olan Frau Tiedemann pansiyona dönerken yakınlaşır, bu esnada tabloda gördüğü kadın, oradan geçer ve göz göze gelirler. Kadının onu ilk görüşünün bu şekilde olmasına üzülen Raif Efendi, kadının arkasından koşar ancak onu bulamaz. Ertesi gece aynı yerde bekler. Kadın yine aynı yerden geçer, Raif Efendi onu takip eder. Kürk mantolu kadın bir kabareye girer, orada keman çalarak şarkı söyler.
Şarkısını bitiren kadın, Raif Efendi’yi yıllardır tanıyormuşçasına yanına gelir, neden artık sergiye uğramadığını sorar. Raif Efendi onun sergiye son gidişinde,  yanına gelip alay eden kadın olduğunu anlar.  Maria ile Raif Efendi arkadaş olurlar, ertesi gün için sözleşirler.

Bundan sonraki günlerde Maria ve Raif Efendi, iki arkadaş gibi her gün buluşur, el ele dolaşırlar ancak Maria mesafelidir. Raif Efendi ise mutludur, çocukluğundan beri aradığı insanı bulduğunu düşünür. Maria ise onu sevmediğini söyler ancak birbirini tutmaz davranışlar sergiler, bazen Raif Efendi’yi kışkırtacak kadar yakın bazen mesafeli davranır.

Ancak yaşanan bir olayla arkadaşlıklarının bütün boyutu değişir. Yılbaşı gecesi Maria’nın isteği üzerine eğlenmeye giderler, sarhoş olan Maria geceyi Raif Efendi ile geçirir. Bu olaydan sonra Maria bir süre görüşmemelerini ister, Raif Efendi’yi sevemediğini söyler. Raif Efendi bu duruma çok üzülür, onu her gece gittiği kabarenin yolunda bekler, ancak günlerce gelmediğini görünce evine gitmeye karar verir. Maria’yı evinde bulamayan Raif Efendi, onun ağır hastalandığı için hastaneye yatırıldığını öğrenir.

Hastaneye koşan Raif Efendi gece olduğu için giremez, bütün geceyi dışarıda bekleyerek geçirir. Maria’yı çok sevdiğini o gece anlar. Maria uzun süre hastanede kalır, Raif Efendi onu her gün ziyaret eder. Maria doktorlara Raif Efendi’nin ona daha iyi bakacağını söyleyerek hastaneden çıkar. Raif Efendi uzun süre Maria’ya bakar, yemeğini yedirir, kitap okur, her ikisi de o geceden bahsetmez. Bir gece Maria, Raif Efendi’den o günden sonra neler yaptığını anlatmasını ister. Raif Efendi’nin anlattıklarından sonra onun sevgisine inanır ve kendisinin de onu sevdiğini söyler.

Maria sağlığına kavuşmaya başladığı sıralarda Türkiye’den Raif Efendi’ye babasının vefat ettiğini bildiren bir telgraf gelir. Maria, Raif Efendi’nin gitmesini ister. Kendisi de Prag’a annesinin yanına gitmek için yolculuk hazırlıkları yapar. Bilet alınır, Maria Prag trenine bineceği sırada Raif Efendi’ye onu nereye çağırırsa geleceğini söyler. Raif Efendi de bu sözün güveni ile Türkiye’ye döner.

Raif Efendi Havran’a döndüğünde hoş karşılanmaz. Babasının işlerini devralmak ister ancak enişteleri malları devralmışlardır, işleri umduğu gibi gitmez.


Maria ile mektuplaşırlar, Maria’ya onu kısa zamanda çağıracağını söyler. Maria ise mektubunda Raif Efendi’ye güzel bir haberi olduğunu ancak bunu yanına geldiğinde söyleyeceğini yazar.

Bir süre sonra Maria’nın mektupları kesilir. Raif Efendinin gönderdiği mektuplar ulaşmadığı için geri gelir. Raif Efendi bir daha Maria’dan haber alamaz. Bu onun için şiddetli bir sarsıntı olur. Maria’nın başka bir adamla tanıştığını onu unuttuğunu düşünür, insanlara derin bir güvensizlik duyar, daha da içine kapanır. Raif Efendi evlenir, çoluk çocuğa karışır ve memur olur ancak Maria yüzünden duyduğu güvensizlikten dolayı hiçbir zaman insanlarla yakın ilişki kuramaz.

