Tehlikeli Oyunlar – Şahıs Kadrosu - Edebiyat Araştırmaları
Son Başlıklar
Loading...

3 Eylül 2020 Perşembe

Tehlikeli Oyunlar – Şahıs Kadrosu


Tehlikeli Oyunlar romanında olayların merkezinde yer alan şahıslar Hikmet Benol, Sevgi, Bilge, Nurhayat Hanım ve Selim Bey’dir. Bu karakterler aşağıda verilmiştir. 

Hikmet Benol


Tehlikeli Oyunlar’’ın ana karakteri ve aynı zamanda romanın anlatıcısı olan Hikmet Benol, Atay’ın olumlu ve olumsuz özellikleri içinde taşıyan aydın figürdür. “Tutunamayanlar”daki karakterler gibi Hikmet’de fiziksel özellikleriyle verilmez. Romanda “(...) uzun boylu, sivilceli ve burnun yanağına birleştiği yerde önemsiz bir etbeni taşıyan adam (,..)” ifadesi, Hikmet’in fiziksel özelliklerinin verildiği tek yerdir. Hikmet romanda dışsal yaşantısından çok, iç dünyasıyla yer alır.

Tehlikeli Oyunlar’’da okuyucu, herşeye onun bilincinden bakar. Romanın başında Hikmet eşinden boşanarak, her şeyini geride bırakarak bir gecekondu semtinde üç katlı bir eve taşınır. Hikmet bu eski eve ısrarla gecekondu der, çünkü gecekonduda yaşamayı içinde barınamadığı topluma karşı bir meydan okuma olarak görür. Sert, acımasız, kötü bir dünyadan kaçışın, bir iç hesaplaşmanın sembolüdür gecekondu. Hikmet, babasından kalan miras ve biriktirmiş olduğu biraz para ile hiçbir işte çalışmayarak bütün gün oturup oyunlar yazar. Yazdığı oyunların en büyük özelliği tamamlanmamış olmalarıdır. Hayalleri ve geçmişi onu rahat bırakmaz. Romanda Hikmet’in geçmişteki yaşantısı bilinçakımı tekniğiyle ve geriye dönüşlerle anlatılır.

Kötü bir çocukluk geçirmiştir. Annesi, babasının kendisine çektirdiklerine dayanamayarak bileklerini keserek intihar eder. Babası ise kendini içkiye verir. Hikmet uzak akrabalarının yanına gönderilir. Hikmet bu evde istenmez, ona kötü davranılır. Ardından babası da ölür. Bu ölümler Hikmet’i derinden sarsar. İntihara yakın kişiliğinde anne ve babasının büyük payı olduğunu düşünür.

Hikmet Benol, iktisat fakültesi öğrencisiyken okuduğu bölümden memnun olmadığı için okulu bırakır. İleride bir iktisatçı olarak herhangi bir işte çalışma düşüncesi ona cazip gelmez. Edebiyata meraklı bir kişi olarak gazetelere, dergilere küçük yazılar, derlemeler yapar. Tiyatroyla ilgilidir. Acıklı ve gülünç oyunlar yazarak kendine küçük bir aydın çevre yaratır. Kendilerini aydın sanan, kendi ülkesinin gerçeklerinden habersiz, Batı öykünmecisi ve ahlak yönünden zayıf insanlardan oluşan bu çevre, Hikmet’in ruhsal gelişimini zehirleyen önemli bir etmendir. Hikmet bu çevreyi bir yandan eleştirirken, diğer yandan da onların gölüne girmek ister. Kendi içinde büyük bir çatışma yaşar. Onların yanlışlarını düzeltmek gibi yorucu bir uğraş verir:

Akıl ve ruh proleteryasının en büyük akılsızlığını, akıl ve ruh burjuvazisinin nimetlerine kavuşacağını umarak onlara hizmet etmesi ve bu sırada kaçınılmaz istismar kanunları yüzünden zayıf aklını ve ruhunu da parça parça onlara kaptırmasıdır.’’

