‘’Anayurt Oteli kimin eseri? Anayurt Oteli ne anlatıyor, anayurt Oteli
nerede geçiyor?’’
Anayurt Oteli Yusuf Atılgan'ın eseridir. Bu içerikte Anayurt Oteli'nin Tahlili – İncelemesi yapılmıştır. Bu inceleme romanı oluşturan yapı unsurları üzerine olmuştur. Bu unsurlar olay örgüsü, zaman, mekan ve karakterler-kişiler kadrosudur. Olay Örgüsü ve roman konusu Roman özeti ile birlikte verilmiştir.
Roman Kimliği ve Roman Hakkında Değerlendirme
Anayurt Oteli romanının yazarı Yusuf Atılgan’dır. Anayurt
Oteli,
Atılgan’ın ikinci romanıdır. Kafka, Proust, Camus gibi yazarları yoğun olarak
okuduğu bir dönemde yazdığı bu kitap, kendi ifadesiyle “bunalımlı yıllar”ın ürünüdür. 1973
yılında Bilgi Yayınlan arasında çıkan roman, “Aylak Adam ” hakkında yapılan tartışmaları
gölgede bırakacak derecede sert yankı uyandırır. Romanın eleştirisi de olur.
Kimileri Atılgan’ın toplumsal sorunlara ele almayıp, sadece marazi bir karakterin
cinsel sapmaları (parafili) üzerinde durmasını eleştirir; kimileri de Atılgan’m
toplum olarak dışladığımız adeta onları patolojik bir kişiliğe mahkûm ettiğimiz
bireylerin, aslında tüm insanlığı kuşatan; hatta aşan duygu yoğunluğuna
sahipliklerini duyurmak istediğini iddia ederek, romanı göklere çıkarır.
Anayurt Oteli, esasen Camus’un “Yabancı” adlı romanıyla benzerlikler
gösterir. Yabancı’nın başkahramanı Meursault da tıpkı Zebercet gibi saçma denilecek bir
sebepten (gözüne yansıyan güneş ışınlan yüzünden) başkasını öldürür. Olaylar
arasında neden-sonuç ilişkisi kuramamak ve bununla birlikte olasılıkların
çokluğu, hayatın bir anlamının olmayışı, her iki karakterin dünyasında da
vardır. Her ikisi de Tanrı’ya inanmamaktadır ve bir üst güce sığınamamanın
verdiği bunalım, hayatlarını çıkmaza sokmaktadır. Meursault, mahkemede adam
öldürmekten çok takındığı tavırlarla yargılanır. Çünkü yaptıklarının bir sebebi
yoktur. Kendisine sebeplerin sorulması onu bunaltır. Zebercet, mahkemede
yargılanmamıştır fakat sorguya çekildiğini düşünürken işlemiş olduğu cinayetin
bir nedeni olmadığını söyler. Aslında Zebercet’i ortalıkçı kadını öldürmesinden
çok, insanların onu sorgulayacağı düşüncesi tedirgin etmektedir.
Anayurt Oteli romanındaki ana fikir; bireyi
esas alan, toplumdaki aksaklıkların kaynağında bireyi göstermeyi amaçlayan bir
romandır. Ancak Atılgan, toplumsal olayların birey üzerindeki etkilerini açıkça
belirtmese de uzak hatırlatmalar yapmayı ihmal etmez.
Yusuf Atılgan,
yazarlığından çok günlük yaşamı daha önemli olduğunu belirtir. Belki bu yüzden romanlarında kendisine ait pek
çok iz bulabilmekteyiz. Romanın başkahramanı Zebercet, düşündüklerini
söyleyemeyen, içedönük bir tiptir. Çevresindeki insanlar tarafından
horlandığında, alaya alındığında söylemek istediklerini içinden geçirir sadece.
Atılgan da bu bakımdan Zebercet’e çok benzer. Lise yıllarında İngilizce
öğretmeni bacak bacak üstüne atarken dizkapağındaki yara masanın kenarına
değer. Atılgan’dan “uff” diye bir ses çıkınca İngilizce öğretmeni kızar.
Atılgan da yıllarca hocasına onu yanlış anladığını, yaranın acısını kendinde
hissettiği için böyle bir tepkide bulunduğunu söyleyememenin acısını duymuştur.
