Sabahattin
Ali’yi kim öldürdü? Sabahattin Ali nasıl öldü?Sabahattin Ali’nin ölümü, Sabahattin
Ali’yi neden öldürüldü?
Çoğumuzun
Kürk Mantolu Madonna adlı eseriyle
bildiği bir isim Sabahattin Ali... Eserleri tılsımlı ve kaliteli yönüyle
varlığını günümüze kadar hissettirse de ölümü sır olarak kalmıştır.
Sabahattin
Ali Edirne yolculuğuna çıkmıştır. Sabahattin Ali'nin Edirne yolculuğundaki asıl
amacı, peynir taşımak değil; sınırı aşarak Bulgaristan'a geçmek ve orodan da
Avrupa'ya açılmaktı. Ama bu planını İstanbul'dan ayrılırken M.Ali Cimcozlara
söylemez. Zira Sabahattin Ali evinde kalmasına ve pek çok sırrını paylaşmasına
rağmen M.Ali Cimcoz'dan MİT (o zaman MAH) ajanı ihtimalinden şüphelenmektedir.
Hatta özellikle onların evinde kalarak poliste belli bir güven oluşturmayı,
böylece takipten biraz olsun kurtularak kaçışı, bu takipsizlik içinde daha da
kolaylaştırmayı düşünmektedir.
Sabahattin
Ali, bir örgüt adamı değildi. Bu yüzden kaçış planını kendisi yapmak zorunda
kalmıştı; önce Adana seferinde Suriye hududunu dener.. Fakat başaramaz.
Sonradan Edirne sınırını düşünür. Yardım için aklına ilk gelen isim; Üsküdür
Paşakapısı Cezaevinde yatarken tanıdığı ve bir kaçakçı şebekesinin elamanı olan
Berber Hasan'dır. Hapiste iken bir gün ona "İstersen seni
kaçırabilirim." demiştir. Kamyonun tamiratı sürerken o da Berber Hasan'la
ilişki kurar. Mutlaka yurt dışına kaçmak istemektedir. Zira hakkında pek çok
basın davası açılmış ve mahkeme aleyhte gelişmektedir. Hatta Zincirli
Hürriyet'teki bir yazısından dolayı 2 ay cezaya çarptırılmıştır. Yurt dışına
çıkışı kanunî yollardan pasaport verilmeyerek engellenmiştir. Çıkardığı son
gazete Alı Babayı bayiler dağıtmaktan kaçınmaktadır. Bu yüzden gazete
kapanmıştır. Ve hepsinden önemlisi; hapishane hayatına artık tahammülü
kalmamıştır...
Berber
Hasan, kendi şebeke elemanlarından ve bir zaman orduda assubay olarak görev
yapmış, sonradan "silah çalmak" suçundan ordudan ihraç edilmiş Ali
Ertekin i, Sabahattin Ali'ye kaçışta rehberlik etsin diye görevlendirir. Berber
Hasan, Ali Ertekin'le 500 liraya anlaştıklarını söyler. Plana göre; Sabahattin
Ali, Bulgar sınırını geçtikten sonra yeşil mürekkepli kalemiyle bir kart
imzalayıp verecek ve Ali Ertekin dönüşte bu kartı Edirnekapı "daki
surların içinde bir berber dükkanı işleten Berber Hasana vererek ücretini
tahsil edecekti. Daha sonra Sabahattin Ali’nin kaçışından haberi
olan ve Berber Hasan’ın tanımadığı birisi (Rasih Nuri İleri) de dükkana
uğrayarak bu kartı Berber Hasandan alacak ve yalnız kendilerinin bildiği
"imza üzerindeki nokta şifresi'yle, Sabahattin Ali'nin sınırı geçip
geçmediği kesin olarak anlaşılacaktı.
Ali
Ertekin, aslen Yugoslav göçmenlerinden olup, askerliğini Kırklareli'nin Üsküp
nahiyesinde yapmıştır .Yani kaçış için planlanan bölgeyi çok iyi tanımaktadır.
Bulgaristan'a kaçış buradan yapılacaktır. Bunun için 30 Mart 1948 günü
Edirnekapı'daki dükkanında Berber Hasan'la buluşur ve surların dışındaki
kahvelerden birinde oturup Topkapı tarafından kamyonla gelecek olan Sabahattin
Ali’yi beklerler.
Nihayet
kamyon gelir ve Berber Hasan Sabahattin Ali'yi Ali Ertekin'le tanıştırır.
Kahvede oturup biraz konuşurlar Sabahattin Ali Ali Ertekin’e yolculuğun yarın
yapılacağını ve yarın aynı saatte yine burada olmasını söyler.Ayrılırlar yine
ertesi günü (31 Mart 1942) buluşup Kırklareli'ne doğru yola koyulurlar.
Şofor mahalinde üç kişi vardır; Sabahattin
Ali, şoför Salim ve Ali Ertekin. Arabada yük yoktur. Kırklareli'nin Üsküp
nahiyesine yaklaştıklarında gun batmak üzeredir. Üsküp'e varmadan arabadan
inerler ve Şoför Salim i geri gönderirler. Diğer ikisi hududa doğru yürürler.
