Edebiyat Araştırmaları: kuramlar
Son Başlıklar
Loading...
kuramlar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
kuramlar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

6 Eylül 2020 Pazar

Tasvir (Betimleme)  Tekniği Nedir?

Tasvir (Betimleme) Tekniği Nedir?

Anlatı türlerinde anlatı yerleşimleri tasvir yöntemiyle gerçekçi bir hale getirilir. Anlatıyı oluşturan zaman-mekân ve kişilerin tasvirleri yapılarak anlatı sağlam bir zemine oturtulur. Bir şeyin gerçekçi bir hale getirilmesi yani başka bir deyişle somutlaştırılması ancak onun belli başlı özelliklerinin anlatılmasıyla olur. Somutlaştırma işlemi, somutlaştırılan şeyin karakteristik çizgilerinin, renginin ve ruhunun canlandırılmasıyla yapılır. Bu işlem yapılırken uygulanan yöntem tasvirdir. Mehmet Tekin tasviri şöyle tanımlar:

“Tasvir, romanın kurmaca dünyasında yer alan kişi, zaman, olay, mekân gibi unsurları, sanatın sağladığı imkânlardan yararlanarak görünür kılmaktır. Romancı bu işlemi gerçekleştirirken, söz konusu unsurların karakteristik yönlerini görmek, bilmek, seçmek zorundadır. Tasvir etmek, bir şeyi ‘olduğu gibi’ anlatmak, çizmek değildir. Esasen bir şeyi ‘olduğu gibi’ anlatmak mümkün olamaz. Romancı, tasviri, tasvir edeceği şeyin karakteristik yönlerini dikkate alarak gerçekleştirir ve çizdiği, anlattığı şeyi ‘gerçekmiş gibi ’ hissettirir. En azından bunu başarmak zorundadır. Bu durumda ona düşen görev, iyi bir gözlemci olmak, dikkati elden bırakmamak, ayrıntıları yakalama becerisini gösterebilmektir. ”

Okuru metnin dünyasına çekmek için kişi, zaman, olay ve çevreye dönük tasvirler, Nesnel (objektif=realist) ve Öznel (sübjektif=romantik) olmak üzere iki şekilde yapılır. 
Mektup Tekniği Nedir?

Mektup Tekniği Nedir?

Bir iletişim aracı olan mektup zamanla romanlarda da kullanılmaya başlanmıştır. Anlatım tekniği olarak roman ve hikâye gibi anlatı türlerine giren mektup, duygu ve düşünceleri aktarması özelliği bakımından önemlidir. Çünkü anlatıda mektup tekniğinin uygulandığı yerlerde yazar bir kenara çekilerek sözü mektubu yazan kahramana bırakır. 

Mehmet Tekin, mektuplu romanın özellikle XVIII. yüzyıldan itibaren bir hayli ilgi gördüğünü bu tekniğin romana sokulmasıyla roman türünün gizemli bir damarı olarak hemen her romanda varlığını hissettiren ‘romanesk doku’nun daha anlamlı bir boyut kazandığını, okurun romana olan ilgisini daha çok artırdığını ifade eder. Bu şekilde birden fazla karakter devreye girerek farklı bakış açıları ortaya çıkar. Modern romanda yaygın bir şekilde kullanılan çoğul bakış açısı tekniğinin ortaya çıkmasında da mektup tekniğinin romana girmesinin büyük bir payı vardır. Tekniğin romanlarda iki kullanım şekli vardır. Bu kullanımlardan ilki, romanın müstakil ve peş peşe mektuplarla şekillenmesi, ikincisi, tekniğin romanın genelinde ve gerektiğinde kullanılmasıdır.






4 Eylül 2020 Cuma

Karşılaştırmalı Edebiyat Nedir? Tanımı ve Tarihçesi

Karşılaştırmalı Edebiyat Nedir? Tanımı ve Tarihçesi


Adından da anlaşılacağı üzere temelinde karşılaştırmaya dayanan karşılaştırmalı edebiyatın ilk tohumları 16. yüzyılın başlangıcına rastlamaktadır. Daha sonra Alman edebiyatında Gottschedt, Lessing ve Schelling’ le giderek daha sağlam temeller üzerine oturmaya başlamıştır.

Aslında kaynaklarda karşılaştırmalı edebiyat araştırmaları konusuna eğilen ya da bu konu ile ilgili olarak düşüncelerini dile getirenlerin söylemlerine dikkat edildiğinde, temelde kendi ulusal kültürlerini daha ileriye taşımak ve daha da güçlendirmek amacı taşıdıkları söylenilebilir.
Karşılaştırmanın bir yöntem olarak edebiyatın içinde yer almasından önce tıp, biyoloji, filoloji ve tarih gibi bilim dallarında uygulama alanı bulduğu bilinmektedir. karşılaştırmalı edebiyat bilimi 19. yüzyılın sonunda yeni ulus devletlerinin oluşmaya başladığı bir dönemde ortaya çıkmıştır. Karşılaştırma kavramı bu noktada “ulusal” edebiyatta var olan milliyetçi olgusuna bir ilaç, bir panzehir olarak milletler arasında arzulanan barış ve huzuru dile getirmekteydi.

Karşılıklı edebiyat bilimin kurumsallaşmasının yine ilk olarak Fransa’da 1897’ de gerçekleştiği görülmektedir. Bu bilimin öncüleri olarak Ampere ve Viellemain’ isimleri geçse de, bu bilime sosyolojik açıdan bakan Madame de Stael’in adını da anmak yerinde olacaktır.

Türkiye’de Karşılaştırmalı Edebiyat


Türkiye’de karşılaştırmalı edebiyat bilimi dendiğinde özellikle iki ismin ön plana çıktığı gözlemlenmektedir. Bunlar Leo Spitzer ve Erich Auerbach’tır. Emily Apter, Nazi Almanya’sından kaçarak Türkiye’ye sığınan bu akademisyenlerin burada yaptıkları çalışmalar “küreselleşmiş bir karşılaştırmalı edebiyat” olarak nitelendirilmekte ve bu tür bir olgunun doğuşunun da İstanbul merkezli olarak belirtilmektedir.