Anayurt Oteli Konusu - Özeti
Anayurt Oteli, Tanzimat Fermanı’nın
ilan edildiği sene Keçecizade Malik Ağa tarafından konak olarak yaptırılmış,
Cumhuriyet’in kurulduğu yıl otele çevrilmiştir. Keçecizade Malik Ağa’nın oğlu
Haşim Bey, konaktaki beslemelerle ilişki kurduktan sonra bu beslemeleri
evlendirir. Zebercet’in ninesi de bu beslemelerden birisidir.
Keçecizadeler, rejimin
değişmesiyle topraklarını elden çıkarma yoluna gitmiş; bu yüzden Zebercet’in
babası Ahmet Efendi’ye otelin idaresini bırakarak o muhiti terk etmişlerdir.
Romanın başkahramanı Zebercet, Anayurt Oteli’ni babasıyla birlikte idare eder.
Babasının ölümünden soma tek
başına oteli yöneten Zebercet, otelin hizmetlerinin görülmesi için bir kadın
tutar. Gerdek gecesi kız çıkmadı diye geri gönderilen sonra bir dulla tekrar
evlendirilen kadın, çok uyuduğu için yine geri gönderilmiştir. Dayısı olduğunu
söyleyen bir adam, kadım otele iş yapması için bırakır. Arada otele uğrayıp
kadının birikmiş parasını almaktadır.
Zebercet, kadın uyumaya gittiği zaman kadının odasına gider ve onunla birlikte olur. Ancak kadın uykuya çok düşkündür. Kadın uykusu bölünmesin diye artık iç çamaşırı giymeden yatmaya başlar. Zebercet’e gece ‘köpek’ diye hitap eden kadın, sabah hiçbir şey olmamış gibi ‘ağa’ der. Ortalıkçı kadın çaresizdir. Gidecek bir yeri de yoktur ve Zebercet’in bu tutumuna karşı da oldukça kayıtsızdır.
Zebercet’in rutin hayatı, perşembe gecesi gecikmeli Ankara treniyle gelen kadından sonra tamamen değişir. Otelde bir gece kalan, nüfus cüzdanı olmadığı için adını bile bilmediği bu kadına tutku ile bağlanan Zebercet, o zamana kadar tatmadığı duyguları tatmak ister. Gerek ailesinin gerek çevresinin horlamalarına, aşağılamalarına maruz kalarak büyüyen Zebercet için bu kadın, ona sevgiyi tattıracağım düşündüğü bir umuttur.
Zebercet, ortalıkçı kadının odasına gitmemeye başlar. Çünkü artık tek taraflı bir ilişki yaşamak istememektedir. Otele gelen çiftlerin sevişmelerini dinlerken hep o kadının hayalini kurar. Kendisine yeni elbiseler alır, bıyığını keser ve gecikmeli Ankara treniyle gelen kadım beklemeye başlar.
Günler geçtikçe gecikmeli Ankara treniyle gelen kadının geleceğine dair umudu kaybolur. Geçmişinde yaşadıkları bilinçaltından gün ışığına çıkmaya başlar. Aşağılanmışlığını, önemsenmezliğini hatırına getirir. Babasının ve annesinin tavırları, çocukluk arkadaşlarının kendisine taktıkları lakaplar, askerlik arkadaşı Fatihli’ye yakın olmak adına kendini kullandırması aklına gelir. Bu dönemde Zebercet, otele müşteri almamaya başlar, içkili lokantalara gider. Ekrem adındaki bir soğuk demirciyle tanışır. Onunla sinemaya gider. Ekrem’e cinsel bir ilgi duyar, onu otele çağırmak ister ama çağıramaz.
Zebercet’in psikolojisi iyiden iyiye bozulmaya başlar. Ortalıkçı kadının odasına gider. Onu uyandırmak ister. Amacı otele gelen çiftlerden duyduğu gibi karşılıklı bir sevişme yaşamaktadır. Ancak ortalıkçı kadın uyuklamaktadır. Zebercet, bu durum üzerine geçici bir iktidarsızlık geçirir ve kendini kaybeder. İktidarsızlığına sebep olarak gördüğü ortalıkçı kadını boğarak öldürür.