Geceyi
hududa yakın bir yerde geçirirler. Ertesi gün, Ali Ertekin Kırlareli Cumhuriyet
Savcılığına verdiği ifâdeye göre; Sabahattin Ali’nin söylediklerinden onun fena
bir insan olduğunu anlar. Çünkü kendisine sınırı geçtikten sonra Bulgaristan ve
Rusya'da çalışarak Türkiye'de komünist bir ihtilal çıkaracağını söylemiştir.
Bu
ânı; 13 Ocak 1949'da Yeni Sabah gazetesi muhabirlerinin kendisiyle yaptığı
görüşmede şöyle anlatır; "Ben onu adli bir suçlu zannediyordum. Kendisini
tanımıyordum. (..) Hakiki maksadını anlatınca yaptığım işin ne kadar fena
olduğunu anladım. (..) Önce geri çevirip tevkif ettirmeyi düşündüm. (..)
Kendisi benden biraz daha kısa boylu idi Fakat tıknaz ve kuvvetli bir vücudu
vardı. Üzerine hücum etsem başedemeyeceğimi anlamıştım. Belki beni öldürecek ve
Bulgaristan'a kaçacaktı. Çünkü Bulgar topraklarına çok yakındık.’’
Ali
Ertekin, Nokta dergisinin kendisiyle yaptığı röportajda; Edirnekapı'dan
Kırklareli’ne giderken "yol bolunca Sabahattin Ali ile tartıştık"
derken; 15 Haziran 1978 günü Kemal Bayram’la yaptığı konuşmada ise, bu
tartışmanın son gece konakladıkları orman içindeki dere kenarında ve sabahleyin
yapıldığını söyler; "Gece vakti bir yere gidilmez. Burada kalalım bu
akşam.” dedim. (J.Ormanın içinde diyor ki "Gidelim illa hududa doğru"
orada oturduk, ertesi günü vaziyeti anlattı bana. (..) Bulgaristan'a gidecek,
oradan Moskova'ya gidecekmiş. Orada anlaşma yapacak, bilmem hükümeti şey
edecek. (..) devireceğiz. Seni de o zaman istediğin meslek ve mevkiye
alırım." dedi. Dedim, "Bir hükümet kolay kolay devrilmez. Bir
memleket üç beş kişiyle bu kadar.." Yok olurdu olmazdı filan... Bununla
neticede münakaşa yaptık." der.
Yeri,
zamanı ve mahiyeti çelişkilerle dolu olan bu "münakaşa'dan sonra Ali
Ertekin "millî hisler"inin kabardığını ve eğer "Bulgaristan'a geçerse
devlet için çok zararlı olacağını" düşünür ve zaten ailesini öldüren
Bulgarlara karşı duyduğu kinin de etkisiyle (Sabahattin Aliyi) sakatlayıp
güvenlik kuvvetlerine teslim etmeyi düşünür.
Bu
sıralar Sabahattin Ali, bir ağaca yaslanıp kitap okumaktadır. Ali Ertekin
ayakta, gece yolda düşmemek için kestikleri sopaya dayanarak etrafı gözlemekte
ve son kararı üzerinde düşünmektedir. Birden elindeki ağacı hızla kaldırıp
Sabahattin Ali'nin kafasına indirir; "Sopayı ilk vurduğum zaman haykırarak
ayağa kalmak istedi, sonra yüzükoyun yere düştü. Bunun üzerine arkadan kafasına
daha kuvvetli olarak bir odun daha indirdim. Biraz debelendi ve hareketsiz
kaldı.”
Ali
Ertekin Sabahattin Ali'yi öldürdükten sonra (1 Nisan 1948) üzerindeki eşyaları
çıkarıp yanına alır ve oradan ayrılır.
Ölüm
olayı, Çoban Şükrü'nün Üsküp Nahiyesi Jandarma Komutanlığı'na l6 Haziran 1948
günü gelerek Kırklareli'nin Üsküp Nahiyesine bağlı Sazara köyü yakınlarında
"dört-beş ay önce” öldürüldüğü tahmin edilen bir ceset gördüğünü haber
vermesi ile ortaya çıkar.
Tahkkikat
sonucu cesedin kimliği belirlenemez. Bu sırada İstanbul polisi Bulgaristan'a
adam kaçıran bir şebekeyi yakalamıştır. Ali Ertekin de bu şebekenin içindedir
ve 28 Aralık 1948 günü verdiği İfâdesinde Sabahattin Ali'yi kendisinin
öldürdüğünü itiraf etmiştir. Haber, basına 12 Ocak 1949 günü yansımıştır.
Cesedin
üzerinden çıkan giysilerle, Ali Ertekin'in verdiği bilgiler doğrultusunda ele
geçirilen eşyaları tanıdıklarına teşhis ettirilir. Aziz Nesin, Esat Adil ve
M.Ali Cimcoz eşyaların Sabahattin Ali'ye ait olduğunu teşhis ederler. Ayrıca cesedin boyunun doktor raporlarında
1.64 cm olarak belirtilmesi, sol kolda önceden vuku bulmuş bir kırığın tesbit
edilmesi ve "altın diş" gibi deliller; bulunan cesedin Sabahattin
Ali'ye ait olduğunu iyice kesinleştirir.