On yıl sonra Ankara’da pansiyondan arkadaşı Frau Tiedemann’a rastlar. Frau Tiedemann Maria’nın akrabasıdır, yanında bir kız çocuğu vardır. Raif Efendi çocuğun vefat eden Maria’nın kızı olduğunu öğrenir. Maria’nın ona vereceği güzel haberin bu olduğunu anlayan Raif Efendi, onun hakkında yanlış hüküm verdiğini fark eder. Bu olaydan çok derin üzüntü duyan Raif Efendi, içindekileri dökmek isteği ile siyah kaplı deftere yazar.

Anlatıcı genç, defteri okuyup bitirir ve söz verdiği üzere onu Raif Efendi’ye götürür, ancak evden gelen ağlama seslerinden Raif Efendinin vefat ettiği anlar. Anlatıcı genç üzülür fakat Raif Efendi’yi artık tanıdığı için memnundur.

Kürk Mantolu Madonna Teması, Verilmek İstenen mesaj, Çıkarılan Sonuç


Kürk Mantolu Madonna, "resimden âşık olma" motifi ile, eski halk masallarını hatırlatan bir yapıyla karşımıza çıkar. Bu romanda, Raif-Maria aşkının taşıyıcı unsuru, sanat duygusudur. Kahramanları ortak zevkleri bir araya getirir: Raif -Maria yakınaşmasında resim, taşıyıcı unsur niteliğinde görev almaktadır.

Sabahattin Ali’ nin Kürk Mantolu Madonna romanında aşk teması dışında  göze çarpan en önemli temalardan biri de  bedbinliktir. Bedbinlik; hayatla, insanlarla ve kendisiyle sağlıklı iletişimler kuramayan ve bu yüzden herşeye sırt çeviren insanın içine düştüğü çıkmazın ifadesidir.

Kürk Mantolu Madonna romanının birinci derecedeki kahramanı Raif’in tanımlıyıcı cümleleri ; "Beni hayatımda hiç kimse sevmemişti." ..S.151) ve  "Bütün ruhum korkunç bir boşluk içindeydi." (s.261)’dir. Bu cümleler, aslında Sabahattin Ali'nin eserlerindeki bütün kahramanların dramlarını yansıtan bir gerçeği ifâde etmektedir. Kendini "sevilmeyen", "yalnız", "yabana" ve "boşlukta" hisseden bir insan, dolayısı ile "hayatın müşterek yürüyüşünden" kopacak, kendini "bedbaht" addedecek ve mutsuz olacaktır. Böylesine çıkmazları olan bir insanın; "ben bu değilim", "değişeceğim", "bu olmamalıyım" psikozu içinde yaşaması ve sürekli başladığı yere dönmesi, onun kişisel dramının ayrı bir boyutunu teşkil eder.

Kürk Mantolu Madonna Roman Tahlili,İncelemesi, Değerlendirme, Çözümlemesi

Kürk Mantolu Madonna Şahıs Kadrosu, Karakterler, Kürk Mantolu Madonna’nın  Kahramanları,


Ana Karakter
Kürk Mantolu Madonna’da Raif Efendi birinci derecede kahramandır. Raif Efendi, okuduğu romanların tesirinde kalmış 24 yaşında bir çocuk gibidir ve Maria Puder, onu; "pek çocuk, daha doğrusu pek kadın gibi" bulur. Bu yüzden kendisini çevreleyen şartlarına ve kaderine sonuna kadar "tabi" olan aciz ve küskün bir karakterle karşılaşırız.

Büyük bir teslimiyet görünümündeki bu tabi olma hadisesi, aslında bir tevekkül niteliği taşımak yerine, bedbin bir insanın hayattan küsüp kendi İç dünyasına çekilmesiyle ilgili psikolojik bir değer taşımaktadır.

Norm Karakter
Kürk Mantolu Madonna’da: Raif Efendi’yi "çocuksu ve kadınsı" bulan ve onun bu eksiğini tamamlayarak daha müsbet bir yönde inkişaf ettiren Maria Puder, romandaki norm karekterdir.