Bu olaydan sonra geçmişte yaşadığı hadiseleri aklına getirmeye bir de kendi içinde yaptığı hesaplaşma eklenir. Mahkemede bir duruşma dinler. Hâkimin sanığa sorduğu sorulara sanki kendine soruyormuş gibi cevap verir. Sanık, gerdek gecesi kız çıkmadı diye karısını öldürmüştür. Hâlbuki söz konusu olan, sanığın kendi beceriksizliğidir. Bunu gururuna yediremeyip masum birini öldürmüştür. Zebercet de bu sanıkla kendini özdeşleştirmiştir. Hâkim, mahkeme tarihini 28 Kasım’a erteler. Zebercet için de kendi infaz tarihi belirlenmiştir. Ancak hayatın omuzlarına yüklediği bu yükü o tarihe kadar çekecek durumda değildir. Bu yüzden 28 Kasım’ı beklemez. 10 Kasım’da dayısı Faruk Bey’in kendini astığı yerde, yine aynı şekilde kendini asarak intihar eder.
Zebercet, kadın uyumaya gittiği zaman kadının odasına gider ve onunla birlikte olur. Ancak kadın uykuya çok düşkündür. Kadın uykusu bölünmesin diye artık iç çamaşırı giymeden yatmaya başlar. Zebercet’e gece ‘köpek’ diye hitap eden kadın, sabah hiçbir şey olmamış gibi ‘ağa’ der. Ortalıkçı kadın çaresizdir. Gidecek bir yeri de yoktur ve Zebercet’in bu tutumuna karşı da oldukça kayıtsızdır.
Zebercet’in rutin hayatı, perşembe gecesi gecikmeli Ankara treniyle gelen kadından sonra tamamen değişir. Otelde bir gece kalan, nüfus cüzdanı olmadığı için adını bile bilmediği bu kadına tutku ile bağlanan Zebercet, o zamana kadar tatmadığı duyguları tatmak ister. Gerek ailesinin gerek çevresinin horlamalarına, aşağılamalarına maruz kalarak büyüyen Zebercet için bu kadın, ona sevgiyi tattıracağım düşündüğü bir umuttur.
Zebercet, ortalıkçı kadının odasına gitmemeye başlar. Çünkü artık tek taraflı bir ilişki yaşamak istememektedir. Otele gelen çiftlerin sevişmelerini dinlerken hep o kadının hayalini kurar. Kendisine yeni elbiseler alır, bıyığını keser ve gecikmeli Ankara treniyle gelen kadım beklemeye başlar.
Günler geçtikçe gecikmeli Ankara treniyle gelen kadının geleceğine dair umudu kaybolur. Geçmişinde yaşadıkları bilinçaltından gün ışığına çıkmaya başlar. Aşağılanmışlığını, önemsenmezliğini hatırına getirir. Babasının ve annesinin tavırları, çocukluk arkadaşlarının kendisine taktıkları lakaplar, askerlik arkadaşı Fatihli’ye yakın olmak adına kendini kullandırması aklına gelir. Bu dönemde Zebercet, otele müşteri almamaya başlar, içkili lokantalara gider. Ekrem adındaki bir soğuk demirciyle tanışır. Onunla sinemaya gider. Ekrem’e cinsel bir ilgi duyar, onu otele çağırmak ister ama çağıramaz.
Zebercet’in psikolojisi iyiden iyiye bozulmaya başlar. Ortalıkçı kadının odasına gider. Onu uyandırmak ister. Amacı otele gelen çiftlerden duyduğu gibi karşılıklı bir sevişme yaşamaktadır. Ancak ortalıkçı kadın uyuklamaktadır. Zebercet, bu durum üzerine geçici bir iktidarsızlık geçirir ve kendini kaybeder. İktidarsızlığına sebep olarak gördüğü ortalıkçı kadını boğarak öldürür.
Bu olaydan sonra geçmişte yaşadığı hadiseleri aklına getirmeye bir de kendi içinde yaptığı hesaplaşma eklenir. Mahkemede bir duruşma dinler. Hâkimin sanığa sorduğu sorulara sanki kendine soruyormuş gibi cevap verir. Sanık, gerdek gecesi kız çıkmadı diye karısını öldürmüştür. Hâlbuki söz konusu olan, sanığın kendi beceriksizliğidir. Bunu gururuna yediremeyip masum birini öldürmüştür. Zebercet de bu sanıkla kendini özdeşleştirmiştir. Hâkim, mahkeme tarihini 28 Kasım’a erteler. Zebercet için de kendi infaz tarihi belirlenmiştir. Ancak hayatın omuzlarına yüklediği bu yükü o tarihe kadar çekecek durumda değildir. Bu yüzden 28 Kasım’ı beklemez. 10 Kasım’da dayısı Faruk Bey’in kendini astığı yerde, yine aynı şekilde kendini asarak intihar eder.