Cinayetin
işleniş tarzı ve amaçları hakkında da pek çok değişik iddialar vardır. Rasih
Nuri İleri, elindeki "nokta şifreli" karta göre, Sabahattin Ali'nin
sınırı geçtiklerini sandığı bir anda şifreli kartı yazdığını ve ondan sonra
yakalandığı, Kırklareli'nde yargılanırken işkencede öldüğünü iddia eder. Rasih
Nuri İleri, ayrıca kendisi ile beraber kaçmak isteyen iki kişinin de
yakalanabilmesi için cinayetin uzun bir süre açıklanmadığını da savunur.
Yalçın
Küçük ise, Rasih Nuri İleri ve Kemal Bayram (Çukurkavaklı)’ın idctia ettikleri
"işkencede öldü" tezinin "kahrolası bir köylü ideolojisi ile
uydurulduğunu, aslında; Sabahattin Ali nin zekasına güvenerek kendi kaçışına
izin verilmesine mukabil, Bulgaristan'a adam kaçıran şebekenin yakalanması
konusunda emniyetle işbirliğine gittiğini ve muhtemelen Bulgar sınırında çıkan
bir çatışmada vurulduğunu yazar. Yalçık Kuçuk, gizli örgütlerin elemanlarını
cinayet suçu ile yargı önüne çıkarmayacağını da belirterek. Sabahattin Ali'yi
Ali Ertekin'in öldürmediğini ancak cinayetin onun üzerine yıkıldığını iddia
eder.
Aziz
Nesin ise, Sabahattin Ali'yi MIT’in öldürtmediğini, devletin yetkili
organlarının bir kişiyi öldürmek için tuzak kuracağına inanmadığını,
"kişisel kusurları yüzünden" ölüme gittiğini söyler. Mehmet Ali
Aybar, katilin Ali Ertekin olduğuna dikkat çekerek cinayetin siyasî amaçla
işlenmiş olabileceğini savunur. Sabahattin Ali'nin dayısı oğlu olan Reşit
Mazhar Ertüzün de ölüm olayını; "bir cüzdan, bir fotoğraf makinesi uğruna
işlenen adî bir cinayete kurban gitmesi, onun kişiliği ile bağdaştırılamamış
olacak ki, maksatlı ve maksatsız yakıştırmalarla ipin ucu gizli güçlere büyük
ve karanlık tuzaklara bağlanmaya çalışılmıştır" diye değerlendirir. Reşit Mazhar Ertüzün ayrıca, Rusya'nın
Türkiye'den bazı vilayetleri ve Boğazların kontrolünü istediği günlerin hemen
sonrasında doğruluğunu tarihin göstereceği yabancı bir düşüncenin ardına düşüp
sanatını bu fikre hizmet aracı yapmasını ve yabancı bir ülkeye özellikle
Sovyetlere ve onun peyki Bulgaristan'a kaçmaya kalkışmasını kınadığını da
belirtir.
Bütün
bu görüşler ve iddialara rağmen Sabahattin Ali'nin ölümünü örten esrar perdesi
hâlâ aralanamamıştır. Ama şu bir gerçektir ki. , sürekli değişen dünya
dengeleri; haklı-haksız, haberli-habersiz demeden pek çok insanı kullanmış,
belli dönemler onlara göstermelik misyonlar yüklemiş ve bun insanların bedbaht
olmalarına sebep olmuştur.
Ses
yazarının, dünya dengelerinin her an başka bir yönde değişebildiği ve soğuk
savaşın en yoğun yaşandığı bir dönemde yaşamış olması onun için ve Türk
edebiyatı için büyük bir şanssızlık olmuştur.
O,
her zaman siyasetten, politikadan uzak durmaya çalışmış ama sürekli
politikanın, siyasetin içine itilmiştir. Ölümün kılıcı onu hayata bağlayan
telleri koparmak için havaya kalktığında bile, hâlâ kitap ve çok sevdiği
tabiatla baş başa olmanın derin huşusu içinde idi.
Çocukluğundan
beri âşık olduğu kızlardan erkek arkadaşlarına kadar herkesten sürekli bir anne
şevkati ve ilgisini bekleyen ve bunu bir türlü bulamayan Sabahattin Ali
başkaları kadar kendi hatalarının ve ihmallerinin de kurbanı olarak aramızdan
ayrılır.
Bundan
sonra yapılacak şey; onu şu veya bu şekilde ölüm nedenleri üzerinde polemikler
yapmaktan çok eserlerini anlamak ve yorumlamaya çalışmaktır. Çünkü, gerçek
Sabahattin Ali eserlerinde hâlâ yaşamaktadır.
Not: Bu içerik Ramazan Korkmaz'ın ''Sabahattin Ali - İnsan ve Eser'' isimli çalışması kaynak alınarak hazırlanmıştır.