Damga Romanı – Özet, Tahlil, İnceleme - Edebiyat Araştırmaları
Son Başlıklar
Loading...

30 Ağustos 2020 Pazar

Damga Romanı – Özet, Tahlil, İnceleme

Damga Romanı – Özet, Tahlil, İnceleme

Romanın Kimliği

 # Reşat Nuri Güntekin’in ilk dönem romanlarından olan Damga, İffet adlı başkişinin âşık olduğu kadın uğruna kendini feda etmesini konu alır.
# Çocukluğunda dinlediği bir aşk masalının etkisiyle âşık olduğu kadın uğruna kendini “hırsız” Damgası yiyerek feda eden Şeref, roman sonunda hayatını “bir vehme kurban ettiğini” anlar.
# Damga romanı, ilk kez 1924 yılında İstanbul’da İkbal Kütüphanesi tarafından basılmıştır. Son olarak otuzuncu baskısı ise 2008 yılında İnkılâp yayınları tarafından yapılır.


Bakış Açısı ve Anlatıcı

# Damga romanı, başkişi İffet’in ağzından kahraman-anlatıcı bakış açısı ile kaleme alınır. Anlatı dünyasında “bir anlatıcı açısından var olmanın en basit ve en kesin şekli, bu anlatıcının kendi hatıralarını anlatmak ve kendi günlüğünü yayınlamak şeklidir.”
# Damga romanında da anlatıcı bu yolu tercih ederek hatıralarından hareketle olay örgüsünü kurgular. Romanda, İffet’in çocukluk hatıraları özetleme tekniği ile geçmişten hale doğru sunulur:
“Çocukluğumun en eski hatırası bir ağustos gecesi şenliğidir. Bu hatıra, görülen şeylerden ziyade vaktiyle dinlenmiş bir masalın hayalde bıraktığı izlere benzerdi. ” (s.5)
# Kahraman-anlatıcı, geçmişte nasıl bir çevreden yetiştiğini ailesini ve ailesine dair hatıraları anlatırken hayal dünyasının silik fotoğraflarını gün ışığına çıkarır.
“Annemi hiç tanımam. Öldüğü zamanı bilmiyorum. Fakat o henüz sağmış... O gece kendimi bir aralık sarışın bir kadının kucağında görür gibi oluyorum. Belki annemdi. Belki de annemi tanımamış bir çocuk kalmamak için bu hatırayı kendim icat ettim. ” (s.5)
# Olaylar, kahraman-anlatıcının çevresinde gelişip şekil kazanır. Bu nedenle okur, olayları ve kişileri İffet’in gözüyle tanımak ve değerlendirmek imkânı bulur. İffet’in duygularını, düşüncelerini, kendi iç dünyasında yaşadıklarını, olayları değerlendiriş tarzını hep kahraman- anlatıcı bakış açısı sayesinde öğreniriz.
# Kahraman-anlatıcı konumundaki İffet, olayları aktarırken kendi varlığını okura hissettirmekten kaçınmaz. Romanın sonlarına doğru hırsız Damgası yediği günleri tamamen unutulmadığını göstermek isteyen anlatıcı, kurmaca dünyadaki varlığını gösterir:
“Mamafih, ara sıra onun büsbütün unutulmadığını gösterecek vakalar da oluyordu.
İşte onlardan birisi: ” (s. 146); “Sefahat gecem böyle geçti. ” (s. 143)
# Kurmaca dünyada romanın başkişisi olan İffet, aynı zamanda anlatıcı konumunda olduğunu “işte onlardan birisi” biçiminde irdeler. Romanın genelinde, anlatma ve diyalog tekniklerini kullanan anlatıcı, yer yer montaj ve iç monolog yöntemine de başvurmuştur.
# İffet’in çocukken Damlacık çiftliğinde halasından dinlediği ve romanın gelişimini etkileyen “Değirmen masalı”; “Vaktiyle şu karşıki tepedeki “Kemerli” köyünde saçı topuklarına kadar inen bir güzel kız varmış....” (s. 18) şeklinde montaj tekniğiyle nakledilir. Bu masalın anlatımında masal havası korunur.
# Anlatıcının muhayyilesinde yer etmiş bu masal, kahraman-anlatıcı tarafından nakledilirken özgün bir hava yakalanır.

Olay Örgüsü

# Damga romanı, anlatıcı tarafından Romen rakamları ile elli bölüme ayrılır. Kahraman-anlatıcı bakış açısı ile yazılan roman, başkişi İffet’in yaşadığı olaylara göre şekil kazanır. İffet’in yaşamındaki bireysel ve sosyal değişimler göz önüne alınırsa romanın dört vaka halkasından oluştuğu görülür.

Birinci Bölüm:

 Başkişi İffet’in zamanda geriye dönerek çocukluk yıllarını hatırlaması
 İffet’in annesinin ölümü üzerine onu Kamiyab Kalfa’nın yetiştirmesi
Babalarının mahalle mektebine göndermemesi üzerine İffet ve ağabeyi Muzaffer’in evde Mahmut Efendi adlı hocadan özel ders almaları
 İffet’in babasının onu mektebe göndermemesine üzülen İffet’i Kamiyab Kalfa’nın gizlice bir mahalle mektebine götürmesi ve İffet’in bu mektepte Küçük Ömer ile arkadaş olması
 İffet’in Küçük Ömer’in sürgüne gönderilen ağabeyi için Paşa babasından yardım istemesi üzerine babasının onu gizli gittiği mektebe bir daha göndermemesi
İffet ve ağabeyinin yaz tatilini Karamürsel’deki halalarının “Damlacık” çiftliğinde geçirmeleri
İffet’in halasının Damlacık çiftliğinde Değirmen adlı aşk masalını İffet’e anlatması ve İffet’in bu masaldan çok etkilenmesi
İffet’in İdadi mektebine başlaması ve Jön Türkleri savunan Celal ile yakın arkadaş olması
İdadinin son sınıfında Vecdi Bey adlı öğretmenin tutuklanması ve İffet’ten saraydan gelen görevliler tarafından bilgi istenmesi üzerine onun “ben hafiye değilim” demesi
İffet’in babasının okulda geçen olayları öğrenip İffet’e kızması ve baba- oğulun aralarının bozulması
İffet’in bu olaylar üzerine mektebi bırakması
İffet’in ağabeyi Muzaffer’in hünkâr yaveri olması ve onu örnek alması gerektiğini söyleyen eniştesine siyasi fikrini söyleyerek onunla tartışması
Kamiyab Kalfa’nın cenaze günü İffet’in Celal ile karşılaşması ve Celal’in Vecdi Bey’i jurnal eden kişinin İffet olduğunu düşündüğü için ondan özür dilemesi
Meşrutiyet ilan edildiği sırada Karamürsel’de olan İffet’in İstanbul’a dönmesi ve babasının hapiste olduğunu öğrenmesi
Hapiste babasını ziyaret eden İffet’in babasının Midilli’ye sürgün edileceğini haber alması ve onunla gitmeye karar vermesi
İki buçuk sene Midilli’de kalan İffet’in babasının ölümü üzerine İstanbul’a dönmesi

İkinci Bölüm:

İffet’in İstanbul’a dönmesi ve Darülfünun Hukuk Fakültesine girmesi
Bu dönemde maddi sıkıntı çeken İffet’in Mebus Cemil Kerim Bey’in çocukları Handan ile Kemal’e ders vermeye başlaması
İffet’in çocuklara ders verdiği zamanlarda yanlarına gelen Cemil Kerim Bey’in ikinci karısı Vedia ile yakınlaşması
Vedia’nın İffet’e duygularını hissettirmesi üzerine aralarında yasak bir aşkın başlaması
İffet ile Vedia’nın Cemil Kerim Bey’in evde olmadığı gecelerde buluşmaları
İffet ile Vedia’nın buluştukları bir gece, hırsız zannedip Bahçıvan ve yanındaki birinin eve giren İffet’i fark etmeleri üzerine İffet’in Vedia’yı lekelememek için kendine hırsız süsü vermesi ve Değirmen masalındaki İsmail gibi kendini feda etmesi
İki gün hapishanede kalan İffet’i arkadaşı Celal’in kefalet ile tahliye ettirmesi ve İffet’in tutuksuz yargılanması
İffet’in hırsız olduğuna inanmayıp onun Vediaya olan aşkını fark eden Celal’in İffet’i hırsız olmadığını söylemek için ikna etmeye çalışması
Hırsızlık suçunu kabul eden İffet’in altı ay hapse mahkûm edilmesi ve hapishanede Maliye tahsildarı, Vasıf Efendi, Baba ve adı verilmeyen adi bir dolandırıcı ile aynı koğuşta kalmaya başlaması
Hapishaneye ziyarete gelen Hatice halasını Vedia zannederek heyecanlanan İffet’in hayal kırıklığına uğraması
Mahkûmiyeti biten İffet’in Vasıf Efendi ile aynı gün hapisten çıkması ve iki gece arkadaşı Celal’de bir gece de hocası Mahmut Efendi de kalması
Muzaffer ağabeyi ile karşılaşan İffet’in ağabeyinin ısrarı üzerine bir gece de onlara gitmesi
İffet’in Muzaffer ağabeyinde kaldığı gece odasında yatmak üzere iken yengesinin odaya girip oğlu Sadi’nin oyuncaklarını alma bahanesiyle dolaptaki değerli mücevherleri alması ve İffet’in bu durum karşısında Damgalı bir hırsız olduğunu hatırlaması
Bir pansiyonda kalan İffet’in arkadaşı Celal’in yardımıyla iş araması
Muzaffer’in İffet’e Kısıklı’da oturan Fahriye yengenin çok hasta olduğunu ve İffet’i görmek istediğini söylemesi üzerine bir gece oraya gitmesi
Fahriye Yenge’nin İffet’e güvendiğini göstermek için yüz lira verip bankaya göndermesi ve İffet’in bu parayı yatırana kadar tedirginlik yaşaması
İffet’in Aristidi Efendi adlı bir Rum’un yanında çalışmak üzere iken bu adamın gümrükten eşya kaçırmak istediğini öğrenmesi üzerine bu işi reddetmesi
İffet’in oturduğu sokaktaki bakkala hırsız girmesi ve aynı gün karakola askerlik işleri için çağrılması üzerine panik yaşaması
Kaldığı odanın parasını ödemek için babasından kalan altın saati satmaya götüren İffet’in orada hapisteki arkadaşı ile karşılaşması ve arkadaşının bu saati nasıl çaldığını sorması
Celal’in tavsiyesiyle Hukuk-ı Millet gazetesinde İffet’in işe başlaması ve işleri kötü giden gazete başyazarının İffet’i bir şantaj işine bulaştırmak istemesi üzerine İffet’in şantaj işini reddetmesi
Hukuk-ı Millet gazetesinin kapanması üzerine Telgraf gazetesinde çalışmaya başlayan İffet’in rakip gazetelerden olan Selamet-i Milliye’de yayınlanan bir makalede kendisi hakkında Damgalı hırsız denilmesi üzerine bu işten de ayrılması
İffet’in işsiz ve aç kaldığı günlerden birinde konyak içip ısınmak için girdiği meyhanede hapis arkadaşı Karabet ile karşılaşması ve Karabet’in şarap ısmarlaması
Sokaklarda perişan bir halde gezen İffet’in Celal ile karşılaşması ve Celal’in Konya’da vagon ticareti yaparak zengin olduğunu söylemesi

Üçüncü Bölüm:

İffet’in Konya’da Celal’in yanında vagon ticareti yapan bir şirkette işe girmesi ve Konya’dan İstanbul’a giden mallara nezaret etmesi
İffet’in İstanbul’a gittiği bir gün Eskişehir’de rastladığı kimsesiz bir çocuğu sahiplenerek İstanbul’da bir yatılı mektebe yazdırması
İffet’in İzmir’den İstanbul’a trenle gittiği bir gün Uşak yakınlarında yolun kapanmasıyla trende hasta olan bir kadın ve kızını alıp şirketin sevk memuru İbrahim ile birlikte yakın bir köye götürmesi
Rana’nın İffet’e annesi ile birlikte görmeye gittikleri İzmir’de asker olan kardeşi Hikmet’in bir ameliyat sonrası öldüğünü anlatması
Yolların açılmasıyla İffet’in Rana ve annesini İstanbul’daki evlerine kadar götürmesi ve Rana’ya âşık olduğunu anlayarak bu duygusunun karşılıklı olduğunu sezen İffet’in geçmişinden çekinip onu bir daha aramaması
İffet’in İstanbul’da bulunduğu günlerde hocası Mahmut Efendi’yi ziyaretinden sonra bir kadını hırsızlık yaptığı için suçlayan adamdan kurtarması
Kendi geçmişiyle özdeşim kuran İffet’in bu kadına acıması ve hayat kadını olduğu anlaşılan bu kadını düştüğü bataktan kurtarmak için çaba göstermesi
Namiye adındaki bu kadının otelde İffet’i sarhoş ettikten sonra sabah cüzdanındaki paraları alıp kaçması
 İffet’in ağabeyi Muzaffer’den aldığı telgrafla miras davasını kazandıkları haberini alması
Mirastan aldığı para ile Çengelköy’de büyük ve bahçeli bir eve yerleşmesi
 İffet’in Konya’da çalıştığı şirketin muhasebecisi Fâzıl Bey’in İstanbul’a ziyaretine geldiği zaman onu gezdirdiği anda hapis arkadaşlarından Hidayet Dede ile karşılaşmaları
Hidayet Dede’nin İffet ve misafirine zorla içki ısmarlamaya çalışması ve rezalet çıkarması üzerine bir polisin götürdüğü Hidayet Dede’nin İffet’e sen de hırsızsın diye bağırması
 İffet’in bir gün Vedia ile karşılaşması ve geçmişte yaşanan aşkını hatırlaması
 İffet’in kocasından ayrıldığını öğrendiği Vedia’ya evlilik teklif etmesi üzerine Vedia’nın Damgalı bir hırsızla evlenemeyeceğini söylemesi ve İffet’in hayatını “bir vehme kurban ettiğini” anlaması
Damga romanının başından itibaren İffet’in hedeflediği “fedakâr âşık” kimliğinin, masal dünyasındaki güzelliğiyle/ anlamıyla reel dünyada karşılığım bulamaması, entrik kurgunun özünü oluşturmaktadır.