Kart Karakter
Kürk Mantolu Madonna'da ten zevklerinin temsilcisi durumundaki Frau van Tiedeman, birer kart karakter fonksiyonuna sahip kişidir.

Fon Karakterler
Kürk Mantolu Madonna'da Raif Efendİ'nin kaldığı pansiyon sahibi Frau Heppner, Herr Döppke, Raif Efendİ'nin kendi ev halkı, hatta onun son anda karşısına çıkan Almanya'daki "sarı benizli nahif" kızı, hep fon karakterler ya da dekoratif unsur niteliğindeki kahraman grubuna girerler.

Kürk Mantolu Madonna Olay Örgüsü

Kürk Mantolu Madonna'da olay örgüsü, iki farklı zaman ve mekân diliminde cereyan eden hadiselerden oluşur.

Birincisi; 1933 yılında Ankara'da memur olarak çalışan, toplumun önemsemediği, silik ve yitik bir kişilik görünümündeki Raif Efendi ile, müşahit anlatıcının tanışmalarını içeren kısımdır. Bu zaman dilimi, anlatım zamanı ile çakışan bir yakınlığa sahiptir ve çerçeve vaka niteliği taşımaktadır.

İkincisi; anlatma zamanından 13-14 yıllık bir geriye dönüşle nakledilen olaylardır ki, asıl vak'a olarak Berlin"de geçen Raif-Maria aşkını içeren kısımdır.

Sabahattin Ali'nin hikâyelerinde sıkça rastlanan "çerçeve vak'a" icad etme tekniği, bu romanda, Raif Efendinin hâldeki durumunu yansıtmakla görevlidir: Raif Efendi içine kapanık, hayatta pek fazla iddiası olmayan, sessiz ve silik bir tiptir. Toplum veya çevresi -ailesi de dahil- ihtiyaçları olmasa onun farkına bile varmayacaklardır.

Oysa Raif Efendi, dış dünyadaki, çevresindeki bu sathiliğine, lüzumsuzluğuna ve iğretiliğine rağmen; çok kişiyi imrendirecek bir iç zenginliğine sahiptir. Onu, hayata ve insanlara karşı kayıtsız yapan şey; sanıldığı gibi önemsiz bir fazlalık oluşunu hissetmesi değil, insanlar arası ilişkileri yönlendiren esas amillerin ne kadar saçma, göstermelik ve yapmacık değerlerden oluştuğunu derinden kavramış olmasıdır. Bu yüzden onun hayatının en anlamlı kısmını, Maria Puder'le hiç bir protokol ve çıkar endişesi taşımadan yaşadığı gönül macerasının üç aylık süresi ile sınırlandırmak yanlış olmayacaktır.

işte, Kürk Mantolu Madonna adlı romanın asıl olay örgüsü, -Raif Efendi için- hayatının en yoğun yaşandığı bu üç aylık dönemin hikâyesi üzerine kurulmuştur. Romanın çerçeve vak'a ve asıl vak'ası arasındaki bu niteliksel farklılıklar, olay örgüsünün ters bir simetri dengesi oluşturmasını sağlar.

Raif Efendi'nin dramını da çevre faktörlerinden çok. kendi iradesizliği hazırlar. Romanın hatırat türünde kaleme alınması, olay örgüsüne; eşzamanlı, tabiî ve ritmik bir akış düzeni kazandırmıştır.

Üç aşamadan oluşan bu düzenin birinci kısmı; yazar anlatıcı ile kahraman anlatıcı bakış açılarının birleştiği bölümdür (s. 13-57). İkinci kısım; Raif Efendi ile Maria Puder'in 2-3 ay süren aşk serüvenlerini içeren metin halkalarından oluşur (s.57-169). Üçüncü kısım ise, hikâyenin yazılışına vesile olan sürpriz bir gelimeye aittir; Raif Efendi ile Maria Puder'in 2-3 aylık beraberliklerinden bir kız çocukları olmuştur. Ve bu kız, büyük bir tesadüf sonucu, Berlin'den Ankara'daki Raif efendi'ye on yıl öncesini alıp getirmiştir.