Türkiye’de karşılaştırmalı edebiyatın kurumsallaşmaya başladığı zaman dilimi 1990’lı yılları işaret etmektedir. Bu dönemde komparatistik kürsüleri açılmaya başlanmıştır. Ancak daha öncesinde 1943-60 yılları arasında Cevdet Perin’in bu alanda üniversitelerde dersler verdiği de bilinmektedir.
Bu dönem içerisinde yapılan çalışmaların içerik olarak karşılaştırmalı edebiyattan ziyade karşılaştırmalı kültür zeminine doğru kaymaya başladığı belirtilmektedir.
Karşılaştırmalı edebiyatın Türkiye’deki öncülerinden biri olarak sayabileceğimiz en önemli isimlerden biri şüphesiz ki, Gürsel Aytaç’tır. Bunun yanında Jale Parla ve karşılaştırmalı edebiyat bilgisi üzerinde yükselen çalışması “Don Kişot’tan Bu Güne Roman ” bu konuda değinmeden geçemeyeceğimiz isim ve eserler olarak yer almaktadır.Bu eser Karşılaştırmalı edebiyat örnekleri arasındadır.

Karşılaştırmalı Edebiyatın Yöntemi ve Çalışma Alanları


Bir eserin, bir başka ülkeye ait olan bir ya da daha fazla eser ile karşılaştırılması sonucu ulusal üstü bir kimlik kazanan karşılaştırmalı edebiyat, ulusal edebiyat içerisinde bir yazarın bir başka yazar ya da eser ile karşılaştırılması veyahut aynı ya da farklı yazarların farklı zamanlarda ortaya çıkardıkları eserlerin karşılaştırılması şeklinde de karşımıza çıkabilmektedir. Burada dikkat edilmesi gereken nokta, hangi alanda olursa olsun karşılaştırmaların rastgele olarak iki eser üzerinde değil, karşılaştırılabilir özellik arz eden eserler üzerinde gerçekleştirilmesidir. Bu eserler, tematoloji olarak da adlandırılan izlekbilimin alanına giren tema ve motif yönünden, kültürlerarası bir nitelik taşıyan imagoloji yani imgebilim, eserlerin ortaya kondukları yapı açısından ve tabiî ki ortaya çıkarıldıkları dilden bir başka dile yansıtılmada önem arz eden çeviri gibi dinamikler üzerine inceleme alanı bulmaktadırlar.

Şu gerçek hiçbir zaman unutulmamalıdır ki, her ne kadar farklı olurlarsa olsunlar, insan olmanın gereği olarak kültürler içerisinde ele eserler alınan bazında işlenen konular isim olarak aynı olsalar da, içerik olarak yazardan yazara, toplumdan topluma, ülkeden ülkeye, ağızdan ağıza farklılıklar içermektedir. Sonuçta ortaya çıkan bu farklı zenginlik karşılaştırmalı edebiyat bilimi açısından oldukça uygun zemin oluşturmaktadır.
karşılaştırmalı edebiyat çalışmalarına göz atıldığında, bu noktanın oldukça sık olarak değerlendirilen bir nokta olduğu gözlemlenmektedir. Bu noktanın alt birimi olarak tanımlanabilecek olan motif karşılaştırmaları bu bilimin bir diğer yöntemini oluşturmaktadır. Çünkü toplumsal olgu ve değer yargılarının günlük hayat ve yaşantılar üzerindeki etkilerinin ve uygulama alanlarının birebir yansıması olan bu gerçeklik, karşılaştırmacıyı, kültürlerarasında var olan benzerlik ve farklılık açısından önemli bulgu ve sonuçlara götürmektedir.

Karşılaştırmalı edebiyat çalışmalarında hem sahip olunan ulusal kültürde hem de kültürlerarası çalışmalarda en fazla değerlendirme yapılabilecek alan ve yöntemlerden biri de eserlerin imgesel yönden ele alınmalarıdır. Bir imgenin neyi ifade ettiği, hangi anlam bağlamlarını barındırdığı, farklı kültürlerdeki hayat bulduğu uygulama alanları ve anlam boyutları karşılaştırmalı çalışmaların ele aldığı konulardan biri olarak yer almaktadır. Örnek alma, etkilenme, analoji gibi olgular da karşılaştırmalı edebiyat biliminin etki alanlarıdır.

Karşılaştırmalı edebiyat yöntemlerine genel olarak bakıldığında, ilkin bir karmaşa gibi görünen şey aslında bir yöntem çeşitliliği olarak karşımıza çıkmaktadır. Bir eser hangi metot ve yöntemle ele alınacak ise karşılaştırılacağı eser de aynı metot ve yöntemle incelenmelidir. Bu incelemeleri sonucunda ortaya çıkarılan benzerlik ve farklılıklar bu metotlar doğrultusunda değerlendirilir.

Gürsel Aytaç  karşılaştırmalı edebiyat hakkında inceleme yapabilmek için iki önemli koşul gerektiğini ifade eder:: Bunlardan biri kanıt diğeri ise yöntemdir. (Bunlar karşılaştırmalı edebiyatın disiplini de sayılır)  Hangi yöntem kullanılırsa kullanılsın amaç, incelenen eser içerisinde belgelere dayanarak sonuca ulaşmaktır. Şurası da bir gerçektir ki, bu incelemeye etki eden, güçlendiren, destekleyici ve ikincil kaynak olarak nitelendirilebilecek olan olgular da bu incelemenin sonuçlarına dolaylı olarak etki etmektedir. Aytaç bu ikincil kaynakların metodu belirlediğini belirterek bunları şu ana başlıklar halinde sıralamaktadır :

Positivist İnceleme

Bu yöntemde edebiyat eserinin yazarın yaşam öyküsüne bağlı, onun yaşanmışlıklarının bir ürünü olduğu gerçeğinden hareketle hayat- eser ilişkilerini ortaya koymayı amaçlar. Baytekin’e göre yaşanılan ve tecrübe edilmiş olan gerçekler, tarihsel nedenler bu incelemeyi bilgi toplamaya, betimlemeye ve konuları sınıflandırmaya götürür.

Psikanalitik (Freud’cu) İnceleme

Ortaya konan eserin her şeyden önce yazarının bilinçaltı ve psikolojisi ile ilgili olduğundan hareket eden bu yöntem Freud’un öğretisini esere uygulamaya çalışır. Bu yöntem her zaman yazarın psikolojisine yönelmez, aynı zamanda eseri de çözümlemeye çalışır.