Zaman

# Damga romanının vaka zamanı, Meşrutiyet’in ilanından önce başlar ve Meşrutiyet’in ilanından sonrasına kadar sürer. İffet’in yaşam öyküsünün andan geçmişe dönülerek anlatıldığı romanda, Meşrutiyet’ten önceki yıllar özetleme ve zamanda sıçrama tekniği kullanılarak anlatılır.
Başkişi İffet’in çocukluk yılları, okul yılları ve geçmişten şimdiye kadar yaşanan olaylar, tarih belirtilmeden aktarılır. Romanın ilk cümlesi, “Çocukluğum en eski hatırası bir ağustos şenliği gecesidir. ” (s.5) şeklinde belirsiz bir zaman ibaresi ile kurulur. Bu cümle ile başlayan ve başkişinin geçmişine dair bilgilerin yine belirsiz bir zaman ifade edecek şekilde kullanıldığı görülür. “Zamanda geri dönüş ya şahıslarla ilgilidir veya anlatıcının vakayla münasebetinden kaynaklanır. Metinde şahıslar hakkında verilen bilgilerle ilgili olarak geri dönüşleri yerine göre bir parantez olarak düşünmek mümkündür. ”
# Damga romanında da çocukluk hatıralarının zihninde önemli yer edinenlerini anlatan İffet, bu kesitleri bir parantez gibi sunar.
“Yangından evvel Aksaray’da, sonra Fındıklıdaki konağımızda on dört yaşıma kadar neşesiz, renksiz bir hayat geçirdim. ” (s.16)
# Damga romanının asıl vakasının başlangıcına kadar olan bölümde, zaman geçmişten hale doğru kronolojik olmasına rağmen bu süreçteki tarihler arasında bir sıra dizisi yoktur. Sadece belirli olaylar; yani İffet’in yaşamında önemli bir yere sahip olan olaylar seçilip belirli bir sıra dâhilinde anlatılmıştır.
# Damga romanındaki vaka zamanı, başkişi İffet’in 3-4 yaşlarına ait hatırasıdır. Bu zamandan başlayarak, Meşrutiyet ve 1. Dünya savaş yıllarında süren vaka, 25 yıldan fazla sürmektedir.
A         B         C         D         E         F
A-B: İffet’in çocukluk yılları
B-C: Midilli’deki sürgün yılları (2,5 yıl)
C-D: İstanbul’da Vedia ile tanıştığı dönem
D-E: Hapse girişi ve sonraki yıllar
E-F: Konya ve İstanbul yılları
# İffet’in yaşını ve vaka zamanını belirleyen ilk ibarelere romanın 36. ve 37. sayfalarında rastlarız: “İstanbul’a döndüğüm vakit, yaşım yirmibiri bulmuştu. ” (s.37)
# İffet’in yirmi bir yaşında iken Darülfünun Hukuk Fakültesine girmesi, Cemil Kerim Bey’in çocuklarına ders vermesi, Vedia’ya âşık olması ve hapse girmesi ise tahminen 1 yıllık süreyi kapsamaktadır. Hapiste 6 ay kalan İffet, hapisten çıktıktan sonra 2 ay boş gezer, beş-altı ay gazetelerde çalışır ve 4,5 ay tekrar boşta kalır. Kahraman-anlatıcı bakış açısı ile İffet’in çocukluk döneminden başlayarak haldeki durumuna kadar yaşadıkları tarih itibariyle sıradizisel olarak aktarılır. Zaman akışının başkişi İffet’in içine düştüğü kötü durumlara bağlı olarak hızla aktığı veya durağanlaştığı görülür. İnsanın bunalımlı anlarında akrep ile yelkovan arasına sıkışan düşünceler, karanlığın içinde kaybolur. “Mutluluğun zamanı yaktığını, mutlu günlerin hızlı geçtiğini ve sefaletin zamanı uzattığı”nı insan yaşadığı an içinde fark edemez. İffet’in Vedia ile geçirdiği mutlu dakikalar, romanda o kadar hızlı aktarılır ki avuçların içinden kayan zamana yetişmek mümkün olmaz. Oysa İffet’in hırsız Damgasını yediği andan itibaren zaman durağanlaşır ve akışkanlık hızı kahramanın ruh haline göre yavaş bir biçimde ilerler.
# 1908’de Meşrutiyet ilan edildiğine göre 2,5 yıl Midilli’de kalan İffet, 1910-1911 yıllarında tekrar İstanbul’a döndüğünde geçen süre ise hapisten önce ve sonra olmak üzere yaklaşık 2-3 yılı bulur bu da1914’e tekabül eder. 1. Dünya Savaşı’na denk gelen bu yıllarda İffet’in arkadaşı Celal’in avukatlığı bırakıp Konya’da vagon ticaretine başlaması da sosyal zamanı örneklendirir:
“Konya’da avukatlık ediyordum. Tütün ve afyon işleriyle uğraşan bir şirketin vekili olmuştum. (...) Şirketin vesika, vagon, entrikalarına alet oldum. (...) Kendi hesabıma da bazı ufak tefek işlere giriştim. Evvela bir vagon almaya muvaffak oldum. Tabi buna mukabil bazı hizmetlerde bulunmak lazım geldi. Kazanç başladı. Bugün harp ihtikârı yapanlarla çalışıyorum. ” (s. 111)
# Savaş yıllarının izleri, roman boyunca cephe gerisi sahnelerle sunulur. Başkişi İffet’in Konya’da işe başladıktan sonra, Konya ile İstanbul arasında yaptığı tren yolculukları esnasında bu sahnelere yer verilir.
# Damga romanının vakasının Meşrutiyet ve 1. Dünya Savaşı yıllarında geçmesi nedeniyle sosyal zaman unsurları sahneler halinde geçmektedir. Özellikle İffet’in babasının Paşa olması ve bu yıllarda İttihat ve Terakki’nin gündemde oluşu, ardından Celal’in 1. Dünya Savaşı yıllarında vagon ticaretine atılması sosyal zamanı belirleyici unsurlar olarak dikkat çeker.

Mekân

Çevresel Mekân:

# Damga romanında olay örgüsü; İstanbul, Karamürsel’deki Damlacık Çiftliği, Midilli Adası, Konya ve Uşak yakınındaki bir köyde geçer.
# Çocukluk ve ilk gençlik yıllarını İstanbul’da geçiren başkişi, Meşrutiyet’in ilanından sonra babasının sürgün edildiği Midilli’de iki buçuk yıl kalır. Babasının ölümünün ardından İstanbul’a döner. İstanbul’da uzun bir süre kalan İffet, arkadaşı
Celal’in Konya’da çalıştığı şirkette işe girerek Konya ile İstanbul arasında tren yolculukları yapar. Günün birinde babasından kalan mülklerin satılmasıyla zengin olur ve İstanbul’a yerleşir. Bu mekân değişiklikleri, romanın fiziksel çerçevesini oluşturmaktadır.

Olgusal Mekânlar:

Kapalı-Dar ve Labirentleşen Mekânlar:
# Mekan insanların yaşamdaki anlık duygu durumların yansımalarını içerisinde barındırır. “Nesne ile bilinç arasındaki eyitişimsel (diyalektik) bağın doğrudanlığı, edebi eserlerde özellikle mekân-insan özdeşikliğine dönüşerek kendini yansıtır."
# Damga romanının başkahramanı İffet’in yaşamını şekillendiren unsurlar da mekânın insanla bütünleşmesini örneklendirir. Çocukluğunun ilk dönemini konakta kapalı bir mekân içinde geçiren İffet’in gözü hep dış mekânlardadır. Onun yaşam çizgisinde ve ruh halinde de hep dışadönüklük ya da saray ve çevresinin kapalı/dar çerçevesinden kurtulma arzusu görülür:
“Konağın en yukarı katında, bahçe üstünde bir odamız vardı. (...) Odamızın pencereleri, harem bahçesi ile karşıdaki cami avlusunun bir köşesini görürdü. Akşamüstü bu avluda oynayan çocukları daha iyi görmek için sandalyelerin, duvar yastıklarının üstüne çıkar, pencere pervazlarına tırmanırdım." (s.8)
# Dışarıya çıkamamanın özgürlüğünü kısıtladığını çocuk bilinci ile fark eden başkişi, avluda oynayan çocukların yanında olmayı arzular. Bunu gerçekleştiremeyince de avluyu gören odasında “duvar yastıklarının" ve “pencere pervazlarının" üzerine çıkarak dışarıya olan özlemini gidermeye çalışır.
# Damga romanındaki bir diğer önemli mekân, Cemil Kerim Bey’in yalısıdır. Bu yalı, İffet’in Damlacık çiftliğinde bilinçaltına yerleşen “fedakâr âşık” kimliğinin dışavurumunun gerçekleştiği mekandır. Değirmen masalındaki İsmail’in yaşadıklarını çocukluğundan beri zihninde kuran İffet, Vedia’ya âşık olduğu andan itibaren kendini bu duruma hazırlar. İffet ile Vedia’nın yakalanma korkusu öncesinde mekân tasvirindeki boğucu hava kahramanların ruhuna da sirayet eder:
“Havada bir yağmur ağırlığı vardı. Etraf bulanık bir sis içindeydi. Vedia’da tuhaf bir durgunluk hissediyordum. Nefesi daralıyor, ikide birde kuvvetle göğüs geçiriyor, asabi parmaklarıyla bileklerimi sıkıyordu. Gecenin ağırlığı bana da sirayet etmiş gibiydi. Sükut uzadıkça söylemeye kalktığım bir iki kelime beni adeta yoruyordu. ” (s.54)
# İffet’in hırsız süsü vererek kendini feda ettiği gece mekanın darlığı “havada bir yağmur”, “bulanık bir sis” tamlamalarıyla verilir. Mekanı boğucu hale getiren bu durum karşısında kahramanlar da huzursuz bir tavır içinde görülürler. “Nefesi daral(an)”, “kuvvetle göğüs geçir(en)”, “asabi” tavırlar sergileyen Vedia’nın karşısında söylediği kelimelerden yorulan başkişinin durumu ortamın gerginliğinin göstergesidir.
# Önce hapishanede altı ay kalan İffet’i, çıktıktan sonra daha da zor günler beklemektedir. Hapishane, İffet’in yaşamında Damga yediği mekân olması bakımından önem taşır. Fakat içindeki karmaşık duygular ve bu mekânın kendine yabancı oluşu onu ayakta tutar.
# İstanbul, hapishaneden çıktıktan sonra İffet için tam bir zindan halini alır. Bu mekânda “Damgalı bir hırsızın” ne iş bulmasına ne de rahat yaşamasına imkân vardır:
“İstanbul’un fena bir zamanıydı. Birçok cesur, işgüzar, temiz adamlar aç kalıyordu. Değil ki, benim gibi himayesiz, korkak, fazla olarak, Damgalı bir genç ” (s.83)
# Damgalı olarak yaşamanın hem bireysel hem de toplumsal baskısını üzerinde iyiden iyiye hisseden İffet için bütün mekanlar labirent gibi çıkmazlarla doludur. İstanbul sokaklarında “herkes beni tanıyor, yaptığımı biliyor” endişesi ile gezen İffet, üzerinde baskı oluşturan bu mekânlardan nefret edercesine kaçmaya, uzaklaşmaya çalışır.
Açık ve Geniş Mekânlar:
# Roman başkişisi İffet’in çocukluk yıllarında aile baskısı altından uzaklaştığı ve çocukluğunu rahatça yaşayabildiği Karamürsel’deki Damlacık Çiftliği önemli bir mekândır. İdadi’de okuduğu yıllarda İffet ve abisi Muzaffer, yaz tatillerini bu mekânda geçirirler.
Damlacık Çiftliği, bir bakıma İffet’in özgürlüğünü doya doya yaşadığı bir mekândır.
“Karamürsel kelimesi bende bir büyü tesiri yapardı. Onu işitince, yüzümde, kurumuş ekin kokularıyla dolu yaz rüzgârları esiyor gibi olurdu. ” (s.17)
 # Çocukluğunda konağın içine hapis yaşamı süren İffet için “bir büyü tesiri” yapan Damlacık Çiftliği, özgürlüğün ve çocukluğunun tadını çıkarmasının olanaklı hale geldiği bir mekandır. “Değirmen” masalını çocukken dinlediği Damlacık Çiftliği, İffet’in zihnindeki aşk anlayışının da şekil kazandığı mekân olarak da dikkat çeker. Burası İffet’in yaşamında geniş olarak nitelendirebileceğimiz mekânların başında gelir.
# Çocukluğunun, kaygısız ve geniş mekânlarından erişkinliğinin dar mekânlarına geçiş aşamasında Midilli adası bir köprü vazifesi görür. İffet’in babası ile Midilli’de kaldığı zaman dilimi, bir dinginlik dönemi gibidir.
“Üç odalı küçük bir evde adeta fakirane yaşıyorduk. İstanbul’daki konak ile, Büyükçekmece civarındaki çiftliğimize vaz-ı yed etmişlerdi. ” (s.36)
Midilli’deki bu ev, İstanbul’daki karmaşık yaşama geçmeden önce soluklanma devresi olarak da nitelendirebilir.
# İffet, Damgalı bir hırsız olarak hapisten çıktıktan sonra İstanbul, onun için bir labirent mekân özelliği gösterir. Bununla birlikte, günün birinde dış mekânın -İstanbul sokaklarının- boğuculuğundan kaçıp bir meyhaneye sığınan kahraman, burada bir nevi huzur bulacaktır. Burada hapisteki arkadaşı Karabet ile karşılaşıp onunla kaldığı dakikalarda rahatlaması ile mekân da genişleyecektir.
“Bu gece bu serseriler arasında geçirdiğim bir saat, bana anlaşılmaz bir sükûn ve kuvvet verdi. Acaba, ben bu âlemin adamı mı oldum? Bilmiyorum. ” (s.108)
# İnsan, kendini nerede rahat hissederse, o mekân onun için yaşanılır demektir. İstanbul’un tüm güzellikleri İffet için kapalı/dar mekân özelliği gösterirken kendisi gibi toplum tarafından yalıtılmış kişilerin yanında huzur bulur.
# İstanbul’da sürekli olarak yarı aç, yarı endişeli ve huzursuz günler geçiren İffet’in bu dar mekândan kurtuluşu, dört buçuk aylık bir sefalet süresinin ardından arkadaşı Celal ile karşılaşmasıyla olur. Celal’in Konya’daki şirketinde İffet’e de iş bulmasıyla farklı bir mekâna taşınan İffet için artık mekân genişler.

Şahıs Kadrosu

Başkişi

# Anlatı dünyasında başkişiler, “tematik güce ait ahlâk anlayışlarının somutlaştırılmasına hizmet ederler. Bununla birlikte bu ahlâk anlayışı toplum tarafından kabullenmiş olmak zorunda değildir. Damga romanın başkişisi konumundaki İffet, yaşamını kendi seçtiği aşk anlayışı ile yürüterek fedakârlığını somutlaştırma arzusunda bir karakter özelliği gösterir. Bu özelliği ile “fedakâr arketipi”nin  kişileştirilmiş halini yansıtır. Çocukluğunda dış dünya ile barışık, yaramaz bir çocuk olan İffet, dinlediği bir aşk masalının zihninde büyümesiyle ilerleyen yaşamında aşkı uğruna yaptığı fedakârlık sonucu toplumdan soyutlanmış bir şekilde hırsız Damgasıyla yaşamaya mecbur kalır.
# Annesiz bir çocukluk dönemi geçiren İffet, babasından da umduğu sevgiyi ve şefkati görmez. Onu, Kamiyab Kalfa ismindeki ihtiyar bir Çerkez dadı büyütür. Reşat Nuri Güntekin’in romanlarında görülen anne-baba sevgisinden yoksun kalarak yaşam içinde bir varoluş mücadelesi verme olgusu bu romanda da söz konusudur. Başkişinin kişisel gelişiminde bu eksikliğin oluşturduğu yalnızlık, daha sonra yaşayacağı olaylarla daha somut bir şekle bürünecek ve başkişi de bu eksikliği çevresindeki insanları koruyarak ya da onlara yardım ederek gidermeye çalışır. Sevgi eksikliği ile yaşama başlayan kahramanın bu tutumu, ruhundaki sevilme ihtiyacının oluşturduğu boşluğu sevme arzusu ile doldurmasının bir neticesidir.
# Başkişi İffet’in gelişimi; çocukluğundan miras kalan özelliklerin ve olayların gençliğinde karşısına çıkması şeklinde dikkatlere sunulur. Öksüz bir çocuk olan İffet’in, babası paşa olmasına karşın, saray çevresinden sıkıldığını, daha rahat ve özgür bir yapıda olduğunu görülür. İffet’in yaşadığı çevre, yüksek tabaka sayılan insanlarla sınırlanmış bir çevredir. “Bu çevrenin hâkim vasfı, yüksek seviyede bir hayatın yaşandığı, her bakımdan aristokrat bir aile olmasıdır. Çevre fertlerinin davranış ve zihniyetleri de, İffet hariç, mensup oldukları sosyal statünün şartlarına bağlıdır. ”  İffet’teki bu farklılık, İdadi yıllarında bile arkadaş seçiminde kendini gösterir:
“Ben gönülsüz, kibirsiz, sade bir çocuktum. Arkadaşlarımı sevmekten başka bir şey istemiyordum. Bu oynamayan, gülmeyen, birbirine “beyefendi” diyen uslu, nazik, küçük beylere bir türlü ısınamadım. ” (s.20)
# İffet’in yaşam çizgisini değiştiren olay, çocukluğunda dinlediği Değirmen masalındaki İsmail’in fedakârca aşkı için ölüme gitmesidir. Bu masalı, kendi hayatına uygularken kendine hırsız süsü veren İffet, geleceği düşünmeden masal dünyasının tozpembeliği içinde kararını verir. Kendini hırsız olarak kabul ettiren İffet, Vedia’yı kurtarır fakat kendisini ateşe atar.
# Toplum tarafından sürekli Damgalı bir hırsız muamelesi gören ve sefil bir yaşam içerisine sürüklenen İffet’in kişiliğinde yine de büyük değişimler görülmez. O, yaşamını, yine dürüst, fedakâr, mahzun, yardımsever, mutedil kişiliğiyle devam ettirir. Yakın arkadaşı Celal’in Konya’da kendisine iş bulması ve ardından İstanbul’daki miras davasından para kazanarak zengin olan İffet’in bu özellikleri yine değişmez.

