Kürk Mantolu Madonna’nın Yazarı, Sayfa Sayısı,Fiyatı
Kürk Mantolu Madonna Sabahattin
Ali’nin
eseridir. Roman 160 sayfadır ve bu açıdan bazı yazar ve eleştirmenler romandan
ziyade bir hikâye olarak düşünülmesini uygun görür. Kürk Mantolu Madonna 1940
yılında ilk defa Hakikat Gazetesinde “Büyük Hikâye” adıyla yayınlanmaya başlanır.
İlk adından da anlaşılacağı üzere eser bir hikâye olarak
düşünülür. Ancak, başlangıçta “Yirmi Sekiz” başlığıyla bir hikâye taslağıyken,
Sabahattin Ali hikâyeyi sonradan genişletir ve muhtemelen bir romana
dönüştürmeyi tasarlar fakat gazete ile yaşadığı uyuşmazlık sebebiyle, büyük
hikâye şeklinde bırakır. Böylece, hikâyeyle roman arası bir eser ortaya koymuş
olur.
Kürk Mantolu Madonna’nın Edebiyattaki Önemi
Kürt Mantolu Madonna’nın
edebiyattaki önemi aşk temasının işleniş şeklidir. Bu aşk romanın ikinci
kısmında anlatılan; kavuşamayan veya yarım kalan aşk hikâyesidir. Sabahattin
Ali bu aşk kavramını kahramanların ağızlarından ve ruhsal durumlarını göz
önünde bulundurarak vermiştir.
Kürk Mantolu Madonna’nın Konusu, İçeriği, Ana Fikri
Kürk Mantolu Madonna romanı yazarıyla özdeşleşmiş bir
romandır diyebiliriz. Sabahattin Ali'nin Almanya'daki hayatından da izler
taşıyan Kürk Mantolu Madonna ; toplumla sağlıklı iletişim kuramayan, çeşitli
aksaklıklar sonucu hayata küsmüş, bedbin ve ümitsiz bir ruhun (Raif Efendi’nin)
hazin hikâyesini anlatır.
Kürk Mantolu
Madonna’nın ana teması ve motive edici
gücü aşktır. Raif Efendi, hayatın kötü
sürprizleri sonucu kaybettiği dönemin hatıralarını; kendisini halde çeviren
anlamsızlıklara içten bir tepki olarak hayalinde yaşatmaktadır. Onu bu hayale
daha şiddetle gitme ihtiyacına sevk eden şey ise, bu döneme ait sıkıntılarından
kaçış duygusudur.
Kürk Mantolu Madonna’nın Özeti, Hikayesi
Kürk Mantolu Madonna, adını
bilmediğimiz anlatıcı olan gencin çok değer verdiği Raif Efendi ile nasıl tanıştığını
anlatması ile başlar. Memurluktan çıkarılan anlatıcı genç uzun süre işsiz
kalır. Bir şirkette müdür olan arkadaşı ona küçük bir memurluk ayarlar.
Şirketin mütercimi olan Raif Efendi’nin odasına bir masa koydurtur. Raif Efendi
anlatıcı genç ile ilgilenmez, tercümelerini yapar. Yalnız yemek molasında ara
verir. İşi olmadığı zaman masasının altında Almanca kitap okur. Raif Efendiyle
günlerce aynı odada karşı karşıya oturmalarına rağmen hiçbir şey konuşmazlar.
Raif Efendi utangaç yapıdadır, akşamları diğer memurlarla çıkmaz, şirketin en
eski memurlarından olmasına rağmen zam istemez. Bu hali, diğer memurlar tarafından
küçümsenmesine sebep olur.
Ancak yaşadıklarını okur ile
paylaşan anlatıcı genç, Raif efendinin bir olay karşısındaki tutumu nedeniyle,
herkesin düşündüğü gibi onun basit ve saf olmadığı kanısına varır, onu tanımak
ister. Raif Efendi ise her daim mesafeli durur. Çok sık hastalanan Raif
Efendi’ye, bu dönemlerde yapacağı çeviriler evine gönderilir. Yine hastalandığı
dönemde anlatıcı genç gönüllü olarak çevirileri götürmek, Raif Efendi’yi
ziyaret etmek ister. Raif Efendi Ankara’nın kenar semtlerinden birinde oturur.