Marksist İnceleme

Bu incelemeye göre edebi eser yazarın hayat içinde dahil olduğu sınıfa ve yaşadığı üretim ilişkilerine dayanmaktadır. Eseri kaleme alan yazar toplumun bir ürünüdür. Dolayısıyla ortaya koyduğu eserde toplumun bir ürünü olarak nitelenebilir. Burada amaç topluma yönelik bir bakış açısı ile eserde değinilen toplumsal sorunlar, ekonomik ve sosyal nedenler, sosyal yapı ve sınıfsal olguların ortaya çıkarılmasıdır. Burada yazarın okuyucuya vermek istediği mesaj ve ideoloji de yadsınamayacak unsur olarak yer alır.

Feminist İnceleme 

Temelde Marxist inceleme yöntemine ters düşüyormuş gibi görünen bu yöntem, edebiyat eserinde cinslerin konumlarını inceleyerek, Marxist yöntemin bir çeşidi niteliğini taşımaktadır. Diğer yöntemde eserde ezilen toplumsal sınıfın yerini ezilen ve hor görülen kadın almaktadır. Özellikle bizim toplumumuzda gözlemlenen toplumsal olgulara bakıldığında- töre cinayetleri, erkek baskısı, kadın hakları- bu açıdan değerlendirilmeye örnek olgular olarak sıralanabilir.

Dilbilimsel İnceleme

Ele alınan eser ait olduğu dil sistemleri ve bağıntıları açısından incelenir. Çözümleyici ve öğretici niteliklere sahip olan bu yöntem, üslup ve tarz anlamına gelen stilistik önem taşır.

Hesaplaşmacı İnceleme

Var olan eserin, yazarın eserini başka metinlerle olan hesaplaşması sonucu ortaya çıkardığı savından hareketle eseri inceler. Burada amaç metinler arası ilişkileri aydınlatmaktır. Metnin bir başka metinden alıntı, anıştırma ve çalıntı şeklinde karşılaşılan varlığı, asıl metinle olan bağlantılar ve bunların tarz ve üslup açısından incelenmesi, metinler arası semantik ilişki vb. bu yöntemin alanına girer. İnceleme sırasında bu unsurlar tek tek ele alınabileceği gibi tümü de ele alınabilir.

Okura Yönelik İnceleme

Edebi eserin değerinin hitap ettiği okuyucu kitlesini etkileme gücüyle değerlendirilir. Burada önemli olan noktalar okuyucunun beklentilerinin karşılanıp karşılanmadığıdır. Bu beklentiler toplumsal, tarihsel olabilir. Burada asıl olan okuyucu pskolojisini ön plana alarak beklentilerini karşılamaktır.

Felsefeye Dayalı İnceleme

Bir felsefe ekolü benimsenerek eser üzeride bu ekolün yansımaları tespit edilmeye çalışılır. Dünya üzerinde yaşanan ve insanlığı derinden etkileyen I. ve II. Dünya savaşları nedeniyle eserlerde daha çok varoluşçu felsefenin etkili olduğu belirlenmiştir.

Tüm bu anlatılan yöntemlerin yanında edebi eseri kendi içerdiği özellikleri açısından inceleyen yöntemler vardır. Bu kuramları (yöntemleri) ise şu şekilde sıralamak mümkündür:

Metne Bağlı İnceleme

Edebi eserin bir metin olarak görülüp öz ve biçim bakımından ele alınmasıdır. Öz eserin içeriği anlattığı konudur. Biçim ise eserdeki nasıl’a yönelik sorunun cevabının bulunmasıdır. Buraya üslup araştırması da dâhil edilmektedir. Metnin anlatım biçimi, anlatım konumu, anlatım tutumu, anlatım açısı, sunuş tarzları ve anlatım teknikleri gibi noktalar tek tek ele alınarak incelenmesi gereken unsurlar olarak önem taşımaktadırlar.

Yapısalcı İnceleme

Bu tür incelemede esas kabul edilen unsur edebiyat eserinin kendisidir. Özne, nesne, gönderici, alıcı gibi dört öğe üzerine kurulu bir “birleşim” ve “ayrılım” dizgelerine dayalı olarak çalışan bu yöntem Aytaç’a göre edebi eserlere açıklık getirmekten uzak ve soyutlaşmayı ve muğlaklaşmayı ortaya çıkarmaktadır.

Alımlama Estetiği

Burada belirleyici olan öğe okuyucunun edebi eserden neyi nasıl algıladığıdır.

Çoğulcu İnceleme

Bu yöntem inceleyiciye ya da araştırmacıya anlatım rahatlığı sağlayan, onun tek bir yöntemin içine sıkışıp kalmaktan kurtarak eklektik, yani çoğulcu bir yaklaşımdır. . Burada bazen birden fazla yöntemin araştırmanın çerisine dahil edilmesi olağan olarak görülmektedir.


Edebi eserler arasında karşılaştırma yaparken onların tipolojik yapıdan, genetik açıdan, başka kültürlerden yapılan alılmamalar yönünden, oluşturuldukları dilden incelenecekleri dile yapılan çeviriler açısından ya da oluştukları dönem ve akımlar açısından değerlendirilmeleri de karşılaştırma yapılırken ele alınan önemli öğeler olarak araştırmacının karşısına çıkar.

27 Ağustos 2020 Perşembe

Grotesk Nedir? Grotesk ne demek?


Grotesk, varlıkların sıra dışı özelliklerle yeniden tasviri ile dünyaya ait olmayan bir olgu haline getirilme sanatıdır. Grotesk sanatının bir başka uygulaması, dünyaya ait olan canlıların özelliklerinin birleştirilmesidir. Orta Çağ sanatı, antik mitoloji, edebiyat ve sanatta ya da kutsal metinlerde, Orta Çağ yazarlarının yapıtlarında yer alan veya o devrin sanatçılarının yaratıcı hayal güçlerinin eseri olan canavarlarla doludur. Sıradan hayvanlar gerçek dışı pozisyonlarda, insan bedenleri hayvan formlarıyla birleştirilerek, Orta Çağ insanı için bilinmeyenin, akla gelmedik tehlikelerin aynı zamanda eğlencenin gülünç ve korkutucu olanın temsil edilmesi demektir.
Grotesk terimi ilk defa 15. yüzyılda Nero’nun Altın Evi’nin (Domus Aurea) duvar ve tavan süslemeleri için kullanılmıştır. Adı bilinmeyen Milanolu bir ressamın eserleri, belirli bir ikon veya şekle atıfta bulunmaktan çok resmin sahip olduğu atmosferi betimlemek için kullanılmıştır. Bir dizi mağaralardan oluşan bu imparatorluk sarayındaki (Domus Aurea) ‘grotto’ların duvarlarındaki fantastik ve abartılı süslemeler ‘grotesque’ kelimesinin kaynağı olmuştur. Bahsedilen sarayın süslemeleri; psikolojik motivasyonlar, hedonist arzular, gizlemli fikirler, ileri teknikler ve dahası daha karmaşık figür kültürünün bileşimidir.