Hikmet entellektüel bir ortamda Sevgi adında bir genç kızla tanışır. Sevgi’nin böyle bir ortamda bulunması bir tesadüften ibarettir. Hikmet, Sevgi’nin sessizliğinden ve saflığından çok etkilenir. Sevgi çirkinliklerle dolu bir dünyada tertemiz kalabilmeyi başarmış bir insandır. Hayattan tek beklentisi, kimsesizliğini unutturacak mutlu ve sıcak bir yuvadır. Kısa sürede evlenip bir ev kurarlar kendilerine. Hiçbir oyununun sonunu getiremeyen Hikmet, bu evlilik oyunundan da kısa sürede sıkılır. Bilge adında bir kadınla tanışır ve onunla son derece seviyesiz bir ilişki yaşar. Sevgi’den ayrıldıktan sonra bir gecekonduya taşınarak eski yaşantısını inkar eder. Oyunlarına tutunmak işer, yapamaz. Ortaya kötü oyunlardan ve ucuz yaşantılardan başka bir şey çıkaramaz. Ve intihar eder.

Hikmet Benol, “Tutunamayanlâr”daki Selim Işık ve Turgut Özben’in karışımı bir tiptir. Selim gibi o da okuyup yazan, kendine önemli misyonlar yüklemiş idealist bir gençtir. “İyi romanların okuyucusu olmaktansa, kötü romanların kahramanı olmak (,...)” isteyen bir tutunamayandır.


Selim’le ne kadar ortak yönleri olsa da Hikmet, Selim kadar idealize edilen bir tip değildir. Selim’e göre Hikmet’in olumsuz yönleri daha fazladır. Eski hayatından kaçıp sığındığı gecekonduda, kendisi gibi toplumdaki tüm tutunamayanlar için büyük bir boşluğu dolduracak “hayat bilgisi” ansiklopedisi yazmaya soyunur. Günlük hayatta karşılaşılabilecek bir çok soruna, pijamanın nasıl çıkartılacağı dahil bir çok konuya el atar. Selim gibi Hikmet’de günlük hayata dahil olamaz. Hayatı kitaplardan öğrenmeye, kitaplara göre yaşamaya çalışır. Tutunabildiği tek alan oyunlarıdır. Romanın sonunda Hikmet’in tıpkı Selim gibi intihar etmekten başka bir çaresi kalmaz. Aynı zamanda Turgut gibi küçük burjuva dünyasının içinde çırpınır. Evliliği ile birlikte içinde bulunduğu dünya daha da çekilmez bir hal alır. Sonunda Turgut gibi her şeyini geride bırakarak kaçar.



Sevgi


Tehlikeli Oyunlar, “Tutunamayanlar” a göre kadınlarla olan ilişkilerin daha derinlemesine işlendiği bir romandır. “Tutunamayanlar” daki kadın karakterlerin (Nermin, Günseli, Selim’in annesi) sessizliği, Tehlikeli Oyunlar da nispeten bozulur. Hikmet’in karısı olarak romanın en önemli kadın karakteri olan Sevgi, Atay’ın kaleminde ruhsal derinlikten yoksun, yoz bir yaşantının temsilcisi olmaktan kurtulamayarak sonuçta terk edilir.

Sevgi’nin kötü geçen çocukluğunun anlatıldığı “Sevgi Vesaire” başlığını taşıyan yedinci alt bölüm, ikinci sınıf yerli romanların, ucuz melodramların parodisi şeklinde kaleme alınmıştır. Bu bölümde, “Tutunamayanlar” dan tanıdık isimler karşımıza çıkar: Selim, Süleyman, Turgut. Bu durum Oğuz Atay’ın romanlarının birbirinin devamı olduğunun bir işaretidir.