Anayurt Oteli Romanı Yapısı - Tahlili
Anayurt Oteli de tıpkı “Aylak Adam” gibi vaka zamanı esas alınarak kurgulanmıştır. “Aylak Adam"daki vaka, mevsimlere bölünmüşken, bu romanda günlük gelişmeler şeklindedir. Bu şekilde, bilinçte tutulan isteklerin ve hazların bilinçdışına savrulmasıyla gelişen bir takım olaylar ve ruhsal değişikler, daha çarpıcı bir şekilde anlatılır. Romanda Zebercet’in içine düştüğü bunalımın grafiğini çok yakından takip ederiz. Günden güne değişen psikolojisi, yaşanılan olayın dramatikliğini daha çok hissettirir okuyucuya. Umut dolu bir Pazar günü başlayan roman, 22 gün sonra trajik bir şekilde biter. Bu kısa gibi görünen 22 günlük süre zarfına o kadar yoğun duygular sığdırılmıştır ki; böylelikle yaşamın bizlere ne zaman ne getireceği belli olmayanın yönü ürkütücü bir şekilde vurgulanır.
Romandaki temel güç, (etimon
spritüel) bireyin kendisiyle aynı zamanda toplumla çatışmasıdır. İçedönük, yani
geri çekilmeci bir davranış biçimi sergileyen Zebercet; kendine, insanlara
hatta nesnelere karşı güvensizliği sonucu, hayali bir umudun peşine
takılmasıyla intihara doğru sürüklenir. Zebercet’in bilincinde tutamak bulamayan
hisler, romanın olay örgüsünü belirleyen unsurlar durumundadır. Gecikmeli
Ankara treniyle gelen kadının gelmesiyle o zamana kadar bastırdığı (represe)
itkiler, su yüzüne çıkar. O da tıpkı diğer insanlar gibi sevdiğini söylemek ve
sevilmek istemektedir. Ancak olaylar, onun kurguladığı şekilde gelişmez.
İstasyona her tren geldikçe pır pır eden yüreği, günler geçtikçe ağrımaya
başlar. İçindeki çatışmayı, umudu tükendikçe dışa yansıtır. Otele müşteri almamaya
başlaması, ortalıkçı kadını öldürmesi, cinsel ilgisini bir erkeğe
yönlendirmesi, tavayla kediyi öldürmesi, çatışmasını dış dünyaya yönelttiği
davranışlardır.
Anayurt Oteli de “Aylak Adam” gibi tanrısal (hâkim) bakış açısıyla yazılmıştır. Zebercet’in geçmişini ve akimdan geçenleri en ince ayrıntısıyla bilen anlatıcı, genelde üçüncü tekil kişidir. Ancak Zebercet’in özellikle kendisiyle hesaplaşmasının anlatıldığı satırlar, birinci tekil kişi ağzından anlatılır. Romanda aynca roman kahramanlan, kasaba, kedi, emekli subay olduğunu söyleyen adam, odadaki iki havlu, tiyatro eseri üslubuyla tanıtılır. Bu betimlemelerde de, söze yazarın egemen olduğunu görürüz. Ancak bilgi olarak okuyucuya sunulanlar genelde Zebercet’in bilgisi kadardır.
Zebercet, 33 yaşında olduğuna ve doğum tarihi de 28 Kasım 1930 olarak belirtildiğine göre olay, 1963 yılında geçmektedir. Kendini astığı tarih ise 10 Kasım’dır. Geriye doğru günleri hesapladığımızda roman 20 Ekim Pazar günü başlamaktadır. Romanda, Zebercet’in Perşembe günü gecikmeli Ankara treniyle gelen kadının kaldığı odaya üç gün sonra girdiği söylenir. Yani 17 Ekim 1963 tarihini, Zebercet’in yaşamım alt üst eden tarih olarak belirleriz.