Norm Karakterler

# Damga romanının başkişisi İffet’in yaşamını çocukluk ve gençlik dönemlerine göre incelersek; çocukluk döneminde Kamiyab Kalfa, gençliğinde ise Celal norm karakter olarak, onun gelişim ve değişim çizgisine katkıda bulunurlar.
# Kamiyab Kalfa, annesini hiç tanımayan İffet için bir anne gibidir. Onu küçüklüğünden itibaren dış dünyaya yönlendirmede önemli bir rol oynar. Mahalle mekteplerine gizlice götürür, Damlacıktaki çiftlikte civardaki çocuklarla oynarken sürekli peşinden koşar. Kamiyab Kalfa’nın, İffet’i konağın saraya bağlı kapalı dünyasından, daha rahat ve özgürce hareket edebileceği dış yaşama alıştırması, kahramanın ilerleyen hayatında insanlarla daha rahat iletişim kurmasını sağlar. Paşa olan babasının aristokrat çevresiyle ilişki kurmak zorunda olan İffet için Kamiyab Kalfa adeta bir köprü görevi görür. Onu halkın içinde de bulunmasını sağlayan Kalfa, bu anlamda İffet’in dar çevresinden sıyrılarak kabuğundan çıkmasına yardımcı olur.
# İffet’in neredeyse roman boyunca hep yanında olan ve onun en zor anlarını hep paylaşan Celal de norm karakterdir. İdadi yıllarında sınıf arkadaşı olan Celal, İttihatçiler’i savunan İffet’e nispetle daha sert ve mücadeleci biridir.
“Sınıfın çalışkan, titiz bir Celal ağabeysi vardı ki, kibar çocuklarıyla başı hiç hoş değildi. İlk günlerde bana soğuk muamele ettiği halde, sonradan o bile beni sevmeye başlamıştı." (s.20)
# Başkişi İffet’in içinde sürekli olarak saray adamı olan ailesi ve onların karşı olduğu dış dünya arasındaki çatışma, bir ikilem oluşturur. Bu durum, onun Celal’i tanımasıyla daha da belirginleşecektir. Celal’in ihtilalci bir yapıya sahip olması İffet’in gözüyle şu şekilde aktarılır:
“Bana hürriyetten, meşrutiyetten bahsediyor, padişahın haksızlıklarını, hafiyelerin fenalıklarını anlatıyor, Namık Kemal’in şiirlerini okuyordu. (...) Arkadaşımla aramızda bir fark vardı. O, bu işlerin kanla, ateşle düzeltilmesini beklerdi. Ben nikbin hayalperestliğimle her iki taraftan müsamaha ve fedakârlık ümit ederdim (s-21)
# Celal, romanda fiziksel özelliklerinden ziyade, sürekli olarak İffet’in yanında ona destek çıkan bir karakter olarak tanıtılır. İffet’in en zor günlerinde onun daha da batağa sürüklenmesine izin vermez ve başkişinin çıkış serüveninde önemli bir rol oynar.

Kart Karakterler

# Romanda, İffet’in yaşamına Kamiyab Kalfa ve Celal olumlu yönde etki eden norm karakterler iken; babası Halis Paşa ile abisi Muzaffer ve âşık olduğu Vedia’nın olumsuz yönde etkileri görülür.
# Çocukluğundan itibaren babası ile arasında soğuk bir ilişki olan İffet, bu yüzden saray adamı olmaktan nefret edecektir.
# Anne sevgisinden mahrum olan İffet’in babasından uzak bir çocukluk dönemi geçirmesi, onun fikirlerinin oluşumunda etkili bir rol oynar. Ağabeyi Muzaffer gibi hünkâr yaveri olmamak için elinden gelen gayreti gösterir.
# Halis Paşa, saraya bağlı bir olmakla birlikte ölümünün ardından İffet’in hocası Mahmut Efendi’nin onun hakkında söyledikleri dikkat çekicidir.
"Halis Paşa namuslu bir adamdı. Bir karıncayı bile zararı dokunduğunu istemezdi. (...) Bir kusuru kalendermeşrep olmasıydı” (s.37)
# İffet’in, büyük bir sevgi görmediği babasına karşı yüreği yine de şefkatle doludur. Halis Paşa’nın Midilli’ye sürgüne gittiğinde onunla gitmesi bunun göstergesidir.
# Damga romanının entrik kurgusunu varlığıyla bir anda değiştiren Vedia ise, yapısı itibariyle düz (flat) bir tiptir. Arzulanan ve hedef obje konumunda karşımıza çıkan Vedia, İffet’in çocukluğunda dinlediği Değirmen masalındaki Ayşe’nin gerçek hayata yansımasıdır. Zaten İffet’in Vedia ile tanıştığı an bir masal havası içinde verilir.
"Ben Vedia Hanımı iri yapılı, mütehakkim tavırlı, et ve renkten ibaret manasız güzelliğiyle mağrur bir kadın tahayyül ediyordum. Halbuki nahif, çelimsiz vücuduyla, sade siyah elbiselerinin üstünde büsbütün soluk görünen renksiz çehresiyle, şakaklarının cildini gererek sımsıkı bağlanmış saçlarıyla, geçkince bir kıza benziyordu. ” (s.41)
# Silik ve sessiz bir gölgeye benzetilen Vedia Hanım, Mebus Cemil Kerim Bey’in ikinci eşidir. Hayattan soyutlanmış bir kahraman olarak İffet’in ruh dünyasına giren bu kadın, “sarı ile yeşil arasında taze zengin renkli" gözleriyle hayata bağlanır. Vedia’nın sessiz görünüşünün, mahzun ve mağrur çehresinin altında hayattan zevk almak isteyen bir ruh vardır.
# Vedia’nın kişisel ve ruhsal özelliklerinden romanda pek söz edilmez. Çünkü o, İffet’in “fedakâr aşk” kavramını gerçekleştirmesine yardımcı olacak hedef obje konumundadır. Ruhunun derinliklerinde hissettikleri, aşk anlayışı gibi içsel özellikleriyle değil fiziksel özelikleri ile düz ve yalınkat bir karakterdir.