Sevgi’nin babası, Süleyman Turgut Efendi, romanda kötü ahlâklı ve zevksizliğiyle öne çıkarken, annesi Leyla Nezihi Hanım yetişme tarzındaki Fransız kültürünün etkisiyle, hayalperestliği ve kocasının baskılarıyla ezikliğini üstünden atamamasıyla ilk dönem romancılarımızın çizdiği kadın karakterlere benzer.

Sevgi’nin sessizliği, ürkekliği ve insanlardan kaçışında kötü geçen çocukluğunun ve birbiri ardınca gelen anne ve babasının ölümlerinin büyük payı vardır. Sıkı kurallarla yetiştirilen ve trajediden başka bir şeyi yaşamayan Sevgi,kocasından çok şeyler beklemektedir.

Sevgi, Hikmet’le evlendikten sonra onun hayalindeki uzun boylu prens gibi olmasını ister. Sıkı kuralları, tekdüze yaşam biçimiyle Hikmet’i bunaltır. Hikmet karısının entelektüel birikimden yoksun oluşundan son derece şikayetçidir. Onunla günlük konuşmalardan başka bir konuda konuşamaz. Kendisi de gün geçtikçe karısına uymakta, kitap okumayı ve ülkenin sorunları üzerinde kafa yormayı ertelemektedir. Sevgi romanda saflığı, iyi niyeti, temizliği simgelese de “iyi niyetlerle iyi eserler verilemeyeceğini (,..)” söyleyen Hikmet, bu evliliği daha fazla yürütemez. Oğuz Atay’ın evli kadına yaklaşımı baştan olumsuz bir yargı taşır. Hikmet’e Sevgi için: “Kendine göre düşünceleri varmış. Ben seni bunun için mi tuttum” dedirtecek kadar evli kadını, sanatçı ruhlu insanlar için can sıkıcı bir tip olarak görür.

Bilge


Tehlikeli Oyunların ikinci önemli kadın karakteri olan Bilge, Hikmet’in sevgilisidir. İlişkileri Hikmet’in evlilik oyunundan sıkıldığı zamanlarda başlar. Birlikte İngilizce çalışarak uzun gezintilere çıkarlar. O dönemde Hikmet, Bilge’ye karşı duygusal bir yoğunluktan ziyade, cinsel bir arzu duyar. Bilge ile olan beraberlikleri, Hikmet boşandıktan sonra onun gecekondu yaşamında da devam eder.

Bilge; Sevgi’den daha kültürlü bir kadındır. Felsefe mezunu, her zaman ne istediğini iyi bilen küçük bir burjuvadır. Romanın karşıtlıklar ilkesine dayalı yapısında Sevgi’nin karşıt kutbunu canlandırır. Sevgi, duygusallığı, saflığı ve uyuşukluğu ile Doğu’nun miskinliğini ve vicdanını temsil ederken; Bilge, herşeyi bilen ukala tavırları, olaylara mantıklı yaklaşımıyla Batı’nm akılcılığını simgeler. Sevgi’de duygusallığın yoğunluğuna karşılık, Bilge’de cinsellik ön plana çıkar. Bilge’yi “(...) bütün kitapların Bilge’si. Eski Hindistan’dan günümüze kadar gelmiş bütün sevişme oyunlarının Bilgesi”  şeklinde tanımlar.

Nurhayat Hanım


Oğuz Atay günlüğünde, Tehlikeli Oyunları yazarken Oscar Lewis’in “fakirliğin kültürü” yaklaşımından etkilenerek fakirlerin iç dünyasına yöneldiğini söyler.  Romanda sefaletin kültürünü her yönüyle sergileyebilmek için mekan olarak gecekonduyu seçer. Atay’ın böyle bir dünyanın gerçekliğini anlatabilmesi için Nurhayat Hanım gibi bir karaktere ihtiyacı vardır. Çamaşır sabunu ve yağ kokularının üstüne sindiği, çizgilerle dolu soluk yüzü, kıpkırmızı ve çatlamış elleri, entarisinin altna giydiği kat kat elbiseleriyle Nurhayat Hanım, sefil bir renkliliğin romandaki temsilcisidir.

