Tehlikeli Oyunlar
romanında olayların merkezinde yer alan şahıslar Hikmet Benol, Sevgi, Bilge, Nurhayat
Hanım ve Selim Bey’dir. Bu karakterler aşağıda verilmiştir.
Hikmet Benol
Tehlikeli Oyunlar’’ın ana karakteri ve aynı
zamanda romanın anlatıcısı olan Hikmet Benol, Atay’ın olumlu ve olumsuz
özellikleri içinde taşıyan aydın figürdür. “Tutunamayanlar”daki karakterler
gibi Hikmet’de fiziksel özellikleriyle verilmez. Romanda “(...) uzun boylu,
sivilceli ve burnun yanağına birleştiği yerde önemsiz bir etbeni taşıyan adam
(,..)” ifadesi, Hikmet’in fiziksel özelliklerinin verildiği tek yerdir. Hikmet
romanda dışsal yaşantısından çok, iç dünyasıyla yer alır.
Tehlikeli Oyunlar’’da okuyucu, herşeye onun
bilincinden bakar. Romanın başında Hikmet eşinden boşanarak, her şeyini geride
bırakarak bir gecekondu semtinde üç katlı bir eve taşınır. Hikmet bu eski eve
ısrarla gecekondu der, çünkü gecekonduda yaşamayı içinde barınamadığı topluma
karşı bir meydan okuma olarak görür. Sert, acımasız, kötü bir dünyadan kaçışın,
bir iç hesaplaşmanın sembolüdür gecekondu. Hikmet, babasından kalan miras ve
biriktirmiş olduğu biraz para ile hiçbir işte çalışmayarak bütün gün oturup
oyunlar yazar. Yazdığı oyunların en büyük özelliği tamamlanmamış olmalarıdır.
Hayalleri ve geçmişi onu rahat bırakmaz. Romanda Hikmet’in geçmişteki yaşantısı
bilinçakımı tekniğiyle ve geriye dönüşlerle anlatılır.
Kötü bir çocukluk geçirmiştir. Annesi,
babasının kendisine çektirdiklerine dayanamayarak bileklerini keserek intihar
eder. Babası ise kendini içkiye verir. Hikmet uzak akrabalarının yanına
gönderilir. Hikmet bu evde istenmez, ona kötü davranılır. Ardından babası da
ölür. Bu ölümler Hikmet’i derinden sarsar. İntihara yakın kişiliğinde anne ve
babasının büyük payı olduğunu düşünür.
Hikmet Benol, iktisat fakültesi öğrencisiyken
okuduğu bölümden memnun olmadığı için okulu bırakır. İleride bir iktisatçı
olarak herhangi bir işte çalışma düşüncesi ona cazip gelmez. Edebiyata meraklı
bir kişi olarak gazetelere, dergilere küçük yazılar, derlemeler yapar.
Tiyatroyla ilgilidir. Acıklı ve gülünç oyunlar yazarak kendine küçük bir aydın
çevre yaratır. Kendilerini aydın sanan, kendi ülkesinin gerçeklerinden
habersiz, Batı öykünmecisi ve ahlak yönünden zayıf insanlardan oluşan bu çevre,
Hikmet’in ruhsal gelişimini zehirleyen önemli bir etmendir. Hikmet bu çevreyi
bir yandan eleştirirken, diğer yandan da onların gölüne girmek ister. Kendi
içinde büyük bir çatışma yaşar. Onların yanlışlarını düzeltmek gibi yorucu bir
uğraş verir:
“Akıl
ve ruh proleteryasının en büyük akılsızlığını, akıl ve ruh burjuvazisinin
nimetlerine kavuşacağını umarak onlara hizmet etmesi ve bu sırada kaçınılmaz
istismar kanunları yüzünden zayıf aklını ve ruhunu da parça parça onlara
kaptırmasıdır.’’