Fon Karakterler

# Damga romanındaki fon karakterler, İffet’in yaşam çizgisinin değişkenliğine bağlı olarak çeşitlilik gösterir. Onun çocukluk hatıralarını anlattığı sıralarda karşımıza çıkan Kamiyab Kalfa’nın kapı yoldaşı Mahpeyker Kalfa, gizlice gittiği mahalle mektebindeki Hoca Efendi ve arkadaşları Tahir ile Ömer, İdadi yıllarındaki sınıf arkadaşları, Muallim Vecdi Bey bu karakterlere örnektir.
# Çocukluk ve gençlik döneminde yer yer önemli konumda görünen Muzaffer ağabeyi de figüratif bir karakter olmaktan öteye geçmez. Çünkü onun varlığı bir hayal âleminin ya da İffet’in karşısında durduğu bazı fikirlerin aksi durumlarında ortaya çıkar.
# İffet’in, Midilli dönüşünde tanıdığı Cemil Kerim Bey ve ders verdiği çocukları Handan ile Kemal; hapishanedeki koğuş arkadaşları Rumelili Tahsildar, Baba, Vasıf Efendi; Hukuk-ı Millet gazetesindeki Sami Beliğ Bey, Telgraf gazetesindeki Ali Rüsuhi Bey ve Sezai Efendi; Konya’daki şirkette çalışan Öksüz Sabri; trende tanıştıkları Rânâ Hanım ve annesi gibi bir çok kahraman olay örgüsünü tamamlamak üzere oluşturulmuş karakterlerdir.

İzleksel Kurgu

# Damga romanında entrik kurguyu oluşturan ve çatışmayı sağlayan değerleri KORA şemasında şu şekilde göstermek mümkündür:

Ülkü Değerler
Ara Değerler
Karşı Değerler
Kişiler
Düzeyinde
İffet
Kamiyab Kalfa Celal
Muzaffer
Vedia Halis Paşa


Kavramlar
Düzeyinde
Fedakârlık
Aşk
Meşrutiyet
Dürüstlük
Kaçış
Başkaldırı
 yoksulluk
vurgunculuk-Nüfuz Ticareti
Hırsızlık
Yalan
Saltanat
Sömürü
Yalıtılmışlık
Sosyal Eleştiri
Simgeler
Düzeyinde
Değirmen
Masal
Damga
Para
Yalı
Hapishane
Realite


Aşk:

# Damga romanındaki entrik kurguda, çatışmayı sağlayan en önemli olgu aşktır. Damlacık çiftliğinde dinlediği Değirmen masalı, İffet’in çocuk muhayyilesindeki aşk kavramını olgunlaştırmaya başlar. Masaldaki fedakâr âşık İsmail ile özdeşim kuran kahraman, ilerleyen yaşamı boyunca aşkın hep bu tarz, yani masaldaki gibi yaşanacağına kendini inandırır. “Aşk yaşamın vareden, çoğaltan ve açımlayan gücüdür. "
# Damga romanının başkişisi İffet de aşkı daha doğrusu aşığın fedakârlığını yaşam gayesi haline getirerek boşluk içerisinde yitmemek uğruna bir emele tutunur.
Anlatıda aşk ve fedakârlık izlekleri, İffet’in şahsında bütünleşerek ülkü değerler olarak yüceltilirler. “Reşat Nuri’nin romanlarında aşk esas temadır. Ancak, bu aşk, maddeden uzaktır, platoniktir. Maddi hazlar pek az görülür. Aşklar, çok kez, fedakârlık duygusu ile beslenir."
# Damga romanında dikkat çekilmek istenen noktalardan birisi masallarda yaşanan aşk ile gerçek arasındaki farklılık ve çatışmadır. Bir masaldan yola çıkarak hayatını bir aşk uğruna feda eden İffet’in gözünden kaçırdığı nokta, sığındığı araç olgu yani hırsızlıktır. Değirmen masalındaki kahraman, aşkı uğruna ölürken İffet ise kendini hırsız olarak gösterip toplum tarafından “Damgalı bir hırsız” olarak bilinmeyi göze alır.
Gasset bireyin aşk olgusu ile karşı karşıya kaldığı zaman önünde iki seçenek olduğunu belirtir. “Bu arzu başlar başlamaz, seven kişi kendi bireyselliğini öbürününkinde eritme yolunda ya da tam tersine sevgilisinin bireyselliğini kendisininkinin içinde eritme yolunda garip bir itki duymaya başlar ".
# Damga romanında da başkişi İffet, kendi bireyselliğini hatta toplumsal yaşam içindeki konumunu, sevgisi uğruna feda etmeyi göze alarak alnına yazılan bir Damga ile yaşamaya mecbur kalır. Aşkı uğruna böyle bir fedakârlık yapan başkişinin bu tutumu karşısında sevdiği kadının onu yüceltmemesi aksine alnındaki lekeden dolayı değersizleştirmesi, yapılan fedakârlığın hiçbir anlamının olmadığını ve başkişinin bir hayal için kendini toplum dışı bıraktığını gösterir.
# Bu değersizleştirmenin oluşturduğu hayal kırıklığı, başkişinin kendini sorgulamasına ve yaşamını alt üst eden bir olayı ruhunda yeniden yorumlayarak pişmanlık duymasına sebep olur. İşlemediği bir suçu, âşık olduğu kadını toplum gözünde küçük düşürmemek adına kabullenen İffet’in hapisten çıktıktan sonra toplumsal bilinç içinde sürekli ezik bir biçimde utanarak varlığını sürdürme çabası, onu içsel bir çatışmanın içine doğru sürükler. Çocukken dinlediği bir masalın yazgısının bilinçaltına yerleşmesi ve karşısına çıkan ilk aşk nesnesi sonucu bilincine yerleşen bu masalın su yüzüne çıkması, onu bu fedakârlığı yapmaya yönlendirir.
# İffet’in bilinçsizce yaptığı bu fedakârlık dinlediği masal kahramanı ile aynileşmek arzusundan kaynaklanmaktadır. Çünkü bu aşk masalı, İffet’in çocuk zihnine ve daha ötesi bilinçaltına işleyerek ilerideki yaşamını büsbütün değişik mecralara sürükleyecektir. Masal özetle şöyledir:
 “Vaktiyle Kemerli köyünde yaşayan güzel bir kız varmış. Kızın nişanlısı İsmail Yemen’e askere gitmiş. İsmail, askerden artık dönmez diye kızı köydeki değirmenin sahibi ihtiyar Gaffar Ağa ile evlendirirler. İki yıl sonra İsmail Yemen’den dönmüş ve nişanlısının başkası ile evlendiğini öğrenmiş. Bir süre sonra Ayşe ile yolda karşılaşmış ve ona “Ne olur Gaffar Ağa’nın köye gittiği bir gece beni değirmenine al!” diye yalvarır. Ayşe ise “namusum beş paralık olur” derse de Gaffar Ağa’nın kasabaya indiği bir gece buluşurlar. Birbirleriyle hasret giderdikleri anda Gaffar Ağa aniden gelir. Değirmende saklanacak bir yer olmadığı için İsmail kendini yüksek taş oyuğundan çaya atmış, ölüsü bile meydana çıkmamış. Besbelli sevdiği kadının namusuna söz gelir diye, ölürken bataklıktaki sazlara sarılmış.” (s. 18­ 19)
 # İffet’in çocuk muhayyilesinde gittikçe büyüyen bu masal, ona “aşkı, sevilen kadın için kendini feda etmek diye öğretir." (s.19) Dolayısıyla İffet, Gasset’in dediği gibi bireyselliğini sevdiği kadının bireyselliğinde eritmiş olur.
# Aşk ile fedakârlık duygularının yoğunlukla işlendiği bu bölümde, İffet ile Vedia arasındaki “yasak aşk”, Değirmen masalının yansıması olmaya adım adım yaklaşmaktadır. Aşkı, gerçek dünyada çocukken tatmamış kahramanın bir masal ile tanıması; gerçek dünyadaki aşkın doğuracağı sonuçlardan habersiz olduğunun göstergesidir. Zira “kendini adamak, bilinmeyeni göze almaktır.
# Damga romanında en önemli simgeler, değirmen ve masaldır. Damlacık çiftliğinde çocukken dinlediği masal, İffet’in tüm yaşam çizgisinin değişmesine sebep olur. Değirmen simgesi, hayal ürünü olan masal kahramanlarının öğütüldüğü ve yittikleri birer mekân olarak değerlendirilebilir. Değirmen, günlük yaşamda buğday öğütülen yer iken masalda aşkın öğütüldüğü bir yer olur. Nitekim fedakâr bir şekilde, sevdiği kadının lekelenmemesi için Damga yemeyi göze alan İffet de aşkının kurbanı olarak adeta öğütülerek paramparça bir yaşam sürmeye mecbur kalır.
# Masal simgesi ise gerçek hayatın dışındalığına gönderme yapmaktadır. İffet’in zihninde kurguladığı fedakâr âşık kavramının masallarda yaşanabilirliğine karşın gerçek hayatın mümkün kılamadığı bazı olgular, bu simge ile gözler önüne serilir. Yine masal ve gerçek çatışmasının işlendiği romanda masalların her şeyi mümkün kılmasına karşılık realitenin buna müsaade etmediği görülür.
# Romanın bütün gidişatını değiştirecek ya da bir başka deyişle romanın asıl amacını içinde taşıyan olay, bir gece İffet ile Vedia’nın Cemil Kerim Bey’in odasında birlikte olmalarıdır. Bu sırada hırsız var zannedip baskına gelen Bahçıvan ve yanındakileri gören; İffet, Vedia’yı odasına gönderip kendine “hırsız” süsünü vererek Değirmen masalındaki İsmail gibi kendini feda eder.
# Kendisini hırsız olarak göstererek, aşkına karşı büyük bir fedakârlık yapan kahramanın yaşamı, artık, “Damgalı bir insan” olarak diplere doğru yönelir. Romandaki kırılma noktasını oluşturan bu vaka, İffet’in yaşam çizgisini değiştirir. Kendini adi bir hırsız olarak tanıtan kahraman için bundan sonra farklı bir yaşam başlar. Öyle ki daha sonraları âşık olduğu Rana’nın da kendisine karşı meyli olduğunu sezince geçmişinden utanarak kaçan başkişi, ilk aşk deneyiminde yitirdiği bireyselliğini ve toplum içindeki yerini artık bir daha geri getiremeyeceğinin bilincine varır.
# Nitekim Rana ile olan duygusal yakınlaşması onun geçmişiyle yüzleşmesine ve toplum nezdinde Damgalı olmanın benliğinde yol açtığı kırılmanın ileriki hayatını da şekillendirdiğini fark etmesine sebep olur. Çünkü “kişisel yaşam, yaşamla birlikte hazır olarak doğmaz. Her bireyin onu ele geçirmeye başlaması gerekir.”
# Bu anlamda, başkişi, İffet de ailesinin otoriter gücü karşısında benliğini ve düşüncelerini koruma altına almayı başarır ve ailesinden bağımsız kişisel bir yaşam oluşturur. Ancak onun kişisel            yaşamındaki yıkım,  aşk      nesnesine yapmış olduğu fedakârlığın değersizleştirilmesi ile zirveye taşınır.