Anlatıcı genç, eve gittiğinde onun kendi çocukları, karısı, iki kayınbiraderi,
bacanağı, baldızı, onların çocukları olmak üzere kocaman bir aile ile
yaşadığını fark eder. Raif Efendi gencin gelişine çok şaşırır, mutluluğunu
belli eder. Raif Efendi’nin eşi Mihriye Hanım, evde temizlik, yemek ve her
türlü ev işlerinden Raif Efendi ise evin geçimden sorumludur.
O günkü ziyaretten sonra
Raif Efendi ile gencin arasında yakınlık kurulur. Şirkette, Raif Efendi biraz
daha rahat davranır, eski çekingenliği azalır. Raif Efendi tekrar hastalanır,
bu sefer durumu ciddidir, uzun süre işe gelemez. Anlatıcı genç onu üst üste
ziyaret eder. Bu ziyaretlerin birinde, Raif Efendi anlatıcı gençten iş
yerindeki masasının çekmecelerinde bulunan her şeyi getirmesini ister.
Anlatıcı genç, Raif
Efendi’nin eşyalarını getirir. Bunların arasında siyah kaplı bir defter de
vardır. Raif Efendi’nin durumu ağırdır, anlatıcı genç ile yalnız kalmak ister.
Raif Efendi gence siyah kaplı defteri sobaya atıp yakmasını söyler. Anlatıcı
genç bu defterin Raif Efendi için önemli olduğunun farkına varır. Ona bu zamana
kadar onu tanımasına izin vermediği için sitem eder, defterin sabaha kadar onda
kalmasını, sabah getirip sobaya atacağını söyler. Tereddüt eden Raif Efendi
kabul eder. Anlatıcı genç o gece defteri okur.
Kitabın ikinci bölümü bu
defterden oluşur. Bu defter Raif Efendi’nin 20 Haziran 1933 tarihi ile başlayan
notlarından oluşur. Bu tarih onun için önemlidir, zira yıllarca yanıldığını o
gün öğrenir.
Raif Efendi notlarına
çocukluğunu anlatarak başlar. Utangaç yapıda olan Raif Efendi yalnız bir
çocukluk geçirir. Düş kurmayı, kitap okumayı sever. Okudukları onu etkiler.
Raif Efendi Havranlıdır, okumak için İstanbul’a gider ancak devam ettiremeyip geri döner. Durumu oldukça
iyi olan babası, mis sabunculuğu öğrenmesi ve Türkiye’ye döndüğünde işlerin
başına geçmesi için onu Almanya’ya göndermeye karar verir. Raif Efendi
yıllardır kitaplarda okuduğu, çok merak ettiği Avrupa’yı göreceği için bu fikri
kabul eder.
Raif Efendi hiç Almanca
bilmediği halde yola çıkar. Bir pansiyona yerleşir, dil öğrenmek için ders
almaya başlar. Bu pansiyonda çeşitli insanlarla tanışır, Frau van Tiedemann,
Her Camera ve Herr Döpke ile arkadaş olur. Bir lüks sabun fabrikasına müracaat
eder fakat bir süre sonra fabrikaya uğramaz. Akşamlarını Almanca dersinde,
gündüzleri ise sergileri gezmekle geçirir.
Bir gün tesadüfen girdiği
sergide, boş gözlerle eserlere bakarak salonda dolaşırken, bir tablonun önünde
duraklar. Bu kürk manto içinde bir kadının tablosudur. Ressam kendi portresini
çizmiştir. Raif Efendi resimdeki kadını okuduğu romanlardan, hayalindeki
karakterlerden tanıdığını düşünür. Katalogdan isminin Maria Puder olduğunu
öğrenir. Daha sonraki günler, her gün bu tabloyu seyretmeye gider, sergi salonu
kapanana kadar gözlerini ayırmadan sadece bu tabloya bakar. Böyle bir günde
oturmuş tabloyu seyrederken, yanına tanımadığı bir kadın gelir, bu tabloyu
neden her gün izlediğini sorar. Raif Efendi, alaycı sesle konuşan kadının
yüzüne doğru düzgün bakmadan, portrenin annesine benzediğini söyler.
Kadın kahkaha atıp
uzaklaşır. Raif Efendi, o günden sonra galeriye uğrayamaz ve birkaç hafta içinde
Türkiye’ye dönmeyi planlar.