Grotesk sanat, süslemeci olması, hikâye karşıtı olması, doğa karşıtı ve olanaksız karakteri ile klasik sanat karşıtı bir yapıdadır. Grotesk sanatın taklitçi oluşundan çok acayip (fantastik) oluşunun nedeni, onun Roma ve onu izleyen Orta Çağ sanatı ile daha sonra oryantal ve Kuzey Avrupa sanatının birleşiminden oluşmasıdır. Asya sanatından da asimile edilmiş motifler vardır. Eğer bu motifler Latin kültürünün geleneksel ve akılcı yaklaşımına açıkça karşıt olmasaydı; ne kadar anti- klasik de olsalar, resmi kuramcılardan daha az yıkıcı eleştiri göreceklerdi. Bununla birlikte aristokratlar, sanat anlayışlarında mevcut kültürel gelenek ve göreneklere bağlı kalmışlardır Jurgis Baltrusaitis, Antik Yunan ve Roma medeniyetlerinin iki yüzünün var olduğundan söz eder: Bir yanda güçlü ve organik bir yaşamın sürdüğü her yerde kahramanlık ve asaletin olduğu tanrıların ve insanlığın dünyası; diğer yanda eklektik bedenlerin birbirine karıştığı uzak diyarlardan alınan karmaşık imgelerin, fantastik yaratıkların dünyası.

Gülünç, hayali ve aşırı olan ile çirkinliği birleştiren güçlü bir estetik kategori olan groteski, sanat tarihinin hemen her döneminde bazı sanatçılar ve sanat akımları, anlatım biçimi olarak seçmişlerdir. 20. yüzyıl akımlarından Ekspresyonizm ve Yeni Figürasyon sanatçıları grotesk imgelerle resim yapmışlardır. Fiziksel aşırılıkları ifade eden groteski, gülme ile ilişkilendirir, çünkü gülme esnasında yüz hatlarımız arasındaki ilişkiler ve simetri bozulur. Yue Munjin resimleri Baudler’i doğrulamak için yapılmış gibidir. Teorisyen Li Xiantine, Çinli, sanatçı Yue Minjun resimlerinin anlamsız dişlek sırıtışlı figürlerinin, günümüz Çin’inde yaşanan manevi boşluk ve bunalıma ironik bir yanıt olduğunu belirtir. Esprili ve sempatik, Yue Minjun, resimlerinde felsefi sorgulama ve varoluşçuluk için açık yürekli bir yaklaşım sunar.
Karikatürün abartılı anlatımı ile grafik resimlemeyi birleştiren Yue, çarpıtılmış ve grotesk, haşlanmış pembe ciltli ve çılgın dişlek sırıtışlı otoportrelerini eserlerinde klonlar. Eserlerinin asidik tonları ve abartılı neşe samimiyetsizliğin altını çizmek için kullanır. Antagonistler ile anti-kahramanları, şiddet ve kahkahayı bir arada kullanarak, Yue resimlerinde alaycı kahkaha ile gerçekliğin gerçek doğasına yanıt veren, Doğu felsefesi ile Modern zamanın ruhu arasında bir denge kurar.

Grotesk anlatım, insani özelliklerimizi anımsatarak melek olmadığımızın altını çizer, bilinçaltı ve ilkel içgüdülere iner, örneğin, Leonardo da Vinci’nin grotesk portrelerinde acındırma, güldürme ve tiksindirme bir aradadır.