Yalıtılmışlık:

# Damga romanında başkişi İffet’in aşkı uğruna kendisini hırsız konumuna düşürdüğü fedakârlık anından itibaren yalıtık bir birey olma durumu ortaya çıkar. Çocukluğundaki masalın etkisiyle kendisini sevdiği kadın uğruna hırsız Damgası yemeyi göze alan İffet bu bildirilemez durum yüzünden toplum tarafından yalıtılır. Toplumsal normların dışına çıkmayı yani yasak aşkın bildirilemez oluşu karşısında sevdiği kadını lekelemek yerine kendisini adi bir hırsız olarak gösteren İffet’in kendilik değerlerini gerçekleştirdiği halde toplumdan yalıtılması kaçınılmaz bir durumdur. Zira toplum kendi koyduğu yasaların dışına çıkan bireyi görmezden gelerek onlara en büyük cezayı verirler. “Bir insana verilebilecek en ağır ceza (...) reddedilmişlik ve itilmişlik ve onun varlığından habersiz olma”dır. İffet, kendisini gerçekleştirmek uğruna fedakarlıkla üstlendiği hırsız Damgasıyla toplumun kabullerine ters düştüğü için reddedilme ve yalıtık bir birey olma cezasına maruz kalır.
# Sevdiği evli kadın uğruna hırsız Damgası yediğini topluma ve ailesine karşı bildiremeyen başkişi İffet’i ilk planda yadırgayan da ailesi olur. Temiz bir ailenin adını lekelemek suçu onun yüzüne karşı söylenmese de davranışlarla dışlanmış bir tutum sergilenir. Özellikle İffet’in hapisten çıktıktan sonra ağabeyinin onu çok fazla aramaması bu dışlanmışlık durumunu gösterir:
“Kardeşim üç defa hapishaneye gelmiş, bana öteberi getirmişti. Birkaç günden beri beni aramadığı için mahcup oluyor, kabahatini bana yüklemek için sebepler arıyordu. ” (s.89-90)
# İffet’in ağabeyinin ona karşı hem ezik hem de kaçış psikolojisi içerisinde olması toplumsal normların dışına çıkan bireyin -ailesinden birisi bile olsa- yanında görünmenin getirdiği baskıdan kaynaklanır. İffet bireysel anlamda kahramanlığını gerçekleştirmişken, toplumsal anlamda adi bir hırsız Damgası yiyerek yaşamının büyük bir bölümünü yalıtılmışlığa bağlı bir sefalet içinde geçirmek zorunda kalır.
# Toplumsal anlamda suç işleyen bireylerin kanun dışındaki cezalarının yine toplumun kendisi tarafından verildiği gerçeği romanda gözler önüne serilir. Toplum kendi koyduğu kurallar dışına çıkan bireyleri sosyal ilişkilerden mahrum ederek dışlanmışlık psikolojisi içerisinde bırakır. Başkişi İffet’in şahsında, hapishanede yatan ve çıkan kişilere toplumun nasıl kötü gözle baktığı ve Damga vurduğu gözler önüne serilir. Toplumun bu baskısının bireyler üzerinde oluşturduğu bunalım hali İffet’in yaşamından örneklerle gösterilir. İffet’in ağabeyinin evinde yengesinin çocuklarını oyuncaklarım alma bahanesi ile değerli eşyaları kaçırdığı sahne, toplumun ve özellikle çevresinin kendine bakış açısının nasıl değiştiğini göstermesi bakımından önemlidir:
“Bir oyuncak dolabı olmak için çok fazla mükellef olan aynalı dolabı açtı. Bana göstermemeye çalışarak oyuncakları alıyordu. Fakat telaş ile, bunlardan birini yere düşürdü. Belli etmeden göz ucuyla baktım. Sadi’nin acele ile odamdan kaçırılırken yere düşen oyuncağı, bereket versin kırılacak cinsten değildi. Bir inci gerdanlıktı. ” (s.77)
# İffet’in içine düştüğü durum, anlatıcı tarafından yine eleştirel bir tarzda sunulur. Hapisten sonra çalıştığı işlerde, önce gümrük kaçakçılığı yapmasının istenilmesi, ardından bir şantaj işinde kullanılmak istenilmesi başkalarının İffet’e ya da Damgalı insanlara bakış açısını göstermektedir.