Birkaç gün sonra, Frau
Tiedemann ile dışarı çıkarlar. Sarhoş olan Frau Tiedemann pansiyona dönerken
yakınlaşır, bu esnada tabloda gördüğü kadın, oradan geçer ve göz göze gelirler.
Kadının onu ilk görüşünün bu şekilde olmasına üzülen Raif Efendi, kadının
arkasından koşar ancak onu bulamaz. Ertesi gece aynı yerde bekler. Kadın yine
aynı yerden geçer, Raif Efendi onu takip eder. Kürk mantolu kadın bir kabareye
girer, orada keman çalarak şarkı söyler.
Şarkısını bitiren kadın, Raif
Efendi’yi yıllardır tanıyormuşçasına yanına gelir, neden artık sergiye
uğramadığını sorar. Raif Efendi onun sergiye son gidişinde, yanına
gelip alay eden kadın olduğunu anlar. Maria
ile Raif Efendi arkadaş olurlar, ertesi gün için sözleşirler.
Bundan sonraki günlerde
Maria ve Raif Efendi, iki arkadaş gibi her gün buluşur, el ele dolaşırlar ancak
Maria mesafelidir. Raif Efendi ise mutludur, çocukluğundan beri aradığı insanı
bulduğunu düşünür. Maria ise onu sevmediğini söyler ancak birbirini tutmaz
davranışlar sergiler, bazen Raif Efendi’yi kışkırtacak kadar yakın bazen
mesafeli davranır.
Ancak yaşanan bir olayla
arkadaşlıklarının bütün boyutu değişir. Yılbaşı gecesi Maria’nın isteği üzerine
eğlenmeye giderler, sarhoş olan Maria geceyi Raif Efendi ile geçirir. Bu
olaydan sonra Maria bir süre görüşmemelerini ister, Raif Efendi’yi sevemediğini
söyler. Raif Efendi bu duruma çok üzülür, onu her gece gittiği kabarenin
yolunda bekler, ancak günlerce gelmediğini görünce evine gitmeye karar verir.
Maria’yı evinde bulamayan Raif Efendi, onun ağır hastalandığı için hastaneye
yatırıldığını öğrenir.
Hastaneye koşan Raif Efendi
gece olduğu için giremez, bütün geceyi dışarıda bekleyerek geçirir. Maria’yı
çok sevdiğini o gece anlar. Maria uzun süre hastanede kalır, Raif Efendi onu
her gün ziyaret eder. Maria doktorlara Raif Efendi’nin ona daha iyi bakacağını
söyleyerek hastaneden çıkar. Raif Efendi uzun süre Maria’ya bakar, yemeğini
yedirir, kitap okur, her ikisi de o geceden bahsetmez. Bir gece Maria, Raif Efendi’den
o günden sonra neler yaptığını anlatmasını ister. Raif Efendi’nin
anlattıklarından sonra onun sevgisine inanır ve kendisinin de onu sevdiğini
söyler.
Maria sağlığına kavuşmaya
başladığı sıralarda Türkiye’den Raif Efendi’ye babasının vefat ettiğini
bildiren bir telgraf gelir. Maria, Raif Efendi’nin gitmesini ister. Kendisi de
Prag’a annesinin yanına gitmek için yolculuk hazırlıkları yapar. Bilet alınır,
Maria Prag trenine bineceği sırada Raif Efendi’ye onu nereye çağırırsa
geleceğini söyler. Raif Efendi de bu sözün güveni ile Türkiye’ye döner.
Raif Efendi Havran’a
döndüğünde hoş karşılanmaz. Babasının işlerini devralmak ister ancak enişteleri
malları devralmışlardır, işleri umduğu gibi gitmez.
Maria ile mektuplaşırlar,
Maria’ya onu kısa zamanda çağıracağını söyler. Maria ise mektubunda Raif
Efendi’ye güzel bir haberi olduğunu ancak bunu yanına geldiğinde söyleyeceğini
yazar.
Bir süre sonra Maria’nın
mektupları kesilir. Raif Efendinin gönderdiği mektuplar ulaşmadığı için geri
gelir. Raif Efendi bir daha Maria’dan haber alamaz. Bu onun için şiddetli bir
sarsıntı olur. Maria’nın başka bir adamla tanıştığını onu unuttuğunu düşünür,
insanlara derin bir güvensizlik duyar, daha da içine kapanır. Raif Efendi
evlenir, çoluk çocuğa karışır ve memur olur ancak Maria yüzünden duyduğu
güvensizlikten dolayı hiçbir zaman insanlarla yakın ilişki kuramaz.