Grotesk Örnekleri

Grotesk Örnekleri Resim 1.
Ailesinde 3. Kuşak ressam olan Bosch, Orta Çağ dünyasının korkularını ve çağdaş dünyanın belirsizliklerini grotesk bir üslupla yorumlamıştır. Bosch, en ünlüsü Dünyevi Zevkler Bahçesi olmak üzere pek çok triptik resimlemiştir. Triptiğin sol panelinde, Adem ile Havva, harikulâde hayvanlar ve fantastik nesnelerle cennette tasvir edilir. Havva’nın yaratılışını ve İsa kılığındaki Tanrı tarafından Adem’e sunuluşunu işler. Orta panel şehvete adanmıştır. Pek çok çıplak kadın, eşsiz güzellikte meyveler ve kuşların tasvir edildiği bir mekanda tuhaf hayvanlara binmiş erkeklerle çevrilmiş bir havuz vardır. Şehvet bir çiçeğin uzantısı olan cam bir fanusta birbirine dokunan çıplak bir çiftle tasvir edilmiştir. Örneğin aslan ve kuş bileşimi yaratık (grifon), yaygın bir grotesk dekoratif motiftir. Gizli hâzinelerin başında nöbet tuttuğu söylenir. Grifonun altındaki kurbağa ise kötülüğü simgeler. Sağ panelde ise günahkârların değişik biçimlerde cezalandırılışının gösterdiği cehennem resmedilmiştir. Ortodoks Katolik olan Bosh bu resimlerle ahlaki bir mesaj verir. Birinci resimde ilk günahı diğer iki resimde ise günahkârların cennetten cehenneme kovulmaları analiz edilir. Dış paneller kapatıldığında yaratılışın üçüncü gününde dünyayı konu alan bir resim ortaya çıkar. Bosch bu eserde resmin yapıldığı tablo yüzeyini oldukça pürüzlü seçmiştir. Bu durum o dönemin Flaman ressamları arasında yaygın olan ve resmin pürüzsüz bir yüzey üzerine uygulanıp esere insan eli değmiş hissini hafifletmek için kullanılan geleneksel resim tekniği ile tam bir karşıtlık oluşturur.
Grotesk Örnekleri Resim 2.
Grotesk figürlerin bir diğer ustası Pieter Bruegel ’dir. Bruegel’in yüz yılı (16. yüzyıl), yeryüzünde yeni kıtanın keşfiyle değişik hayvan ve bitkilerin tanındığı insan bedeninin incelendiği bir dönemdir. İnsanoğlunun ilgisinin gerçekliğe odaklandığı bir çağ ama aynı zamanda yalnız insan, bitki ve hayvan gibi gerçek varlıkların değil, iblislerin ve şeytanların da varlığına inanıldığı, bazı kadınların şeytanın zoruyla büyü yaptıkları gerekçesiyle işkence gördüğü, yakıldığı ve yok edildiği zamanlar söz konusudur. Bu dönemde açıklanamayan olaylardan, fiziksel deformasyonlar ve salgın hastalıklardan şeytanlar ve iblisler sorumlu tutulur. Gündelik hayatın bir parçası sayılan bu şeytan ve iblisler görsel sanatlarda Bosh’un resimlerinde hayat bulur. Bosh’un geleneksel hale getirdiğini Bruegel kendi fantezilerini kullanarak geliştirdi; politik alegoriler içeren resimlerinde, göz şeklinde penceresi olan evler, kolları olan yel değirmenleri ve binlerce grotesk figür vardır. Yukarıdaki ‘Deli Mag’’ resminde Bruegel geleneksel bir Hollanda figürü olan Dulle Griet’i saldırganlık ve açgözlülüğün vücut bulması için kullanmış. Mad Mag diye de anılan Dulle Griet cehennemi ele geçirmek için kadınlardan oluşan bir ordu toplamış. İblisler açılır kapanır bir köprüyü kaldırırlarken Cehennemin kapısının ağzına doğru koşan, Deli Mag, pılını pırtısını koyabileceği güvenli bir yer arıyormuş ya da Cehennemi ele geçirmeye kalkışıyormuş gibidir. Resimde Bruegel çok sayıda grotesk figür kullanmıştır.
Grotesk Örnekleri Resim 3.
Francis Bacon da grotesk imgeleri sıklıkla kullanan bir sanatçıdır. 1930'da akademik bir eğitimi olmaksızın, resim yapmaya başlayan Bacon, 1944 yılında “Çarmıha Gerili Figürler Üzerine Üç Çalışma” adlı eseriyle kendini resim dünyasına kabul ettirir. Resmin ilk sergilendiği yıl olan 1945’de II. Dünya Savaşı sona erer ve bir eleştirmen Bacon’ın triptiğindeki itici deformasyonun savaş ve acımasızlıkla dolu dünyayı temsil ettiği şeklinde bir yorum yapar. Çarmıha gerilme, Bacon için yalnızca Hristiyan imgesi olarak değil, insanlığa bakışının da bir parçası olduğu için önemlidir. David Sylvester’le yaptığı bir söyleşide, çarmıha germenin yalnızca bir insan davranışını, insanların başkalarına karşı davranış tarzını simgelediğini söylüyordu. 20.yüz yılın en büyük İngiliz ressamı olarak kabul edilen sanatçı dünya sanatında Figüratif Ekspresyonizm akımının en önemli isimlerindendir. Varoluşçu düşünce sisteminden beslenen, var olmanın ıstırabını, ümitsizliği ve 'insanoğlunun kötü ruhluluğu’nu yansıtan resimlerinde insan tenini derisi soyulmuş, kasap vitrininde asılı hayvan eti ile ilişkilendirerek betimleyen sanatçının figürleri deforme olmuş, güçlü bir devinim içinde hapsolmuş, bir girdaba ya da fırtınaya kapılmış gibidirler. Tuvaller, triptik olarak tasarlanır, konu olarak insanoğlunun yozluğunu, kötülüğünü ele alır. Konu açısından olduğu kadar teknik olarak da mükemmeliyetçilik ile rastlantısallığı birleştirmedeki üstünlüğü ile tanınır.
Grotesk Örnekleri Resim 4.
Botero, resimlerinde, her şeyin abartılı şişman ve bir anlamda “gülünç” göründüğü bir dünya yaratır. Neden şişman insanları çizdiği sorulduğunda sanatçının yanıtı “Hayır şişman insanları resmetmiyorum”dur. Aslında resimlerinde yalnızca figürler değil her şeyin şişman olmasına rağmen sanatçının cevabı, resimlerindeki abartının tarzını oluşturma ve estetik kaygıdan kaynaklandığının altını çizer. Resimlerinde gölgeyi rengi kirlettiği için kullanmayan Botero, biçim bozmayı tarzını yaratmanın bir kuralı haline dönüştürür ve biçim bozmayı resimlerinin haz verici özelliğini geliştirmek amacıyla yaptığını açıklar. Botero, Latin Amerika kültürü ile Avrupa kültürünü olağanüstü şekilde birleştirerek resimlerine karakteristik bir özellik katar. Sanat çevrelerinde şişman, varlıklı insan figürlerini ele aldığı resimlerle tanınan Kolombiyalı ressam, politik tavrını Irak’taki Ebu Gureyb Cezaevi’nde yaşanan işkence ve taciz olaylarını resimleyerek göstermiştir. Ebu Gureyb resimlerini satışa kapalı tutmuş ve insanların acıları üzerinden para kazanmak istemediğini açıklayarak sergilemiştir.

26 Ağustos 2020 Çarşamba

Roman Nedir? Özellikleri, Çeşitleri, Unsurları Nelerdir?

Roman Nedir? Özellikleri, Çeşitleri, Unsurları Nelerdir?

Roman Nedir?

Roman Nedir? Roman ne demek? Romanda hangi anlatım türleri kullanılır?

Neden sayısız roman yazıldı yazılıyor? Bir yaratma isteğinin sonucu muydu yazmak? Roman yazarlığı dünyada cenneti var etmenin bir uğraşı mıydı? Sorular uzayıp gider ve tabi sayısız soruların sayısız yanıtları oluşur.

Romanın farklı tanımları yapılmıştır. Bunların ortak nitelikleri şunlardır: Romanlarda, insanların başlarından geçen olaylar detaylı bir biçimde işlenir. Böylece insanların duygu, düşünce ve hayal dünyalarını geliştirir. Hayat tecrübeleri artırılır. Peki roman nedir?

Kısaca roman; olmuş ya da olma ihtimali bulunan olayların bir büyük olayla örülerek detaylı bir biçimde yer ve zaman gösterilerek anlatıldığı uzun yazılardır.

Romanda işlenen olay etrafında pek çok küçük olay anlatılır. Romanda işlenen olayın gerçek ya da gerçeğe uygun olması, kişilerin gerçek yaşamda gördüğümüz kişilere benzemesi, romanda olayın geçtiği yer ve zamanın belli olması, çevre ve kişilerin ruhsal çözümlemelerine yer verilmesi gerekir.