Romandaki zaman tabakalaşmaları, şimdiyle geçmişin birbirine karıştırılması şeklindedir. Zamansal geri dönüşler genelde Zebercet’in çağrışımlarıyla sağlanmaktadır. Zaman tabakalarındaki bu gidiş gelişler oldukça süratlidir. Bu sebepten geçmişte yaşadığı hadiseler ve bunların algılanış şekli, noktalama işareti kullanılmadan verilir.
Bakış Açısı
Anayurt Oteli de “Aylak Adam” gibi tanrısal (hâkim) bakış açısıyla yazılmıştır. Zebercet’in geçmişini ve akimdan geçenleri en ince ayrıntısıyla bilen anlatıcı, genelde üçüncü tekil kişidir. Ancak Zebercet’in özellikle kendisiyle hesaplaşmasının anlatıldığı satırlar, birinci tekil kişi ağzından anlatılır. Romanda aynca roman kahramanlan, kasaba, kedi, emekli subay olduğunu söyleyen adam, odadaki iki havlu, tiyatro eseri üslubuyla tanıtılır. Bu betimlemelerde de, söze yazarın egemen olduğunu görürüz. Ancak bilgi olarak okuyucuya sunulanlar genelde Zebercet’in bilgisi kadardır.
Zaman
Zebercet, 33 yaşında olduğuna ve doğum tarihi de 28 Kasım 1930 olarak belirtildiğine göre olay, 1963 yılında geçmektedir. Kendini astığı tarih ise 10 Kasım’dır. Geriye doğru günleri hesapladığımızda roman 20 Ekim Pazar günü başlamaktadır. Romanda, Zebercet’in Perşembe günü gecikmeli Ankara treniyle gelen kadının kaldığı odaya üç gün sonra girdiği söylenir. Yani 17 Ekim 1963 tarihini, Zebercet’in yaşamım alt üst eden tarih olarak belirleriz.
Romandaki zaman tabakalaşmaları, şimdiyle geçmişin birbirine karıştırılması şeklindedir. Zamansal geri dönüşler genelde Zebercet’in çağrışımlarıyla sağlanmaktadır. Zaman tabakalarındaki bu gidiş gelişler oldukça süratlidir. Bu sebepten geçmişte yaşadığı hadiseler ve bunların algılanış şekli, noktalama işareti kullanılmadan verilir.
Yazar, okuyucunun Zebercet’in
psikolojisindeki deformasyonun yoğunluğunu daha çok duyumsayabilmesi için,
düşüncenin akış hızım kesmeyen bu metodu kullanmıştır.
Mekan
Romana adını veren Anayurt
Oteli, romanın başlıca mekânıdır. Tanzimat Dönemi’nde konak amacıyla
yaptırılmış bu yapı, Cumhuriyet’in ilanından sonra otele çevrilmiştir. Feodal
aile tipinin zaman içinde çözülüp yitmesini simgeleyen otel, Zebercet ile aynı
kaderi paylaşmaktadır sanki. Zebercet’in kapalı dünyasının tek tanığı olan bu
dar mekân, romana kasvetli hava estirir. Konak, bütün geçmişi ile
çok şey bilen fakat bu bildiklerini eşya ve dekora sindirmiş bilge, suskun ve
ağır bir kahraman gibi kendine sahip olanlara aynı
kaderi yaşatır, lanetlenmişliğini bulaştırır.
Zebercet’in günlerinin çoğu
gecikmeli Ankara treniyle gelen kadının gelmesine kadar hep otelde geçer.
Otelden ayrıldığı zaman kötü bir şey olacakmış hissine kapılmaktadır çünkü.
Otel, onun dış etkilerden korunmasını sağlayan ve sahip olma güdüsünün verdiği
güveni hissettiren biricik barınağıdır. Ancak gecikmeli Ankara treniyle gelen
kadının tekrar döneceği umuduyla kendine yeni elbiseler almak, bıyığını
kestirmek için kasabaya çıkar. Kadının tekrar gelmeyeceğine kanaat getirdikten
sonra da zamanını otelin dışında geçirir. Yemek yediği içkili lokanta, soğuk
demirci Ekrem ile gittiği sinema, yaşlı bir adamla sohbet ettiği park, horoz
dövüşünün yapıldığı alan, karakol, mahkeme diğer mekânlardır.