On yıl sonra Ankara’da
pansiyondan arkadaşı Frau Tiedemann’a rastlar. Frau Tiedemann Maria’nın
akrabasıdır, yanında bir kız çocuğu vardır. Raif Efendi çocuğun vefat eden
Maria’nın kızı olduğunu öğrenir. Maria’nın ona vereceği güzel haberin bu
olduğunu anlayan Raif Efendi, onun hakkında yanlış hüküm verdiğini fark eder.
Bu olaydan çok derin üzüntü duyan Raif Efendi, içindekileri dökmek isteği ile
siyah kaplı deftere yazar.
Anlatıcı genç, defteri
okuyup bitirir ve söz verdiği üzere onu Raif Efendi’ye götürür, ancak evden
gelen ağlama seslerinden Raif Efendinin vefat ettiği anlar. Anlatıcı genç
üzülür fakat Raif Efendi’yi artık tanıdığı için memnundur.
Kürk Mantolu Madonna Teması, Verilmek İstenen mesaj, Çıkarılan Sonuç
Kürk Mantolu Madonna, "resimden âşık olma"
motifi ile, eski halk masallarını hatırlatan bir yapıyla karşımıza çıkar. Bu
romanda, Raif-Maria aşkının taşıyıcı unsuru, sanat duygusudur. Kahramanları
ortak zevkleri bir araya getirir: Raif -Maria yakınaşmasında resim, taşıyıcı
unsur niteliğinde görev almaktadır.
Sabahattin Ali’ nin Kürk Mantolu Madonna romanında aşk
teması dışında göze çarpan en önemli
temalardan biri de bedbinliktir. Bedbinlik; hayatla, insanlarla ve
kendisiyle sağlıklı iletişimler kuramayan ve bu yüzden herşeye sırt çeviren
insanın içine düştüğü çıkmazın ifadesidir.
Kürk Mantolu Madonna romanının birinci derecedeki
kahramanı Raif’in tanımlıyıcı cümleleri ; "Beni
hayatımda hiç kimse sevmemişti." ..S.151) ve "Bütün ruhum korkunç bir boşluk içindeydi."
(s.261)’dir. Bu cümleler, aslında Sabahattin Ali'nin eserlerindeki bütün
kahramanların dramlarını yansıtan bir gerçeği ifâde etmektedir. Kendini
"sevilmeyen", "yalnız", "yabana" ve
"boşlukta" hisseden bir insan, dolayısı ile "hayatın müşterek
yürüyüşünden" kopacak, kendini "bedbaht" addedecek ve mutsuz
olacaktır. Böylesine çıkmazları olan bir insanın; "ben bu değilim",
"değişeceğim", "bu olmamalıyım" psikozu içinde yaşaması ve
sürekli başladığı yere dönmesi, onun kişisel dramının ayrı bir boyutunu teşkil
eder.
Kürk Mantolu Madonna Roman Tahlili,İncelemesi, Değerlendirme, Çözümlemesi
Kürk Mantolu Madonna Şahıs Kadrosu, Karakterler, Kürk Mantolu Madonna’nın Kahramanları,
Ana
Karakter
Kürk Mantolu Madonna’da Raif Efendi birinci derecede kahramandır. Raif Efendi, okuduğu romanların
tesirinde kalmış 24 yaşında bir çocuk gibidir ve Maria Puder, onu; "pek
çocuk, daha doğrusu pek kadın gibi" bulur. Bu yüzden kendisini çevreleyen
şartlarına ve kaderine sonuna kadar "tabi" olan aciz ve küskün bir
karakterle karşılaşırız.
Büyük bir teslimiyet görünümündeki bu tabi olma hadisesi,
aslında bir tevekkül niteliği taşımak yerine, bedbin bir insanın hayattan küsüp
kendi İç dünyasına çekilmesiyle ilgili psikolojik bir değer taşımaktadır.
Norm Karakter
Kürk Mantolu Madonna’da: Raif Efendi’yi "çocuksu ve
kadınsı" bulan ve onun bu eksiğini tamamlayarak daha müsbet bir yönde
inkişaf ettiren Maria Puder,
romandaki norm karekterdir.