Olay örgüsüne bir 'gizem unsuru’ olarak işlenen bu üçüncü kısmın çekirdek vak'ası, ansızın ortaya çıkarılarak, romanın akışına yeni bir boyut kazandırmıştır. Bu yüzden, roman bittiğinde gerilim hala en yüksek noktasında asılı kalır. Bu durum, Sabahattin Ali'nin romanlarının karakteristik bir özelliği olarak kabul edilebilir.

Kürk Mantolu Madonna Zaman

Kürk Mantolu Madonna’da  sosyal zaman faktörü  belirgindir; Raif Efendi'nin geçmişe ait hatıralarını not ettiği defterin başına "20 Haziran 1933” (s.57) tarihî yazılıdır. Bu, anlatılacak maceranın yazıya geçirme zamanıdır. Vak'a zamanı ise; "on, on iki sene geriye gitmek lazım... Belki on beş..." (s.58) cümlesinde görüldüğü gibi 10-15 yıl öncesine aittir.

Raif Efendi'nin asıl macerası, "Umûmî Harbin son seneleri" ve "mütarekeden sonra" (s.58,58)‘ki dönemde başlar. Mütareke (Mondros Mütârekesi) 1918 yılında yapıldığına göre, bir yıl kadar da Raif Efendi’nin Havran ve İstanbul'daki okuma serüveni sürdüğüne göre;
Raif Efendi ile Maria Puder'in tanışmalarına 1919 yılını esas alabiliriz.

Kürk Mantolu Madonna'da ferdî zaman, anlatma zamanı olarak kabul edilen 24 saatlik bir süreden yaklaşık 13-14 yıllık bir geriye dönüşle  yeniden kurulan sübjektif zamandır.

Kürk Mantolu Madonna'da önce bir çerçeve vak'a çizilmiş ve asıl vak’a bu çerçeve vak’a içerisine yerleştirilmiştir. Anlatma zamanı ile vak'a zamanı arasındaki mesafe yaklaşık 13-14 yıllık bir süreyi kapsamaktadır.

Kürk Mantolu Madonna Romanında Mekân

Kürk Mantolu Madonna’da çerçeve vak'anın mekânı Ankara, asıl vak'anın mekânı ise Berlin'dir.

Kürk Mantolu Madonna’da  'gösterme metodu' yerine 'anlatma metodu' ağırlıkta olduğu için, mekâna has dikkatlerin doğrudan onu gören kişinin mizacını yansıttığını söyleyebiliriz. Roman kahramanları, bu dar ve ezici mekânlardan kır hayatına, tabii bir hayata ve daha geniş bir hayata kaçmayı arzu ederler.

Kürk Mantolu Madonna'da labirent temalı dar mekanlara rastlanır. Özellikle Maria Puder'in çalıştığı bar tasvir edilirken görülen;

‘’İçerisi kalabalıktı. Ortada çukurda bir dans yeri; karşıda bir orkestra, kenarlarda yüksek ve kuytu toralar vardı. Bunların yansından çoğunun perdeleri kapalı idi..

sözleri, ve Raif Efendinin Maria Puder’den ilk ayrıldığında sokakta yürürken çevreyi algılayış biçimi hakkında yazılan; “ kararmış yüzlü evler", "buğulu camlı tramvaylar", üzerleri buzlanmış göller ve kanallar, "tel örgülerle çevrili fidanlar", "kapalı dükkanlar" ve "tenha sokaklar" gibi daha çok çevrenin sübjektif görünümünü yansıtan ibareler, tam bir soyut tahlil niteliği taşımaktadır. Bu mekân tasvirlerinden hareketle, Raif Efendi'nin kararsız, bedbin, karamsar ve hatta biraz aciz ve ürkek bir insan olduğunu söyleyebiliriz.

Kürk Mantolu Madonna Hakkında Yorumlar

Nazım Hikmet kitabı sosyal gerçeklik açısından eleştirir: “Ben bu kitabı hem sevdim, hem de kızdım” der. Ona göre, birinci bölümdeki realist bakış açısıyla değerlendirilen dönemin aile tahlili çok başarılıdır, ancak bu tahlil ikinci kısımdan ayrılmadığı için yeterli değeri görmemiş ve yazık olmuştur. Ona göre ikinci kısım ayrı bir roman olmalıdır.

Share with your friends

Add your opinion
Disqus comments
Notification
This is just an example, you can fill it later with your own note.
Done