Sömürü:

# Damga romanında toplumun suçlu bireyler karşısındaki tutumu ve suçluların istismarı eleştirel ve ironik bir tarzda ele alınır. Başkişi İffet’in hapisten çıktıktan sonra ekmeğini kazanmak adına müracaat ettiği işyeri sahipleri onun yeteneklerinden ziyade “düşkün hali”ni sömürerek kendi çıkarları doğrultusunda çalıştırmak isterler. İffet’in arkadaşı Celal aracılığıyla gittiği Aristidi Efendi adlı bir elbise tüccarı onun yapabileceği işlerden ziyade kendi çıkarları doğrultusunda nasıl kanunsuz işlerde kullanacağını söylemesi toplumdaki çıkarcı kişilerin varlığını ve suçluları kullanma eğilimini gösterir:
“Vazifem bilhassa gümrükten eşya kaçırmak olacaktı. Bunun için gümrükçülerle anlaşacaktım. Aristidi Efendi çürük malları sürmek, sigortalı eşyayı vapur veya şimendiferde imha etmek usullerinden ve daha birçok hilelerden bahsediyor:
-Gençsin oğlum amma gözünü açarsan çabuk öğrenirsin... Becerebilirsen, bol komisyon alır iyi para kazanırsın, diyordu. ” (s.104)
# İffet’in fedakâr bir biçimde hırsız Damgasını kabullenmesi ile toplumsal duyarlılık arasında çıkan çatışma sömürücü tiplerin ortaya çıkışına ivme kazandırır. Toplumsal normlardan sapan suçlular genel anlamda yalıtılırken öte yandan çıkarcı kişiler kendi amaçlarına uygun paralelde bu suçluları kullanmak isterler. Aristidi Efendi’nin İffet’i yanında çalıştırmak istemesinin temel sebebi de bu durumdan kaynaklanır.
# Toplumsal kabullerin gerektirdiği en yaygın davranış kalıbı düşen/hata yapan bir bireyin aynı düşüşü sürekli yaşayacağına olan inanç ve bu inanca dayalı olarak önyargılı yaklaşım sergilemektir. Bu nedenle romanda başkişi İffet’in işlemediği bir suç ile de olsa “hırsız” Damgasını yemesi onun artık tüm yaşamında etkisini gösterir. Toplumsal önyargı genel anlamda bireylerin tutumlarında ötelenmiş olarak görülse de şüpheci davranışları ile suçlu konumundaki İffet’i sömürmek ve çıkarlarına alet etme isteği yer yer ortaya çıkar. İffet’in yine arkadaşı Celal aracılığıyla çalışmaya başladığı Hukuk-ı Millet adlı gazetenin patronu Sami Beliğ Bey’in İffet’i bir şantaj işinde kullanmak istemesi bu önyargının sonucudur.
# Toplumsal önyargıların suçlu bireyler üzerindeki baskıcı tutumunun sömürü zihniyetine dönüşmesi eserde başkişi İffet merkez alınarak eleştirel olarak sunulur. Hukuk-ı Millet gazetesinin adı ile eşgüdümlü olarak milletin hakkını savunurken, toplumsal bir soyutlanmaya mahkûm edilen birey(ler)e karşı tutumunun sömürüye dayalı bir biçimde yansıtılır.
# Anlatıda sömürünün farklı bir boyutu ise devrin şartları gereği ortaya çıkan vagon ticareti üzerinden işlenir. Vagon ticareti, Gizli El romanından sonra Damga romanında da işlenen bir konu olarak dikkati çeker. Fakat burada daha ironik bir eleştiri yapıldığı gözden kaçmaz. Celal’in avukatlığı bırakıp bu işlerde para kazanması normal bir vaka gibi gösterilir. Kahramanlar, yaptıkları bu işin haksız kazanç sağlamak olduğunu bilmekle birlikte devrin şartlarının kendilerini buna sürüklediğini dile getirmektedirler.

Başkaldırı:

Anlatıda çatışma unsurunu oluşturan meşrutiyet ve saltanat tartışmalarında başkişi İffet’in taraf olarak içinde yer aldığı bir durumdur. Babası Halis Paşa’nın saraya yakın biri olması ve ağabeyi Muzaffer’in de hünkâr yaveri olması dolayısıyla saltanat yönetiminin etkilerini hisseden İffet bu durumdan memnun olmadığını her fırsatta dile getirir. Saltanat yönetiminin baskıcı tutumunu aile ortamında fark eden İffet saltanatın kapalı anlayışına karşı sürekli bir başkaldırı havası içerisindedir. “Başkaldırma, ilkin insanın kendini onaylamasının da bir aracı olmaktadır. Haklı olma duygusundan kaynaklanan başkaldırma, olumsuz değerler yerine olumlu değerler koymaktadır."
# Anlatı başkişisi İffet de ailesinin etkisinin aksine, yaşanılan olumsuz değerlerin yerine olumlu değerler üretme peşindedir. Küçüklüğünden beri, kapalı ortamlardan ve bürokrasiden sıkılan İffet, özgürlüğe düşkün bir ruh yapısına sahiptir. İdadi yıllarında tanıdığı Celal ve arkadaşlarının da meşrutiyet taraftarı olmaları romanda çatışma unsurunu oluşturur.
# Damga romanının ilk bölümünde, İffet ile ailesi -özellikle de babası ve ağabeyi- arasında saray adamı olmak ve olmamak fikirlerinin çatışma unsurunu oluşturduğu görülür. Çocukluk yıllarından itibaren paşa çocuğu olmaktan ziyade normal bir vatandaşın çocuğu gibi davranmak ve yaşamak isteyen İffet’in düşüncelerinin ilerleyen dönemlerde babası ve ağabeyi ile çatışması doğaldır. İdadide okurken Meşrutiyet yanlısı öğretmeni Vecdi Bey hakkında bilgi istendiği bölümde, çatışma ve dolayısıyla gerilim yükselir. İffet, babası Halis Paşa ile bu yüzden şiddetli bir tartışmaya girer.
“Paşa babam, imtihanlardan sonra beni, Muzaffer gibi hünkar yaveri yazdıracağım söylüyordu. Benim gözüm Mülkiyede, yahut hukuk mektebinde idi. Saray adamı olmaktan iğreniyordum. Mümkünse İstanbul’da vilayetlerden birinde çalışkan, namuslu bir memur hayatı geçirecektim." (s.21)
# Bu bölümde yine İffet’in ağabeyi Muzaffer’in hünkâr yaveri olduğu gün eniştesinin; “­Bak, İffet, dedi, kardeşinden ibret al!.. Yaşın daha müsait... Gayret edersen, sen de onun gibi olursun... " cümlesine karşılık verdiği:“- Ben, böyle “millete" faydası dokunmayan şerefsiz işlere girmeyeceğim." (s.30) cevabı ile meşrutiyet ve saltanat arasındaki çatışma, başkişinin bireysel tercihini gösterir. Bir nevi meşrutiyet ile saltanatın çatışğı dönemde dile getirilen bu fikirler, İffet ile ailesi arasındaki çatışmanın artmasına sebep olur.

# Damga romanında kurgulanan bu çatışma ve başkaldırı izleği sadece aile içindeki fikir ayrılığını değil aynı zamanda Osmanlı İmparatorluğu içindeki fikir ayrılıklarını da gözler önüne sermektedir. Yazar, romanda işlediği aşk olgusu içinde göndermeler yaparak bireyler arası fikir çatışmalarının yeni oluşan toplumsal yapılanma içindeki önemini gözler önüne sermektedir. Romanlarında siyasal konuları asıl temayı destekleyici olgu olarak ele alan yazar, bu romanında da meşrutiyet yıllarında yaşanan görüş ayrılıklarını bireysel yönden ele alır. Nitekim aile içinde görülen bu meşrutiyet- saltanat çatışması devrin her alanında tesadüf edilen bir ikili düşüncenin yansımasıdır.

Share with your friends

Add your opinion
Disqus comments
Notification
This is just an example, you can fill it later with your own note.
Done