Kart
Karakter
Kürk Mantolu Madonna'da ten zevklerinin temsilcisi
durumundaki Frau van Tiedeman, birer kart karakter fonksiyonuna sahip kişidir.
Fon
Karakterler
Kürk Mantolu Madonna'da Raif Efendİ'nin kaldığı pansiyon
sahibi Frau Heppner, Herr Döppke, Raif Efendİ'nin kendi ev halkı, hatta onun
son anda karşısına çıkan Almanya'daki "sarı benizli nahif" kızı, hep
fon karakterler ya da dekoratif unsur niteliğindeki kahraman grubuna girerler.
Kürk Mantolu Madonna Olay Örgüsü
Kürk Mantolu Madonna'da olay
örgüsü, iki farklı zaman ve mekân diliminde cereyan eden hadiselerden oluşur.
Birincisi; 1933 yılında
Ankara'da memur olarak çalışan, toplumun önemsemediği, silik ve yitik bir
kişilik görünümündeki Raif Efendi ile, müşahit anlatıcının tanışmalarını içeren
kısımdır. Bu zaman dilimi, anlatım zamanı ile çakışan bir yakınlığa sahiptir ve
çerçeve vaka niteliği taşımaktadır.
İkincisi; anlatma zamanından
13-14 yıllık bir geriye dönüşle nakledilen olaylardır ki, asıl vak'a olarak
Berlin"de geçen Raif-Maria aşkını içeren kısımdır.
Sabahattin Ali'nin
hikâyelerinde sıkça rastlanan "çerçeve vak'a" icad etme tekniği, bu
romanda, Raif Efendinin hâldeki durumunu yansıtmakla görevlidir: Raif Efendi
içine kapanık, hayatta pek fazla iddiası olmayan, sessiz ve silik bir tiptir.
Toplum veya çevresi -ailesi de dahil- ihtiyaçları olmasa onun farkına bile
varmayacaklardır.
Oysa Raif Efendi, dış
dünyadaki, çevresindeki bu sathiliğine, lüzumsuzluğuna ve iğretiliğine rağmen;
çok kişiyi imrendirecek bir iç zenginliğine sahiptir. Onu, hayata ve insanlara
karşı kayıtsız yapan şey; sanıldığı gibi önemsiz bir fazlalık oluşunu
hissetmesi değil, insanlar arası ilişkileri yönlendiren esas amillerin ne kadar
saçma, göstermelik ve yapmacık değerlerden oluştuğunu derinden kavramış
olmasıdır. Bu yüzden onun hayatının en anlamlı kısmını, Maria Puder'le hiç bir
protokol ve çıkar endişesi taşımadan yaşadığı gönül macerasının üç aylık süresi
ile sınırlandırmak yanlış olmayacaktır.
işte, Kürk Mantolu Madonna
adlı romanın asıl olay örgüsü, -Raif Efendi için- hayatının en yoğun yaşandığı
bu üç aylık dönemin hikâyesi üzerine kurulmuştur. Romanın çerçeve vak'a ve asıl
vak'ası arasındaki bu niteliksel farklılıklar, olay örgüsünün ters bir simetri
dengesi oluşturmasını sağlar.
Raif Efendi'nin dramını da
çevre faktörlerinden çok. kendi iradesizliği hazırlar. Romanın hatırat türünde
kaleme alınması, olay örgüsüne; eşzamanlı, tabiî ve ritmik bir akış düzeni
kazandırmıştır.
Üç aşamadan oluşan bu
düzenin birinci kısmı; yazar anlatıcı ile kahraman anlatıcı bakış açılarının
birleştiği bölümdür (s. 13-57). İkinci kısım; Raif Efendi ile Maria Puder'in
2-3 ay süren aşk serüvenlerini içeren metin halkalarından oluşur (s.57-169).
Üçüncü kısım ise, hikâyenin yazılışına vesile olan sürpriz bir gelimeye aittir;
Raif Efendi ile Maria Puder'in 2-3 aylık beraberliklerinden bir kız çocukları
olmuştur. Ve bu kız, büyük bir tesadüf sonucu, Berlin'den Ankara'daki Raif
efendi'ye on yıl öncesini alıp getirmiştir.