Hikmet’in gecekondu yaşamında onun yemek, bulaşık, temizlik gibi gündelik işlerden kurtulup, iç dünyasında yoğunlaşmasında komşusu Nurhayat Hanım’m büyük yardımları olur. Hikmet’i oğlu gibi gören bu kadın, onun bütün işleri ile ilgilenir. Hikmet de onun askerdeki oğluna mektuplar yazar. Bu mektupların arasına oyun parçacıklarım sıkıştırmadan edemez. Dul oluşu, saf ve temiz kişiliği ile Nurhayat Hanım Hikmet’in kafasında kutsal üçlemenin Meryem’ini simgeler.

Nurhayat Hanım’ın da Albay gibi yaşayıp yaşamadığı belli değildir. Romanın birçok yerinde okuyucu kuşkuya düşürülür ve giderek Nurhayat Hanım’ın da Albay gibi Hikmet’in zihninin bir ürünü olduğuna okuyucu inandırılır: “Beni çok ezdiler, çok horladılar Albayım; onun için bir dul kadına yani Nurhayat Hanım’a ihtiyacım vardı. Ha-ha. Nerede görülmüş böyle dul bir kadın? Hem de adı Nurhayat”

Selim Bey


“Tutunamayanlar”ın ana karakteri ile aynı adı taşıyan Selim Bey, Sevgi’nin babasının eski bir arkadaşı olarak romanda yer alır. Sevgi anne ve babasının ölümlerinin ardından kimsesizliğini, çaresizliğini, bu sevimli ihtiyarın yanında unutur. Selim Bey, “Tutunamayanlar” da Oğuz Atay’ın en fazla idealize ettiği aydın figürü Selim Işık’la adı dışında da birçok ortak özellik taşır. O da toplumun beklentilerine uygun bir biçimde davranamayan bir tutunamayandır. Gençliğinde yazarlığa heves ederek bir roman ve değişik türde hikayeler yazmış; ancak çevresinin küçümseyici tavırları ve yazmanın bir suç sayıldığı toplumda, bütün şüphe dolu bakışların üzerinde odaklanması üzerine bu serüveni yarıda bırakmak zorunda kalmıştır. Eşinin onu terketmesiyle büyük bir yalnızlığa düşer, diğer insanlar gibi sızlanıp şikayet etmek yerine oyunlarına tutunmak ister.

Her gün tren istasyonlarına giderek ‘yolcu karşılama oyunu’ nu oynar. İstasyondaki lokantaya oturarak içkisini yudumlar, eşinin bir trenden inip kendine dönmesini bekler Trenin istasyona girişi ile birlikte kalabalığın seline bırakır kendini. Büyük bir coşku içinde, sanki trenden inen yolcular arasında eşi varmış gibi elini sallar, bağırır. Bu oyunu günlerce, haftalarca devam ettirir. Oğuz Atay’ın diğer karakterleri gibi Selim Bey’de oyunlarını tamamlayamaz. Eşi geri döndüğünde bile bu bekleme oyunundan vazgeçemez. Eşinin ölümünden sonra oyunların mahiyeti değişif; yolcu karşılama oyunu, yolcu geçirme oyununa dönüşür.


Oğuz Atay Türk aydınının yalnızlığını ve bunalımını, Selim Bey’in trajik “yolcu karşılama ve geçirme oyunları”nda simgeleştirerek anlatır. Türk aydını da Selim Bey gibi halkla barışacağı, gerçek kimliğini bulacağı güne kadar umutsuzca oyunlarıyla meşgul olmaya devam edecektir.

Share with your friends

Add your opinion
Disqus comments
Notification
This is just an example, you can fill it later with your own note.
Done