Kurgu
Atılgan’ın romanlarında kurgu,
tek bir kahraman etrafında yoğunlaşır. Bu kahramanların psikolojilerini
anlatmak amaçlandığından ikinci derecedeki kahramanlar, sadece başkahramana
etki eden ve onları yönlendiren unsurlar durumundadır. “Anayurt Oteli ”nin başkahramanı Zebercet’tir.
Romandaki diğer kahramanları yaşayanlar ve Ölmüş olanlar olmak üzere iki
kısımda incelemek yerinde olur. Anlatım teknikleri arasında olan bilinç akışı
metodunun kullanıldığı satırlarda, ölmüş olan karakterlerin de Zebercet’e
önemli ölçüde etki ettiğini görürüz. Keçeciler ailesine mensup Haşim Bey,
Nureddin dayı, Rüstem Bey, Faruk Bey, Rüstem Bey’in kansı Semra Hanım, Kadriye
Kalfa, beslemeler, annesi ve babası yaşamayan kahramanlar arasındadır.
Zebercet’in geçmiş yaşamındaki kahramanlardan da Kürt Muhittin’i, askerlik
arkadaşı Fatihli’yi, Halil Onbaşı’yı sayabiliriz. Zebercet’in şimdiki zamanı
içinde ona etki eden kahramanlar ise şunlardır: gecikmeli Ankara treniyle gelen
kadın, ortalıkçı kadını, Emekli Subay, soğuk demirci Ekrem, parktaki yaşlı
adam, fahişe, otele gelen müşteriler, polisler, hâkim, horoz dövüşü sırasında
karşılaştığı kişiler... Bir de muhtemelen hayal ürünü olan karakterler de vardır. Gecikmeli Ankara treniyle gelen kadının
sevgilisi, Zebercet’in zihninde var
olduğunu farz ettiği kişilerdir. Ortalıkçı kadını öldürmesine tanık olan kediyi
ve - gecikmeli Ankara treniyle gelen kadının unuttuğu havluyu da karakterler
arasında belirtebiliriz.
Anayurt Oteli Korası
Kişiler Düzleminde
Ülkü Değer (Tematik güç): Zebercet, Gecikmeli
Ankara treniyle gelen kadın, Faruk Dayı, Semra Hanım, Ekrem, Fatihli.
Karşı Değer:Ortalıkçı kadın,
Polisler,Savcılar,Hakimler, Kürt Muhittin,
Kestaneci Adam.
Kavramlar Düzleminde:
Ülkü Değer (Tematik güç): sevilmek
ihtiyacı, paylaşım, sevgi, değer verilme, kabul görme, şefkat, tek yanlı
olmayan cinsel birliktelik,kendilik.
Karşı Değer:Ezilmiş, İtilmişlik,
güvensizlik, kimliksizlik, ötekileşme, aşağılanma, yabancılık, edilgenlik,
boyun eğme, yalnızlık, saçmalık, yurtsuzluk.
Sembol Düzleminde
Ülkü Değer (tematik güç):Zebercet,
gecikmeli Ankara treniyle gelen kadın, yüzük, Fatih’in atına bindiği resim,
havlu, bardak, sigara,
Karşı Değer: Otel, Bıyık,
Kedi,toprağı gösteren otel levhası.
“Anayurt Oteli”nde değerler sınıflaması daha çok kavramlar düzleminde; kurulmuştur. Kavram düzlemindeki karşı değerler, ülkü değerlere- dönüştürülemediğinden Zebercet’in yaşamı bir çıkmaza doğru sürüklenir. Zebercet’in kişilik yapısını, tipolojisini kavram dizgesinden yaralanarak açımlayabiliriz. Kavramsal görünümler, bilinçdışına ait unsurları yansıttığından Zebercet’in ruh iklimi, bu unsurlar üzerinde yoğunlaşarak anlaşılmaktadır ancak.
“Anayurt Oteli”nde değerler sınıflaması daha çok kavramlar düzleminde; kurulmuştur. Kavram düzlemindeki karşı değerler, ülkü değerlere- dönüştürülemediğinden Zebercet’in yaşamı bir çıkmaza doğru sürüklenir. Zebercet’in kişilik yapısını, tipolojisini kavram dizgesinden yaralanarak açımlayabiliriz. Kavramsal görünümler, bilinçdışına ait unsurları yansıttığından Zebercet’in ruh iklimi, bu unsurlar üzerinde yoğunlaşarak anlaşılmaktadır ancak.