Hikmet entellektüel bir ortamda Sevgi adında
bir genç kızla tanışır. Sevgi’nin böyle bir ortamda bulunması bir tesadüften
ibarettir. Hikmet, Sevgi’nin sessizliğinden ve saflığından çok etkilenir. Sevgi
çirkinliklerle dolu bir dünyada tertemiz kalabilmeyi başarmış bir insandır.
Hayattan tek beklentisi, kimsesizliğini unutturacak mutlu ve sıcak bir yuvadır.
Kısa sürede evlenip bir ev kurarlar kendilerine. Hiçbir oyununun sonunu
getiremeyen Hikmet, bu evlilik oyunundan da kısa sürede sıkılır. Bilge adında
bir kadınla tanışır ve onunla son derece seviyesiz bir ilişki yaşar. Sevgi’den
ayrıldıktan sonra bir gecekonduya taşınarak eski yaşantısını inkar eder.
Oyunlarına tutunmak işer, yapamaz. Ortaya kötü oyunlardan ve ucuz yaşantılardan
başka bir şey çıkaramaz. Ve intihar eder.
Hikmet Benol, “Tutunamayanlâr”daki Selim Işık
ve Turgut Özben’in karışımı bir tiptir. Selim gibi o da okuyup yazan, kendine
önemli misyonlar yüklemiş idealist bir gençtir. “İyi romanların okuyucusu
olmaktansa, kötü romanların kahramanı olmak (,...)” isteyen bir
tutunamayandır.
Selim’le ne kadar ortak yönleri olsa da
Hikmet, Selim kadar idealize edilen bir tip değildir. Selim’e göre Hikmet’in
olumsuz yönleri daha fazladır. Eski hayatından kaçıp sığındığı gecekonduda,
kendisi gibi toplumdaki tüm tutunamayanlar için büyük bir boşluğu dolduracak
“hayat bilgisi” ansiklopedisi yazmaya soyunur. Günlük hayatta
karşılaşılabilecek bir çok soruna, pijamanın nasıl çıkartılacağı dahil bir çok
konuya el atar. Selim gibi Hikmet’de günlük hayata dahil olamaz. Hayatı
kitaplardan öğrenmeye, kitaplara göre yaşamaya çalışır. Tutunabildiği tek alan
oyunlarıdır. Romanın sonunda Hikmet’in tıpkı Selim gibi intihar etmekten başka
bir çaresi kalmaz. Aynı zamanda Turgut gibi küçük burjuva dünyasının içinde
çırpınır. Evliliği ile birlikte içinde bulunduğu dünya daha da çekilmez bir hal
alır. Sonunda Turgut gibi her şeyini geride bırakarak kaçar.
Sevgi
Tehlikeli Oyunlar, “Tutunamayanlar” a göre
kadınlarla olan ilişkilerin daha derinlemesine işlendiği bir romandır.
“Tutunamayanlar” daki kadın karakterlerin (Nermin, Günseli, Selim’in annesi)
sessizliği, Tehlikeli Oyunlar da nispeten bozulur. Hikmet’in karısı olarak
romanın en önemli kadın karakteri olan Sevgi, Atay’ın kaleminde ruhsal
derinlikten yoksun, yoz bir yaşantının temsilcisi olmaktan kurtulamayarak
sonuçta terk edilir.
Sevgi’nin kötü geçen çocukluğunun anlatıldığı
“Sevgi Vesaire” başlığını taşıyan yedinci alt bölüm, ikinci sınıf yerli
romanların, ucuz melodramların parodisi şeklinde kaleme alınmıştır. Bu bölümde,
“Tutunamayanlar” dan tanıdık isimler karşımıza çıkar: Selim, Süleyman, Turgut.
Bu durum Oğuz Atay’ın romanlarının birbirinin devamı olduğunun bir işaretidir.