Romanlar yazılmış oldukları devrin sosyal ve siyasal olaylarını yansıtır. Belli bir döneme ışık tutar.

Bu içerikte roman plânının nasıl oluştuğu, roman türlerinin neler olduğu, romanda anlatıcı konumu, bakış açıları, roman özellikleri konuları hakkında bilgi verilmiştir.

Romanda Plân

Romanda işlenen olayların mantıksal bir gelişimi yapılır. işlenen temel olay çevresinde pek çok küçük olaylar işlendiğinden, kişiler ile olaylar arasındaki bağıntının kurulabilmesi iyi bir plânlama ile mümkündür. Romanda yer alan içeirk de bu planlamayla oluşur.
Romanda giriş, gelişme ve sonuç  bölümleri bulunur.

Romanda Giriş (Serim) Bölümü

Romana konu olan olaylar ile yer, çevre ve kişilerin tanıtıldığı bölümdür. Bu bölümde olayın geçtiği zaman ile olay kişileri ve çevre betimlemesi yapılır.

Romanda Gelişme (Düğüm) Bölümü

Romanda olayların karmaşık bir hâl aldığı, okuyucunun merakının ve heyecanının yoğunlaştığı bölümdür. Romanda birden fazla düğüm bölümü bulunabilir. En uzun bölümdür.

Romanda Sonuç (Çözüm) Bölümü

Düğüm bölümündeki olayların çözümlendiği, merak ve heyecanın giderildiği bölümdür. Bazı romanlarda sonuç, okuyucunun hayal gücüne bırakılabilir.

Roman Türleri - Çeşitleri

Roman türü bağlı olduğu akıma, işledikleri konulara ve iç yapılarına vb. göre sınıflandırılır:

Akımlarına Göre Romanlar

Romanda kullanılan edebi akımlar arasında en önemlileri klasisizm, realizm ve Naturalizm akımlarıdır.

Klasik Roman

Bu edebiyattaki eserlerde özellikle insana öncelik verilmiştir. İnsan dışındaki varlıklar, giyim kuşam, dekor, dünya geri plandadır. Roman kahramanları toplumun üst tabakasından, aristokrat kesimden seçilmiştir. Kusurlu, sakat kişilere rastlanmaz. Seçkin ve olgun insanların ruh hâlleri incelenir. Bu türün dünya edebiyatında en önemli temsilcisi Fenolen’dir. Türk edebiyatında Konuların eski Yunan ve Lâtin kaynaklı olmasından dolayı klâsisizm pek ilgi görmemiştir.

Realist Roman

Bu roman çeşidinde insan kişiliğinin oluşmasında çevrenin önemli olduğu düşünülmüştür.  Aynı zamanda çevre bütün ayrıntılarıyla işlenmiştir. Bu yüzden kahramanlar, karakterlerine, yaşlarına ve çevrelerine göre tanıtılır. Karakter betimlemeleri ve töreler önemlidir. Kahramanlar, hemen her yerde ve her zaman karşılaşabileceğimiz kişilerdir. Dünya edebiyatında Tolstoy (kurucusu), A. Çehov, Dostoyevski Honore de Balzac (kurucusu), G. Flaubert, Stendhal, Goncourt Kardeşler bu türde roman yazmıştır. Türk edebiyatında Recaizade (ilk realist roman ve hikâye yazarı), Samipaşazade Sezai, Nabizade Nazım, Halit Ziya (en önemlisi), Ömer Seyfettin, Refik Halit Karay, Yakup Kadri Karaosmanoğlu bu türde roman yazmıştır.

Naturalist Roman

Bu roman türünde çevre tasvirleri çok önemli değildir. İğrenç, çirkin ve bayağı sahneler dahi betimlenmiştir. Onlara göre yaşam bayağı, çirkin, aşağılık iç güdülerden ibarettir. Bedende ruh da yoktur. Kötü çevreler kötü kişileri yetiştirir. Bunda bireylerin günahı yoktur. Kişiliği çevre oluşturduğu için çevrenin iyi gözlemlenmesi ve betimlenmesi önemlidir. Emile Zola(Kurucusu), Alphonse Daudet, Guy de Maupassant, J. Steinbeck bu roman türünde eser vermiştir. Türk Edebiyatında ise Beşir Fuat (ilk), Nabizade Nazım, Hüseyin Rahmi Gürpınar romanlarını bu türde yazmıştır.

İşledikleri Konulara Göre Romanlar

Sosyal roman, tarihî roman, polisiye roman gibi romanlar.

İç yapılarına göre Romanlar

Aksiyon romanı, psikolojik roman gibi romanlar.

Roman Öğeleri - Romanda Yapı Unsurları

Romanda Kişiler

 Romanda anlatılan olayları gerçekleştiren kişilerdir. Romanda olayları gerçekleştiren kişiler gerçek hayatta gördüğümüz insanlara benzemelidir. Kişilerin olağanüstü nitelikleri yoktur; gerçek yaşamda gördüğümüz kişilere ya tip ya da karakter olarak benzemelidir. Tip; belirli bir sosyal sınıfı ya da eğilimin özelliklerini üstünde taşıyan kişiye denir. Cimri tip, içe dönük tip, sevecen tip vb. Karakter ise kendine özgü tutum ve davranışları olan kişidir. Romanda betimlemelerle kişilerin iç ve dış yönleri tanıtılır, çevre ile bağlantıları ortaya konur.

Romanda Olay(Vaka) Örgüsü 

Roman kişilerinin yaptığı eylemlere olay denir. Romanda ana olay etrafında pek çok küçük çapta olaylar gelişir. Bu olayların her biri roman kişilerin bir yönünü tanıtır. Romanda gereksiz olaylara yer verilmemelidir. Gereksiz olay ve ayrıntılar eserin değerini düşürür.

Romanda Yer(Mekan)

Romanda ele alınan olayın geçtiği yerdir. Olaylar birden fazla yerde geçebilir.

Romanda Zaman

Romanda işlenen olaylar belli bir zaman diliminde geçer. Olayların başlaması ile bitmesi arasında bir süreç vardır. Bu sürece zaman denir.