Olay örgüsüne bir 'gizem
unsuru’ olarak işlenen bu üçüncü kısmın çekirdek vak'ası, ansızın ortaya
çıkarılarak, romanın akışına yeni bir boyut kazandırmıştır. Bu yüzden, roman
bittiğinde gerilim hala en yüksek noktasında asılı kalır. Bu durum, Sabahattin
Ali'nin romanlarının karakteristik bir özelliği olarak kabul edilebilir.
Kürk Mantolu Madonna Zaman
Kürk Mantolu Madonna’da
sosyal zaman faktörü belirgindir;
Raif Efendi'nin geçmişe ait hatıralarını not ettiği defterin başına "20
Haziran 1933” (s.57) tarihî yazılıdır. Bu, anlatılacak maceranın yazıya geçirme
zamanıdır. Vak'a zamanı ise; "on, on iki sene geriye gitmek lazım... Belki
on beş..." (s.58) cümlesinde görüldüğü gibi 10-15 yıl öncesine aittir.
Raif Efendi'nin asıl macerası, "Umûmî Harbin son
seneleri" ve "mütarekeden sonra" (s.58,58)‘ki dönemde başlar.
Mütareke (Mondros Mütârekesi) 1918 yılında yapıldığına göre, bir yıl kadar da
Raif Efendi’nin Havran ve İstanbul'daki okuma serüveni sürdüğüne göre;
Raif Efendi ile Maria Puder'in tanışmalarına 1919 yılını
esas alabiliriz.
Kürk Mantolu Madonna'da ferdî zaman, anlatma zamanı
olarak kabul edilen 24 saatlik bir süreden yaklaşık 13-14 yıllık bir geriye
dönüşle yeniden kurulan sübjektif
zamandır.
Kürk Mantolu Madonna'da önce bir çerçeve vak'a çizilmiş
ve asıl vak’a bu çerçeve vak’a içerisine yerleştirilmiştir. Anlatma zamanı ile
vak'a zamanı arasındaki mesafe yaklaşık 13-14 yıllık bir süreyi kapsamaktadır.
Kürk Mantolu Madonna Romanında Mekân
Kürk Mantolu Madonna’da çerçeve vak'anın mekânı Ankara,
asıl vak'anın mekânı ise Berlin'dir.
Kürk Mantolu Madonna’da 'gösterme metodu' yerine 'anlatma metodu'
ağırlıkta olduğu için, mekâna has dikkatlerin doğrudan onu gören kişinin
mizacını yansıttığını söyleyebiliriz. Roman kahramanları, bu dar ve ezici
mekânlardan kır hayatına, tabii bir hayata ve daha geniş bir hayata kaçmayı
arzu ederler.
Kürk Mantolu Madonna'da labirent temalı dar mekanlara
rastlanır. Özellikle Maria Puder'in çalıştığı bar tasvir edilirken görülen;
‘’İçerisi kalabalıktı.
Ortada çukurda bir dans yeri; karşıda bir orkestra, kenarlarda yüksek ve kuytu
toralar vardı. Bunların yansından çoğunun perdeleri kapalı idi.. “
sözleri, ve Raif Efendinin Maria Puder’den ilk
ayrıldığında sokakta yürürken çevreyi algılayış biçimi hakkında yazılan; “
kararmış yüzlü evler", "buğulu camlı tramvaylar", üzerleri
buzlanmış göller ve kanallar, "tel örgülerle çevrili fidanlar",
"kapalı dükkanlar" ve "tenha sokaklar" gibi daha çok
çevrenin sübjektif görünümünü yansıtan ibareler, tam bir soyut tahlil niteliği
taşımaktadır. Bu mekân tasvirlerinden hareketle, Raif Efendi'nin kararsız,
bedbin, karamsar ve hatta biraz aciz ve ürkek bir insan olduğunu
söyleyebiliriz.
Kürk Mantolu Madonna Hakkında Yorumlar
Nazım
Hikmet kitabı sosyal gerçeklik açısından eleştirir: “Ben bu kitabı hem sevdim, hem de kızdım” der. Ona
göre, birinci bölümdeki realist bakış açısıyla değerlendirilen dönemin aile
tahlili çok başarılıdır, ancak bu tahlil ikinci kısımdan ayrılmadığı için
yeterli değeri görmemiş ve yazık olmuştur. Ona göre ikinci kısım ayrı bir roman
olmalıdır.