Sevgi’nin babası, Süleyman Turgut Efendi,
romanda kötü ahlâklı ve zevksizliğiyle öne çıkarken, annesi Leyla Nezihi Hanım
yetişme tarzındaki Fransız kültürünün etkisiyle, hayalperestliği ve kocasının
baskılarıyla ezikliğini üstünden atamamasıyla ilk dönem romancılarımızın
çizdiği kadın karakterlere benzer.
Sevgi’nin sessizliği, ürkekliği ve
insanlardan kaçışında kötü geçen çocukluğunun ve birbiri ardınca gelen anne ve
babasının ölümlerinin büyük payı vardır. Sıkı kurallarla yetiştirilen ve
trajediden başka bir şeyi yaşamayan Sevgi,kocasından çok şeyler beklemektedir.
Sevgi, Hikmet’le evlendikten sonra onun
hayalindeki uzun boylu prens gibi olmasını ister. Sıkı kuralları, tekdüze yaşam
biçimiyle Hikmet’i bunaltır. Hikmet karısının entelektüel birikimden yoksun
oluşundan son derece şikayetçidir. Onunla günlük konuşmalardan başka bir konuda
konuşamaz. Kendisi de gün geçtikçe karısına uymakta, kitap okumayı ve ülkenin
sorunları üzerinde kafa yormayı ertelemektedir. Sevgi romanda saflığı, iyi
niyeti, temizliği simgelese de “iyi niyetlerle iyi eserler verilemeyeceğini
(,..)” söyleyen Hikmet, bu evliliği daha fazla yürütemez. Oğuz Atay’ın
evli kadına yaklaşımı baştan olumsuz bir yargı taşır. Hikmet’e Sevgi için:
“Kendine göre düşünceleri varmış. Ben seni bunun için mi tuttum” dedirtecek
kadar evli kadını, sanatçı ruhlu insanlar için can sıkıcı bir tip olarak görür.
Bilge
Tehlikeli Oyunların ikinci önemli kadın
karakteri olan Bilge, Hikmet’in sevgilisidir. İlişkileri Hikmet’in evlilik
oyunundan sıkıldığı zamanlarda başlar. Birlikte İngilizce çalışarak uzun
gezintilere çıkarlar. O dönemde Hikmet, Bilge’ye karşı duygusal bir yoğunluktan
ziyade, cinsel bir arzu duyar. Bilge ile olan beraberlikleri, Hikmet
boşandıktan sonra onun gecekondu yaşamında da devam eder.
Bilge; Sevgi’den daha kültürlü bir kadındır.
Felsefe mezunu, her zaman ne istediğini iyi bilen küçük bir burjuvadır. Romanın
karşıtlıklar ilkesine dayalı yapısında Sevgi’nin karşıt kutbunu canlandırır.
Sevgi, duygusallığı, saflığı ve uyuşukluğu ile Doğu’nun miskinliğini ve
vicdanını temsil ederken; Bilge, herşeyi bilen ukala tavırları, olaylara
mantıklı yaklaşımıyla Batı’nm akılcılığını simgeler. Sevgi’de duygusallığın
yoğunluğuna karşılık, Bilge’de cinsellik ön plana çıkar. Bilge’yi “(...) bütün
kitapların Bilge’si. Eski Hindistan’dan günümüze kadar gelmiş bütün sevişme
oyunlarının Bilgesi” şeklinde
tanımlar.
Nurhayat Hanım
Oğuz Atay günlüğünde, Tehlikeli Oyunları
yazarken Oscar Lewis’in “fakirliğin kültürü” yaklaşımından etkilenerek
fakirlerin iç dünyasına yöneldiğini söyler. Romanda sefaletin kültürünü her yönüyle
sergileyebilmek için mekan olarak gecekonduyu seçer. Atay’ın böyle bir dünyanın gerçekliğini anlatabilmesi için
Nurhayat Hanım gibi bir karaktere ihtiyacı vardır. Çamaşır sabunu ve yağ
kokularının üstüne sindiği, çizgilerle dolu soluk yüzü, kıpkırmızı ve çatlamış
elleri, entarisinin altna giydiği kat kat elbiseleriyle Nurhayat Hanım, sefil
bir renkliliğin romandaki temsilcisidir.