Romanda Dil ve anlatım

Dilin işlevi romanda önemli unsurlardan biridir. Roman yazarının, kendine özgü dili kullanma becerisi vardır. Kimi uzun tümceler kurar, kimi de kısa tümceleri benimseyebilir. Kimi de devrik tümcenin ya da atasözü ve deyimlerin anlatım gücünden yararlanır. Bu anlatım biçimine üslup denilir.

Olaylar ya roman başkişisinin ya da üçüncü kişinin ağzından anlatılır. İlk durumda yazar olayları yaşarken, ikinci durumda yazar olaylar karşısında gözlemcidir, tanıktır.

Yazarlar roman yazarken anılarından, kişisel gözlemlerinden ve alınan küçük notlardan yararlanır.

Romanda Bakış Açıları

Kahraman Anlatıcıya Ait Bakış Açısı

 Kahraman anlatıcının kullanıldığı öykü ve romanlarda, olayları ve kişileri doğal olarak kahramanın gözünden görürüz. Anlatıcı, anlattıklarını bizzat yaşayan kişi olduğundan, olaylara içeriden bakar. Kahraman ait bakış açısı ister istemez sınırlı ve özneldir.

Yazar Anlatıcıya Ait Bakış Açısı

Anlatıcı, geçmişte olan ve gelecekte olabilecek her şeyi bilmektedir. Kişilerin iç dünyalarına girerek onların duygu ve düşüncelerini okumaktadır. Zaman, mekân, olay ve kişiler üzerinde anlatım tasarrufuna sahiptir. Burada anlatıcı, her şeyi görüp bilme ayrıcalığına sahip olduğundan bakış açısı sınırsızdır. Anlatıcı, üçüncü tekil kişi anlatımını kullanır ve olaylara dışarıdan bakar. Bakış açısı genellikle nesneldir.

Gözlemci Anlatıcıya Ait Bakış Açısı

Burada yazar, eserin kurgusal dünyası içinde seçtiği kişilerden birinin gözlemlerine başvurur ve anlatmak istediklerini onun bakış açısından aktarır. Bu anlatıcının bilgisi, görüp işittikleriyle sınırlı olduğundan bakış açısı da sınırlıdır. Gözlemci anlatıcı, genellikle üçüncü tekil kişi zamirini kullanır. Bakış açısı öznel ya da nesnel olabilir.

Çoğul Bakış Açısı

Öykü ya da romanı tek bir bakış açısı yerine birden fazla bakış açısı ile yazmak, her şeyin göreceli olduğuna, tek bir doğrunun olmadığına duyulan inancın ve çoksesliliği ön plana çıkarma eğiliminin bir parçası olarak görülebilir. Çoğul bakış açısı, çağdaş öykü ve romanlarda kullanılan bir tekniktir. Çoğul bakış açısının kullanılması, edebi metinde gerçeklik duygusunu artıran bir tekniktir.

Romanda Anlatıcı

1.Kurmaca İçerisindeki Konumuna Göre Anlatıcı

Kahraman Anlatıcı

Kahraman (özne) anlatıcı, genellikle edebi metnin başkişisidir. Okuyucu olayları onun bakış açısından görür ve onun ağzından dinler. O, kurgusal dünyasının bir parçasıdır ve olayların bizzat içindedir. Hatta olayları bizzat yaşayan kişidir. Bu nedenle anlatıcının anlatılanlarla arasındaki mesafe kısadır.

Yazar Anlatıcı

Bu yöntemin  en belirgin özelliği, yazar anlatıcının her zaman ön planda bulunması ve yalnızca kişilerin duygu ve düşüncelerini aktarmakla kalmayıp, olaylara, kişilere hatta genel olarak yaşama ilişkin kendi görüş ve düşüncelerini de belirtmesi, yorumlarda bulunmasıdır.130‖ Okuyucu, tüm olup bitenleri, bu anlatıcının sınırsız bakış açısından öğrenir.

Gözlemci Anlatıcı

Gözlemci anlatıcı edebi metindeki olaylara genellikle katılmaz. O, sadece olayları ve kişileri gözlemlemekle yetinir. Yazar anlatıcının sahip olduğu ayrıcalıklardan yoksun olduğu için, ancak görebildiği veya işitebildiği sınırlı bilgileri aktarabilir.

2.İfade Edilen Şahıs Zamirine Göre Anlatıcı

Birinci Tekil Kişi (Ben)

Burada dolaysız bir anlatım vardır çünkü anlatıcı olayları bizzat yaşamıştır. Anlatıcı ben, kendini anlatır. Birinci tekil kişi anlatımı, kahraman anlatıcı tarafından kullanılır ve kahraman anlatıcının sahip olduğu özellikleri (öznellik, sınırlı/dar bir bakış açısı vb.) taşır. Gözlemci anlatıcı da zaman zaman birinci tekil kişi zamirini tercih edebilir.

İkinci Tekil Kişi (Sen)

Bu anlatım konumu, yazarlar tarafından genellikle tercih edilmeyen bir tarzdır. İkinci kişi tekil (sen dili) çok az kullanılır. Çok sınırlayıcı olduğu için kullanımı zordur.

Üçüncü Tekil Kişi (O)

Üçüncü kişi tekil anlatımı (o dili) romanda en çok kullanılan anlatım biçimidir. En geniş bakış açısı, bu anlatım yöntemiyle sağlanır. ―O‖ anlatıcı da diyebileceğimiz üçüncü tekil kişi anlatıcı, yazar anlatıcı ve kişisel anlatıcı tarafından kullanılır.

Roman Türünün Başlıca Özellikleri

Romanda olması gereken başlıca özellikler şunlardır:
·         Romanda olaylar geniş ve ayrıntılı olarak anlatılır.
·         Romandaki bütün olaylar belli bir olay etrafında gelişir. Ana olay etrafında olaycıklar vardır.
·         Şahıs kadrosu geniştir. Kahramanlar tüm yönleriyle tanıtılır.
·         Zaman olarak geri dönüşler olur.

Romanda Kullanılan Anlatım Teknikleri  

Anlatım teknikleri  öykü ve romanda konunun işleniş biçimidir. Anlatma- gösterme tekniği, tasvir (betimleme) tekniği, portre tekniği, açıklama-yorumlama tekniği, montaj tekniği, leitmotiv tekniği, bilinç akışı tekniği, iç monolog tekniği, iç çözümleme tekniği, diyalog tekniği, geriye dönüş tekniği (flashback), özetleme tekniği, otobiyografi tekniği, mektup tekniği, günlük tekniği, fotoğraf (kamera) tekniği romanda kullanılan önemli anlatım teknikleridir. Bunlar dışında romanda günlük türünden de yararlanılır. Roman teknikleri hakkında daha fazla bilgi için Romanda Anlatım Teknikleri başlıklı içeriğimizi okuyabilirsiniz.

Romanda Kurgu

Kurgu, kurgulama ya da kurmaca, gerçek dünyadan alınan malzemenin yazarın hayal dünyasında sanatsal bir biçime dönüşmesi, gerçekliğin hayal gücüyle sanal, itibarî, saymaca bir âleme dönüştürülmesidir. Gerçeklik, insan zihninden bağımsız olarak dış dünyada var olan olay, olgu, durum ve varlıktır. Kurmaca ise, sanatçı muhayyilesinin bu gerçekliklerden işine yaradığına inandığı bazı unsurları alarak soyut düzeyde güzel, estetik, kendi içinde uyumlu, zihinsel nitelikli bir dünya inşa ve terkip etmesidir.  Kurmaca, uydurmadır ama gerçeklerden kopuk değildir.

Üstkurmaca ve metinlerarasılık postmodern romanlarda önemli kurgu teknikleri arasındadır.

Üstkurmaca

Bu teknikte yazar metnin kurmaca olduğunu sürekli okuyucuya aktarır. Romanı niçin yazdığını okuyucuyla paylaşır. Okuyucu bu yazılış sürecine davet edilir. Üstkurmaca tekniği iki kurmaca metni iç içe geçirmek suretiyle de kullanılır.

Metinlerarasılık

Bir metni oluştururken başka metinlerden yaralanmaktır.

Türk Romanında Önemli İlkler

·         ilk çeviri Yusuf Kamil Paşa’nın Fenelon’dan çevirdiği “Telemak”tır.
·         ilk roman Şemsettin Sami’nin “Taaşuk-ı Talat ve Fitnat” adlı romanıdır.
·         ilk gerçekçi roman Recaizade Ekrem’in “Araba Sevdası” adlı romanıdır.
·         ilk köy konulu gerçekçi roman Nabizade Nazım’ın “Kara Bibik” adlı romanıdır.
ilk tasvir ve tahlil ağırlıklı roman Namık Kemal’in “İntibah” adlı romanıdır.

Roman ve Hikayenin Farkı ve Yakın Özellikleri


Roman ve  hikâye birbirinden farklıdır. Aşağıdaki özellikler romanla hikâyenin birbirinden ayrıldığı en belirgin yönlerdir;

·         Hikâye romana göre daha kısadır,
·         Hikayede olay ya da olaylar dizisi daha azdır,
·         Hikayede karakterlerin tanıtımı sınırlıdır, tek yönlüdür,
·         Hikayede mekân ve zaman belirli bir çerçevenin içine çıkmış olarak karşımıza çıkar.

Roman ve Hikayenin yakın özelliklerine bakarsak;
Roman, okuyucusuna hikaye anlatır. Bundan dolayı da hikaye romanın temeli konumundadır diyebiliriz. Öykü olayların zaman sırasına göre dizilerek anlatılmasıdır. Günlük hayat hemen hemen ayrı iki hayattan oluşmaktadır. Zaman içinde sürdürülen hayat ve değerlere göre sürdürülen hayat. İşte öykünün yaptığı şey zaman içinde geçen hayatı anlatmaktır. Romanın yaptığı ise değerlere göre sürdürülen yaşamı da anlatmaktır.

Roman Uyarlaması Olan Filmler ve Diziler

Sinemaya uyarlanmış roman isimleri aşağıda verilmiştir.

Sinemaya Uyarlanmış Bazı Türkiye Romanları:

Hababam Sınıfı: Rıfat Ilgaz ‘’Dolmuş’’ isimli dergide yazdığı hikayelerin bir kısmını birleştirerek  1957 senesinde kitaplaştırdığı romandır.
Anayurt Oteli: Yusuf Atılgan’ın ikinci eseridir. Roman, Ömer Kavur tarafından aynı isimle sinemeya uyarlanmıştır.
O/Hakkaride Bir Mevsim: Ferit Edgü’nün 1977 senesinde yayınlanan romanıdır.
Fatih- Harbiye:  Peyami Safa’nın 1931 senesinde basılan romanıdır. Roman 1990 ve 2003 senelerinde aynı isimle televizyon dizilerine uyarlanmıştır.
Sinemaya Uyarlanmış Bazı Dünya Romanları:
Esaretin Bedeli: Stephen King’in ‘’Kuşku Mevsimi’’ isimli romanından uyarlanmıştır.
Guguk Kuşu:  Kenneth Elton ‘’Ken’’ Kesey’in 1962 yılında yazdığı romandır. Aynı isimle filme çekilmiştir.
Bulantı: Jean-Paul Sartre’ın 1938 senesinde yayımlanan ilk eseridir.  Bulantı romanı 20. Yüzyılın en önemli eserlerinden biri olarak kabul edilir.
Da Vinci Şifresi: Dan Brown’un yazdığı romandır.

Roman Listesi

Son yıllarda Türkiye’de en çok okunan bazı romanlar aşağıda listelenmiştir.

YAZAR
ROMAN
Sabahattin Ali
Kürk Mantolu Madonna
Khaled Hosseini
Uçurtma Avcısı
Franz Kafka
Dönüşüm
Dostoyevski
Suç ve Ceza
Elif Şafak
Aşk
Reşat Nuri Gültekin
Çalıkuşu
Victor Hugo
Sefiller
Zülfü Livaneli
Serenad

Roman Tavsiyeleri

Okuyucularımıza önerdiğimiz romanlar aşağıda listelenmiştir.

YAZAR
ROMAN
İhsan Oktay Anar
Puslu Kıtalar Atlası
Murat Uyurkulak
Tol
Gabriel GarciaMarquez
Yüzyıllık Yalnızlık
Orhan Pamuk
Benim Adım Kırmızı


Kaynakça:
Zeliha Arı, ‘’Ferit Edgü’nün Öykü ve Romanlarında Anlatım Teknikleri’’, Ankara, 2008.
Suzannur, Başarslan, ‘’Roman Nedir, Nasıl Yazılır’’.

Featured

[Featured][recentbylabel2]

Featured

[Featured][recentbylabel2]
Notification
This is just an example, you can fill it later with your own note.
Done