Hikmet’in gecekondu yaşamında onun yemek,
bulaşık, temizlik gibi gündelik işlerden kurtulup, iç dünyasında
yoğunlaşmasında komşusu Nurhayat Hanım’m büyük yardımları olur. Hikmet’i oğlu
gibi gören bu kadın, onun bütün işleri ile ilgilenir. Hikmet de onun askerdeki
oğluna mektuplar yazar. Bu mektupların arasına oyun parçacıklarım sıkıştırmadan
edemez. Dul oluşu, saf ve temiz kişiliği ile Nurhayat Hanım Hikmet’in kafasında
kutsal üçlemenin Meryem’ini simgeler.
Nurhayat Hanım’ın da Albay gibi yaşayıp
yaşamadığı belli değildir. Romanın birçok yerinde okuyucu kuşkuya düşürülür ve
giderek Nurhayat Hanım’ın da Albay gibi Hikmet’in zihninin bir ürünü olduğuna okuyucu
inandırılır: “Beni çok ezdiler, çok horladılar Albayım; onun için bir dul
kadına yani Nurhayat Hanım’a ihtiyacım vardı. Ha-ha. Nerede görülmüş böyle dul
bir kadın? Hem de adı Nurhayat”
Selim Bey
“Tutunamayanlar”ın ana karakteri ile aynı adı
taşıyan Selim Bey, Sevgi’nin babasının eski bir arkadaşı olarak romanda yer
alır. Sevgi anne ve babasının ölümlerinin ardından kimsesizliğini,
çaresizliğini, bu sevimli ihtiyarın yanında unutur. Selim Bey, “Tutunamayanlar”
da Oğuz Atay’ın en fazla idealize ettiği aydın figürü Selim Işık’la adı dışında
da birçok ortak özellik taşır. O da toplumun beklentilerine uygun bir biçimde
davranamayan bir tutunamayandır. Gençliğinde yazarlığa heves ederek bir roman
ve değişik türde hikayeler yazmış; ancak çevresinin küçümseyici tavırları ve
yazmanın bir suç sayıldığı toplumda, bütün şüphe dolu bakışların üzerinde
odaklanması üzerine bu serüveni yarıda bırakmak zorunda kalmıştır. Eşinin onu
terketmesiyle büyük bir yalnızlığa düşer, diğer insanlar gibi sızlanıp şikayet
etmek yerine oyunlarına tutunmak ister.
Her gün tren istasyonlarına giderek ‘yolcu
karşılama oyunu’ nu oynar. İstasyondaki lokantaya oturarak içkisini yudumlar,
eşinin bir trenden inip kendine dönmesini bekler Trenin istasyona girişi ile
birlikte kalabalığın seline bırakır kendini. Büyük bir coşku içinde, sanki
trenden inen yolcular arasında eşi varmış gibi elini sallar, bağırır. Bu oyunu
günlerce, haftalarca devam ettirir. Oğuz Atay’ın diğer karakterleri gibi Selim
Bey’de oyunlarını tamamlayamaz. Eşi geri döndüğünde bile bu bekleme oyunundan
vazgeçemez. Eşinin ölümünden sonra oyunların mahiyeti değişif; yolcu karşılama
oyunu, yolcu geçirme oyununa dönüşür.
Oğuz Atay Türk aydınının yalnızlığını ve
bunalımını, Selim Bey’in trajik “yolcu karşılama ve geçirme oyunları”nda
simgeleştirerek anlatır. Türk aydını da Selim Bey gibi halkla barışacağı,
gerçek kimliğini bulacağı güne kadar umutsuzca oyunlarıyla meşgul olmaya devam
edecektir.